YÂSÎN SURESİ


Ayet Getir
36-YÂSÎN 62. Ayet

وَلَقَدْ أَضَلَّ مِنكُمْ جِبِلًّا كَثِيرًا أَفَلَمْ تَكُونُوا تَعْقِلُونَ

Ve lekad edalle minkum cibillen kesîrâ(kesîran), e fe lem tekûnû ta’kılûn(ta’kılûne).

Bayraktar Bayraklı

Yemin olsun, şeytan içinizden birçok nesli saptırmıştı. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?


Edip Yüksel

Buna rağmen o, sizden birçok nesilleri saptırdı. Hiç aklınızı kullanmaz mıydınız?


Erhan Aktaş

Ant olsun ki sizden birçoklarını saptırdı. Sizde bunu anlayacak akıl yok muydu?


Muhammed Esed

(Şeytana gelince,) o bir çoğunuzu saptırmıştır; neden aklınızı kullanmıyorsunuz?"


Mustafa İslamoğlu

Doğrusu (o Şeytan) sizden bir çok nesli yoldan çıkarmıştır; o zaman aklınız başınızda değil miydi?


Süleyman Ateş

"O, sizden birçok kuşağı saptırmıştı. Düşünmüyor muydunuz?"


Süleymaniye Vakfı

O, içinizden nice nesilleri yoldan çıkardı, aklınızı çalıştırmıyor muydunuz?


Yaşar Nuri Öztürk

Yemin olsun, şeytan, içinizden birçok nesli saptırmıştı. Aklınızı hiç işletmiyor muydunuz?


Ayetin Tefsiri

MEAL

62.) Doğrusu (o şeytan) sizden birçok nesli yoldan çıkarmıştır; o zaman aklınız başınızda değil miydi?

(M. İslamoğlu)  

62.) Şeytan nesiller boyu birçoğunuzu saptırmıştı. Bunu görüp aklınızı başınıza almanız gerekmiyor muydu?!

(M. Öztürk)

62.) “Andolsun ki, o sizden nice nesilleri saptırmıştı, akl etmez miydiniz?” 

(A.K)

62.) Fakat sizler benim bu mesajıma kulaklarınızı tıkadınız, şeytanın yolundan gittiniz. Böylece çoğunuzu şeytan kendine uydurdu.

(H. Elik;M. Coşkun)

62.) Nitekim o şeytan sizden nicelerini saptırdı. Hiç aklınızı kullanmıyor muydunuz?

(Diyanet Tefsiri)  

 

TEFSİR

Yani, sizlere akıl verilmediği halde, Rabbinizi unutarak O'nun düşmanlarına kulluk etmiş olsaydınız, o takdirde belki bir mazeret öne sürmek gibi bir şansa sahip olurdunuz. Fakat Allah sizlere akıl vermiştir. Nitekim sizler aklınızı kullanmak suretiyle işlerinizi yapmaktasınız. Ayrıca Allah sizlere mesaj ulaştırmaları için peygamberler de göndermiştir. Ancak buna rağmen sizler, düşmanınızın tuzağına düşmüş ve o da sizleri kandırmayı başarmışsa, o zaman bu sizlerin gafletidir. Bu yüzden de sorumlu olmanızın sonucundan hiçbir şekilde kaçamazsınız.

(Mevdudi)

 

Başta şirk ve inkârcılık olmak üzere günahları bağışlanmayanların işitecekleri azara değinilen bu âyetlerde, kendilerine verilen cezanın yadırganacak bir şey olmadığı, şeytana kulluk edilmeyip yalnız Allah'a kulluk edilmesi gerektiği konusunda vakti zamanında gerekli uyarıların yapılmış olduğu belirtilmektedir.

(Diyanet Tefsiri)

 

Ama, hâl böyleyken, Ben sizinle böyle bir anlaşma yapmış, size sırat-ı

müstakîmi göstermişken, sizi cennete götürecek yol bu iken ve o şeytan da size apaçık bir düşmanken, bu amansız düşmanınıza karşı sizi uyarmış ve sizden bu konuda ahit de almışken, yine de pek çoğunuz, pek çok cibilliyetler, pek çok nesiller o alçak şeytana uydu da, o, nicelerinin yollarını şaşırtıp dalâlete düşürdü, öyle mi? Nice nesilleri hak yoldan, sırat-ı müstakîmden çıkardı, saptırdı öyle mi? Ah size! Yazık size! Şeytan pek çoklarını yoldan ayırdı da onları ne yapacaklarını, nereye gideceklerini bilemez bir vaziyette bıraktı.

