Yahut yaptıkları yüzünden onları helâk eder, birçoğunu da bağışlar.
Yahut (gemilerdekileri) işledikleri (günahlar) yüzünden (fırtına ile batırıp) helak eder. (İçlerindekilerden) birçoğunu da bağışlar (kurtarır).
Yahut yaptıklarına karşılık onları ortadan kaldırır, bir çoğunu da bağışlar.
Yahut yaptıkları yüzünden onları helâk eder. Birçoğunu da affeder (kurtarır).
Yahut, yaptıkları yüzünden onları yok eder. Bunun yerine birçoğunu da bağışlar.
Yâhud da onları içindekilerin kazançlarıyle helâke sürükler, bir çoğundan da afiv buyurur
ya da yapıp ettiklerinden dolayı onları yok eder, (her şeye rağmen) Allah çok bağışlayıcıdır.
Bir ihtimal onları kazançlarıyla birlikte helak da edebilir; ne ki bir çoğunu affetmektedir.
Yahut yaptıkları yüzünden gemileri helak eder. Bir çoğunu da affeder.
Yahut yaptıkları (işler) yüzünden gemileri(n içindekileri) helâk eder. Birçoğunu da affeder (kurtarır).
Ya da yaptıklarına[*] karşılık yönlerini kaybettirirdi. Ama bir çoğunu da bağışlar. [*] Geminin veya herhangi bir aracın bakım tutumu, seyir planlaması ve eğitimi gibi gerekliliklerin yerine getirilmemesi durumunda ne olacağı Yasin 36/41-46’te anlatılmıştır.
Ya da kazanmakta oldukları dolayısıyla onları yok eder, bir çoğunu da affeder.
Yahut onları, içindekilerin kazançları yüzünden mahveder. Ama birçoğunu affediyor;
Böylece âyetlerimiz üzerinde tartışanlar, kendilerine kaçacak bir yer olmadığını bilsinler.
Ayetlerimiz hakkında tartışanlar, kendileri için kaçacak bir yer olmadığını bilsinler!
Ayetlerimiz üzerinde tartışanlar, kendilerine kaçacak yer olmadığını bilsinler.
Böylece âyetlerimiz üzerinde tartışanlar, kendilerine kaçacak bir yer olmadığını bilsinler.
Ayetlerimiz ve mucizelerimiz üzerinde tartışanlar kendilerinin kaçacak bir yeri olmadığını bilirler.
Hem bilsinler diye o âyetlerimizde mücadele edenler ki kendileri için kaçacak yer yoktur.
Ve bilsinler ki, mesajlarımızı sorgulayanlar için kurtuluş yoktur.
Ve ayetlerimiz hakkında polemik yapanlar, asla sığınacak bir yer bulamayacaklarını iyi bilmelidirler.
Ayetlerimiz hakkında tartışanlar, kendileri için kaçacak bir yer olmadığını bilsinler.
Ki âyetlerimiz hakkında tartışanlar, kendileri için kaçacak bir yer olmadığını bilsinler.
Belgelerimiz (ayetlerimiz) üzerinde çekişip duranlar bilsinler ki kendileri için kaçacak yer yoktur.
(Öyle ki) Ayetlerimiz hakkında mücadele edenler, kendileri için hiçbir kaçacak yer olmadığını bilip öğrensinler.
Ki ayetlerimiz hakkında tartışıp duranlar kendileri için kaçacak bir yer olmadığını bilsinler.
Size verilen her şey, geçici dünya malıdır. Allah katında bulunanlar ise daha iyi ve daha kalıcıdır. Bu ödül, iman eden ve Rabblerine dayanıp güvenenler içindir.
Size verilen herhangi bir şey, dünya hayatının kısa süreli faydalanmasıdır. Allah katında olan ise, daha hayırlı ve daha süreklidir. (Bu da) iman edip Rablerine güvenenler içindir.
