TEKVİR SÛRESİ (SÛREYİ TAKDİM)
"Euzû Billêhi mineş-şeytânir-racîm"
“Bismillahir-Rahmanir-Rahîm”
Adını ilk âyetindeki "duruldu, karartıldı" veya "koparılıp atıldı" mânasına gelen kuvvirat fiilinden alır. Tekvîr ismi Hz. Peygamberden sarih olarak gelmez. Buhârî ve Tirmizî'de ilk âyetiyle anılır. Bir çok ilk Mushaf ve tefsirde Tekvîr adıyla şöhret bulmuştur.
Sûre Mekke döneminin ilk yıllarında inmiştir. Necm'den önce indiği kesindir. Zira Necm 13-18'de anlatılanlar bu sûrenin 23. âyetine atıftır. İlk tertiplerin tümünde A'lâ sûresinin önüne, 7. sıraya yerleştirilir. Cinnet ve delilik suçlaması, indiği dönemin tipik özelliğini verir. Bu durumda sûre vahyin ilk yılında inmiş olmalıdır.
Konusu, Son Saat ve Hesap Günü'dür. Tekvîr, "bir şeyi sarık sarar gibi sararak bir noktaya toparlamak, dürüp büküp bohçalamak"tır. Sûrenin girişinde içinde bulunduğumuz kozmik sistemin veya kâinatın kevn ve fesad/ oluş ve bozuluş kanunları çerçevesinde sona doğru gidişi tasvir edilir. Ancak bu bozuluş bir "kaos" olarak nitelenemez. Zira oluş gibi bozuluş da Allah'ın kontrolüne ve ilâhî bozuluş yasalarına tabidir. Bu Allah'tan başka hiç kimsenin tasvir edemeyeceği muazzam bir gerçektir. Enbiya 104'teki kozmik dürülüşün tefsiri sayılabilir. İlâhî emir gereği bir noktada oluşan muazzam çekim sonucunda kâinatın veya sistemimizin o noktaya çökmesi tasvir edilir. Bundan sonraki yeniden oluş süreci ise înfitâr'da dile gelecektir.
Sûre zımnen şu hakikati haykırır: Başı olan her şeyin bir sonu vardır. İnsan misafir, dünya misafirhanedir. Sadece misafir değil, misafirhane de yolcudur. O halde ömrü kainatın ömrüne nisbetle bir hiç mesabesinde olan insan nesine gururlanır?
1-13. âyetler arasında tam on iki kez izâ zaman zarfı yer alır. Bu her cümlenin anlam bağımsızlığı yanında pekiştirme ifade eder. Altısı dünya altısı âhiret için kullanılan bu zarflar, "ey muhatab, uyarının üzerinden zaman geçti diye aklından çıkarma" vurgusuna sahiptir.
İnsan soyunun tümüne birden "Nereye gidiyorsunuz?" (26) diye seslenen sûre, ilâhi rehberliğin mücessem timsali olan vahye atıf yapan bir pasajla son bulur. Öğüt alma yetisi körelmemiş herkese şu âyet açık bir çağrıdır: "Kur'an insanlığın tümü için bir öğüt ve uyarıdan ibarettir." (27)
Tekvîr sûresi 81. sûre mushafta. Hiç şüphe yok ki nüzul sıralamasında hayli önlerde bir sûre. Mekkî bir sûre. Necm’den önce indiği kesin, zira Necm/13-18 ayetleri arasında ki pasaj, bu surenin 23. ayetine atıftır. İlk tertipler Tekvîr sûresini, ‘Ala sûresinin önüne, 7. sıraya koymuşlar.
Cinnet ve delilik suçlaması yöneltiliyor Allah Resulüne. Mecnun olduğu suçlaması ki dönemin tabiatına uygun olduğu görülüyor. Dar’ül erkam dönemi yaklaşık. Yani davetin henüz gizli olduğu dönem.
Bu sûrenin özel bir durumu var. 12 adet izê zaman zarfı geçiyor bu sûrede. 12 tane, tam. 6 sı dünya ile ilgili, 6 sı ahiret ile ilgili bu zaman zarflarının. Adeta inkarı ret ve ispatı te’kit için 12 yerde de böyle bir te’kit kullanılıyor. Yani aklını kullan ey insan. Allah’ın sözüne, kelamına kulak ver, aklını kullan yoksa halin harap olur dercesine.
