NECM SURESİ


Ayet Getir
53-NECM 58. Ayet

لَيْسَ لَهَا مِن دُونِ اللَّهِ كَاشِفَةٌ

Leyse lehâ min dûnillâhi kâşifeh(kâşifetun).

Bayraktar Bayraklı

(57-58) Kıyamet yaklaştı. Allah'tan başka, onun vaktini ortaya çıkaracak yoktur.


Edip Yüksel

ALLAH’tan başkası onu kaldıramaz.


Erhan Aktaş

Onu, Allah’tan başkası çeviremez.


Muhammed Esed

(Ama) onu Allah'tan başka kimse açığa çıkaramaz...


Mustafa İslamoğlu

Allah'tan başka kimse onun perdesini aralayamaz.


Süleyman Ateş

Onu Allah'tan başka açacak (geldiği zaman kaldıracak, vaktini erteleyecek veya onun ne zaman geleceğini belirleyecek) kimse yoktur.


Süleymaniye Vakfı

Onu Allah’tan başkası ortaya çıkaramaz!


Yaşar Nuri Öztürk

Onu Allah'tan başka kaldıracak/uzaklaştıracak yok.


Ayetin Tefsiri

MEAL

57.) Dehşet (ânı) yaklaştıkça yaklaşıyor!33

58.) Allah'tan başka kimse onun perdesini aralayamaz.

59.) Ne yani, siz bu (kaçınılmaz) olayın haberini tuhaf mı buluyorsunuz?

60.) Ve dâhi ağlanacak halinize gülüyorsunuz?

61.) Üstelik bir de kafa tutuyorsunuz?34

62.) Artık (bırakın bu tavrı da), Allah'ın huzurunda yerlere kapanın ve yalnız O'na kulluk edin!

(M.İ)

57.) [Yine bilin ki] kıyamet günden güne yaklaşıyor.

58.) Fakat onun ne zaman gelip çatacağını Allah'tan başka kimse bilemez.

59.) Siz bütün bu gerçekleri anlatan Kur'an'ı neden tuhaf karşılıyorsunuz?!

60.) Ağlayacağınız yerde gülüp alay ediyorsunuz.

61.) Üstelik gaflet içinde yüzüyorsunuz.

62.) [Artık gafletten uyanın da] Allah'a secde edin; O'nu layıkınca tanıyıp layıkınca ibadet edin!

(M.Ö)

57.) “Kıyamet yaklaştıkça yaklaşmıştır.”

58.) “Onu Allah’tan başka ortaya koyacak yoktur.”

59.) “Bu söze mi şaşıyorsunuz?”

60-61.) “Gülüyorsunuz. Ağlamıyorsunuz, habersiz oyalanmaktasınız.”

62.) “Artık secdeye varın Allah’a kulluk edin.”

(A.K)

57-62.) Bilin ki elçimizin uyarıları karşısında ısrarla umursamaz bir tavır takındığınız o kıyamet ve hesap günü çok yakındır. Fakat elçimize onun ne zaman olacağını sormanız yersizdir, çünkü bunu ancak Allah bilir. Ne var ki sizler bu uyarılara kulak verip pişmanlık içinde tövbe edeceğinize, şirk inancını bırakıp sadece ve sadece Allah’a kulluk etmeye, ona bu şekilde yakınlaşmaya çalışacağınıza, bütün bu uyarıları alaya alıyor, inatla elçimizi inkâr ediyorsunuz öyle mi? Eğer geçmiş toplumlar gibi ilâhî cezaya mâruz kalmak istemiyorsanız artık şirki bırakıp sadece Allah’a kulluk edin, yalnız O’na ibadet edin!

