Elif, lâm, mîm.
Elif, Lam, Mim.
Elif, Lam, Mim.
Elif. Lâm. Mîm.
A1L30M40
Elif, Lâm, mim.
Elif-Lam-Mim.
Elif-Lam-Mim!
Elif Lam Mim.
Elif lâm mim.
ELİF! LAM! MİM!
Elif, Lâm Mîm.
Elif, Lâm, Mîm.
Kendinde şüphe olmayan bu kitabı, âlemlerin Rabbi olan Allah indirmektedir.
Kendisinde şüphe olmayan (bu) Kitab'ın indirilişi âlemlerin Rabbi (olan Allah tarafı)ndandır.
Şüphe götürmeyen Kitap, Alemlerin Rabbi'nin indirdiğidir.
Bu Kitab'ın, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiş olduğunda asla şüphe yoktur.
Bu kitabın indirilişi, hiç kuşkusuz, evrenlerin Efendisi tarafındandır.
İndirilişi bu kitabın, şübhe yok bunda, rabbül'âlemîndendir
Bu Kitab'ın indirilişi, hiç şüphe yok ki alemlerin Rabbindendir.
Bu ilahi kelamın indirilişi, hiç kuşku yok ki alemlerin Rabbindendir.
Şüphe yok ki, Kitab'ın indirilişi, alemlerin Rabb'i tarafındandır.
Şüphe yok ki Kitabın indirilişi, âlemlerin Rabbi tarafındandır.
Hakkında şüpheye yer olmayan bu Kitap, alemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.
Kendisinde şüphe olmayan bu Kitabın indirilişi alemlerin Rabbi tarafındandır.
Kitap'ın indirilişidir bu. Kuşku, çelişme yok bunda. Âlemlerin Rabbi'ndendir bu.
Yoksa “onu Muhammed uydurdu” mu diyorlar? Hayır, o, senden önce kendilerine bir uyarıcı gelmemiş olan bir toplumu uyarman için Rabbin tarafından gelen bir haktır/kitaptır. Umulur ki doğru yolu bulurlar.
Yoksa: “Onu (Muhammed) uydurdu” mu diyorlar? Hayır; o, Rabbinden olan bir haktır; senden önce kendilerine (uzun bir zaman) uyarıcı gelmemiş olan bir kavmi uyarman için (onu sana indirdik). Umulur ki doğru yolu bulurlar.
'Onu peygamberin kendisi uydurdu' diyorlar, öyle mi? Hayır; O, senden önce peygamber gönderilmemiş olan bir milleti uyarman için sana Rabbinden gelen bir gerçektir. Belki artık doğru yolu bulurlar.
«Onu Peygamber kendisi uydurdu» diyorlar öyle mi? Hayır! O, senden önce kendilerine hiçbir uyarıcı (peygamber) gelmemiş bir kavmi uyarman için -doğru yolu bulalar diye- Rabbinden gönderilen hak (Kitap)tır.
“Onu uydurdu“ mu diyorlar? Halbuki bu, senden önce kendilerine bir uyarıcı ulaşmamış bir toplumu, belki yola gelirler diye uyarman için Efendinden gelen bir gerçektir.
Yoksa onu uydurdu mu diyorlar? Hayır, haktır o, rabbındandır, kendilerine senden önce kocundurucu Peygamber gelmemiş olan bir kavmi kocundurasın diye gerek ki hidayeti kabul edeler
Ama onlar, (o hakkı inkar edenler,) "Onu (Muhammed) uydurdu!" diyorlar. Asla! O, Rabbinden gelen bir hakikat olup senden önce hiçbir uyarıcı ile karşılaşmamış olan (bu) halkı doğru yola gelsinler diye uyarabilmen içindir.
Yine de onlar "Onu o uydurdu" diyorlar. Hayır! O Senin Rabbinden gelen bir hakikattir; senden önce kendilerine uyarıcı gelmemiş bir toplumu belki doğru yola gelirler diye uyarman içindir.
