TEKVÎR SURESİ


Ayet Getir
81-TEKVÎR 8. Ayet

وَإِذَا الْمَوْؤُودَةُ سُئِلَتْ

Ve izâl mev’ûdetu suilet.

Bayraktar Bayraklı

(8-9) Diri diri toprağa gömülen kıza, hangi günah sebebiyle öldürüldüğü sorulduğunda,


Edip Yüksel

Doğduktan hemen sonra öldürülen kız çocuğu sorulduğu zaman:


Erhan Aktaş

O diri diri toprağa gömülen kıza sorulduğu zaman;


Muhammed Esed

ve diri diri gömülen kız çocuklarına sorulduğunda


Mustafa İslamoğlu

diri diri gömülen kız çocukları sorduğunda


Süleyman Ateş

Ve sorulduğu zaman o diri diri toprağa gömülen kıza:


Süleymaniye Vakfı

Diri diri gömülen kıza sorulunca[*]: [*] وَإِذَاالْمَوْؤُودَةُ سَئلَتْ =“Diri diri gömülen kız sorunca” şeklinde kıraat da vardır (Taberî).


Yaşar Nuri Öztürk

O diri diri gömülen kız çocuğuna sorulduğunda,


Ayetin Tefsiri

 

MEAL

 

8.) diri diri gömülen kız çocukları sorduğunda5

9.) hangi suçtan dolayı öldürüldüklerinin hesabını,6

(M.İ)

8-9.) Vaktiyle diri diri gömülen kız çocuğunun, "Hangi günahından dolayı öldürüldü?" diye hesabı sorulacak;

(M.Ö)

8-9.) “Kız çocuğun hangi suçtan ötürü öldürüldüğü kendisine sorulduğu zaman;”

(A.K)

 

TEFSİR

 

"Ve sorulduğu zaman o diri diri toprağa gömülen kız hangi günahı yüzünden öldürüldü? diye."

 

Cahiliye döneminde insanlığın vicdan düzeyi alçaldığından kız çocuklarını utanma veya fakirlik korkusu ile diri diri toprağa gömme geleneği yaygınlaşmıştı. Kur'an bu gelenekten söz ederken cahiliyenin bu iğrenç yüzüne ışık tutmaktadır. İslam Arapları cahiliyenin alçaklığından kurtarmak amacı ile geldiği gibi bütün insanlığı da kurtarmaya gelmiştir. Yüce Allah bu geleneğe ilişkin olarak buyuruyor ki: "Onlardan birine kız çocuğu olduğu müjdesi verildiğinde üzüntüden yüzü simsiyah kesilir. Aldığı kara haberden dolayı tanıdıklarına görünmekten kaçınır.

 

Aşağılanmaya katlanarak onu alıkoysun mu, yoksa toprağa mı gömsün diye düşünür. Baksana ne kötü hüküm veriyorlar." (Nahl 58-59)

Diğer bir surede buyuruyor ki: "Ama onlardan birine Allah'a isnat ettikleri kız çocuklarının müjdesi geldiğinde üzüntüden dolayı yüzü simsiyah kesilir demek süs ve nimet içinde yetişen ve savaşta fazla bir etkisi olmayan olanı Allah'a yakıştırıyorsunuz öyle mi?" (Zuhruf 17)

Üçüncü bir yerde buyuruyor ki: "Yoksulluk kaygısı ile çocuklarınızı öldürmeyin. Onların da sizin de rızkınızı veren biziz. Onları öldürmek ağır bir suçtur." (İsra 31)

 

Toprağa gömme olayı, acımasız bir şekilde gerçekleşiyordu. Çünkü kız çocuğu diri olarak gömülüyordu. Bu konuda onlar hayli ileri metodlar geliştirmişlerdi! Onlardan bazıları kız çocuğu olduğu zaman altı yaşına kadar kendisine dokunulmazdı. Sonra annesine derdi ki; "Kızın üstünü başını yıka, güzel elbiselerini ve süslerini tak. Onu anneannesine götüreceğim." Kızı alır daha önce çölde kazdığı çukurun yanına götürür. Kuyunun yanına vardıklarında kuyunun içine bak der, sonra onu birden içine iterdi ve üzerine toprak doldururdu. Bazıları ise doğum sırasında sancılar gelmeye başladığında onun annesini, kazılmış bir çukurun yanına götürürlerdi. Doğan çocuk kız ise hemen oraya atılır ve hemen üzerine toprak atılırdı. Erkek olursa alıp eve getirirlerdi. Bazıları ise kız çocuğunu öldürmemeye niyet eder, her türlü eziyete maruz bırakır, hayvan otlatacak yaşa geldiğinde yünden veya kıldan yapılmış bir aba giydirerek yaylaya gönderir, develerini yaydırırdı.