(H,E;M,C)

TEFSİR

Bunca nimet, hatırlatma ve uyarıya rağmen Allah’ın birliğini ve âhiret hayatının varlığını tartışma konusu yapma küstahlığını gösteren, Kur’an’ın verdiği bilgi ve çağrılar karşısında akıl ve iz‘anı harekete geçirmek yerine gaflet içinde oyalanmaktan haz alanlar eleştirilmektedir. Buna rağmen 62. âyette kısa ve etkileyici bir ifadeyle herkes Allah’a kulluk etmeye ve O’na olan saygısını belli etmeye çağırılmakta, böylece sûre asıl mesajın tekrar edilmesiyle bitirilmektedir. 56. âyeti “Bu, önceki uyarılar gibi bir uyarıdır” şeklinde de çevirmek mümkündür. Burada Hz. Muhammed’in, Kur’ân-ı Kerîm’in, önceki toplumlar hakkında verilen haberlerin veya müteakip âyette yer alan kıyamet uyarısının kastedildiği yönünde yorumlar yapılmıştır. 57. Âyette kıyametin her an biraz daha yaklaştığı uyarısı yapıldıktan sonra 58. âyette onu Allah’tan başka açığa çıkaracak veya onun zamanını ve nasıl olacağını bilecek yahut onu engelleyebilecek kimse bulunmadığı bildirilmektedir (Şevkânî, V, 136; Elmalılı, VII, 4615). Âlimlerin çoğunluğuna göre son âyette secde etmek gerekir. (55-62.)

(DİYANET TEF)

Kıyamet günü iyice yaklaştı. Onun dehşetini Allah'tan başka hiç kimse başınızdan savamaz."

Peygamber olup olmadığı hakkında kuşku duyduğunuz, uyarıcılık görevini onaylamak istemediğiniz bu Peygamber var ya? O eski uyarıcılar zincirinin bir halkasıdır; şu güne kadar o eski uyarıcıları birçok uyarıcılar izlemiştir. Dehşet dolu günün eşiğindesiniz. Ortalığı silip süpürecek olan korkunç bir afetin günü yaklaştı. Sözü edilen felaket ve dehşet günü, ya bu Peygamberin sizi tehdit ettiği kıyamet günüdür ya da yüce Allah'tan başka hiç kimsenin türünü ve zamanını bilmediği bir azabın dehşetidir. Bu azabın dehşetinden sizi ancak yüce Allah kurtarırsa kurtarır. Ayetin deyimi ile "Onun dehşetini Allah'tan başka hiç kimse başınızdan savamaz."

Koyu tehlike yakınınızdayken ve aranızdaki iyi niyetli uyarıcı sizi kurtuluşa çağırırken sizler umursamazlık içinde yüzüyor, boş şeyler ile oyalanıyorsunuz, durumunuzu değerlendirmekten uzak duruyor, aklınızı başınıza getirmeye yanaşmıyorsunuz. Devam edelim:

"Bu Kur'an sizin tuhafınıza mı gidiyor? Onu dinlerken ağlayacağınıza gülüyorsunuz, öyle mi? Gaflet içinde yüzüyorsunuz, değil mi?"

Ayetteki orjinal deyimle "bu söz" yani Kur'an, son derece ciddi ve önemlidir İnsanların omuzlarına büyük görevler yüklediği gibi aynı zamanda kendilerini eksiksiz bir hayat sistemine iletiyor. Öyleyse onun nesini tuhaf görüyorlar, neresine gülüyorlar? Oysa onun yansıttığı katıksız ciddiyet, önerdiği büyük yükümlülükler ve insanları bekleyen, yeryüzündeki hayatlarına ilişkin hesaplaşma, bütün bunlar ağlanacak bir durumla karşı karşıya olduklarını gösterir, üstelik o hesaplaşmanın ötesinde daha nice korkunçluklarla ve sıkıntılarla yüzyüze geleceklerdir. Bu noktada müşriklere gök gürlemesini andıran bir uyarı yöneltiliyor. Kulaklarını ve gönüllerini tırmalayan yüksek bir ses tonunun yankısı ile sarsılıyorlar. Uçurumun kenarında titreşen bu şaşkınları kendi insiyatifleri ile yapmaları gereken bir görevi yerine getirmeye çağırıyor. Okuyoruz:

"Haydi, hemen Allah'a secde ediniz, O'na kulluk ediniz.