Yoksa «onu peygamber uydurdu mu» diyorlar? Hayır, O senden önce bir peygamber gönderilmemiş olan kavmi uyarması için sana Rabb'inden gelen bir gerçektir. Umulur ki, doğru yolu bulurlar.
Yoksa "Onu uydurdu" mu diyorlar? Hayır, o senden önce kendilerine hiçbir uyarıcı gelmemiş olan bir kavmi, doğru yola gelirler umuduyla uyarman için Rabbin tarafından (sana indirilen) gerçektir.
(Senin için) "Onu o uydurdu" diyorlar, öyle mi? Hayır; onun, Rabbin tarafından indirildiği bir gerçektir. Senden önce uyarıcı gelmemiş olan bir topluluğu uyarman için indirilmiştir. Belki yola gelirler.
Yoksa onlar: «Bunu uydurdu» mu diyorlar? Hayır, o, Rabbinden olan bir haktır; senden önce kendilerine bir uyarıcı, korkutucu gelmemiş olan bir kavmi uyarıp korkutman için (onu sana indirdik). Umulur ki hidayet bulurlar.
Yoksa "Onu uydurdu" mu diyorlar? Hayır, haktır o; senin Rabbindendir; senden önce kendilerine hiçbir uyarıcı gelmemiş bir toplumu uyarman içindir. Umulur ki, doğruya ve güzele kılavuzlanırlar.
Allah, gökleri, yeri ve bunların arasındakileri altı günde/evrede/dönemde yaratan, sonra arşı hakimiyeti altına alandır. O'ndan başka ne bir dost ne de bir şefaatçiniz vardır. Düşünüp ders almıyor musunuz?
Gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları altı günde (evrede) yaratan ve sonra Arş'ı sınırsız kudret ve iktidarıyla hükmü altına alan Allah'tır. O'ndan başka bir dostunuz ve arka çıkanınız yoktur. Düşünüp öğüt almayacak mısınız?
Gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları altı günde yaratan, sonra arşa hükmeden Allah'tır. O'ndan başka bir dostunuz ve şefaatçiniz yoktur. Düşünmüyor musunuz?
Gökleri, yeri ve bunların arasındakileri altı günde (devirde) yaratan, sonra arşa istivâ eden Allah'tır. O'ndan başka ne bir dost ne de bir şefaatçınız vardır. Artık düşünüp öğüt almaz mısınız?
ALLAH gökleri, yeri ve aralarındakileri altı günde yaratan ve sonra tüm otoriteyi kurandır. Sizin için O’ndan ayrı bir veli (sahip) ve şefaatçi (aracı) yoktur. Öğütten anlamaz mısınız?
Allah, o ki Gökleri ve Yeri altı günde yaratmış, sonra Arş üzerine istivâ buyurmuştur, sizin için ondan başka ne bir veliy vardır, ne bir şefi', artık düşünmez misiniz?
Allah'tır gökleri ve yeri ve ikisinin arasında bulunan her şeyi altı devrede yaratan ve sonra Kudret ve Hakimiyet Tahtı'na oturan; (Hesap Günü) ne sizi O'ndan koruyacak, ne de size şefaat edecek birini bulamazsınız; hala düşünüp ders almaz mısınız?
Gökleri, yeri ve bu ikisi arasındakileri altı aşamada yaratan, sonra da hükümranlık makamına kurulan Allah'tır; (hesap günü) sizi O'ndan koruyacak ne bir dost ne de bir kayırıcı bulamazsınız: peki, hala ders almayacak mısınız?
Gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları altı günde yaratan, sonra arşa hükmeden (istiva eden) Allah'tır. O'ndan başka bir dostunuz ve şefaatcınız yoktur. Düşünüp öğüt almıyor musunuz?
O (Allâh) ki gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları altı günde yarattı; sonra Arş'a istivâ etti. Sizin, O'ndan başka bir dostunuz, şefâ'atçiniz yoktur. Düşünüp öğüt almıyor musunuz?
Gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları altı günde yaratan sonra da Arşa(yönetimi) geçen Allahtır. O'ndan başka bir dostunuz ve destekçiniz yoktur. Bilginizi kullanmaz mısınız
Allah; gökleri, yeri ve ikisi arasında olanları altı günde yarattı, sonra da arşa istiva etti. Sizin O'nun dışında bir yardımcınız ve şefaatçi olanınız yoktur. Yine de öğüt alıp düşünmeyecek misiniz?
Allah'tır ki gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı günde yaratmış, sonra arş üzerinde egemenlik kurmuştur. O'nun dışındakilerden size ne bir dost vardır ne de bir şefaatçı. Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız?
Gökten yere kadar bütün işleri O yönetir. Sonra, sizin saydığınız yıllardan bin yıla denk düşen bir günde bütün işler O'na çıkar.
O, gökten yere kadar olan bütün işleri düzenleyip yönetir. Sonra (bütün bu işler), sizin hesabınızla bin yıl tutan bir günde O'na çıkar.
Gökten yere kadar, olan bütün işleri Allah düzenler, sonra, işler sizin hesabınıza göre bin yıl kadar tutan bir gün içinde O'na yükselir.
Allah, gökten yere kadar her işi düzenleyip yönetir. Sonra (bütün bu işler) sizin sayageldiklerinize göre bin yıl tutan bir günde O'nun nezdine çıkar.
Gökten yere kadar bütün işleri O kontrol eder. Sonra sizin saydığınızdan bin yıla eşit birgün içinde kendisine yükselirler.
Allah, gökten (meleklerle) bütün dünya işlerini idare eder. Sonra (melekler o işlerde), bir günde O’na yükselir ki, (o günün) miktarı, sizin saydıklarınızdan (dünya yılından) bin yıldır.
Gökten yere (yukarıdan aşağıya) kadar bütün işleri o düzenleyip yönetir, sonra da sizin saydıklarınızdan bin yıl kadar olan bir günde O'na yükselir.
Gökten yere kadar bütün bir oluşu O düzenler; en sonunda bütün bir oluş sizin hesabınıza göre bin yıl kadar süren bir O'na yükselir.
Allah, gökten yere kadar olan bütün işleri düzenleyip yönetir. Sonra işler, sizin hesabınızla bin yıl kadar tutan bir gün içinde O'na çıkar.
(Allâh) Emri gökten yere tedbir eder (buyruğunu indirir). Sonra emir, sizin hesabınızca bin yıl süren bir gün içinde O'na çıkar.
Gökten yere kadar olan bütün işleri Allah düzenler, sonra, işler sizin hesabınıza göre bin yılı bulan bir gün içinde ona yükselir.
Gökten yere her işi O evirip düzene koyar. Sonra (işler,) sizin saymakta olduğunuz bin yıl süreli bir günde yine O'na yükselir.
İş ve oluşu gökten yere doğru çekip çevirir; sonra o O'na yükselip çıkar: Bir günde ki, süresi, sizin saymakta olduğunuz günlerden bin yıla denktir.
Allah, görülen ve görülmeyen her şeyi bilir; çok güçlüdür; çok merhametlidir.
O, yaratılmışların algı ve tasavvur alanının ötesindeki şeyleri de, duyuları ve akıllarıyla kavrayabildiklerini de bilen, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.
O, görülmeyeni de görüleni de bilendir, güçlüdür, merhametlidir.
İşte, görülmeyeni de görüleni de bilen, mutlak galip ve merhamet sahibi O'dur.
Gizliyi de açığı da bilen, Üstün ve Rahim işte böyledir.
Odur işte gaybi de şehadeti de bilen, azîz rahîm
Yaratılmışların kavrayış alanının ötesindeki şeyleri de, duyuları ve akıllarıyla kavrayabildiklerini de bilen O'dur; O, Kudret Sahibidir, Rahmet Kaynağıdır.
İşte idraki aşan hakiketleri de, idrak ve tecrübe edilebilen gerçekleri de bilen; (hem) her işinde mükemmel olan, (hem de) merhamet kaynağı olan yalnızca O'dur.