 

Kızlarını öldürmeyen ve onları çobanlığa da göndermeyenler ona kötülük ve eziyetin tadını başka şekillerde tattırırlardı. Bu kız evlenip kocası öldüğünde, kocasının en yakını onun üzerine elbisesini atardı. Bu hareketin anlamı, insanların onunla evlenmelerini engellemekti. Ondan sonra hoşuna giderse onunla evlenirdi. Onun isteğine ve iradesine danışılmazdı. Eğer hoşuna gitmezse ölünceye kadar onu bekletir mirasını alırdı. Bu durumlarda kadın fidye vererek kendisini kurtarma çarelerine de başvurabiliyordu. Bazıları ise kadını boşar ve istediği adamdan başkası ile evlenmemesini şart koşardı. Yoksa evlendiği sırada mehrin hepsini geri alacağını söylerdi. Bazıları ise kocası öldüğünde eşini, küçük bir çocukları için bekletirler, çocuk büyüyünce onu Alırdı. Bazı adamların evinde yetişen yetim kız çocukları olurdu. Onlar hakkında bu adam söz sahibi idi. Onu evlenmekten alıkoyardı. Ya karısı ölüp kendisi onunla evlenirdi veya güzelliğine veya malına göz koyduğu için küçük oğlu ile evlendirir veya karısı öldüğünde onunla evlenirim düşüncesi ile bu yetim kızı evlenmekten alıkoyardı.

 

İşte cahiliyenin çeşitli açılardan kadına bakış açısı buydu. Ta ki islam gelinceye kadar. İslam bu gelenekleri şiddetli şekilde çirkin bulup mahkum etti. Kız çocuklarını öldürmeye son verdi ve bu işi sert biçimde reddetti. Bu konuyu kıyamet gününde kendisinden sorguya çekilecek meseleler arasına soktu. Böyle evrensel yıkımların, yıkılışların dehşetini dile getirirken bu büyüklükte olaylardan biri imiş gibi onu da dile getirmekte ve şöyle demektedir: "Ve sorulduğu zaman diri diri toprağa gömülen kıza; hangi suçtan ötürü gömüldü?' diye" Peki onu gömen adamın hali nice olacaktır?!

 

Cahili bir ortamda kadının, onur ve şeref kazanması mümkün değildi. Tüm insanlığın onurlandırıldığını ve kadını ile erkeği ile her insana saygı duyulmasını isteyen Allah'ın şeriatı ve sistemi olmasa idi, kadın o halde kalacaktı. İslam her insana yüce ve ulu Allah'ın ruhundan bir soluk taşıdığı için değer kazandırmıştır. İşte kadının şerefi de bu kaynaktan geliyordu. Yani İslam’ın getirdiği değerden. Yoksa çevrenin herhangi bir faktöründen değil.

 

Yerden değil gökten gelen değerlerle desteklenip insanın doğuşu kadında gerçekleştiğinde, şeref, haysiyet ve itibar elde etti. Kadının değerini ve kıymetini artık aileye karşı sorumluluklarını ve maddi kazanç sağlamasını ölçü alarak değerlendirmek ve onu bu konudaki zayıflığı yüzünden değersiz saymak sözkonusu değildi. Çünkü bu göğün değerlerinden değildi ve göğün ölçüsünde bir ayrılığı yoktu. Asıl önemli olan insanın Allah'a bağlı olan onurlu ruhu idi ve bu konuda kadın ile erkek aynı idi.

 

Bu dinin Allah tarafından gönderildiğini ve peygamberin getirdiği sistemin vahiy yoluyla ona bildirildiğini ispat etmek gerekirse kadının konumunda meydana gelen bu değişiklik, onun şaşmaz delilleri arasında sayılmalıdır. Çünkü o zaman kadının bu kadar onurlandırılacağını gösteren bir tek işarete dahi rastlanmıyordu. Çevreye hükmeden faktörlerin hiçbiri özellikle iktisadi şartlar buna hiç müsait değildi. Eğer ilahi sistem yeryüzünün tüm etkenlerinden, özellikle cahili çevre şartlarından bağımsız bir şekilde bu gelişmeyi sağlasaydı kadının hali öyle devam edecekti. İslam kadının konumunu yeniden belirledi. Kadının bu konumu katıksız semavi değerlerle ve katıksız semavi ölçülerle ilgili idi.

