TÛR SURESİ

Ayet Getir

يَتَنَازَعُونَ فِيهَا كَأْسًا لَّا لَغْوٌ فِيهَا وَلَا تَأْثِيمٌ

Yetenâzeûne fîhâ ke’sen lâ lagvun fîhâ ve lâ te’sîmun.

Bayraktar Bayraklı

Orada karşılıklı kadeh tokuştururlar; ama burada kötü söz de yoktur, günah işleme de.


Cemal Külünkoğlu

Orada, boş söz söyletmeyen (içilince sarhoş etmeyen), günah işletmeyen dolu bir kadehi elden ele dolaştırırlar.


Diyanet İşleri (eski)

Orada kadeh tokuştururlar; fakat bunda ne bir saçmalama, ne de bir günaha girme vardır.


Diyanet Vakfi

Orada karşılıklı kadeh tokuştururlar, ama burada (içki yüzünden) ne saçmalama vardır ne de günaha girme.


Edip Yüksel

Orada birbirlerinden kadeh kapışırlar, orda ne bir saçmalama, ne de bir günaha girme vardır.


Elmalılı Hamdi Yazır

Orada bir peymâne çekiştirirler ki ne bir saçmalama vardır onda ne bir günaha sokma


Muhammed Esed

ve orada, (cennette), birbirlerine, boş konuşturmayan ve günaha sokmayan kaseler uzatacaklar.


Mustafa İslamoğlu

orada birbirlerine içeni boşboğaz etmeyen ve günaha sokmayan dolu kadehler sunacaklar.


Seyyid Kutub

Orada bir kadehi kapışırlar fakat onda ne saçmalama vardır, ne de günaha sokma.


Süleyman Ateş

Orada bir kadeh kapışırlar ki içinde ne saçmalama var, ne de günâha sokma.


Süleymaniye Vakfı

Orada kadeh kaldırırlar. Ne gereksiz bir sözleri ne de yanlış davranışları olur.


Tefhim-ul Kuran

Orada bir kadeh kapışır çekişirler ki, onda, ne 'boş ve saçma bir söz', ne de bir günaha sokma yoktur.


Yaşar Nuri Öztürk

Orada bir kadeh tokuştururlar ki, içinde ne bir boş laf var ne de günaha sokuş.


وَيَطُوفُ عَلَيْهِمْ غِلْمَانٌ لَّهُمْ كَأَنَّهُمْ لُؤْلُؤٌ مَّكْنُونٌ

Ve yetûfu aleyhim gılmânun lehum ke ennehum lû’luun meknûnun.

Bayraktar Bayraklı

Sedefteki inci gibi olan hizmetçileri, etraflarında dolaşırlar.


Cemal Külünkoğlu

Hizmetlerine verilmiş, sedefte saklı inci gibi gençler (garsonlar) etraflarında (emir almak için) dolaşırlar.


Diyanet İşleri (eski)

Sedefteki inciler gibi olan gençler yanlarında dolaşırlar.


Diyanet Vakfi

Hizmetlerine verilmiş, (kabuğunda) saklı inci gibi gençler etraflarında dönüp dolaşırlar.


Edip Yüksel

Çevrelerinde, inciler gibi korunmuş kendilerine ait hizmetkarlar (servis için) dolaşıp durur.


Elmalılı Hamdi Yazır

Bırıl bırıl da üzerlerine döner kendilerine mahsus hizmetciler, sanki sadeflerinde saklı inciler


Muhammed Esed

Ve onları (ölümsüz) gençlikler bekleyecek, (sanki) kendi kendilerinin (çocuklarıymış gibi), kabuklarının içinde saklanan inciler gibi (saf ve temiz).


Mustafa İslamoğlu

Ve kendileri için hazırlanmış ebedi bir gençlik ve tazelik onları hiç terk etmeyecek; tıpkı kabuklarının içinde saklanmış inciler gibi olacaklar.


Seyyid Kutub

Sedefteki inciler gibi olan gençler yanlarında dolaşırlar.


Süleyman Ateş

Çevrelerinde de kendilerine mahsus, sedef içinde saklı inci gibi civanlar dolaşır (hizmet eder).