Uzun bir hazırlama aşamasından sonra sure, işte bu kalpleri titreten, ürpertici ve akılları baştan alıcı bir çığlıkla noktalanıyor. Bundan dolayı adamlar hemen secdeye kapandılar. Müşrik oldukları halde secdeye vardılar. Vahyi ve Kur'an'ı şüphe ile karşıladıkları, Allah ve Peygamber hakkında tartıştıkları halde secdeye yattılar. Kalplerine ardarda inen bu müthiş darbelerin etkisi altında alınlarını yere koydular. Peygamberimiz bu sureyi okuyor. Dinleyiciler arasında müslümanlar da vardır, müşrikler de. Surenin sonunda Peygamberimiz secdeye kapanınca bütün müslüman ve müşrik dinleyicileri O'nunla birlikte secdeye varıyorlar. Kur'an'ın bu müthiş etkisine karşı koyamıyorlar, onun büyüleyici yaptırım gücü karşısında direnemiyorlar. Bir süre sonra kendilerine geldiklerinde anlaşılıyor ki, yaptıkları secdenin bilincinde değildirler. Tıpkı secde ederken ne yaptıklarının bilincinde olmadıkları gibi. Değişik kanallardan gelen rivayetler bu olayı aktardıktan sonra bu şaşırtıcı gelişmeyi açıklama konusunda farklı görüşler öne sürüyorlar. Oysa olay aslında garip ve şaşırtıcı değildir. Sebep şu Kur'an'ın hayret verici etkisi ve gönüllere yönelik müthiş yaptırım gücüdür.

(S.KUTUB)

50. Yani, "Ne acelesi var, nasıl olsa düşünecek çok zaman bulunuyor" diye zannetmeyin. Aslında sizlerden hiçkimse ne kadar zamanı olduğunu ölümün veya kıyametin ne zaman kendisine gelebileceğini bilmez. Dolayısıyla vaktin erken olduğu zannına kapılmayın. Şimdi aldığınız nefesten sonra yine nefes alıp alamayacağınızı bilemezsiniz.

51. Yani, kıyamet saati geldiğinde ne sizlerin, ne de tanrılarınızın gücü onu durdurmaya yetmeyecektir. Allah dışında hiç kimse onun gelişini durduramaz.

52. "Bu söz" ile Rasûlullah'a (s.a) nazil olan vahiy kastolunmaktadır. Yani "Onun tebliğ ettiği mesajda hayret edilecek ne var ki, şaşıyorsunuz?"

53. Cehalet ve dalâletinize ağlamanız, üzülmeniz gerekirken, sizler tam tersine hakla alay etmektesiniz.

(MEVDUDİ)

Unutmayın ki yaklaşan yaklaşmıştır. Kıyamet yaklaşmıştır. Göklerin, yerlerin, tüm kâinatın, tüm varlıkların, insanların, meleklerin, dağların, taşların yok olacağı kıyamet yaklaşmıştır.

58. “Onu Allah’tan başka ortaya koyacak yoktur.”

Allah’tan başka o kıyameti getirecek, gerçekleştirecek, açacak, keşfedecek, onun ne zaman gerçekleşeceğini bilecek hiçbir güç ve kudret yoktur. Ama Allah onu size açmayacaktır. Kıyamet saati gelip çatana kadar onun zamanını hiç kimseye bildirmeyecektir. O emir verdi mi kıyamet kopacaktır. Artık göklerde ve yerde hayat bitecektir.

59. “Bu söze mi şaşıyorsunuz?”

Ne oluyor? Allah’ın bu sözüne mi şaşıyorsunuz? Allah’ın kitabına mı şaşıyorsunuz? İnanılmayacak bir söz mü kabul ediyorsunuz Allah’ın kitabını? Allah’ın bu sözünde tuhaflık mı görüyorsunuz? Tuhaf mı buluyorsunuz Allah’ın kıyamet hükmünü? Siz bilirsiniz.

60-61. “Gülüyorsunuz. Ağlamıyorsunuz, habersiz oyalanmaktasınız.”