(S.KUTUB)

 

Allah Teâlâ'nın bundan daha fazla nefret ve gazab gösterebileceği tasavvur edilemez adeta. Allah'ın (c.c.) gözü önünde, kız çocuklarını diri diri gömen anne ve babalar çok büyük bir nefret kazanmışlardır. Allah (c.c.) orada onlarla muhatap olmayacak ve 'Bu masum yavruyu

niçin katlettiniz?' diye onlara soru bile sormayacaktır. Onlardan yüzçevirerek, o masum yavruya "senin ne kabahatin vardı ki, seni katlettiler?" diye soracaktır. İşte o zaman masum kız çocuğu uğradığı zulmü, yani anne ve babasının onu nasıl diri diri toprağa gömdüklerini anlatacaktır. Ayrıca bu iki ayette çok önemli iki konu, birkaç kelime ile açıklığa kavuşturulmuştur. Birincisi Araplar'a şu husus anlatılmak isteniyor: "Sizler öylesine sapıklık içindesiniz ki, kendi çocuğunuzu yine kendi ellerinizle diri diri toprağa gömüyor, bunca cehalet ve sapıklığınıza rağmen, Hz. Muhammed'in (s.a) getirdiği hidayeti inkâr ederek ıslah olmayı dahi kabul etmiyorsunuz." İkincisi bu, ahiret ve hesap günü için çok açık bir delildir. Çünkü diri diri toprağa gömülen o çaresiz ve mazlum yavrunun, bu dünyada hiçbir hâmisi ve yardımcısı olmamış, ona insaf ve adalette bulunulmamıştır. Yani cahiliyye toplumu bu çirkin ve korkunç fiile seyirci kalmış, anne ve babası hiç utanmamış ve hiç olmazsa akrabaları dahi müdahalede bulunarak karşı çıkmamışlardır. Kısaca cahiliyye toplumu bu mücrimleri ne kınamış ne de onlara bir ceza vermiştir. Oysa Allah'ın (c.c) saltanatı içerisinde, bu kadar büyük bir zulme uğramış kimselerin haklarının yerini bulmaması mümkün müdür?

 

Arapların kız çocuklarını diri diri toprağa gömmelerinin çeşitli nedenleri vardı. Birinci neden, mâli-ekonomik idi. Çünkü fakirlikten ötürü aile fertlerinin az olması isteniyordu ve erkek çocuklar büyüdükten sonra aile bütçesine katkıda bulunurlar ümidiyle yetiştiriliyorlardı. Fakat kız çocuklar büyüdükten sonra evlenecekleri için daha küçük yaşta iken öldürülüyorlardı. İkinci neden ise, genel kargaşa ile kabileler arasındaki sürekli savaş idi. Erkek çocuklara, büyüdüklerinde savaş zamanlarında yararlı olmalarından ötürü önem gösteriliyordu. Oysa kız çocukları savaş zamanlarında bir işe yaramadıkları gibi, ayrıca korunmaları da gerekiyordu. İşte bu nedenden dolayı kız çocuklarını daha küçükken öldürüyorlardı. Üçüncüsü Arap kabileleri birbirlerine hiç haber vermeden savaş açarlar ve esir aldıkları kızları ya pazarda satarlar ya da kendileri cariye olarak kullanırlardı. İşte tüm bu nedenlerden ötürü Arapların kadının doğumundan önce bir çukur kazdıkları ve doğan çocuk kız olursa onu çukura atarak diri diri gömdükleri rivayet olunur. Şayet anne yavrusunun gömülmesine karşı çıkar yahut anne tarafından akrabalar mâni olurlarsa baba mecburen bir süre çocuğa bakar ve bir fırsat bulduğunda, kızı çöle götürerek diri diri gömerdi. Bir gün bir müslüman bu çirkin fiili kendisinin işlediğini anlatmıştır.