(36-38) Size verilen herhangi bir şey, sadece dünya hayatının bir geçimliğidir. Allah katında olan; inanıp Rablerine güvenen, büyük günahlardan ve hayasızlıklardan çekinen, öfkelendiklerinde bile bağışlayanlar, Rablerinin çağrısına cevap verenler ve namaz kılanlar için daha iyi ve daha süreklidir. Onların işleri aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da sarfederler.
Size verilen şey, yalnızca dünya hayatının geçimliğidir. Allah'ın yanında bulunanlar ise daha iyi ve daha süreklidir. Bu mükâfat iman edenler ve Rablerine dayanıp güvenenler içindir.
Size ne verildiyse dünya hayatının geçimliğidir. Ancak gerçeği onaylayanlar ve Rab’lerine güvenenler için ALLAH’ın yanında bulunanlar daha iyidir ve süreklidir.
Hasılı size verilmiş bulunan şeyler hep Dünya hayatın geçici metaıdır, Allah yanındaki ise daha hayırlı ve daha bakalıdır fakat o kimseler için ki iyman etmişlerdir ve rablarına i'timad ederler
(Unutmayın ki,) size ne verildiyse bu dünya hayatından (geçici) bir zevk almanız içindir. Allah katında olan ise daha iyi ve daha kalıcıdır. (Bu ödül,) iman eden ve Rablerine güvenenler (içindir).
Size verdiğimiz her şey, şu dünya hayatının kısa vadeli bir hazzıdır; ama Allah katında bulunan daha değerli, daha kalıcıdır. Bu, iman eden ve Rablerine güvenen kimseler için böyledir:
Size verilen şeyler, dünya hayatının geçimidir. İnanıp Rabb'lerine güvenenler için Allah'ın yanında bulunanlar daha iyi ve daha kalıcıdır.
Size verilen şeyler, dünyâ hayâtının geçimidir. İnanıp Rablerine dayananlar için Allâh'ın yanında bulunan ödül ise daha hayırlı ve daha kalıcıdır.
Size verilen her şey, dünya hayatının menfaatleridir. İnanıp güvenen ve Sahibine dayananlar (vekil edinenler) için Allah katında hazırlanmış şeyler ise hem daha iyi hem de kalıcıdır.
Size verilen herhangi bir şey, dünya hayatının metaıdır. Allah katında olan ise, daha hayırlı ve daha süreklidir. (Bu da) İman edip Rablerine tevekkül edenler içindir;
Size verilen şeyler, şu iğreti hayatın nimetidir. İnanıp Rablerine tevekkül edenler için Allah katında bulunan ise daha hayırlı, daha kalıcıdır.
Onlar, büyük günahlardan ve hayâsızlıktan kaçınırlar; kızdıklarında da hataları bağışlarlar.
(O inananlar,) büyük günahlardan ve çirkin işlerden kaçınırlar; kızdıkları zaman da affederler.
(36-38) Size verilen herhangi bir şey, sadece dünya hayatının bir geçimliğidir. Allah katında olan; inanıp Rablerine güvenen, büyük günahlardan ve hayasızlıklardan çekinen, öfkelendiklerinde bile bağışlayanlar, Rablerinin çağrısına cevap verenler ve namaz kılanlar için daha iyi ve daha süreklidir. Onların işleri aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da sarfederler.
Onlar, büyük günahlardan ve hayasızlıktan kaçınırlar; kızdıkları zaman da kusurları bağışlarlar.
Onlar ki büyük günahlardan çirkin işlerden kaçınırlar ve kızdıkları zaman bağışlarlar.
Ve onlar ki günahın büyüklerine ve açık çirkinliklere uzak bulunurlar ve her gadablandıkları vakıt da onlar kusur örterler
bağışlanmaz günahlardan ve hayasızlıktan kaçınanlar ve öfke bastığında da kolayca affedenler (için);
İşte onlar, büyük günahlardan ve hayasızca davranışlardan kaçınırlar, dahası öfkeli zamanlarında bile affetme (erdemini) gösterirler.
Onlar büyük günahlardan ve çirkin işlerden kaçınırlar; kızdıkları zaman da affederler.
