TEKVÎR SURESİ


Ayet Getir
81-TEKVÎR 17. Ayet

وَاللَّيْلِ إِذَا عَسْعَسَ

Vel leyli izâ as’as(as’ase).

Bayraktar Bayraklı

(17-18) Çöken geceye, söken şafaklara yemin olsun ki,


Edip Yüksel

Andolsun kararmaya başlayan geceye,


Erhan Aktaş

Kararmaya başladığı an geceye,


Muhammed Esed

ve kararan geceyi,


Mustafa İslamoğlu

ve (yokluğun) zifiri karanlığına (zaman ve mekan) geri döndüğünde,


Süleyman Ateş

Sırtını dönen geceye,


Süleymaniye Vakfı

Kararınca geceye,


Yaşar Nuri Öztürk

Beriye geldiği ve geriye döndüğü zaman geceye,


Ayetin Tefsiri

 

MEAL

 

15.) BUNDAN ötesi yok!11 İşte Ben yemin ederim gizlenenlere,12

16.) yuvalarına giren13 yıldız ve gezegenlere,14

17.) ve (yokluğun) zifiri karanlığına (zaman ve mekân) geri döndüğünde,15

18.) ve henüz soluk almaya başlayan sabaha16 (yemin ederim)!

(M.İ)

 

15-16.) “Gündüz sinip geceleri gözüken gezegenlere andolsun;”

17.) “Kararmaya başlayan geceye andolsun;”

18.) “Ağarmaya başlayan sabaha andolsun ki;”

(A.K)

 

TEFSİR

 

Geri dönen akıp giden ve gizlenen kavramlarıyla yıldızlara işaret edilmektedir. Bunlar yörüngelerinde gidip gelen, akıp giden ve gizlenen gezegenlerdir. İfade güzelliği, burada onlara ceylanın hayatına ve hareketine benzeyen güzel ve zarif bir hayat süsü vermektedir. Bunlar akıp giden ve yuvalarında gizlenen, başka bir yoldan geri dönen ceylanların hareketlerini andırmaktadır. Cana yakın, sıcak ifade ile bu gezegenlerin hayat fışkırdığını dile getirmektedir. Onların hareketlerindeki güzelliğe de duygusal açıdan işaret edilmiştir. Gizlenmelerinde ve ortaya çıkmalarında, yollarında ve uzaklaşmalarında, akıp gitmelerinde ve geri dönmelerinde duygusal bir güzellik göze çarpmaktadır. Bunun yanında onu destekleyen musiki güzelliğine ait mesaj yer almaktadır.

 

"Kararan geceye." Yani karanlık çöktüğü zaman. Fakat buradaki "kararan" sözcüğünde birtakım mesajlar bulunmaktadır. "As'asa" kelimesi iki bölümden oluşmaktadır: As. As. Bu da ses tonu ile bu gecedeki hayata işaret etmektedir. Kişi karanlıklar içinde el yordamı veya ayak hareketleri ile hareket etmeye çalışmaktadır. Fakat bir şeyi görememektedir. Bu gerçekten Hayrete düşüren bir mesaj ve derin anlamlar ifade eden bir işaretin harekete dönüşmesidir.

 

"Soluk almaya başlayan sabaha." ifadesi de bunun gibidir. Hatta ondan daha canlı ve daha yüklü mesaj taşımaktadır. Sanki sabah nefes alıp veren bir canlıdır. Nefesleri aydınlık, hayat ve canlı olan herşeye sızan harekettir. Aşağı yukarı kesin söyleyebilirim ki, Arap dili ve edebiyatı bütün ifade ve anlatım gücüne rağmen sabahın bu türden bir ifadesini içermemektedir. Şafağın görünmesi, açık olan kalplere onun bilfiil nefes aldığı duygusunu vermektedir. Sonra bu ifade geliyor, açık olan kalbin hissettiği bu gerçeği tasvir ediyor.

 

İfade ve tasvirin güzelliğinden zevk alan, herkes "Geri kalıp gizlenenlere, akıp giderken ışık verenlere, kararan geceye, soluk almaya başlayan sabaha:' ilahi sözlerinde duygusal ve ifade açısından büyük bir zenginlik olduğunu farkeder. Değinmekte oldukları evrensel gerçekler bir tarafa bunlar gerçekten güzel, üstün ve zarif bir ifade zenginliğini dile getirmektedir. İnsanlığın duygularına kat kat duygular katmaktadır. Onların bu evrensel olaylar; bilinçli, duyarlı bir duygu ile karşılamalarını sağlamaktadır.

(S.KUTUB)

 

12. Yani sizlerin zannettiği gibi değil. Bu Kur'an bir mecnununun sözleri olmadığı gibi, şeytanın da bir vesvesesi değildir.

 

13. Burada Allah'ın (c.c.) niçin yemin ettiği daha sonra gelen ayetler ile açıklanıyor. Yani Hz. Muhammed (s.a) bir rüya görmemiştir. Yıldızlar kaybolduktan, gece geçtikten ve güneş ortaya çıktıktan sonra gündüzün aydınlığında gökyüzünde şerefli elçiyi görmüştür. Rasûlullah (s.a) size ne anlatıyorsa, onu bizzat kendisi müşahade ve tecrübe etmiştir.

