O halde sana ceza ve mükâfatı yalanlatan nedir?
Artık neden hâlâ bu dini yalanlıyorsun?
Hal böyleyken, sana1 dini2 yalanlatan nedir? 1- İnkâr eden, müşrik olan kimse. 2- Hesap Günü’nü.
Öyleyse, (ey insan,) nedir bu ahlaki değerler sistemini yalanlamana yol açan?
Öyleyse (ey insan): bütün bu gerçeklerden sonra sana Hesap Günü'nü yalanlatan nedir?
Böyle iken sana âhiret cezâsını yalanlatan nedir?
Ey insan, bu din karşısında seni yalana sürükleyen nedir?
Böyle iken dini sana ne yalanlatır?
MEAL
7.) Öyleyse (ey insan): bütün bu gerçeklerden sonra sana Hesap Günü'nü yalanlatan nedir?6
(M.İ)
7.) [Ey kâfir insan!] Bütün bunlara rağmen ölümden sonra diriliş ve hesap günü gerçeğini asılsız saymanın manası nedir?!
(M.Ö)
7.) “Öyleyse ey insan! Sana dini yalan saydırtan nedir?”
(A.K)
TEFSİR
İnsanların yaratılışına, üstün yeteneklerine, onların istifadesine verilen nimetlere temas edildikten sonra sağlıklı bir düşüncenin insanı imana götürmesi gerektiği, bütün bu kanıtlara rağmen dini inkâr etmenin ilim ve akıl yönünden sağlam bir dayanağının bulunamayacağı vurgulanmaktadır. Âyetteki dîn kelimesini “âhiret ve yargı günü” olarak anlamak da mümkündür. Bu da sonuçta dinin ve inanmanın bir gereğidir.
(DİYANET TEF.)
Bu gerçekten sonra, sana hesaba çekilmeyi ve cezayı yalan saydırtan nedir? İnsan hayatında imanın değerini kavradıktan sonra, inanmayanların ve bu nur ile doğru yolu bulmayanların ve yüce Allah'ın kopmaz ipine sarılmayanların acı akıbetleri belli olduktan sonra, sana hesaba çekilmeyi ve cezayı yalan saydırtan nedir?
(S.KUTUB)
6. Bu ayetin diğer tercümesi şöyle olabilir: Ey insan! Bundan sonra ceza ve mükâfatı yalanlamak için hangi şey seni teşvik ediyor? Her iki şekilde maksat aynıdır. Yani insanlık toplumunda açıkça görülmektedir ki, en güzel şekilde yaratılmış olan insanlardan bir güruh ahlaki bakımdan en alçak seviyeye düşer ve diğer bir güruh da iman ve amel-i salih dolayısıyla bu düşüşten kurtulur? Kendisinden beklenen "en güzel yaratılış" üzerinde kaim olur. Bundan sonra ceza ve mükâfatı nasıl yalanlayabilirsiniz? Gerçekten bu iki tip insanın sonunun aynı olacağını aklınız kabul ediyor mu? Esfel-i safiline düşenlere hiçbir ceza verilmemesi, ondan kurtulup salih amel işleyenlere de mükâfat verilmemesi adalete uygun mudur? Aynı nokta Kur'an'ın diğer bir yerinde şöyle buyurulmuştur: "Öyle ise Müslümanları suçlu günahkâr olanlar gibi (eşit) kılar mıyız? Size ne oluyor? Nasıl hüküm veriyorsunuz? (Kalem 35, 36) "Yoksa kötülüklere batıp yara alanlar, kendilerini iman edip de salih amellerde bulunanlar gibi kılacağımızı mı sandılar? Hayatları ve ölümleri de bir mi (olacak)? Ne kötü hüküm veriyorlar." (Casiye 21)
(MEVDUDİ)
Sana dini ne yalan saydırır? Tüm bu anlatılanlara rağmen, tüm bu delillere rağmen seni dini yalanlamaya, yalan saymaya iten sebep nedir? Neye dayanıyorsun dini yalanlarken? Nereden, kimden güç alıyorsun bu konuda? Artık kim sana dini yalanlatabilir? Artık nasıl olur da sen dinsizliği tercih edebilirsin? Bu, tıpkı Câsiye’deki şu âyet gibidir: “Bütün bunlar, Allah’ın varlığının delilleridir. Artık Allah’tan ve O’nun delillerinden sonra hangi söze inanırlar.” (Câsiye 6)
