TÎN SURESİ


Ayet Getir
95-TÎN 6. Ayet

إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَلَهُمْ أَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ

İllâllezîne âmenû ve amilûs sâlihâti fe lehum ecrun gayru memnûn(memnûnin).

Bayraktar Bayraklı

İman edip iyi amel yapanlar hariç. Onlar için kesintisiz bir ödül vardır.


Edip Yüksel

Ancak gerçeği onaylayıp erdemli davrananlar hariç; onlara kesintisiz bir ödül vardır.


Erhan Aktaş

İnanan ve salihatı yapanlar hariç. Onlar için kesintisiz bir ödül vardır.


Muhammed Esed

iman edip doğru ve yararlı işler yapanlar hariç. Onlar için kesintisiz bir ödül vardır!


Mustafa İslamoğlu

Ancak (tekamül yolculuğunda), imanda sebat eden ve o imanla uyumlu hareket edenleri kesintisiz bir ödül beklemektedir.


Süleyman Ateş

Yalnız inanıp iyi işler yapanlar hariç. Onlar için kesintisiz bir mükâfât vardır.


Süleymaniye Vakfı

İnanıp güvenen ve iyi işler yapmış olanlar farklıdır; onları tükenmek bilmeyen bir ödül beklemektedir.


Yaşar Nuri Öztürk

İman edip hayra ve barışa yönelik iş üretenler müstesna. Bunlar için kesintisiz bir ödül vardır.


Ayetin Tefsiri

MEAL

6.) Ancak (tekamül yolculuğunda), imanda sebat eden ve o imanla uyumlu hareket edenleri kesintisiz bir ödül beklemektedir.5

(M.İ)

6.) Buna mukabil, iman edip imanlarına yaraşır güzellikte işler yapanlar için bitmez tükenmez bir mükâfat hazırladık.

(M.Ö)

6.) “Ancak, inanıp salih ameller işleyenler bunun dışındadır. Onlara kesintisiz ecir vardır.”

(A.K)

6.) Oysa tevhide ve Allah’ın peygamberlerine iman edip onların bildirdiği ilâhî emirlere uygun olarak yaşayanlar, ilâhî rahmete mazhar olmaya devam edecek ve âhirette bitmek tükenmek bilmeyen bir nimete, cennete nâil olacaklardır.

(H,E;M,C)

TEFSİR

“Sonra onu aşağıların aşağısına (esfel-i sâfilîn) indirdik” ifadesini müfessirler iki türlü yorumlamışlardır: a) İnsanın aşağıların aşağısına indirilmesi, onun bedensel ve zihinsel gelişmesini tamamladıktan sonra fizyolojik ve psikolojik olarak gerilemeye başlaması; algı, hâfıza ve düşünme kapasitesinin gittikçe zayıflamasıdır. Nitekim başka âyet-i kerîmelerde bazı insanların güçlendikten sonra “erzel-i ömür” denilen ömrün en zayıf ve sıkıntılı çağına eriştirileceği ifade buyurulmuştur (bk. Hac 22/5; Yâsîn 36/68). Yaşlanma, müminler için de inkârcılar için de geçerli olan kaçınılmaz bir durumdur. Buna göre 6. âyet, inanıp iyi işler yapan yaşlı kimselerin, itaatlerinden ve birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye etmelerinden dolayı kesintisiz ödül alacaklarını, bedenen ve zihnen gerileseler bile mânen ilerleyeceklerini ifade eder. b) Bu ifade, yaratılış amacına uygun hareket etmeyip ahlâkî değerleri hiçe sayan ve en güzel biçimde yaratılmış olmanın şükrünü yerine getirmeyenlerin cehenneme indirileceğini gösterir. c) Bize göre “Sonra onu aşağıların aşağısına (esfel-i sâfilîn) indirdik” ifadesiyle şu gerçek ortaya konmaktadır: İman etmeyen ve sâlih amel (iyi, erdemli, dünya ve âhiret için yararlı işler) yapmayan kimseler, Allah Teâlâ’nın insana verdiği, onu yaratılmışların en mükemmeli kılabilecek imkânları kötüye kullanmış oldukları için, hayatın başlangıç noktasından ileriye doğru gitmek, kesintisiz gelişme ve ecir alma imkânından yararlanmak yerine geriye, insandan geri canlılar âlemine doğru gitmiş, alçalmış olacaklardır.