Süleymaniye Vakfı

Çocukları[1*] çevrelerinde dolaşır; her biri sedefi[2*] içinde saklı inci gibidir. [1*] Keşşaf [2*] Sedef : Deniz kabuklularının (özellikle istiridye türleri) kabuğundaki parlak iç yüzey  


Tefhim-ul Kuran

Kendileri için (görevlendirilmiş hizmetçi) civanlar, etrafında dönüp dolaşırlar; sanki (her biri) 'sedefte saklı inci gibi tertemiz, pırıl pırıl.'


Yaşar Nuri Öztürk

Çevrelerinde, kendilerine özgülenmiş genç uşaklar dolaşır; sanki sedeflerinde saklı inciler.


وَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ يَتَسَاءلُونَ

Ve akbele ba’duhum alâ ba’dın yetesâelûn(yetesâelûne).

Bayraktar Bayraklı

Birbirlerine yönelip soru sorarlar.


Cemal Külünkoğlu

(O cennetlikler) Birbirlerine dönüp (“Ne iyilik yaptınız da bu nimetlere ulaştınız?” diye) sorarlar.


Diyanet İşleri (eski)

Birbirlerine dönüp soruşurlar:


Diyanet Vakfi

Cennettekiler birbirlerine dönüp sorarlar:


Edip Yüksel

Birbirlerine dönüp geçmişi anarlar:


Elmalılı Hamdi Yazır

Ve ba'zısı ba'zısına dönmüş soruşuyorlardır


Muhammed Esed

Ve (böylece nimet tattırılanlar,) birbirlerine dönerek (geçmişte yaşadıkları hakkında) sorular soracaklar.


Mustafa İslamoğlu

Derken, birbirlerine dönüp sorular soracaklar...


Seyyid Kutub

Cennettekiler birbirlerine dönüp sorarlar:


Süleyman Ateş

Birbirlerine dönmüş soruyorlar:


Süleymaniye Vakfı

Birbirlerine döner ve sorarlar:


Tefhim-ul Kuran

Kimi kimine dönüp sorarlar;


Yaşar Nuri Öztürk

Birbirlerine dönüp soruşurlar. Ve derler:


قَالُوا إِنَّا كُنَّا قَبْلُ فِي أَهْلِنَا مُشْفِقِينَ

Kâlû innâ kunnâ kablu fî ehlinâ muşfikîn(muşfikîne).

Bayraktar Bayraklı

Şöyle derler: “Şüphesiz biz bundan önce ailemizin içerisinde korkardık.”


Cemal Külünkoğlu

(26-27) Şöyle derler: “Biz, bundan önce (dünyada) ailemizle birlikte (azaptan ve Allah'a karşı gelmekten) sakınırdık. Allah da bize lütfetti ve bizi iliklere işleyen cehennem azabından korudu.”


Diyanet İşleri (eski)

(26-28) 'Doğrusu bundan önce ailemizin yanında bile korku içindeydik; Allah lütfedip bizi kavurucu azabdan korudu; doğrusu bundan önce de O'na yalvarıyorduk; şüphesiz O, iyilik yapandır, acıyandır' derler.


Diyanet Vakfi

Derler ki: «Daha önce biz, aile çevremiz içinde bile (ilâhî azaptan) korkardık.»


Edip Yüksel

“Daha önce halkımızın arasında çekinirdik“ derler,


Elmalılı Hamdi Yazır

Demektedirler: Evet biz bundan evvel ehlimizde korkular içinde idik.


Muhammed Esed

Onlar, "Bakın" diyecekler, "eskiden, çoluk çocuğumuz arasında yaşadığımız sıralarda, (Allah'ın bizden razı olmadığını düşünerek) korku içindeydik;


Mustafa İslamoğlu

Diyecekler ki: "Vaktiyle bizler, ailemiz hakkında endişeye kapılıp tir tir titrerdik;


Seyyid Kutub

Derler ki: «Daha önce biz, ailemiz içinde korkardık.»


Süleyman Ateş

"Daha önce biz âilemiz içinde (iken sonumuzdan) korkardık." dediler.


Süleymaniye Vakfı

“Dünyadayken ailemizin akıbeti konusunda yüreğimiz titrerdi değil mi?