O görüleni de görülmeyeni de bilendir üstün ve merhametli olandır.
İşte görünmeyeni de, görüneni de bilen, güçlü ve esirgeyici olan O'dur.
İşte o, görülmeyeni de görüleni de bilen, güçlü ve ikramı bol olan Allah’tır.
İşte gaybı da, müşahede edilebileni de bilen, üstün ve güçlü olan, esirgeyen O'dur.
İşte budur Allah! Gaybı da görüneni de bilen O'dur. Azîz'dir o, Rahîm'dir.
O, yarattığı her şeyi en güzel yaratmış ve insanın yaratılışına çamurdan başlamıştır.
(7-9) O, yarattığı her şeyi en güzel şekilde yaratan ve (ilk) insanı yaratmaya da çamurdan başlayandır. Sonra onun neslini bir nutfeden, hakir bir suyun özünden çoğaltandır. Sonra ona biçim verip, kendi ruhundan üfleyen ve sizin için kulaklar, gözler ve kalpler (gönüller) yaratandır. (Buna rağmen) ne kadar az şükrediyorsunuz?
(7-9) Yarattığı her şeyi güzel yaratan, insanı başlangıçta çamurdan yaratan, sonra onun soyunu, bayağı bir suyun özünden yapan, sonra onu şekillendirip ruhundan ona üfleyen Allah'tır. Size kulaklar, gözler, kalbler verilmiştir. Öyleyken, pek az şükrediyorsunuz.
O (Allah) ki, yarattığı her şeyi güzel yapmış ve ilk başta insanı çamurdan yaratmıştır.
O yarattığı her şeyi mükemmel hâle soktu. İnsanın yaratılışına balçıktan başladı.
O ki yarattığı her şey'i güzel yarattı ve insanı yaratmağa bir çamurdan başladı
O, yarattığı her şeyi en mükemmel şekilde yapandır. Nitekim Allah, insanın yaratılışını balçıktan başlatır;
O her şeye yaratılış amacıyla en uyumlu olma ve kemalini bulma (yeteneğini) bahşetmiştir. Öyle ki, insan türünü yaratmaya (basit) bir balçıktan başlamıştır.
O Allah ki, her şeyin yaratılışını güzel yaptı ve insanı yaratmaya çamurdan başladı.
O'dur ki, yarattığı herşeyi güzel yaptı ve insanı yaratmağa çamurdan başladı.
Yarattığı her şeyi güzel yaratmış ve insanı yaratmaya çamurdan başlamıştır.
Ki O, yarattığı her şeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya da bir çamurdan başlayandır.
O, odur ki, yarattığı her şeyi güzel yarattı. Ve insanın yaratılışına çamurdan başladı.
Sonra onun soyunu değersiz bir suyun özünden devam ettirmiştir.
(7-9) O, yarattığı her şeyi en güzel şekilde yaratan ve (ilk) insanı yaratmaya da çamurdan başlayandır. Sonra onun neslini bir nutfeden, hakir bir suyun özünden çoğaltandır. Sonra ona biçim verip, kendi ruhundan üfleyen ve sizin için kulaklar, gözler ve kalpler (gönüller) yaratandır. (Buna rağmen) ne kadar az şükrediyorsunuz?
(7-9) Yarattığı her şeyi güzel yaratan, insanı başlangıçta çamurdan yaratan, sonra onun soyunu, bayağı bir suyun özünden yapan, sonra onu şekillendirip ruhundan ona üfleyen Allah'tır. Size kulaklar, gözler, kalbler verilmiştir. Öyleyken, pek az şükrediyorsunuz.
Sonra onun zürriyetini, dayanıksız bir suyun özünden üretmiştir.
Sonra onun soyunu bayağı bir sudan devam ettirdi.
Sonra da bir sülâleden, bir hakıyr sudan neslini yaptı
sonra basit bir sıvı özünden soyunu sürdürür;
Sonra onun neslini yine (en az o kadar) basit bir sıvı özünden yaratmıştır.