(DİYANET TEF.)

"Yalnız inanan iyi işler yapanlar hariç."

Çünkü fıtratın doğrultusunda kalanlar, fıtratı imanla ve iyi işler yapmakla zirveye çıkarıp mükemmel hale getirenler ve bu fıtratla kendisi için planlanan zirveye yükselenler ve sonunda mükemmellik yurdunda mükemmel bir hayata bu fıtratla ulaşanlar İşte onlardır. "Onlar için kesintisiz bir mükâfat vardır." Sürekli ve arkası hiç kesilmeyen bir mükâfat vardır. Fıtratları ile doğru yoldan ayrılıp aşağıların en aşağısına düşüp de onunla dibe yuvarlananlar ve sonunda da en dipte duranlar orada cehennemdedirler. Orada insanlıklarını ayaklar altına almıştır. Kendileri ise cehennemin dibinde çırpınıp durmaktadırlar.

Bu ve o, başlangıç noktasının doğal iki sonucudurlar... Ya sağlam fıtrat yolunu tutmak ve bu fıtratı iman ile iki olgunluğa erdirmek ve iyi amel ile yüceltmek... Ki bu yol sonunda nimet yurdu olan ölümsüz hayata zirvesine ve en olgun noktasına ulaşır. Ya da sağlam ve doğru fıtrattan sapmak, başaşağı düşmek ve ilahi soluktan ayrılmaktır... Ki bu yolda sonunda cehennem hayatındaki fıtrat için kararlaştırılmış dibe ulaşır... Böylece insan hayatında imanın değeri ortaya çıkmaktadır. İman öyle bir zirve ki, doğru ve sağlam fıtrat orada olgunluğunun son noktasına ulaşmaktadır. İman, fıtratla yaratıcısı arasına uzatılmış bir iptir. İman, sonsuzluğa ermişlerin ve şerefli insanların hayatlarına yükselen yokuşta, fıtrata adımlarını atacağı yerleri gösteren bir ışıktır. Bu ip koptuğunda, bu ışık söndüğünde, kesin sonuç aşağıların aşağısına inen bayırda yüz üstü yuvarlanmak ve insan denen varlıkta çamur özelliği harekete geçtiği zaman ahirette cehenneme atılarak tüm insanlığın çiğnenmesi sonucudur. İnsan bir de ne görsün taşlarla birlikte ateşin yakıtı oluvermiştir.

Bu gerçeğin ışığı altında yüce Allah insana sesleniyor: Bir sonraki ayet

(S.KUTUB)

5. "Esfel-i Safilin"den kasıt olarak insanın yeteneklerini kaybettiği yaşlılık halindeki durumlarına göre mükâfatlandırılacaklardır. İyilik yapamadıkları yaşlılık günleri nedeniyle mükâfatlarında hiçbir eksiklik de olmayacaktır. "Esfel-i Safilin"den teki durumlarına göre mükâfatlandırılacaklardır. İyilik yapamadıkları yaşlılık günleri nedeniyle mükâfatlarında hiçbir eksiklik de olmayacaktır. "Esfel-i Safilin"den cehennemin en kötü yerine sevkedilecekleri sonucunu çıkaran müfessirler de şu anlamı beyan etmişlerdir: İman ederek salih amel işleyenler bundan müstesnadır. Onlar bu dereceye sevkedilmeyecektirler. Ancak her iki manada da, ceza ve mükâfatı isbat etmek için istidlal olma yönünden ayet ile hiçbir ilgisi yoktur. Bize göre ayetin doğru anlamı şudur: Genel bir gözleme göre bir insanlık cemiyetinde bir kimsenin ahlaki bakımdan alçalması ve en düşük seviyeye ulaşması gibi Allah'a, ahirete ve risalete iman ederek hayatı boyunca salih amel işleyenler bu aşağı düşüşten kurtulurlar bu dereceye sevkedilmeyecektirler. Ancak her iki manada da, ceza ve mükâfatı onlar "sonsuz mükâfata" layık olacaklardır. Yani öyle bir mükâfat ki, onların hakettiklerinden az olmayacak ve sonu gelmeyecektir.