Tefhim-ul Kuran

Dediler ki: «Biz doğrusu daha önce, ailemiz (yakın akrabalarımız) içinde endişe edip korkanlardık.»


Yaşar Nuri Öztürk

"Daha önce biz, ailemiz içinde endişe ile ürperiyorduk."


فَمَنَّ اللَّهُ عَلَيْنَا وَوَقَانَا عَذَابَ السَّمُومِ

Fe mennallâhu aleynâ ve vekânâ azâbes semûm(semûmi).

Bayraktar Bayraklı

“Allah bize lütfetti ve bizi iliklere işleyen azaptan korudu.”


Cemal Külünkoğlu

(26-27) Şöyle derler: “Biz, bundan önce (dünyada) ailemizle birlikte (azaptan ve Allah'a karşı gelmekten) sakınırdık. Allah da bize lütfetti ve bizi iliklere işleyen cehennem azabından korudu.”


Diyanet İşleri (eski)

(26-28) 'Doğrusu bundan önce ailemizin yanında bile korku içindeydik; Allah lütfedip bizi kavurucu azabdan korudu; doğrusu bundan önce de O'na yalvarıyorduk; şüphesiz O, iyilik yapandır, acıyandır' derler.


Diyanet Vakfi

«Allah bize lütfetti de bizi vücudun içine işleyen azaptan korudu.»


Edip Yüksel

“ALLAH bize iyilik etti de bizi içe işleyen azaptan korudu.”


Elmalılı Hamdi Yazır

Bakınız Allah bize lûtfetti ve bizleri o semûm azâbından korudu.


Muhammed Esed

ve bu durumdayken Allah bizi lütfuyla inayetlendirdi ve (çaresizliğin) yakıcı fırtınalarının azabından bizi korudu.


Mustafa İslamoğlu

fakat Allah bize kerem etti de, bizi zehir gibi içe işleyen yakıcı bir ateşin azabından korudu.


Seyyid Kutub

Allah bize lütfetti de bizi vücudun içine işleyen azabtan korudu.


Süleyman Ateş

"Allâh bize lutfetti de bizi o delikçiklere işleyen azâbdan korudu."


Süleymaniye Vakfı

Allah iyilik etti de hücrelerimize kadar işleyecek azaptan bizi korudu.


Tefhim-ul Kuran

«Şimdi Allah, bize lütufta bulundu ve bizi, 'hücrelere kadar işleyen kavurucu' azabdan korudu.»


Yaşar Nuri Öztürk

"Allah bize lütufta bulundu ve bizi o iliklere işleyen azaptan korudu."


إِنَّا كُنَّا مِن قَبْلُ نَدْعُوهُ إِنَّهُ هُوَ الْبَرُّ الرَّحِيمُ

İnnâ kunnâ min kablu ned’ûh(ned’ûhu), innehu huvel berrur rahîm(rahîmu).

Bayraktar Bayraklı

“Gerçekten biz bundan önce O'na yalvarıyorduk. Çünkü asıl iyilik sahibi ve merhamet eden O'dur.”


Cemal Külünkoğlu

“Gerçekten biz bundan önce (dünyada) O'na yalvarırdık (ibadet ederdik). Şüphesiz O, iyiliği ve merhameti bol olandır.”


Diyanet İşleri (eski)

(26-28) 'Doğrusu bundan önce ailemizin yanında bile korku içindeydik; Allah lütfedip bizi kavurucu azabdan korudu; doğrusu bundan önce de O'na yalvarıyorduk; şüphesiz O, iyilik yapandır, acıyandır' derler.


Diyanet Vakfi

«Gerçekten biz bundan önce O'na yalvarıyorduk. Çünkü iyilik eden, esirgeyen ancak O'dur.»


Edip Yüksel

“Biz daha önce O’na yalvarırdık; O, İyilik edendir, Rahimdir.”


Elmalılı Hamdi Yazır

Evet biz bundan evvel ona duâ ediyor korumasını istiyorduk, hakikat o öyle keremkâr öyle rahîm


Muhammed Esed

Şüphesiz biz bundan önce (yalnız) O'na yalvarırdık. (Ve O, bize şimdi gösterdi ki) yalnız O'dur gerçekten iyilik eden ve gerçek rahmet kaynağı!"