Allah’ın bu âyetlerini duyduğunuz halde ağlamıyorsunuz da gülüyor musunuz? Kıyamet, hesap, kitap o kadar yaklaştı ki, defterlerinizin dürülmesi o kadar yakın ki, siz halâ ağlamıyorsunuz da gülüyorsunuz? Ağlanacak halinize gülüyorsunuz. Öyle bir hayat yaşıyorsunuz ki, öyle bir dünyanız var ki hep gülmeden, eğlenmeden ibaret. Yaklaşan ölümü, yaklaşan kıyameti unutup keyif peşinde koşuyorsunuz. Ağlanacak halinize gülüyor, gaflet içinde bir hayatın içine gömülüyorsunuz. Başınıza geleceklerden habersiz oyalanıyorsunuz, başınızı dik tutmaya çalışıyorsunuz. Hayır hayır, vazgeçin bu gidişten.

62. “Artık secdeye varın Allah’a kulluk edin.”

Hemen bir secde edelim. Rabbimizden bir secde emri geliyor. Artık secdeye varın. Secdeye yaklaşın. Allah karşısında bel bükün, boyun eğin. Hayatınızın her konusunda Rabbinizi dinleyin. O’nun emirlerine itaat edin. O’nun emir ve yasakları karşısında boyun bükün. Allah karşısında ukalalık etmeyin. O’nun kitabından habersiz bir hayat yaşamaya kalkışmayın. Kendi görüşlerinizi, kendi anlayışlarınızı Allah’ın emir ve yasaklarının önüne geçirmeyin. Allah’a akıl vermeye, yol göstermeye kalkışmayın. Her konuda Allah’ı dinleyin. Allah’a kulak verin. Allah’ın istediği gibi yaşayın. Allah ne demişse, nasıl tarif etmişse, hemen hiç beklemeden, savsaklamadan, şeytan gibi duymazdan, anlamazdan gelmeden hemen uygulamaya koyarak Rabbinize secde edin. “Tamam ya Rabbi, baş üstüne ya Rabbi, anladım ya Rabbi, hemen uygulamaya koyuyorum ya Rabbi!” diyerek Allah’a secde edin.

Meselâ Rabbiniz tarafından size örtünün denilmişse, Rabbinizden böyle bir emir almışsanız, hemen hiç beklemeden bu konuda secdeyi gerçekleştirin. Hemen Rabbinizin istediği biçimde örtünün. İşte bu konuda secde hemen emri yerine getirmektir. Veya meselâ namaz kılın, çocuklarınızı Müslümanca eğitin, Kitapla tanışın, sünnetle buluşun, hayatınıza Allah’ın istediği biçimde program yapın denilmişse, hemen hiç beklemeden, hiç zaman kaybetmeden “baş üstüne ya Rabbi” diyerek bütün bunları uygulamaya koymak üzere secde edeceğiz. Tüm bu konuların secdesini, teslimiyetini gerçekleştireceğiz Allah’ın izniyle. Secde inkıyattır. Secde Allah’ın emirlerine boyun eğmek, itaat etmektir. Secde, “baş üstüne ya Rabbi! Anladım ya Rabbi! Hemen gereğini yerine getiriyorum ya Rabbi!” demektir. İtiraz etmemenin, yan çizmemenin, savsaklamamanın beyanıdır secde. Uygulamaya koymanın beyanıdır secde. Secde, Kur’an okununca, Kur’an’da gelen Rabbimizin emirlerine, yasaklarına, beyanlarına evet demek, inandım demek, ben buna teslim oldum demektir.