(MEVDUDİ)

 

Saklanıp saklanıp çıkan, sinip sinip gelen yıldızlara, gezegenlere, dolananlara, dolaşanlara yemin olsun ki. Hayatımız, bizim hayatımız tüm yaşantımız anlatılıyor. Fecir oluyor namaz kılıyoruz, güneş doğuyor, yükseliyor işe koyuluyoruz, ay çıkıyor, yıldızlar görünüyor yatıyoruz. Kararmaya başlayan gece, ağarmaya başlayan sabah. İşte hayatımız, bugünümüz, yarınımız, dünümüz. İşte hayatımız. Dün, bugün, yarın. Muharrem, Safer, Recep, Şaban, Ramazan.

 

İşte bütün bunlara yemin olsun ki sorup soruşturduğunuz çare işte şudur:(Bir sonraki ayet)

(A.KÜÇÜK)

 

“Felê ûksimû bi’l-ğûnnesi” yook..! bundan öte söz yok. İşte ben yemin ediyorum gizlenenlere, işte Allah yemin ediyor gizlenenlere. Daha öte söz olur mu, ötesi yok, yemin eden Allah. Bu ve bir sonraki ayetlerin mevsufları yok, sıfatlar var. Dolayısıyla tefsirler bunlara yıldızlar, gezegenler, yabani hayvanlar falan diye tefsir etmişler bunların mevsuflarını. Ama iki ihtimal görüyorum;

 

1- Zamanın ve mekanın geri sarılış sürecinin sonunda. Yıldızlar, galaksiler, alemin tamamı bir çekirdekte gizlenmiş. İşte buradaki gizleme bu. Yani Bilhunnes.

 

2 -  Gönüllerde vahyin harekete geçirdiği gizli güç. Bu iki şeye delalet edebilir. Allahu alem..!

 

11 Çevirimizin gerekçesi için bkz. 37/Beled: 1, not 1.

 

12 Bu ve müteakip âyetteki sıfatların mevsufları yoktur. Bunlar "yıldız, gezegen" gibi gök cisimleri veya yuvalarına girip çıkan yabani

hayvanlar olarak yorumlanmıştır (Taberî). Bizce benzeri yerlerde olduğu gibi bu sıfatların mevsufları vahiy veya o vahyin inşa ettiği

mü'minlerdir. Bu takdirde mâna zımnen şöyle olur: Yemin ederim gönüllere gizlenerek onları harekete geçiren vahye, o vahyin yörüngesinde kah gizli kah aleni atağa kalkan mü'minlere. Eğer sûrenin başından beri izlenen kozmik süreç bağlamında anlaşılırsa, bu durumda bu gizlenenler evrenin tüm yıldızları ve galaksileri olur. Zira onlar geri sarılıp durulmuş ve başlangıcına iade edilmiş bir halde artık tek noktadadırlar (79/Enbiya: 104).

 

“El-cevêril-kûnnesi “yuvalarına giren yıldız ve gezegenlere yemin ediyorum. Yani yıldızlar cariye gibi döndüğü için “el-cevêril” denmiş.

 

13 Veya "görünmeyen". Işığı sönüp artık kara delik haline gelmiş yıldızlara atıf olabilir.

 

14 el-Cevar, cariye gibi dönüp duran. Bununla yıldızlar ve gezegenler kastedilmiştir. Onlar adeta insanoğluna hizmet için dolanan cariyeler

gibidir. Bu âyet, yıldız ve gezegenlerin yuvalarına girişini, yani başlangıç noktasına iade edilişini, zamanın ve mekânın geri sarılış sürecinin sonunu ifade eder.

 

“Velleyli izê 'âs'âsê” zaman ve mekansız yokluğun kalıcı karanlığına yemin ediyorum. Zamansız, mekansız yokluğun kalıcı karanlığına yemin ediyorum. Şöyle de diyebilir miyiz? Yokluk gecesinin sonuna yemin ediyorum. Yani her şey dürülmüş, artık alem bir çekirdeğin içinde yok olacak, görünmeyecek noktaya kadar inmiş, noktanın altına inmiş adeta. Başlangıcına geri dönmüş.

 

15 Yani: Yokluk gecesinin sonu varlık gündüzünün başı. Sûrenin başından beri nakledilen evrenin geriye sarılış ve aslına iade ediliş sürecinin geldiği son nokta. Yani tekrar yaratılmak için ilk başlangıcına, yokluğa iade edilmesi (79/Enbiya: 104 ve 77/Zümer: 67).

 

“Ves-sûbhî izê teneffes” ve henüz soluk almaya başlayan zaman yemin ediyorum. Alem geri çekilmiş, geldiği yere dönmüş, artık yeni bir sabah, yeni bir varlık sabahı olacak. İşte ona yemin ediyorum.

 

16 Bu "sabah" sûrenin başından buraya kadar ki kozmik geriye sarılış ve dürülüş sürecinin bitiminden sonra yeniden yaratılışın ilk sabahını

ifade etse gerektir. Bu aynı zamanda cahiliyye gecesinin zifiri karanlığında imanın neredeyse yok olup, vahyin aydınlığı ile tekrar

ortaya çıktığını çağrıştıran tevriyeli bir ifadedir.

(M.İSLAMOĞLU)