Onlar büyük günâhlardan ve çirkin işlerden kaçınırlar; kızdıkları zaman da onlar, affederler.
Onlar, büyük günahlardan ve fuhuş çeşitlerinden[*] uzak duran kimselerdir. Öfkelendikleri zaman da affederler. [*] Fuhuş çeşitleri, cinsellik kapsamına giren her türlü gayrimeşru ve sapık ilişkilerdir.
(Bunlar,) Büyük günahlardan ve çirkin, utanmazlıklardan kaçınanlar ve gazablandıkları zaman bağışlayanlar,
Onlar, günahın büyüklerinden ve tüm iğrençliklerinden uzak dururlar. Öfkelendikleri zamansa, affedenler onlar olur.
Onlar, Rabblerinin çağrısına uyarlar ve namazı dosdoğru kılarlar. İşlerini birbirlerine danışarak yaparlar ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan hayırda harcarlar.
Onlar Rablerinin çağrısına kulak verirler ve namazı dosdoğru kılarlar. İşlerini istişare ile yürütürler. Kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden (Allah rızası için) hayırlı işlerde harcarlar.
(36-38) Size verilen herhangi bir şey, sadece dünya hayatının bir geçimliğidir. Allah katında olan; inanıp Rablerine güvenen, büyük günahlardan ve hayasızlıklardan çekinen, öfkelendiklerinde bile bağışlayanlar, Rablerinin çağrısına cevap verenler ve namaz kılanlar için daha iyi ve daha süreklidir. Onların işleri aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da sarfederler.
Yine onlar, Rablerinin davetine icabet ederler ve namazı kılarlar. Onların işleri, aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da harcarlar.
Onlar, Rab’lerinin çağrısına karşılık verirler, namazı gözetirler, işlerini aralarında danışma ile kararlaştırırlar ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan yardım için verirler.
Ve onlar ki rabları için da'vete icâbet etmekte ve namazı kılmaktadırlar, buyurukları da aralarında şurâdır (danışıklıdır), kendilerine kısmet ettiğimiz rızıklardan onlar masraf da verirler
Rablerinin (çağrısına) karşılık verenler ve namazlarında dikkatli ve devamlı olanlar (için); ve (bütün ortak meselelerini) aralarında danışma ile karara bağlayanlar (için); ve kendilerine rızık olarak verdiğimizden başkalarına harcayanlar (için);
Yine onlar Rablerinin (davetine) koşarlar, namazı hakkını vererek eda ederler, toplumsal işlerini aralarında danışma yoluyla görürler ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden harcarlar;
Rabb'lerinin çağrısına gelirler, namaz kılarlar. Onların işleri aralarında danışma (İstişare) iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan hayır için harcarlar.
Rablerinin çağrısına gelirler, namazı kılarlar. İşleri, aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan hayır için harcarlar.
Onlar, Sahiplerinin çağrısına olumlu karşılık veren ve namazı tam kılan kimselerdir. İşlerini birbirlerine danışarak[*] yapar, kendilerine verdiğimiz rızıktan da hayra harcarlar. [*] ‘Birbirine danışarak’ anlamı verdiğimiz kelime ŞURA’dır. Bu sureye ismini veren kelime bu ayette geçmektedir.
Rablerine icabet edenler, dosdoğru namazı kılanlar, işleri kendi aralarında şûrâ ile olanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak edenler,
Rablerinin çağrısına cevap verirler, namazı kılarlar. İşleri/yönetimleri, aralarında bir şûra'dır. Kendilerine verdiğimiz rızıklardan infak ederler.
Kendilerine bir haksızlık yapıldığında yardımlaşarak üstesinden gelirler.
Onlar, bir haksızlığa, zorbalığa uğradıkları zaman, birlik olup karşı koyarlar (zulme boyun eğmezler).
Bir haksızlığa uğradıklarında, üstün gelmek için aralarında yardımlaşırlar.
Bir haksızlığa uğradıkları zaman, yardımlaşırlar.
Haksızlığa uğradıklarında kendilerini savunurlar.