(MEVDUDİ)

Ama Allah’ın istediği biçimde iman edip de imanlarını amele dönüştürenler, imanlarını gündeme getirme savaşı verenler, imanlarının hayatlarında görüntülenmesinden yana olanlara gelince işte onlar müstesnadır. Bunlar esfel-i safiline gitmekten kurtulmuşlardır. Çünkü bunlar Allah’ın istediği biçimde iman etmişler ve bu imanlarını sadece söz planında bırakmayıp amele dönüştürmüşlerdir. İmanlarını hayatlarına geçirmişler, hayatlarını iman kaynaklı yaşamışlardır. Çünkü bunlar fıtratlarını bozmamışlardır. Allah’ın yarattığı ahsen-i takvim oluş özelliklerini hayatlarının sonuna kadar muhafaza etmişler ve bu fıtratlarına uygun ameller işlemişlerdir. Salih amel, fıtrata uygun amel demektir. Salih amel, Allah’ın razı olduğu, sevdiği ve emrettiği ameldir. Salih amel, Rasulullah Efendimizin hayatında, Sünnette yeri olan ve Allah için yapılmış amel demektir. Salih amel, salih bir imandan kaynaklanan ameldir. Gayri salih amel de imandan kaynaklanmayan ya da gayri salih bir imandan kaynaklanan ameldir. Salih amel, yaptırıcısı Allah olan, gayri salih amel de yaptırıcısı Allah’tan başkaları olan ameldir.

İnanıp salih amel işleyenler… İman aslında kalbin işidir ve iman için kişi Kur’an bilmek zorundadır. Önce bilecek kişi, inanacak ve sonra da onu amel haline getirecek. Bilmeden inanılmadığı gibi inanmadan da yapılmaz. Neye inanıyoruz? Bunu bileceğiz. Meselâ benim kaç tane salih amelim varsa o kadar imanım var demektir. Meselâ benim yirmi tane salih amelim varsa yirmi tane imanım var demektir. Bu çoğaldıkça benim imanım da çoğalacaktır. Öyleyse Kitaptan iman birimlerini çoğaltmak, yani tanıdığımız her bir âyetle imanlarımızı çoğaltmak ve buna oranla da salih amellerimizi çoğaltmak zorundayız. Fıtratlarını bozanlar, kendilerini dünyada aşağıların aşağısına düşürenler cehennemin esfeline yuvarlanırken, bunlar Allah’ın izniyle cehennemden kurtarılacaklardır. Çünkü onlar yeryüzünün en şerli, en kötü varlıkları iken mü’minler de yeryüzünün en şerefli, en hayırlı varlıklarıdırlar.