Sûrenin konusu son saat. Bir önceki sûre gibi ve hesap günü. Alem; Rahmanın nefesinin bir tecellisidir. Kevn ve fesat, nefes-ür Rahman’ın alınış ve verilişidir tabir caizse. Oluş ve bozuluş o nefesin veriliş ve alınışına delalet eder. Yani fesat bir kaos değildir. İlahi nefesin alınışıdır. Enbiya/104. ayetinde ki kozmik dürülüşü andırır bir dürülüştür bu sûrede anlatılan.
Hani; “Yevme nâtvi’s-semê’e ketâyyis-sicilli li’l-kûtûb” (Enbiya/104) ayetinde öyle buyuruyordu ya o gün biz uzayı. “Es semê’” tekil gelince uzaya delalet eder- bir kitabın, -o günkü kitaplar rulo halinde idi- rulonun katlarını dürer gibi sarar düreriz. “kemê bedê'nê evvele ğâlkîn nû'îdûh” tıpkı başlangıçta nasıl başlamışsak, onu bir daha yeniden yaratırız. İşte buradaki o dürülüş anlatılacak, bundan bir sonraki sure de açılış, infitar; açılış anlatılacak. Burada dürülüş, orada açılış. Şimdi sûrenin tefsirine geçebiliriz. Ki aslında kıyametle ilgili Kur’an’daki sûrelerin genel bir, Kur’an’daki üslubun, ahiret, son saat, kıyametle ilgili Kur’an üslubunun genel bir sayım dökümünü yapmak isterdim. İnşaAllah bu derse yetişmeyecek ama bir sonraki derste Kur’an’ın kıyamet, ahiret, son saatle ilgili genel üslubunun karakteristiği nedir sualine cevap verecek 3–5 başlık halinde bir sunum yapmak isterim.
(M.İSLAMOĞLU)
Mekke döneminde vahyedilmiştir. Nüzul sıralamasında 7. süre olduğu ve Mesed/Tebbet süresinden sonra, A'la süresinden önce indiği belirtilir. Toplam 29 ayettir. İlk ayette geçen küvvirat (dürüldü} kelimesinden dolayı "Tekvir süresi" diye adlandırılmıştır.
Ayrıca "Küvvirat süresi" diye de anılmıştır.
(M.ÖZTÜRK)
Mekke döneminin başlarında vahyedilmiştir. Hz. Peygamber’i, cinlerle irtibat kurduğunu iddia eden mecnunlarla bir tutan, ona vahiy geldiğini kabul etmeyen ve âhiret uyarılarını alaya alan Mekkeli müşriklere kıyamet sahneleri anlatılarak uyarılar yapılmakta, Kur’an’ın ilâhî vahiy olduğu vurgulanmaktadır. Yirmi dokuz âyetten oluşan sûreyi muhtevasına göre aşağıdaki gibi tasnif etmek mümkündür.
(H,ELİK;M,COŞKUN)
Adı: Sure, ismini ilk ayetinde geçen 'kuvvirat' kelimesinden almıştır. Kuvvirat mâzi-meçhul sigasıdır ve anlamı "dürülmek" demektir. Surede güneşin dürülmesinden sözedildiği için, böyle bir isim almıştır.
Nüzûl zamanı: Muhtevasından ve üslübundan da anlaşılacağı gibi, bu sure Mekke'nin ilk dönemlerinde nâzil olmuştur.
Konu: Bu surede Kıyamet ve Risalet olmak üzere iki konu işlenmiştir. İlk 6 ayette kıyametin ilk safhası açıklanmıştır. Güneş dürüldüğü zaman, yıldızlar kararıp dağıldığı zaman, dağlar yürütüldüğü zaman, on aylık gebe develer başıboş bırakıldığı zaman (ki bunların Arapların en kıymetli varlıkları olmasına rağmen onlarla ilgilenemiyeceklerdir.) vahşi hayvanlar bir araya toplandığı zaman, denizler kaynatıldığı zaman.
Daha sonraki 7 ayette ise, kıyametin ikinci safhası açıklanmıştır.
Ruhlar bedenlerle birleştiği zaman ve defterler açılıp yayıldığı zaman, insanoğlu yaptıklarından sorguya çekildiği zaman, gökyüzü sıyrılıp açıldığı zaman, cehennem ve cennet insanın gözü önüne yaklaştırıldığı zaman.