Sonra onun soyunu nutfeden, hakir bir suyun özünden çoğalttı.
Sonra onun neslini bir özden, hakir bir su(yun özü)nden yaptı.
Sonra onun soyunu bir özden; zayıf bir sudan yaratmıştır.
Sonra onun soyunu bir özden (sülale'den), basbayağı bir sudan yapmıştır.
Sonra onun neslini bir üsareden, hor görülen bir sudan oluşturdu.
Sonra ona güzel bir şekil verip kendi ruhundan üflemiştir. Size kulaklar, gözler ve kalpler vermiştir. Ne kadar az şükrediyorsunuz!
(7-9) Yarattığı her şeyi güzel yaratan, insanı başlangıçta çamurdan yaratan, sonra onun soyunu, bayağı bir suyun özünden yapan, sonra onu şekillendirip ruhundan ona üfleyen Allah'tır. Size kulaklar, gözler, kalbler verilmiştir. Öyleyken, pek az şükrediyorsunuz.
Sonra onu tamamlayıp şekillendirmiş, ona kendi ruhundan üflemiştir. Ve sizin için kulaklar, gözler, kalpler yaratmıştır. Ne kadar az şükrediyorsunuz!
Sonra onu biçimlendirip ona ruhundan üfledi. Size işitme ve görme yeteneği ile beyinler verdi; siz pek seyrek şükrediyorsunuz.
Sonra onu tesviye edib içine ruhundan nefh buyurdu ve sizin için o işitmeyi, o görmeleri ve gönülleri yaptı, siz pek az şükrediyorsunuz
sonra ona (yaratılış) amacına uygun bir şekil verip Kendi ruhundan üfler; ve (böylece, ey insanoğlu,) sizi hem işitme ve görme (melekeleri) hem de düşünce ve duygularla donatır, (Buna rağmen) ne kadar da az şükrediyorsunuz!
Daha sonra onu yaratılış amacını gerçekleştirecek bir donanıma sahip kılarak Kendi ruhundan üflemiştir; derken sizi hem işitme ve görme, hem de duygu ve düşünce yetenekleriyle donatmıştır: ne kadar da azınız şükrediyor.
Sonra ona biçim verdi, ona kendi ruhundan üfledi ve sizin için kulaklar, gözler ve gönüller yarattı. Ne kadar az şükrediyorsunuz?
Sonra ona biçim verdi, ona kendi ruhundan üfledi. Ve sizin için kulak(lar), gözler ve gönüller yarattı. Ne kadar az şükrediyorsunuz!
Sonra dengesini kurmuş ve ona ruhundan[*] üflemiştir. Bu sebeple size dinleme, görme yetenekleri ve gönüller vermiştir. Ne kadar az şükrediyorsunuz. [*] Ruh üfleme ile insan, dinleme, görme, gönül sahibi olur.
Sonra da onu 'düzeltip bir biçime soktu' ve ona ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne kadar az şükrediyorsunuz?
Sonra ona bir biçim verdi ve onun içine kendi ruhundan üfledi. Sizin için, işitme gücü, gözler ve gönüller vücuda getirdi. Ne kadar da az şükredersiniz!
“Toprağın içinde kaybolduğumuzda, gerçekten biz mi yeniden yaratılacağız?” derler. Gerçekten onlar, Rabblerine kavuşmayı inkâr etmektedirler.
(İnkârcılar:) “Biz yerde toprağa karışıp yok olduktan sonra yeniden mi yaratılacağız?” dediler. Çünkü onlar, Rablerine kavuşmayı inkâr edenlerdir.
Puta tapanlar: 'Toprağa karışıp yok olduktan sonra yeniden mi yaratılacağız?' derler. Evet; onlar, Rab'lerine kavuşmayı inkar edenlerdir.
«Toprağın içinde kaybolduğumuz zaman, gerçekten (o vakit) biz mi yeniden yaratılacağız?» derler. Doğrusu onlar Rablerine kavuşmayı inkâr etmektedirler.