 

Bu rivayet Dârimî'nin Süneni'nin 1. babı'nda beyan olunmuştur: 'Bir adam Rasûlullah'a (s.a.) geldi ve cahiliyye döneminde şöyle yaptığını anlattı; "Benim küçük bir kızım vardı ve beni çok severdi. Öyle ki ben onu çağırdığım zaman koşa koşa yanıma gelirdi. Birgün yine ben onu çağırdım ve koşa koşa yanıma geldi. Sonra onu beraberime alarak, yolda rastladığımız bir kuyuya onu elinden tutarak attım. Kulaklarıma gelen son sözleri "babacığım, babacağım" diyen çığlıklarıydı.' Bunları duyunca Rasûlullah'ın (s.a) gözlerinden yaşlar süzüldü. Ve bunun üzerine orada hazır bulunanlardan biri: 'Ey filan! Sen Rasûlullah'ı

(s.a.) üzdün' dedi. Rasûlullah (s.a) 'ona engel olmayın, neler hissettiğini anlatsın' diyerek o adama 'bu olayı yeniden anlat' diye buyurdu. O şahıs da bu olayı yeniden anlatınca, Rasûlullah (s.a) mübarek sakalı ıslanıncaya değin ağladı. Daha sonra ona 'cahiliyye

döneminde yaptığın için Allah (c.c.) seni affetti. Kendi hayatına yeniden başla' diye buyurdu."

 

Bunu 'kız çocuklarının katledilmesini kötü kabul eden hiç kimse yoktu' şeklinde anlamamak gerekir. Çünkü bir toplum ne kadar bozulmuş olursa olsun herşeye rağmen iyilik duygularından tamamen yoksun olması düşünülemez. Bunun için, Kur'an, olayı uzun uzun açıklama cihetine gitmemiştir. Sadece dehşet verici ve çok keskin bir tavırla, diri diri toprağa gömülen kız çocuklarına 'sen ne yaptın ki, seni diri diri toprağa gömdüler' diye sorulacağı bir vaktin muhakkak geleceği anlatılmıştır. Arapların cahiliyye dönemlerinde bu çirkin fiilin işlenmesine rağmen, iyi karşılanmadığı da vâkidir. Örneğin Tabârânî'nin bir rivayetine göre şair Ferezdak'ın dedesi Sa'sa bin Naciye el-Mücasi, bir gün Allah'ın (c.c.) elçisine (s.a) "Ya Rasûlallah! Ben cahiliyyede bazı iyi işler de yaptım. Bunlardan birisi ben 360 kız çocuğunu diri diri toprağa gömülmekten kurtardım ve her çocuğu kurtarmak için iki deveyi karşılık olarak verdim. Bana bu iş için de bir mükâfat var mıdır?" Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu: "Evet vardır. Bunun mükâfatı Allah'ın (c.c.) seni İslâm'ın nimetine kavuşturmasıdır."

 

Gerçekten bu İslâm'ın büyük nimetlerindendir. Öyle ki, Araplar da böyle bir zulme son verdiği gibi ayrıca kız çocuklarının doğmalarının kötü bir hadise ve musibet olduğu, dolayısıyla bu musibete mecburen katlanılması gerektiği anlayışını da ortadan kaldırdı. Bu anlayışın tam aksine İslâm'da kız çocuklarının terbiye edilmesi ve onların iyi birer hanımefendi olarak yetiştirilmesi teşvik edilmiştir. Resûlullah'ın (s.a) kız çocukları hakkındaki düşünce ve inançları nasıl değiştirdiği birçok hadislerle sabittir. Burada örnek olarak birkaç hadisi zikrediyoruz.

 

- Eğer bir kimse kendisine kız çocuğu verilerek imtihan edilmiş ve o da çocuğuna iyi muamele etmişse, bu ameli onu cehennem ateşinden korur. (Buhari, Müslim)

 

- Eğer bir kimse iki kız çocuğu büyütmüşse, kıyamet günü onunla benim aram şöyle olacaktır, diyerek Rasûlullah (s.a.) iki parmağını gösterdi. (Müslim)

 

- Eğer bir kimse üç kız çocuğunu ya da kızkardeşlerini iyi terbiye etmiş ve onlara şefkat göstermiş ve kendisine ihtiyaçları kalmayıncaya kadar büyütmüşse, bu kimse için cennet vacip olur. Bir şahıs, ya Rasûlallah iki çocuğu olsa? dediğinde Rasûlullah (s.a.), evet ona da cennet vacip olur, dedi. Bu hadisi rivayet eden İbni Abbas (r.a) buyuruyor ki, "Eğer bir kimse Rasûlullah'a "bir kız çocuğu?" diye sorsaydı. Ona da aynı cevabı verirdi. (Şerh-us-Sunne)

 

- Eğer bir kimse, kız çocuğu doğduğunda, onu diri diri toprağa gömmeyerek, onu zelil etmemiş ve erkek çocuklarını ondan üstün tutmamış ise Allah (c.c.) bu adama cenneti nasip edecektir. (Ebu Davud)

 

- Eğer bir kimsenin üç kız çocuğu doğar ve o da sabrederse, imkânlarına göre onlara iyi bakar, iyi yedirir, iyi giydirirse, kıyamet günü onlar onu cehennem ateşinden korurlar. (Buhari, İbni Mace)