Mustafa İslamoğlu

Şüphesiz biz bundan önce de hep O'na dua ederdik; çünkü O, evet O'dur mutlak iyi olan sonsuz rahmet sahibi.


Seyyid Kutub

Biz bundan önce yalnız O'na yalvarırdık. Çünkü iyilik eden, esirgeyen O'dur O.


Süleyman Ateş

"Biz bundan önce yalnız O'na yalvarır (bizi korumasını O'ndan niyaz eder)dik. Çünkü iyilik eden, esirgeyen O'dur, O."


Süleymaniye Vakfı

Şimdiye kadar hep bunu ister dururduk. Çünkü Allah’ın iyiliği ve ikramı boldur.”


Tefhim-ul Kuran

«Hiç şüphesiz, biz bundan önce O'na dua (kulluk) ederdik. Gerçekten O, iyiliği bol, esirgemesi çok olanın ta kendisidir.»


Yaşar Nuri Öztürk

"Biz önceden O'na yakarıyorduk. Çünkü O'dur Berr, cömertçe iyilik eden; O'dur rahmeti sınırsız olan."


فَذَكِّرْ فَمَا أَنتَ بِنِعْمَتِ رَبِّكَ بِكَاهِنٍ وَلَا مَجْنُونٍ

Fe zekkir fe mâ ente bi ni’meti rabbike bi kâhinin ve lâ mecnûn(mecnûnin).

Bayraktar Bayraklı

Sen öğüt ver! Rabbinin nimeti sayesinde sen ne kâhinsin ne de bir deli.


Cemal Külünkoğlu

(Ey Resulüm!) Sen tebliğ ve irşada devam et! Çünkü sen Rabbinin (peygamberlik ve İslam) nimeti sayesinde ne kâhinsin, ne de mecnun.


Diyanet İşleri (eski)

Öğüt ver; Rabbinin nimetiyle sen, ne kahinsin ne de delisin.


Diyanet Vakfi

(Resûlüm!) Sen öğüt ver. Rabbinin lütfuyla sen ne bir kâhinsin, ne de bir deli.


Edip Yüksel

Sen öğüt ver. Efendinin sana olan iyiliği sayesinde sen ne bir kahinsin, ne de deli.


Elmalılı Hamdi Yazır

O halde va'z-u tezkire devam et, çünkü sen, rabbının ni'meti hakkı için, ne kâhinsin ne de mecnun


Muhammed Esed

Öyleyse (ey Muhammed! Bütün insanlara) öğüt ver! Çünkü, Rabbinin rahmetiyle, sen ne bir kahinsin, ne de bir deli.


Mustafa İslamoğlu

(Ey Nebi!) Öğüt vermeyi (sürdür); şüphesiz, -Rabbinin nimeti sayesinde- senin bir kahin ve bir mecnun olma ihtimalin asla bulunmamaktadır.


Seyyid Kutub

Ey Muhammed! Sen hatırlat, öğüt ver. Rabbinin nimetiyle sen, ne kahinsin ne de delisin.


Süleyman Ateş

(Ey Muhammed), Sen hatırlat, öğüt ver. Rabbinin ni'meti sayesinde sen ne kâhinsin, ne de mecnun.


Süleymaniye Vakfı

Onları bilgilendirmeye devam et. Sahibinin nimeti sayesinde sen, ne geleceği bildiğini sanan birisin (kâhin[*]) ne de cinlerin (şeytanların) etkisindesin.  [*] Kahin, geleceği bildiğini sanan kişidir. Hakka 69/42  


Tefhim-ul Kuran

Şu halde sen, öğüt verip hatırlat; çünkü sen, Rabbinin nimetiyle ne bir kâhinsin, ne de bir mecnun.


Yaşar Nuri Öztürk

Artık hatırlat, öğüt ver! Rabbinin nimetine yemin olsun ki, sen ne kâhinsin ne de cin çarpmış.


أَمْ يَقُولُونَ شَاعِرٌ نَّتَرَبَّصُ بِهِ رَيْبَ الْمَنُونِ

Em yekûlûne şâirun neterabbesu bihî reybel menûni.