 

“İdlal, dalâl” bu anlamlara gelmektedir. İdlal birinci olarak hak yoldan, sırat-ı müstakîmden ayrılmak, uzaklaşmak demektir. İkinci

anlamıyla ne yapacağını, nereye gideceğini bilmez bir vaziyette kalmak demektir. Issız bir çölün ortasında yolunu kaybetmiş ve ne tarafa doğru gideceğini bilemeyen, şaşkınlık içinde kıvranan bir insanın durumuna dalâl denir. Hidâyet ise bundan farklıdır. Hidâyet, önünde bir tek yol bulunan, çıkış bulunan ve dosdoğru yolda ne yapacağını, ne tarafa doğru gideceğini, ne yapacağını, nasıl hareket edeceğini bilerek yürüyen bir kimsenin durumudur.

 

Hidâyette olan kimsenin yolu bellidir. Sınırları bellidir, emirler belli,

yasaklar belli, yapılması gerekenler belli, yapılmaması gerekenler belli, işaretler bellidir, hayır belli, şer bellidir. İşte şeytan insanı bu halden koparmak, sırat-ı müstakîmden, hidâyetten uzaklaştırmak ve dalâlete sürüklemek ister. Çünkü bir kişi sırat-ı müstakîmden ayrıldı mı, artık şeytan onun önüne binlerce yol çıkarır, karşısına binlerce alternatif çıkarır. Adam hangisinin doğru, hangisinin yanlış olduğunu bilemez ve şaşkınlık içinde bocalar durur.

 

Hak birdir ama bâtıl pek çoktur. Allah’ın Resûlü bir defasında yere

tek bir çizgi çizer ve “işte bu dosdoğru yoldur,” buyurur. Sonra onun sağına soluna pek çok çizgiler çizer ve bunların da dalâlet yolları olduğunu söyler. Hidâyette olan, sırat-ı müstakîmde yürüyen kişi sükûnettedir, huzurludur. Çünkü yol tektir; ne yapacağını, ne yapmayacağını bilmektedir. Ötekisinin karşısında binlerce yol vardır ve bunların hangisinin doğru, hangisinin yanlış olduğunu bilemediği için, şaşkınlık ve dalâlet içinde bocalar durur. Allah buyurur ki:

 

Akıllarınızı kullanmayacak mısınız? Hâlâ akıllanmayacak mısınız?

Hâlâ akıl etmeyecek misiniz? Aklınız ermiyor mu sizin? Haydi öncekiler anlamadılar, anlamak istemediler. Şimdi onların haberlerini size ben anlatıyorum. Siz de mi anlamıyorsunuz bu gerçeği? Şeytan yoluna tâbi olanlardan hiç kimsenin kurtulmadığını görmüyor musunuz, akl etmiyor musunuz? Akılda bir bağlanma, bir bağlılık ifadesi vardır. “Hani deveni sağlam bağla ve Allah’a tevekkül et,” buyuruyordu ya Allah’ın Resûlü. Deve bağlandığı zaman bağlanmış oluyor. Öyleyse Rabbimiz istiyor ki, insan akl edecek, aklını kullanacak, aklını bağlayacak hidâyete. Hidâyete tabi olacak, hidâyet kaynağı olan kitabın âyetlerini anlamaya, kavramaya çalışacak, Allah’ın kendisine gönderdiği bu âyetlerin kendisine ne dediğini, ne istediğini anlamaya çalışacak ve bu âyetler istikâmetinde kendisini ıslah etmeye, düzeltmeye çalışacaktır.

 

Allah’ın kendisine verdiği aklını kullanmaya yanaşmayan kişi hem

kendisine, hem de çevresine zulmediyor demektir. Zararlı oluyor demektir. Sormak lazım, bu akıllarımızı Allah’ın tek Rabb ve İlâh oluşunu, bizi cennete ulaştıracak tek yolun Allah yolu oluşunu anlamaya kullanmayacağız da nerede kullanacağız yahu? Bizi cehennemden kurtarmaya kullanmayacağız da, bu aklı ne zaman ve nerede kullanacağız? Ama unutmayalım ki, vahye teslim olmamış akıl, bu gerçeği anlayamayacaktır. Böylelerine şöyle denecek(bir sonraki ayet)

(A.Küçük)