 

- Eğer bir müslümanın iki kız çocuğu varsa ve o onları iyi yetiştirirse, bu onun cennete girmesine vesile olur. (Buhari, el-edebül-müfred)

 

-Rasululah Şuraka bin Cûşum'a şöyle buyurdu: "Ben sana en büyük sadakanın ne olduğunu haber vereyim mi?" Şuraka "Söyleyin ya Rasullahlah" dedi. "Kızın boşandıktan veya dul kaldıktan sonra sana gelirse ve senden başka geçimini sağlayan yoksa, ona bakman en

büyük sadakadır." (Buharî, el-edebül-müfred)

 

Bu talimatlar sadece Araplarda değil, İslâm nerelere yayılmışsa oradaki kadın hakkında olan düşünceleri değiştirmiştir.

(MEVDUDİ)

 

Diri diri toprağa gömülen kız çocuklarına hangi suçtan öldürüldükleri

sorulduğu zaman. Küçükler sıralanmış, diri diri topraklara gömülerek

öldürülmüş yavrular sıralanmış ve Mevlâ soruyor onlara: “Yavrularım! Ne suçunuz vardı da öldürüldünüz? Sizi öldürenler, sizi gömenler ne için gömdüler?” Dikkat ediyor musunuz? Babalar var orada, çocuklar var ve Allah çocukları muhatap kabul buyurup onlara soruyor. Babaları muhatap bile kabul etmiyor da çocuklara soruyor. Gerçekten bu onların Allah’ı ne kadar çok gazaplandırdığının delilidir.

Çocuk öldürme, çocuk gömme deyince önce bu âyetlerin geldiği dönem müşriklerinin yaptığını hatırlıyoruz. Müşrikler kız çocuklarını sevmezlerdi. Savaşamazlar, kazanamazlar diye, soframıza bir kaşık daha uzanacak diye ekonomik kaygılarından ötürü veya başka bir erkeğe gidecek diye ar duygusundan veya babanın malının bir kısmını alıp yabancı bir erkeğin evine götürecek diye veya onlar Allah’ın kızlarıdır binaenaleyh onları sahibinin yanına gönderelim diye kız çocuklarını kumlara gömüyorlardı.

 

Doğumu yaklaşan kadını çölde önceden kazıp hazırladıkları bir çukurun kenarına kadar götürüp orada doğurmasını sağlarlardı. Eğer erkek dünyaya gelmişse güle oynaya eve dönerler, yok eğer kız çocuğu dünyaya gelmişse oracıkta açılan çukura atıverirlerdi. Bazen de deve, koyun güttürelim diye ekonomik bir sebeple üç yaşına beş yaşına kadar onları öldürmezler, bu çağa gelinceye kadar onlardan istifade ederler, sonra akraba ziyareti bahanesiyle yavruları önceden çölde hazırladıkları çukurlara götürürler ve bir kaza süsüyle içine atarlar, yavruların çığlıkları arasında üzerlerini kumla doldururlardı.

 

Gerçekten tüyler ürpertici çok vahşi bir şey değil mi? Ama vallahi de billahi de şu anda bizim yaptıklarımız onlarınkinden çok daha kötü, çok daha vahşidir. Çünkü o çocuklar âkıl-bâliğ olmadan gömüldükleri için mâsumdurlar ve cennete gitmiştirler. Ya bizim çocuklarımız? Yirmi yaşına gelmiş, otuz yaşına gelmiş ama dinle tanıştırmadığımız, Kitap ve sünnetle tanıştırmadığımız, materyalist eğitim çukurlarına, televizyon ekranlarına, stadyum çukurlarına, kumarhane yuvalarına, eğlence yuvalarına, zevk çukurlarına gömdüğümüz, istikbalini düşünerek paraya yatırım yaptığımız çocuklarımız cehenneme gidecek.

 

Sorayım şimdi. Bunlardan hangisi daha korkunç? Hangisi daha vahşi?