Bayraktar Bayraklı

Yoksa onlar, “O, başına bir felaketin gelmesini beklediğimiz bir şair midir?” diyorlar.


Cemal Külünkoğlu

Yoksa onlar: “Muhammed bir şairdir, zamanın onun aleyhine dönmesini gözlüyoruz” mu diyorlar?


Diyanet İşleri (eski)

Yoksa senin için şöyle mi derler: 'Şairdir, zamanın onun aleyhine dönmesini gözlüyoruz.'


Diyanet Vakfi

Yoksa onlar: (O,) bir şairdir; onun, zamanın felâketlerine uğramasını bekliyoruz mu diyorlar?


Edip Yüksel

Yoksa, “O bir şairdir, onun ölmesini bekliyoruz“ mu diyorlar?


Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa «bir şâir biz ona «reybul menun»u gözetiyoruz» mu diyorlar?


Muhammed Esed

Yoksa onlar: "(O, yalnızca) bir şair(dir); bekleyip görelim zaman ona neler yapacak" mı diyorlar?"


Mustafa İslamoğlu

Yoksa (şimdi de) "O bir şairdir; (bırakın da) feleğin sillesini yiyeceği zamanı bekleyip görelim" mi diyorlar?


Seyyid Kutub

Yoksa onlar: «Muhammed bir şairdir, zamanın onun aleyhine dönmesini gözlüyoruz» mu diyorlar?


Süleyman Ateş

Yoksa onlar (senin hakkında): "Bir şâ'irdir, zamanın felâketlerine çarpılmasını gözetliyoruz" mu diyorlar?


Süleymaniye Vakfı

Yoksa şöyle mi diyorlar: “Şairin teki; başına gelecekleri bekliyoruz”


Tefhim-ul Kuran

Yoksa onlar: «Bir şairdir, biz ona zamanın felâketlerini gözlüyoruz» mu diyorlar?


Yaşar Nuri Öztürk

Yoksa şöyle mi diyorlar: "O bir şairdir. Zamanın ölüm getiren felaketine çarpılmasını bekliyoruz."


قُلْ تَرَبَّصُوا فَإِنِّي مَعَكُم مِّنَ الْمُتَرَبِّصِينَ

Kul terabbesû fe innî meakum minel muterabbisîn(muterabbisîne).

Bayraktar Bayraklı

De ki: “Bekleyiniz, ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.”


Cemal Külünkoğlu

Onlara de ki: “Bekleyin, ben de sizinle beraber bekliyorum!”


Diyanet İşleri (eski)

De ki: 'Gözleyin, doğrusu ben de sizinle beraber gözlemekteyim.'


Diyanet Vakfi

De ki: Bekleyin. Ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.


Edip Yüksel

De ki: “Bekleyedurun; ben de sizinle birlikte beklemekteyim.”


Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: Gözetin, çünkü ben de sizinle gözetenlerdenim.


Muhammed Esed

De ki: "(Öyleyse,) ümitle bekleyin! Ben de sizinle birlikte ümitle bekleyeceğim!"


Mustafa İslamoğlu

De ki: "Bekleyin bakalım! Ama unutmayın ki, ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim."


Seyyid Kutub

De ki: «Gözleyin, doğrusu ben de sizinle beraber gözlemekteyim.»


Süleyman Ateş

De ki: "Gözetleyin, ben de sizinle beraber gözetleyenlerdenim. (Bakalım hangimiz felâketlere çarpılacağız?)"


Süleymaniye Vakfı

De ki “Bekleyin, ben de sizinle birlikte bekliyorum.”


Tefhim-ul Kuran

De ki: «Siz gözetleyip durun; çünkü ben de sizinle birlikte gözetleyenlerdenim.»


Yaşar Nuri Öztürk

De ki: "Bekleyin! Doğrusu sizinle beraber ben de bekleyenlerdenim."


أَمْ تَأْمُرُهُمْ أَحْلَامُهُم بِهَذَا أَمْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَ

Em te’muruhum ahlâmuhum bi hâzâ em hum kavmun tâgûn(tâgûne).