Böyle bir tablo çizildikten sonra, düşünmesi için insan kendi kendine bırakılarak, her can ne yapıp getirdiğini bilecektir, diye buyuruluyor. Ardından da Risalet konusu üzerinde durulmuş ve Hz. Muhammed'in (s.a) tebliğ ettiği vahyin, bir mecnunun sözleri ve şeytanın vesveseleri olmadığı bildirilmiştir. Hz. Muhammed (s.a) Allah'ın (c.c.) gönderdiği yüce bir peygamber olarak kutsal emaneti taşımış ve O ufuklarda emaneti aktaranı (Cibril-i Emin) apaçık görmüştür. Şimdi siz bu peygamberden ve O'nun getirdiği vahiyden yüz çevirerek nereye kaçabilirsiniz?
(MEVDUDİ)
Rasulullah efendimizin, “Kıyamet gününü gözleriyle görmek isteyenler İnfitar, İnşikâk ve Tekvîr’i okusun” buyurduğu, kıyameti en güzel bir şekilde anlatan üç sûreden birisi. Mekkî bir sûredir. Sûrenin başında kıyametten, kıyametin kopuşu esnasında vukua gelecek hadiselerden söz edilir. Güneşin dürüleceği, yıldızların yerinden sökülüp atılacağı, dağların yürütüleceği, on aylık gebe develerin terk
edileceği, vahşilerin toplanacağı, denizlerin kaynatılacağı anlatılır. Bütün bu manzaralar, bu olup bitenler karşısında: “Eyvah! Ben bu durumda ne yapayım? Nereye gideyim? Acaba ne yapsam? Ne etsem? Acaba bu hengamede ben nasıl kurtulurum?” diyenlere karşı da, Cenâb-ı Hak yeminlerle bu işin Cebrâil vasıtasıyla Peygambere getirilen Kur’an’la düzenleneceğini, Kur’an’la çare aranacağını anlatır. Çarenin, çözümün Kur’an’da olduğu ortaya konulur.
Kur’an Allah’tan, manevîyattan, ahlâktan, sosyolojiden, tıptan, fizikten, biyolojiden bahseder. Ama Kur’an hiçbir zaman bir ahlâk kitabı değildir. Kur’an bir tıp kitabı değildir. Kur’an kendi mantığı içinde bunları anlatır. Kur’an semadan bahseder, aydan, yıldızlardan, güneşten bahseder. Ama Kur’an asla bunları anlatmak için gelmiş bir kitap değildir. Kur’an kulluk kitabıdır. Kur’an bize bizim kulluğumuzu anlatmak için gelmiştir. Birileri her şeyde Allah’ı bulmaya çalışır. Balda, ciğerde, avuç içinde, hurma çekirdeğinde, karpuz kabuğunda. Tamam bunlar güzel. Ama sonunda şunu diyeceksek, şunu dedirteceksek güzeldir:
“İşte Rabbiniz, Allah budur. O’ndan başka tanrı yoktur, her şeyin yaratanıdır. Öyleyse O’na kulluk edin; O her şeye de vekildir.” (En’âm 102) İşte bu Allah sizin Rabbinizdir. İşte bu karpuz kabuğunun ortaya koyduğu, bu bal peteğinin işaret ettiği, bu el ayasının tanıklık ettiği, Kur’an’ın tümünün anlattığı, tarih boyunca tüm peygamberlerin ortaya koyduğu Allah sizin Rabbinizdir. Rab makamında, ulûhiyet makamında, hayatınızın kanunlarını düzenleme konusunda Rabbiniz O’dur. Ve bu Rabbiniz olan Allah kendisinden başka İlâh olmayandır. O her şeyin yaratıcısıdır. Varlığımızın sebebi O’dur. Hayatın kaynağı O’dur. Göklerin, yerin, gecenin, gündüzün, meyvelerin sebzelerin sahibi O’dur. Malımızı, evimizi, ailemizi, çocuklarımızı, makamımızı, paramızı, pulumuzu, aklımızı, zekamızı, bilgimizi her şeyimizi yaratan O’dur. Allah haliktır. O halde sadece O’na kulluk edin. Sadece O’nu dinleyin. Madem ki her şeyinizi yaratan O’dur, madem ki her şeyinizi veren O’dur, o halde sadece onun çektiği yere gidin. Sadece O’nun hayat programını uygulayın.