“Fakat, inanıp salih ameller işleyenler, işte onlar da, yaratıkların en iyileridirler.” (Beyyine 7) İman edip salih amel işleyenlerin varlıkların en hayırlısı olduğunu anlatan Rabbimiz, iman ve salih amelden yoksun olanların da yaratıkların en şerlileri olduğunu anlatır. Allah’a inanmayanlar, salih ameller işlemeyenler ne kadar da ekonomik güçleri olursa olsun mahlûkatın en şerlisidirler. Bunu asla hatırınızdan çıkarmayın. İtibarın Allah’a teslimiyet olduğunu unutmayın. Eğer sizler de onların değer yargılarını kabullenir, onların üstün olduklarını, şerefli olduklarını kabul eder ve onlara boyun bükerseniz, siz de fâsıklardan olursunuz. O zaman da onlar sizin üzerinizde büyürler, sizin üzerinizde Rableşirler. Siz fâsıklaşır ve onları kahhâr makamında görmeye başlarsanız, onlar da sizin üzerinizde kahr’u galebelerini artırırlar. Öyleyse kendi şerefinizi, kendi üstünlüğünüzü anlayıp, karşınızda esfel-i safilin bir hayat yaşayan ve sonunda esfel-i safiline yuvarlanacak olan insanları insan bile görmeyin. İnanan ve inancını yaşayanlar için: Onlar için gayrı memnun bir ecir vardır. Bu gayri memnun ecir ifadesinin bir kaç anlamı vardır.

1. Sonsuz, bitmez tükenmez bir ecir, bir ücret, bir karşılık vardır onlar için.

2. Ya da baş kakıntısı olmayan bir ücret vardır onlar için. Baş kakıntısı olmayan bir ecir. Dünyadakilerin verdiği ücret gibi, “haydi haydi, hak etmediniz ama yine de size bunları veriyorum” demeyecek de Allah, “işte bunları siz hakettiniz, amellerinizle hak ettiğiniz mükâfat işte budur” diyecektir.

3. Memnuniyetin de ötesinde bir ecir demektir bu. Yani, “yeter ya Rabbi ben ne yapacağım bu kadar nimeti?” dedikçe Allah’ın daha fazlasını vereceği bir ecir, bir ücret var onlar için.

(A.KÜÇÜK)

“İllellezîne êmenû ve âmilû’s-sâlihâti felehûm ecrûn ğayrû memnûn” işi bilenler diyeceklerdir ki çok güzel bir açıklama oldu, buraya kadar her şey güzel. Fakat şu “illa”yı ne yapalım istisna edatını? Yapacak bir şey yok, istisna edatının Arap dilinde, konulduğu dilde anlamlarından biride nihayete delalet eder. Delalet ettiği zaman ve mekânın nihayetine.

Dolayısıyla mana şöyledir nihayet, en sonunda tekâmül yolculuğunda imanda sebat eden, salih amel işleyenleri kesinlikle bir ödül beklemektedir. Evet, “felehûm ecrûn ğayrû memnun” kesintisiz bir ödül beklemektedir onları. Yani hem başa kakılmayan, “ğayrû memnun” bu manaya gelir. Hem başa kakılmayan bir ödül, hem de kesintisi olmayan bir ödül. Dolayısıyla “illa”nın manası burada delalet ettiği zaman ve mekânın nihayetine delalet eder. Lokman/22 ayetinde de zaten bu manada kullanılmıştır. Klasik yorumda tabii ki istisna manası verilir.

5 Amel-i sâlih, 23 yıllık nüzul sürecinin tümünde aynı vurguya sahip olmasa gerektir. Başlangıçta Bakara 2 ışığında sorumluluk bilinci çerçevesinde "erdemli, dürüst ve sorumlu davranış" vurgusu taşır. Peygamberliğin ortalarında, razı olunan ameller artık bildirildiği için "Allah'ın razı olduğu imanla uyumlu ameller" vurgusuna ulaşır. İslâm cemaatinin kurulup emr-i bi'l-ma'rufun farz kılındığı Medine'de ise "ıslah edici iyi işler" vurgusunu kazanmıştır (Bkz: 13/'Asr: 3, not 5). Gayru memnûn'a verdiğimiz "kesintisiz" anlamının gerekçesi ve ona alternatif başka bir mana için bkz: 52/lnşikâk: 25, not 18.

(M.İSLAMOĞLU)