Bayraktar Bayraklı

Onlara akılları mı bunu emrediyor? Yoksa onlar azgınlar topluluğu mudurlar?


Cemal Külünkoğlu

Yahut bunu kendilerine saçma akılları mı emrediyor? Yoksa onlar azgın bir toplum mudur?


Diyanet İşleri (eski)

Bunu onlara akılları mı buyuruyor? Yoksa onlar azgın bir millet midirler?


Diyanet Vakfi

Onlara akılları mı bunu emreder, yoksa onlar, azgın bir topluluk mudur?


Edip Yüksel

Bunları rüyalarının etkisiyle mi söylüyorlar, yoksa onlar haddi aşan bir topluluk mudur?


Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa onlara bunu (bu tenakuzu) akılları mı emrediyor? Yoksa azgın bir kavım mıdırlar?


Muhammed Esed

Akılları mı onlara bu (tavrı takınmaları)nı telkin ediyor, yoksa (bu hal) (sadece) kaba bir küstahlığın eseri midir?


Mustafa İslamoğlu

Yoksa onları bu tavra savruk akılları mı sevk ediyor? Sakın onlar isyanda sınır tanımayan azgın bir topluluk olmasın?!


Seyyid Kutub

Onların akılları mı bunu emreder, yoksa onlar, azgın bir topluluk mudur?


Süleyman Ateş

Akılları mı bunu kendilerine emrediyor, yoksa onlar azgın bir topluluk mudur?


Süleymaniye Vakfı

Bu duygusallıktan uzak bir karar gereği midir? Yoksa onlar bir azgınlar topluluğu mudur?


Tefhim-ul Kuran

Yoksa bunu kendilerine saçma akılları mı emretmektedir? Yoksa kendileri azgın bir kavim midir?


Yaşar Nuri Öztürk

Acaba bunu onlara hayalleri mi emrediyor yoksa bunlar azmış bir topluluk mu?


أَمْ يَقُولُونَ تَقَوَّلَهُ بَل لَّا يُؤْمِنُونَ

Em yekûlûne tekavveleh(tekavvelehu), bel lâ yû’minûn(yû’minûne).

Bayraktar Bayraklı

Yoksa, “onu kendisi uydurdu” mu diyorlar? Hayır! Onlar inanmıyorlar.


Cemal Külünkoğlu

Ya da: “O Kur'an'ı kendisi uydurup söyledi” mi diyorlar? Hayır, (sırf inatlarından dolayı) inanmıyorlar.


Diyanet İşleri (eski)

Yahut: 'Onu kendi uydurdu' diyorlar öyle mi? Hayır, inanmıyorlar.


Diyanet Vakfi

Yahut «Onu kendisi uydurdu!» mu diyorlar? Hayır, onlar iman etmezler.


Edip Yüksel

Yoksa, “Onu kendi uydurdu“ mu diyorlar? Hayır, onlar gerçeği onaylamazlar.


Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa onu (o Kur'anı) kendisi uydurmakta mı diyorlar? Hayır kendileri inanmazlar


Muhammed Esed

Yoksa onlar: "Bu (mesaj)ı kendisi uydurmuştur!" mu diyorlar? Hayır, tersine, onlar (gerçeği biliyor, ama) inanmak istemiyorlar!


Mustafa İslamoğlu

Ya yoksa onlar, "Kendi söylediğini Allah'a isnat etti" mi diyorlar? Ama yoo! (Dediklerine) kendileri de inanmıyorlar.


Seyyid Kutub

Yoksa «Onu uydurdu» mu diyorlar? Hayır, onlar inanmıyorlar.


Süleyman Ateş

Yoksa "Onu uydurdu" mu diyorlar? Hayır, onlar inanmıyorlar.


Süleymaniye Vakfı

Ya da “Kur’an’ı kendi uydurdu” mu diyorlar? Aslında onlar sana güvenmiyorlar.


Tefhim-ul Kuran

Yoksa: «Onu kendisi uydurup söyledi» mi diyorlar? Hayır, onlar iman etmiyorlar.


Yaşar Nuri Öztürk

Yoksa, "Onu uydurdu" mu diyorlar! Hayır, iman etmiyorlar.