Onlar Allah’ın varlığına delil olarak yaratılmış olan bütün bu âyetlerden bir şey anlamıyorlarsa, gözleri ve kulakları önünde cereyan eden bu kadar âyet onlarda bir şeyler depreştirmiyorsa, bu âyetlerin sahibine iman ve onun yasalarına teslimiyet konusunda onları harekete geçirmiyorsa artık hangi söze inanacak bu adamlar? Allah’ın gökler ve yerlerde yarattığı bunca âyetlerine evet demiyorlarsa, bu âyetlerin yaratıcısına evet demiyorlarsa artık hangi delile, hangi âyete, hangi söze evet diyecek bu adamlar? Allah’ın âyetlerinin hepsi haktır. Hepsi gerçektir. Bu kadar ayan beyan hakka evet demeyen bir insan hangi hakka evet diyecek? Bundan daha açık, bundan daha gerçek bir hak bulabilecekler mi ki evet desinler? İşte bütün bu âyetler kâinatta yegâne Rabb ve İlâh olarak Allah’ın gücünü, kudretini, bilgisini, iradesini ve hikmetini ortaya koyan âyetlerdir. Ama Kâfirler tüm bu varlıkların yaratıcısı olan Allah’a inanmıyorlar. Allah’ın Rabb ve İlâh oluşunu kabullenmiyorlar. Âyet-i kerîmeden anlıyoruz ki salih ameller kendi hoşumuza giden, kendi beğendiğimiz sevdiğimiz ameller değildir. Salih amel, dine dayanan, dinden kaynaklanan amellerdir. Vahiyden kaynaklanmayan hiçbir amel salih amel değildir. Dini yalan sayan, dini yok farz eden bir kimsenin salih amel işlediği söylenemez. Öyleyse iman ve salih amelin yolu dinden geçmektedir. Dini tanımak zorundayız ki, Allah’ın istediği biçimde iman etme ve amel işlememiz mümkün olsun. İşte iman, amel için fıtratını koruyabilmesi, ahsen-i takvim özelliğini sürdürebilmesi, fıtratına uygun, kendisine yaraşır ameller işleyebilmesi için kişinin mutlaka bir kılavuza ihtiyacı vardır. İşte bu din de Allah tarafından Levh-i Mahfuzdan elçisine gönderdiği dindir. Din bir yoldur, bir hayat programıdır. Din bir yaşam biçimidir. Din, bir ferdin ve bir toplumun uymak zorunda olduğu kanunlar manzumesidir. Bu mânâda komünizm de bir dindir, kapitalizm de bir dindir, sosyalizm de, demokrasi de bir dindir. Bunlar insanların ortaya attıkları bâtıl dinlerdir ve sistemlerdir. Kâfirûn sûresindeki: “De ki Ey Kâfirler! Sizin dininiz sizin benimki de benim olsun!” âyeti bunu anlatır. Dikkat ederseniz önce “ey kâfirler!” dedi Rabbimiz sonra da “sizin dininiz sizin olsun” dedi. Peki Kâfirin dini olur mu? Elbette dinsiz, yani kanunsuz, yolsuz sistemsiz bir toplum düşünmek mümkün değildir.
Öyleyse sizin dininiz, sizin yolunuz, sizin hayat programınız, sizin yasalarınız, sizin kanunlarınız, sizin sisteminiz sizin olsun, benim ki de benim olsun demektir bunun manası. Yine Yusuf sûresinde: “Kralın dinine göre kardeşini alıkoyması Yusuf’a yakışmazdı.” (Yusuf 76) âyet-i kerîmesinde anlatılan kralın dininden maksat da kralın sistemi ve o toplumda yürürlükte bulunan kralın ceza kanunlarıdır. Öyleyse Allah kanunlarını, Allah yasasını, Allah’ın ceza kanunlarını uygulayan toplum Allah’ın dinindedir, başkalarının kanunlarını, başkalarının ceza yasalarını uygulayan toplum da kanunlarını uyguladığı kimselerin dininde ve onların kulu olmuştur. Zümer sûresindeki: “Ey Muhammed! Biz sana Kitabı gerçekle indirdik. Öyle ise dini Allah için halis kılarak O’na kulluk et.” (Zümer 2) Evet, dikkat edin halis din, katışıksız din Allah’ın dinidir âyeti de bunu anlatır. Başkalarının dini de vardır ama onlarınki katışıklı bir dindir. Yani hayatın bazı bölümlerine Allah karışır ama öteki bölümlerine de başkalarının kanunları karışır. “Allah katında gerçek din Allah’ın dinidir.” âyetinde de ifade edildiği gibi hayatın tümüne karışan din Allah’ın dinidir.