Öyleyse Kur’an âyetleri okununca aklı işin içine karıştırmadan secde etmek zorundayız. Namaz kıl denince, iyi ama yahu abdestim yok demeden, itiraz etmeden, mâzeretlerin arkasına saklanmadan, aklı işin içine karıştırmadan hemen namaza doğrulmak zorundayız. “Tamam anladık da hele bir çocukları büyüteyim. Hele şu müşterileri bir savayım. Hele şu okulu bir bitireyim. Ya iyi de elbisem temiz değil. Şunları, şunları bir bitireyim de ondan sonra kılayım,” dememeliyiz. Teslim olunmalıdır, hemen secde edilmelidir. Tıpkı, “asanı taşa vur ey Mûsâ!” şeklindeki emir karşısında aklı işine karıştırmadan, ya acaba suyla bunun ne ilgisi var demeden Hz. Mûsâ’nın teslim olup emri uyguladığı gibi biz de Rabbimizin tüm emirlerini uygulayacak, hemen hiç beklemeden secde edeceğiz. Secdeniz, boyun bükmeniz Allah’a olsun. Yaklaşmanız Allah’a olsun. İbadetiniz, kulluğunuz, teslimiyetiniz, bağlılığınız, sığınmanız, güvenmeniz Allah’a olsun. Sûrenin ta başında ifade ettiğimiz gibi Rabbimizin bu secde emrini alan Rasulullah Efendimiz ve beraberindeki mü’minler secdeye kapanırlarken, sûreyi Rasulullah Efendimizin mübârek fem-i saadetlerinden dinleyen oradaki müşrikler de secdeye kapanmak zorunda kalıyorlardı. Çünkü bütün bu Rabbimizin âyetlerini dinleyen hiçbir kimsenin başka bir seçeneği yoktu. Çünkü o günün insanı bu ifadeleri gâyet güzel anlıyordu. Anlayan herkes, mü’min, kâfir tercihini secdeden yana yapmak zorunda kalıyordu. Rabblerine teslimiyet anlamına bir secde gerçekleştiriyorlardı. Bu secde elbette ki Müslümanlar adına Rabblerine bağlılıklarının devamı, tescili anlamına, Rabblerine kulluklarının, Rabbleri yolundaki kavgalarının devamı anlamına bir secdeydi. Kıyamete kadar bu kavga yeryüzünde devam edecekti. Bu sûre ile alâkalı da bu kadar söz yeter. Rabbim gereğiyle amel etmeyi hepimize nasip etsin, kolay getirsin inşallah. Vel hamdü lillahi Rabbil’âlemîn.

(A.KÜÇÜK)

“Ezifeti’l êzifetû” dehşet anı yaklaştıkça yaklaşıyor. Bu son saat ama Isfahani bunu insanın ölümü olarak açıklıyor, mümkindir.

33 Yani: Son Saat (Bkz: 78/Mü'min: 18 ve 54/Kamer: 8). Mü'min: 14 ve 16'ya dayalı bir yoruma göre bu, insanın ölüm vaktidir (Ebu Müslim'den Râzî).

“Leyse lehê min dûnillêhi kêşifetûn” Allah’tan başka kimse onun perdesini aralayamaz o dehşet anının.

“Efe-min hêze’l-hadîsi tâ'cebûn” ne yani siz bu kaçınılmaz olayın haberini tuhaf mı karşılıyorsunuz, garibinize mi gitti, tuhafınıza mı gitti.

“Ve tâdhâkûne ve-lê tebkûn” ve dahi ağlanacak halinize gülüyorsunuz ha? Ağlamak yerine gülüyorsunuz ağlanacak halinize.

“Ve-entûm sâmidûn” üstelik bir de kafa tutuyorsunuz ha?

34 Veya: "Gülüp eğleniyorsunuz?" ya da "şaşırıyorsunuz". Tercihimiz Râğıb'a dayanır.

“Fes-cûdû Lillêhi vâ'bûdû” artık bırakın bu tafra satmaları, bırakın bu yamuk tavırları da Allah’ın buyruğuna teslim olun, O’nun önünde yerlere kapanın ve yalnızca O’na kulluk edin.

Ya Rab, İman ile yaşat, iman ile öldür, cennet ile ebediyen yüzümüzü güldür, rızanı buldur, sana karşı kafa tutan küstahlardan etme bizi. Amin..!

Ve êğîrû dâ’vêhûm eni’l-hamdû lillêhi Rabbil âlemin.

Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.

(M.İSLAMOĞLU)

SÛRE BİTTİ