Zaten problem işte buradadır. Yaratıcı olarak herkes Allah’ı kabul ediyor da, Rabb olarak, hayata karışıcı olarak Allah’ı kabule yanaşmıyorlar. Meselâ müşrikler yaratıcı olarak, her şeyin var edicisi olarak, göklerin ve yerin yaratıcısı olarak Allah’ı kabul ediyorlardı ama Rab olarak, hayata karışıcı ve kanun koyucu olarak Allah’ı kabul etmiyorlardı. Rızık verici olarak, yaratıklarının tümünü doyurucu olarak Allah’ı biliyorlar, inanıyorlardı ama hayatı düzenleyici olarak Allah’a inanmıyorlardı. Günümüz insanları da Allah korusun aynı noktaya düştüğü için, yaratıcı olarak var olan, ama hayata karışıcı olarak sanki yok olan bir Allah inancını, yani şirki yaygınlaştırma eğilimine girdikleri için aynı duruma düşmüşlerdir.
Allah her şeyin yaratıcısıdır ve kendisinden başka İlâh, Rab, otorite, egemen, yetkili olmayandır. Çünkü İlâh olanın, Rab olanın yaratıcı olması gerekir. O’ndan başka yaratıcı da olmadığına göre Rab sadece O’dur. Öyleyse sadece O’na kulluk edin. Sadece O’nu dinleyin. Sadece O’nun emirlerini dinleyin ve sadece O’nu razı etmeye çalışın. Rab olarak, İlâh olarak O’na inandığınızı ortaya koymak üzere hayatınızı O’nun adına yaşayın. Yirmi dört saatinizi O’nun belirlediği yasalar istikâmetinde yaşayın. Allah’tan başka toplum, moda, baba, ana, amir, müdür, âdetler, yönetmelikler gibi putları Allah makamına oturtup onların istedikleri bir hayatı yaşayıp Allah’a şirk koşmaya kalkışmayın. Yaşadığınız bu hayatın sonunda O’nun huzuruna gideceğinizi ve hayatınızın hesabını sonunda O’na ödeyeceğinizi asla unutmayın. İşte Kur’an’ın bu bölümünde de Allah kâinatı anlatıyor. Kâinatta yarattığı varlıklarına söz geçirişini, onlar üzerindeki egemenliğini ve emriyle gerçekleşecek kıyametin vukuu esnasında olacakları anlatıyor. O halde derinlemesine düşüneceğiz bu konular üzerinde.
Sûrenin âyetleri üzerinde kısa bir gezinti yaptıktan sonra inşallah âyetlerini tek tek tanımaya geçelim. Sûrede kıyamet ve risalet olmak üzere iki konu işlenmektedir. Birinci bölüm kıyamet gerçeğini ele almakta, onun dehşet verici tablolarını gözler önüne sermektedir. İlk altı ayet, kıyametin ilk safhasını açıklamaktadır. Bu ayetlerde kıyametin gerçekleşme şeklinin ne kadar canlı bir şekilde tasvir edilmiş olduğunu Resulullah (s.a.s)'in şu hadis-i şerifi ortaya koymaktadır: "Kıyamet gününü gözle görmüş gibi görmek kimi sevindirirse Tekvîr, İnfitar ve İnşikak surelerini okusun" (İbn Hanbel, II, 100)
Allah Teâlâ, kıyamette gerçekleşecek olayların o korkunç hallerini ayetleriyle tek tek açıklayarak, inkâr eden veya gaflet içerisinde bulunan kimseleri uyarmaktadır. Muhkem, sarsılmaz bir intizam içerisinde akıp giden, dünyanın içinde bulunduğu sistem de dahil, gök yüzündeki bütün gezegen ve yıldızlar, yine O'nun emriyle darmadağın olacak ve insanoğlu için sonsuz ikinci hayat başlayacaktır. Kıyamet günü kainatta meydana gelecek büyük olaylar şöyle dile getirilmektedir: "Güneş dürülüp söndürüldüğü zaman, yıldızlar kararıp düştüğü zaman, dağlar yerinden sökülüp yürütüldüğü zaman, on aylık
hamile develer dahi terk edildiği zaman, yabanî hayvanların, korkudan bir araya toplandıkları zaman, denizler birbirine karışıp kaynadığı zaman" (1-6)