Allah için bir düşünelim. Nereye gömüyoruz çocuklarımızı? Bakara’ya mı gömüyoruz? Âl-i İmrân’ın sinesine mi? Nisâ’nın kucağına mı, yoksa televizyonun sinesine, toplumun cifesine mi? Rasulullah’ın kucağına mı? Nereye gömüyoruz onları? Yoksa aynı endişelerle çocuklarınızı ruhsuz mu bırakıyoruz? Aman mühendis olsun da gerisi fark etmez! Aman bilgisayarı öğrensin de gerisi önemli

değil! Aman diplomayı alsında gerisi önemli değil! diyerek ekonomik kaygılarla bizler de çocuklarımızı öldürmeyelim, gömmeyelim onları. Çocuklarımızı Allah’ın istemediği tarzda mı büyütüyoruz? Allah’ın istemediği biçimde mi eğitiyoruz? Onlara ne yediriyoruz? Neyle besliyoruz onları? Fikir, inanç dünyalarını neyle besliyoruz? Kimlere teslim ediyoruz kalplerini, kafalarını? Kimlere teslim ediyoruz eğitsinler diye?

 

Duymaya başlıyorlar, ne duyuruyoruz onlara? Öğrenmeye başlıyorlar, ne öğretiyoruz? Allah için bir düşünün. Değilse yarın kesinlikle Rabbinizin bu sorgulamasıyla karşı karşıya geleceğinizi unutmayın. Üstelik bu sorgulamada sizlere sorulmayacak, sizler adam yerine bile konulmayacaksınız da öldürdüğünüz çocuklara sorulacak: “Yavrularım! Ne suçunuz vardı da babalarınız sizleri dinsiz bırakarak öldürdüler? Ne suçunuz vardı da babalarınız, analarınız sizi Kur’an ve sünnetle tanıştırmadılar? Ne suçunuz vardı da babalarınız size cenneti, cehennemi tanıtmadılar?”

 

Ey Müslümanlar! Bu konuda, her konuda sadece Rabbinizi dinleyin! Sadece Rabbinizin sözlerine kulak verin! Sadece Rabbinizin vahyine yönelin! Sakın ha sakın şeytan vahiylerine kulak vermeyin! Eğer gerek cin şeytanlarını, gerekse şeytanlarla işbirliği yapan iki ayaklı şeytanları dinler, onların vahiylerine teslim olursanız, onlar sizin mallarınızı da, hayatlarınızı da, çocuklarınızı da telef eder, mahvederler. Bakın En’âm sûresi bunu şöyle anlatır: “Böylece, putlara hizmet edenler, puta tapanların çoğunu helâke sürüklemek, dinlerini karma karışık etmek için çocuklarını öldürmelerini onlara iyi göstermişlerdir.” (En’âm 137)

 

İşte böylece müşriklere onların Allah berisinde söz sahibi kabul ettikleri ve hayatlarında hâkimiyet hakkı verdikleri tanrıları, İlâhları, İlâheleri, çocuklarını öldürmelerini de güzel gösterdiler. İlâhları onlara öz evlâtlarını öldürmelerini süslü ve mantıklı gösterdiler, onlar da öz evlâtlarını öldürmeye başladılar. Şeytanlar, tâğutlar, egemen güçler bu zavallı kullarının dinlerini ve hayatlarını bozmak için çocuklarını öldürmelerini öğütlediler de bu zavallılar da bu tanrılarının telkinleriyle çocuklarını öldürmeye koyuldular. Zavallı insanlar Rabblerinin âyetlerini terk ettiler, Rabblerinin hayat programını reddettiler de kendilerini helâk etmek isteyen şeytanî güçlere teslim oldular. Onlar da istedikleri gibi kulandılar onları. Mallarını aldılar yetmedi, evlâtlarına da göz diktiler. Allah berisinde topluma egemen olan bu tanrı taslakları kullarının dünyada sıfırı tüketmeleri için, dünyada acı bir hayat yaşamaları için, kendi kendilerini yiyip bitirip mahvetmeleri, öbür tarafta da cehenneme yuvarlanmaları için onlara kendi öz evlâtlarını bile öldürmelerini tavsiye ediyorlar.

 