Ve onlar ki kendilerine bağy (haklarına tecavüz) vaki' olduğu vakıt yardımlaşır onlar öcünü alırlar
ve bir zorbalık ile karşılaştıkları zaman kendilerini savunanlar (için).
yine onlar, haksız bir saldırıya muhatap olduklarında meşru müdaafa için dayanışma sergilerler.
Bir zulüm ve saldırıya uğradıkları zaman, yardımlaşarak kendilerini savunurlar.
Bir zulüm ve saldırıya uğradıkları zaman kendilerini savunurlar.
Onlar, kendilerine bir saldırı olduğunda birbirleriyle yardımlaşırlar.
Ve haklarına tecavüz edildiği zaman, birlik olup karşı koyanlardır.
Kendilerine zulüm ve haksızlık gelip çattığında, yardımlaşırlar.
Bir kötülüğün cezası, ona denk bir cezadır. Kim affeder ve barışı sağlarsa, onun ödülü Allah'a aittir. Doğrusu Allah zâlimleri sevmez.
Kötülüğün cezası, yine onun gibi bir kötülüktür. Kim affeder, barışırsa onun mükâfatı Allah'a aittir. Doğrusu Allah zalimleri sevmez.
Bir kötülüğün karşılığı, aynı şekilde bir kötülüktür. Ama kim affeder ve barışırsa, onun ecri Allah'a aittir. Doğrusu O, zulmedenleri sevmez.
Bir kötülüğün cezası, ona denk bir kötülüktür. Kim bağışlar ve barışı sağlarsa, onun mükâfatı Allah'a aittir. Doğrusu O, zalimleri sevmez.
Kötülüğün cezası, benzeri bir kötülüktür ancak kim affeder ve erdemli davranırsa ALLAH tarafından ödüllendirilir. O, zalimleri sevmez.
Kötülüğün cezası da misli kötülüktür, fakat her kim afvedip ıslâh ederse onun da ecri Allahadır, her halde o zalimleri sevmez
Ama (unutma ki,) kötülüğü cezalandırma (teşebbüsü) de, bizatihi bir kötülük olabilir; o halde, kim (düşmanını) affeder ve barış yaparsa mükafatı Allah katındadır, çünkü O, zalimleri sevmez.
Ama kötülüğün cezası, ancak ona denk bir karşılık olabilir; ne var ki kim affeder ve barış yaparsa, işte onun mükafatı Allah'a aittir: Şüphe yok ki O, zalimleri asla sevmez.
Kötülüğün cezası, yine onun gibi bir kötülüktür. Kim affeder, barışırsa onun mükafatı Allah'a aittir. Doğrusu Allah zalimleri sevmez.
Kötülüğün cezâsı, yine onun gibi bir kötülüktür. Kim affeder, barışırsa onun mükâfâtı Allah'a âittir. Doğrusu O, zâlimleri sevmez.
Bir kötülüğün cezası, onun dengi bir kötülüktür. Kim bağışlar da arayı düzeltirse karşılığını Allah verir. O, yanlış yapanları sevmez.
Kötülüğün karşılığı, onun misli (benzeri) olan kötülüktür. Ama kim affeder ve ıslah ederse (dirliği kurup sağlarsa) artık onun ecri Allah'a aittir. Gerçekten O, zalimleri sevmez.
Bir kötülüğün cezası, tıpkısı bir kötülüktür. Fakat affedip barışmayı esas alanın ücretini bizzat Allah verir. O, zalimleri hiç sevmez.
Kim zulme uğradıktan sonra hakkını alırsa, artık onlara yapılacak bir şey yoktur.
Her kim zulme uğradıktan sonra kendini savunup hakkını alırsa o kimseye (ceza vermek için) bir yol (hiçbir sorumluluk) yoktur.
Zulüm gördükten sonra hakkını alan kimselere, işte onların aleyhine bir yol yoktur.
Kim zulme uğradıktan sonra hakkını alırsa, artık onlara yapılacak bir şey yoktur.