Gerçekleşecek olan bu olaylar, bilinen her şeyi tamamıyla değiştirecek, başka bir şekle sokacak olan, kainat çapında bir inkılaptır. Allah Teâlâ, kıyamet anında olacak hadiseleri tasvir ederek bir tablo halinde ibret almaları için insanlara sunmaktadır. Peşinden kıyametin ikinci safhası, öldükten sonra yeniden dirilmeyle başlayacak olaylar zikredilmektedir. Ruhlar tekrar yaratılan bedenleriyle birleştiği zaman, insanoğlunun dünya hayatında işlediği her şeyin hesabı ondan sorulacaktır. Allah Teâlâ'nın en çok gazaplandığı şeylerden biri zulümdür. İslâm öncesi Arap cahiliye toplumunda alışkanlık haline getirilmiş zalimliklerden biri de kız çocuklarının canlı olarak toprağa gömülmesiydi. Araplar, fakirlik korkusu veya bir kız çocuğuna sahip olduğundan dolayı ayıplanılacağı duygusu ile doğan çocukları kız ise kurtulmak için onu gömerek yok etme yoluna gidiyorlardı. Allah Teâla bu vahşi, akıl almaz davranışlarını ve onları bu davranışa sürükleyen ruh hallerini bir âyet-i kerimede şöyle ifade etmektedir: "Onlardan biri, kız çocuğu ile müjdelendiği zaman, içi öfkeyle dolar, yüzü simsiyah kesilir. Kız çocuğunun kendisine müjdelenmesinden utanarak halktan gizlenmeye
çalışır ve şöyle düşünür. Kız çocuğunu zillet ve ar pahasına korusun mu, yoksa diri diri toprağa gömüp öldürsün mü? Dikkat edin; verdikleri hüküm ne kötüdür?" (Nahl, 58-59).
İşte bu sapkın ruh hali içerisinde işlenen caniliklerin hesabı bir bir sorulacak ve suçlular korkunç bir şekilde cezalandırılacaklardır. O gün herkesin işlediği amellerin en ince teferruatına kadar kayıtlı bulunduğu amel defterleri dağıtılacak, cehennem tutuşturulup alevlendirilecek, cennet ise insanlara yaklaştırılacaktır. Herkes işlediklerinin karşılığı olarak kendisi için hazırlanan yeri görecektir. "Diri diri toprağa gömülen kız çocuğunun, hangi suçla öldürüldüğü sorulduğu zaman, amel defterleri dağıtıldığı zaman, cehennem alevlendirildiği zaman, cennet yaklaştırıldığı zaman herkes önceden
hazırladığını görecektir." (8-14). Daha sonra, gezegenlere, geceye ve sabaha kasem edilerek, Kur'an-ı Kerîm'in şeref sahibi bir elçi tarafından getirilmiş, Allah Teâlâ'nın kelamı olduğu ortaya konulmaktadır. Kur'an, şerefli, güvenilir, güçlü ve Rabbi indinde itibar sahibi bir elçi olan Cebrail (a.s) tarafından getirilmiş bir kitaptır. Onu
getiren elçi o kadar güvenilirdir ki, onun sözü her yerde dinlenir.
Dolayısıyla, böyle bir elçinin, Resulullah (a.s) e getirdiği vahiy hakkında şüphe duymak büyük bir sapıklıktır. Peşinden gelen ayetler, Resulullah (s.a.s)'in davetini tesirsiz bırakmak ve insanların kafalarını karıştırmak için onun hakkında çeşitli iftira ve karalama kampanyalarına girişen müşriklere cevaplar vermekte, ayrıca onlar uyarılarak Kur'an'ın doğru yolu bulmak isteyenler için bir öğüt ve kurtuluş aracı olduğu vurgulanmaktadır. "Kur'an, Allah'ın huzurundan kovulan Şeytanın sözü değildir. O halde nereye gidiyorsunuz? Kur'an âlemlere ancak bir öğüt ve uyarıdır. Bilhassa içinizden doğru yolu bulmak isteyenler için" (25-28). Sûre, kainatta cereyan eden her şeyin Allah Teâlâ'nın iradesi çerçevesinde ortaya çıktığı, başka hiç bir varlığın O'nun dilemesi dışında bir şeyi gerçekleştirmeye asla güç yetiremeyeceği dile getirilerek son bulmaktadır: "Âlemlerin Rabbi dilemedikçe siz bir şey dileyemezsiniz" (29).
(A.KÜÇÜK)