Ne kadar acı değil mi? İnsanlar Allah’ı bırakacaklar, Allah’ın sistemini bırakacaklar, sonra Allah berisinde birilerini tanrı kabul edecekler, onların kanunlarını uygulamaya çalışacaklar, onlar da onların mallarını, mülklerini ellerinden alacak, çoluk çocuklarına göz dikecek ve diyecekler ki: “Ey benim gönüllü kullarım! Ey gerçek Rablerini terk ettikleri için benim kucağıma düşmek zorunda kalan akıllı kullarım! Ben sizleri düşünürüm! Siz beni dinleyin, gerisine karışmayın! Sizin fazla mala, mülke ihtiyacınız yoktur! Sizin fazla çocuğa da ihtiyacınız yoktur! Sakın ha fazla çocuk sahibi olarak, bana vermeniz gerekenleri, bana yedirmeniz gerekenleri onlara yedirmeye kalkışmayasınız! Sizler akıllı insanlarsınız! Akıllı oluşunuz Rabbinizi terk etmenizden bellidir. Böyle akıllı, kültürlü, aydın insanlar olarak sizler her şeyden önce beni düşünmek, bizleri düşünmek zorundasınız. Onun için de çok fazla çocuk yapmamalısınız. Bazen ana rahminde onları henüz dünyaya getirmeden öldürmelisiniz. Bazen ana rahmine düştüğü andan itibaren öldürmelisiniz. Bazen de dünyaya geldikten sonra defterlerini dürmelisiniz onların. Hem sizler merak etmeyin ben bunların tümünü sizin için düşünüveriyorum. Öldürme usullerinin tümünü sizin ayağınıza kadar getiririm ben, siz hiç merak etmeyin. Bu benim işimdir. Aksi takdirde sizler çok çocuk sahibi olduğunuz zaman benim hayatım daralacak” diyerek tanrılar emir veriyorlar kullarına ve zavallı kullar da onların telkinlerine boyun bükerek çocuklarını öldürüyorlar. Halbuki hepsi yalan. Hepsi yutturmaca.

 

Eğer bu sahte tanrılar, bu egemen güçler, toplumun kanını emmeye çalışan bu bir avuç tâğutî ve şeytanî güçler bu ülkenin ekonomisini bozmasalar, vallahi de billahi de bu ülke şu andaki nüfusunun üç misli nüfusu bile besleyecek imkânlara sahiptir. Yalan söylüyor hainler. Yalan söylüyor insanlık katilleri. Çünkü rızkı ayarlayanlar, rızkı taksim edenler, rızkı yaratanlar onlar değil Allah’tır. Allah yarattıklarını asla ihmal etmez. Yeryüzünde ne kadar insan varsa ona göre rızık yaratan Allah’tır. Yeryüzünde Allahlığa soyunan bu doymazlar yalan söylüyorlar. Çocuklarını öldüren bu müşrikleri buna iten bir başka temel felsefe de bencillik duygusudur. Hayatını yaşama, hayatını bir başkasıyla paylaşmama mantığıdır. Batıdaki kâfirler buna inandıkları için orada ayrıca devlet baskısına gerek kalmamıştır. Ama halkı Müslüman olan ülkelerde bu iş devlet baskısıyla gerçekleştirilmektedir.

 

Peki dertleri ne bu adamların? Birinci dertlerini söyledim, kendi karınlarını şişirmek ve insanları daha çok sömürmek istiyorlar. İkinci dertlerine gelince o da aman İsmailoğulları çoğalıp da bize kafa tutacak duruma gelmesinler. Köleler palazlanıp da bize isyan edecek konuma gelmesinler diye efendilerimiz tedbirler düşünüyorlar. Kölelere efendileri bunları empoze ediyorlar. Demek ki insanlar vahyi tanımazlar, Allah’tan başkalarını da dinlerler, Allah’tan başkalarına da kul, köle olurlarsa, işlerini onlara havale ederlerse, onlar da onların işlerini, dinlerini karma karışık hale getirirler ve bu tip İslâm dışı anlayışları onlara güzel göstermeye devam ederler. Madem ki yarın tüm babalara sorulacak, öyleyse Allah aşkına çocuklarımızı öldürmeyelim. Kendi çocuklarımızın imdadına gittiğimiz gibi kurtulması gereken şu sokaktakiler var ya, onları da kurtarmaya çalışalım.

 

Evimizin üstündekilere, altındakilere gidelim. Gittik mi diyorsunuz? Anlattık mı diyorsunuz? Çalıştık mı çabaladık mı diyorsunuz? Vallahi Allah’ı aldatamazsınız. İşte amel defterleri. Her şey yazılı orada. Ne yaptıysanız, ne yapmadıysanız yazılı orada.

(A.KÜÇÜK)

 

“Ve-izê’lmev'ûdetû sûilet” öldürülen kız çocuğu sorduğunda, “sê’êlet” bir okuyuş böyle. “Sûilet “diye okursak sorulduğunda kız çocuğuna. “Sê’êlet” okuyuşunu benimsersek, o kız çocuğu sorduğunda. “Bi-êyyi zênbin kûtilet” hangi suçundan dolayı öldürüldüğünü sorduğunda. Evet, beni hangi suçumdan dolayı öldürdünüz dediğinde. Nedir bu? Bu “el vû’ûd”; cahiliye Arabında bilinen bir korkunç cinayet türü. El Va’d, mev’ûdeh.