İşte dini yalanlamak Allah’ın gönderdiği hayat programını yalanlamak, yok farz etmek, ciddiye almamak, onu tanımadan bir hayat yaşamak anlamına gelmektedir. Ya da bu âyetin bir başka anlamı da: “Ey Peygamberim! Her şey bu kadar açık ve netken kim seni bu din konusunda yalancılıkla itham edebilir? Sana kim yalancı diyebilir? Allah din göndermez, Allah hayata karışmaz, Allah elçi göndermez. Ben Allah’ın elçisiyim, Allah bana vahyediyor, Allah benimle sizin hayatınıza karışıyor derken sen yalan söylüyorsun. Allah’a yalan iftira ediyorsun!” diye kim yalanlayabilir seni? Bir de buradaki yalanlanmasından söz edilen din, din günüdür, ahiret günüdür. Ey insan! Tüm bu delillere rağmen nasıl oluyor da hesap gününü yalanlayabiliyorsun? Din gününü yalanlamaya seni iten sebep nedir? Nasıl oluyor da hayat bu hayattır, bunun ötesinde başka bir hayat yoktur diyebiliyorsun? Nasıl oluyor da dirilmeyi yok farz ederek hayatını buna bina edebiliyorsun? Bir daha dirilme olmayacak, hesap kitap olmayacak diyebiliyorsun?
(A.KÜÇÜK)
“Femê yûkezzibûke bâ'dû biddîn” öyleyse ey insan sana bu dini yalanlatan ne, neden bu dini yalanlıyorsun. Buradaki “dîn” kelimesi anahtar bir kelime. Allah’a borçluluk bilinci diye çeviriyorum ben bunu. Çünkü “deyn” kelimesinden türetiliyor. İslam “İnne’d-dîne 'îndâllâhi’l-İslêm”. (Ali İmrân/19) Allah katında din İslam olduğuna göre İslam’ı nasıl tarif ederiz en doğru? Fakir şöyle tarif eder. Allah’a hakkını teslim etmenin yolunun, Allah’a kayıtsız şartsız teslim olmaktan geçtiğini bilmektir. Müslüman da budur zaten. Allah’a hakkını teslim etmek için, Allah’a kayıtsız şartsız teslim olmak İslam.
Bu durumda şöyle anlamamız gerekmez mi bu ayeti; “Femê yûkezzibûke bâ'dû biddîn” ey insan Allah’ın hakkını yalanlamana sebep olan ne. Allah’ın hakkını neden yalanlıyorsun. Evet, Allah’a borçlu olduğun gerçeğini neden yalanlıyorsun şeklinde anlayabiliriz. Allah’a borçluyuz, hiçbir şey bize ait değil. Zaten kredi ile doğduk, iki el, iki ayak, iki göz, iki dudak, iki kol ve akıl, her aldığımız nefes, varlık, hayat her şeyimiz. Kim ödedi ki Rabbimize bedelini. O zaman biz borçlu doğduk. Peki Allah borcumuzu ödememizi mi istiyor? Borç borçla ödenmez ki ödeyelim. Allah’a borcunu ödeyebilecek kimdir şu yeryüzünde. O zaman ne istiyor? Borçlu olduğumuzu itiraf etmemizi istiyor. Borcunu inkâr etme ey insanoğlu ödemiş sayayım. İşte bu!
6 Bir sonraki âyette (8) Allah'ın "hükmünden" söz edilmektedir. Bu durumda buradaki eddîn, "din günü", yani "Hesap Günü" anlamına gelse gerektir (Krş:1/Fâtiha: 3). Din, Allah'a borçluluk bilincidir. Tarifi, "Allah katında din İslâm'dır" âyetinden yola çıkarak: Allah'a hakkını teslim etmek için Allah'a kayıtsız şartsız teslim olmaktır. Dini yalanlamak ise, işte bu gerçeği yalanlamaktır.
(M.İSLAMOĞLU)