Haksızlığa uğradıktan sonra hakları için direnenler kınanmazlar, cezalandırılmazlar.
Ve elbette her kim zulm olunduktan sonra öcünü alırsa artık onlar üzerine (ceza için) yol yoktur
Zulme uğradıklarında kendilerini savunanlara gelince; onlara hiçbir suç isnad edilemez:
Haksız bir saldırıya karşı meşru müdafaa dayanışması sergileyenlere gelince: onlar hiçbir yolla sorumlu tutulamazlar
Zulüm gördükten sonra hakkını alan kimselerin aleyhine bir yol yoktur.
Kim zulme uğradıktan sonra kendini savunursa öylelerinin aleyhine bir yol yoktur (onlar kınanmaz ve cezâlandırılmazlar).
Her kim de kendine yapılan yanlıştan sonra hakkını alacak olsa, ona engel olunamaz.
Kim de zulme uğradıktan sonra nusret bulur (hakkını alır)sa, artık onlar için aleyhlerinde bir yol yoktur.
Zulme uğratılışı ardından kendini savunana gelince, böyleleri aleyhine yol aranamaz.
Ancak, insanlara zulmedenlere ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenlere ceza vardır. İşte, acıklı azap bunlaradır.
Ancak yol (sorumluluk ve ceza), insanları baskı altına alan ve yeryüzünde gaddarca davranarak her türlü haksızlığı yapanlar içindir. İşte onlar için şiddetli bir azap vardır.
İnsanlara zulmedenlere, yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenlere karşı durulmalıdır. İşte, can yakıcı azap bunlaradır.
Ancak insanlara zulmedenlere ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenlere ceza vardır. İşte acıklı azap bunlaradır.
Ancak, halka zulmedenlere ve yeryüzünde haksız yere saldıranlara karşı durulmalıdır. Onlara acı bir azap vardır.
Yol ancak haksızlıkla yeryüzünde bagy ederek nâsa zulm eyliyenler üzerinedir, işte onlara elîm bir azâb vardır.
ancak (başka) insanları baskı altına alan ve yeryüzünde gaddarca davranarak her türlü haksızlığı yapanlar suç işlemişlerdir. Onları şiddetli bir azap beklemektedir.
Sorumlu olanlar, sadece insanlara zulmeden ve yeryüzünde haksız yere güç kullanıp saldırganlık yapan kimselerdir: Onları acıklı bir azap beklemektedir.
İnsanlara zulmedenlere, yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenlere karşı durulmalıdır. İşte can yakıcı azap bunlaradır.
Ancak şunlar aleyhine yol vardır ki, insanlara zulmederler ve yeryüzünde haksız yere saldırırlar. İşte böylelerine acı bir azâb vardır.
Engel olunacaklar sadece, insanlara yanlış yapanlar ve orada haksız davranış peşinde olanlardır[*]. Onlar için acıklı bir azap vardır. [*] Bu ayet bireysel özgürlük ve haklar ile kamusal hak ve özgürlüklerin sınırlarının delilidir. İnsanlar öznesi bugünkü anlamıyla kamudur.
Yol, ancak insanlara zulmeden ve yeryüzünde haksız yere 'tecavüz ve haksızlıkta bulunanların' aleyhinedir. İşte bunlar için acıklı bir azab vardır.
Aleyhlerine yol aranacak olan şu kişilerdir ki, insanlara zulmederler ve yeryüzünde haksız yere taşkınlıklar sergilerler/saldırılarda bulunurlar. İşte böyleleri için acıklı bir azap vardır.
Kim sabreder ve affederse, şüphesiz bu hareketi, yapılmaya değer işlerdendir.
Fakat kim de sabreder ve (kendisine yapılan kötülüğü) bağışlarsa, şüphesiz bu, azmedilip yapılmaya değer (hayırlı) işlerdendir.
Ama sabredip bağışlayanın işi, işte bu, azmedilmeye değer işlerdendir.
Kim sabreder ve affederse şüphesiz bu hareketi, yapılmaya değer işlerdendir.