 

Bu bir vahşet aslında kız çocuğu doğduğu zaman haydi dayına gidiyorsun diye evden çıkarılır, en güzel elbiseleri giydirilir, önceden kazılmış bir çukurun başına getirilir ve çukurun içinde kendisini bekleyen bir hediye olduğu kandırmacasıyla onun başına yaklaştırılır ve onun başında bakarken arkasından itilip üzerine toprak atılırdı. İşte el-vû’d veya el-vê’d bu cinayet.

 

Bu birkaç sebepten yapılırdı. Bir yokluk ve yoksulluk, açlık korkusuyla. İki kız çocuklarının ilerde kötü yola düşme korkusuyla. Düşünün ahlak adına cinayet işlemek. Bunu Naciye Bin Sa’sa isimli bir zat 360 çocuğu kurtardığı rivayet edilir. Bir rivayette 400 çocuğu. Böyle öldürülmek üzere olan 400 kız çocuğunu kurtaran bir zat. Böyle yiğitler de çıkmıştı o dönemde. Tamam bir tarafta vahşeti uygulayanlar vardı ama, öbür tarafta yine cahiliye insanı içinden böyle yiğitler de çıkıyordu. Hatta bir keresinde Allah Resulüne bu ayetlerin okunması üzerine gelen bir zat, 8 kızını bu yolla katlettiğini, 8 kızını cinayete kurban götürdüğünü itiraf edecekti. Böyle bir vahşet.

 

Aslında burada söylediği şu; Bu günün insanı aman aman ne vahşet, ne fena, ne korkunç falan diye kendini teselli etmesin. Günümüzün cinayetleri çok daha sofistike işleniyor ama. Günümüzde daha az cinayet işlenmiyor. Hayır hayır, böbreği için, dalağı için, ciğeri için kesilen orada burada çöp bidonlarına atılan, kaçırılan dünyanın çocuklarını kastetmiyorum. Dünyanın gelişmiş ülkelerinde yaşayan sözüm ona gelişmiş beylerinin eksik organlarına bir organ deposu olmak için kesilip biçilen yavrulardan söz etmiyorum.

 

Asıl söz ettiğim bu günün kürtaj hadisesi. Bugün anne karnında annenin hissettiği her şeyi hissedecek kadar diri, canlı bir beden olan milyonlarca yavruyu göz kırpmadan, hem de en vahşice yani orada parçalamıyor yine canlı canlı, diri diri. Şimdi o kız üzerinde deneyelim. Doğunca diri diri parçalamak, çok ay ne çirkin, ay ne vahşi oluyor da anne karnında diri diri bir kesici aletle parçalamak ay ne cici, ay ne gelişmiş, ay ne modern mi oluyor. Böyle mi bakacağız.

 

Hayır. Bu bir iki yüzlülüktür. Modern cahiliyenin cinnetidir bu. Onun için Modern cahiliyenin kadîm cahiliyeye söyleyecek sözü ve yüzü yoktur aslında.

 

Ve tabii bu cinayeti ve cinneti İslam kökünden kazımıştır. Bırakınız onu Allah resulü 3 kız çocuğunu güzelce yetiştirip terbiye edene cenneti müjdelemiştir. İşte oradan işte buraya. Gelinen nokta bakınız. Bırakınız böyle bir cinayet toplumundan Allah resulü öz kızına daha 7–8 yaşındayken Fatımasına babasının annesi adını koyacaktır. Ümmü Ebiyhe. Oradan buraya. Böyle bir cinayet toplumunun içinde Allah resulünün yaptığı ahlak inkılabının yüceliğine bakın ki öz çocuklarını diri diri gömen bir toplum; Kızı Allah resulüne geldiğinde yerinden kalkıp kızını yerine oturtan bir baba ahlakı ortaya çıkacaktır.

 

Evet, nereden nereye. Diplerin dibinden şahikaların tepesine zirvelere. İşte bu Allah resulünün insanlığa yaptığı katkıyı biz nasıl görmezden geliriz. Bir vicdan sahibi nasıl görmezden gelir.

 

5 Veya çoğunluğun okuduğu gibi: "sorulduğunda" (Tercihimiz olan kıraat için bkz. Taberî).

 

6 Maddî gelişmeyle övünen ilk muhataplara, refahın felahın garantisi olmadığını, öz çocuklarını diri diri gömmek gibi vahşice bir cinayeti

güzel gösteren gelenekle övünmelerinin gülünçlüğünü ifade eder.

(M.İSLAMOĞLU)