Ve, “Biz toprağa karışıp kaybolduktan sonra yeniden mi yaratılacağız?“ dediler. Doğrusu, onlar Rab’leri ile kavuşmayı inkâr edenlerdir.
Bir de: â! Arzda gaib olduğumuzda mı? Cidden biz mi muhakkak yeni bir hılkatte olacağız? dediler, fakat onlar rablarının likasını (huzuruna varacaklarını) inkâr eden kâfirlerdir
Nitekim (çoğu) insanlar, "Ne! Biz (ölüp) toprağın altında kaybolduktan sonra yeni bir yaratılış eylemi sonucunda (hayata yeniden döndürülmüş) mü olacağız?" derler. Hayır, ama (böyle söyleyerek) Rablerine kavuşacakları gerçeğini inkar ederler!
Bir de kalkıp derler ki: "Yani biz toprağın içinde kayıplara karışınca mı? Sahiden de biz yeniden yaratılacak mıyız?" Aslında (bu tavırlarıyla) onlar, Rablerinin huzuruna çıkıp (hesap vermeyi) inkar etmektedirler.
Puta tapanlar: «Biz yerde toprağa karışıp yok olduktan sonra yeniden mi yaratılacağız?» derler. Doğrusu onlar Rabb'ine kavuşmayı inkâr edenlerdir.
"Biz toprakta kaybolduktan sonra, yeni bir yaratılış içinde mi olacağız?" dediler. Doğrusu onlar, Rablerine kavuşmayı inkâr edenlerdir.
Kimileri şöyle der: Yani toprağın içinde kaybolduğumuzda yeniden yaratılacağız öyle mi?" Aslında göze alamadıkları Rableriyle yüzleşmektir.
Dediler ki: «Biz yer (toprağın için)de yok olup gittikten sonra, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışta bulacakmışız?» Hayır, onlar Rablerine kavuşmayı inkâr edenlerdir.
Şöyle dediler: "Toprakta kaybolup gittiğimiz zaman mı, o zaman mı yeni bir yaratılış içinde olacağız!" Gerçek şu ki, onlar herşeyden önce, Rablerinin huzuruna varmayı inkâr ediyorlar.
De ki: “Size vekil kılınan ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.”
De ki: “Sizin için görevlendirilen ölüm meleği canınızı alacak ve sonra Rabbinize döndürüleceksiniz!”
De ki: 'Size vekil kılınan ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.'
De ki: Size vekil kılınan (bu konuda görevlendirilen) ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.
De ki: “Üzerinize görevlendirilen ölüm meleği canınızı alacak ve sonra Efendinize döndürüleceksiniz.”
De ki size müvekkel kılınmış olan melekül'mevt canınızı alacak, sonra döndürülüb rabbınıza götürüleceksiniz
De ki: "Sizin için görevlendirilmiş olan ölüm meleği (bir gün) sizi toplayacak ve sonra (hep birlikte) Rabbinize döndürüleceksiniz".
De ki: "Sizin için görevlendirilmiş ölüm meleği (nasıl olsa) sizin canlarınızı alacak; en sonunda Rabbinize döndürüleceksiniz.
De ki; «Sizin üzerinize vekil edilen ölüm meleği, canınızı alacak, sonra Rabb'inize döndürüleceksiniz.»
De ki: "Üzerinize vekil edilen ölüm meleği, canınızı alır, sonra Rabbinize döndürülürsünüz."
De ki: "Sizin için görevlendirilen ölüm meleği ruhunuzu[*] alacak ve daha sonra (diriltilip) Rabbinizin huzuruna çıkarılacaksınız [*] Ölüm meleğin alacağı can değil, ruhtur. Zümer 39/42
De ki: «Size vekil kılınan ölüm meleği, sizin hayatınıza son verecek, sonra da Rabbinize döndürülmüş olacaksınız.»
Söyle onlara: "Size vekil edilen ölüm meleği canınızı alır, sonra doğrudan doğruya Rabbinize döndürülürsünüz."