Sabredip bağışlamak, sağlam bir karakteri gösterir.
Her kim de sabreder suç örterse işte o azmolunacak umurdandır
Ama bilin ki, kim sıkıntıya göğüs gerer ve affederse işte bu, gönülden istenen bir şeydir.
Yine de kim sabreder ve affederse, iyi bilsin ki bu kararlılık ve direnç isteyen (büyük) bir davranıştır.
Fakat kim sabreder kendisine yapılan kötülüğü affederse şüphesiz bu hareketi, yapılmaya değer işlerdendir.
Fakat kim sabreder, affederse, şüphesiz bu, çok önemli işlerdendir!
Kim sabreder (katlanır) de (kendisine yapılmış yanlışı) örterse, onun bu yaptığı kararlılık gerektiren işlerdendir.
Kim de sabreder ve bağışlarsa, hiç şüphesiz bu, azme değer işlerdendir.
Sabredip bağışlayan bilsin ki bu, işlerin en zorlularındandır.
İşte, Allah kimi saptırırsa, artık onun hiçbir koruyucusu yoktur. Azabı gördüklerinde zâlimlerin, “Geri dönüşün hiçbir yolu yok mu?” dediklerini görürsün.
Allah kimi (bulunduğu) sapıklıkta bırakırsa artık onun hiçbir koruyucusu olmaz. Azabı gördükleri zaman zalimlerin: “Geri dönecek bir yol var mı?” dediklerini göreceksin!
Allah kimi saptırırsa, artık onun bundan sonra bir dostu olmaz. Azabı gördüklerinde, zalimlerin: 'Dönecek bir yol yok mudur?' dediklerini görürsün.
Allah kimi saptırırsa, bundan sonra artık onun hiçbir dostu yoktur. Azabı gördüklerinde zalimlerin: Dönecek bir yol var mı? dediklerini görürsün.
ALLAH kimi saptırmışsa, artık O’ndan sonra onun bir koruyucusu yoktur. Azabı gördükleri zaman zalimlerin, “Bizim için bir şans daha yok mu?“ dediklerini görürsün.
Her kimi de Allah şaşırtırsa artık ondan sonra ona hiç bir veliy yoktur ve göreceksin o zalimleri azâbı gördükleri vakıt diyecekler: var mı geri dönmiye bir yol?
İşte (böyle:) Allah kimi saptırırsa artık onun hiçbir koruyucusu olmaz, böylece sen bu zalimlerin (Kıyamet Günü kendilerini bekleyen) azabı görür görmez, "(Eyvah!) Bunun dönüşü yok mu?" diye feryad ettiklerini görecek (ve duyacak)sın.
Allah kimin sapmasına (izin) verirse, artık onun için candan bir dost bulunmaz; ve sen bu zalimlerin azabı gördüklerinde, "Geri dönüşün bir yolu yok mu?" dediklerini bir görmelisin.
Allah kimi sapıklıkta bırakırsa artık onun, bundan sonra bir dostu olmaz. Azabı gördükleri zaman zalimlerin: «Geri dönecek bir yol var mı?» dediklerini görürsün.
Allâh kimi sapıklıkta bırakırsa artık onun, Allah'tan sonra bir velisi yoktur. Zâlimlerin, azâbı gördükleri zaman: "Geri dönecek bir yol var mı?" dediklerini görürsün.
Allah kimin sapıklığını onaylarsa artık onu Allah’a karşı kimse koruyamaz. Azabı gördüklerinde yanlışlar içindeki o kimselerin: “Buradan çıkışın bir yolu var mı?” dediklerini göreceksin.
Allah, kimi saptırırsa, artık bundan sonra onun hiçbir velisi yoktur. Azabı gördükleri zaman, o zalimleri bir görsen; «Geri dönmeğe bir yol var mı?» derler.
Allah'ın saptırdığına, O'ndan başka dost yoktur. Zalimlerin, azapla yüzyüze geldiklerinde, "Geri dönüşe bir yol yok mu?" diye söylendiklerini göreceksin.