NECM SURESİ


Ayet Getir
53-NECM 52. Ayet

وَقَوْمَ نُوحٍ مِّن قَبْلُ إِنَّهُمْ كَانُوا هُمْ أَظْلَمَ وَأَطْغَى

Ve kavme nûhın min kabl(kablu), innehum kânû hum azleme ve atgâ.

Bayraktar Bayraklı

Onlardan önce, Nûh toplumunu da helâk etmiştir. Onların hepsi çok zâlim ve çok azgın kimselerdi.


Edip Yüksel

Ve ondan önce Nuh’un halkını da; onlar çok zalim ve çok azgın kimselerdi.


Erhan Aktaş

Daha önce de Nuh’un halkını. Onlar, daha zalim ve daha azgın olanlardı.


Muhammed Esed

ve onlardan önce Nuh kavmini -(çünkü,) hepsi de kötülükte çok iştahlı ve çok azgın olmuşlardı-


Mustafa İslamoğlu

Tıpkı daha önceki Nuh kavmi (gibi): Çünkü onlar zulümde ve azgınlıkta ileri gitmiştiler.


Süleyman Ateş

Önceden de Nûh kavmini (helâk etmişti). Çünkü onlar daha zâlim ve azgın idiler.


Süleymaniye Vakfı

Bunlardan önce de Nuh’un toplumunu yok etmişti. Onlar (Ad ve Semud’dan) daha yanlış, daha aşırı davranan kimselere dönüşmüşlerdi.


Yaşar Nuri Öztürk

Daha önce de Nûh kavmini. Çünkü onlar, evet onlar zulmettiler, azdılar.


Ayetin Tefsiri

MEAL

50.) Ve elbet O helak etmiştir kadim 'Âd'ı,

51.) ve Semud'u,-32 geriye onlardan hiçbir iz bırakmadı.

52.) Tıpkı daha önceki Nûh kavmi (gibi): Çünkü onlar zulümde ve azgınlıkta ileri gitmiştiler.

53.) Tıpkı altı üstüne getirilen diğer topluluklar (gibi).

54.) Derken, kuşatan o şey onları (tarihe) gömdü.

(M.İ)

50-52.) İlk Ad kavmini helak eden, aynı şekilde Semüd kavmini helak edip tamamen ortadan kaldıran da O'dur. Onlardan önce Nuh kavmini yok eden de O'dur. Çünkü onlar şirke batmış ve haddi aşmışlardı.

53-54.) Şimdi yerinde yeller esen Lüt kavminin beldelerini yerin dibine batıran da O'dur. Hele bu kavmi ne korkunç bir azap çarptı!

(M.Ö)

50-51.) “İlk Âd milletini, Semûd milletini yok edip geri bırakmayan O’dur.”

52.) “Daha önce de Nuh milletini yok eden O’dur; çünkü onlar çok zalim ve pek taşkın kimselerdi.”

53-54.) “Lût milletinin kasabalarını yere batıran, onları gömdükçe gömen O’dur.”

(A.K)

50-54.) Doğrusu Allah, vaktiyle Mekke müşrikleri gibi, kendisine şirk koşan ve ilk helâk edilen Âd kavmini, kökü kazınan Semud kavmini, Nûh kavmini ve altı üstüne getirilen Lût kavmini de helâk etmişti. Onlar Allah’a şirk koşup peygamberleri yalanlamışlardı. Eğer Mekke müşrikleri de şirkte ve elçimiz Muhammed’i inkâr etmekte ısrar ederlerse aynı şekilde cezalandırılacaklardır.

(H,E;M,C)

TEFSİR

Önceki âyetlerde eleştirilen tavır vesilesiyle, o sırada muhatapların hakkında en fazla bilgiye sahip oldukları peygamberlerden Hz. İbrâhim ve Hz. Mûsâ’ya indirilen vahiylerin özüne değinilmektedir. Bu âyetlerin ilk kısmında (38-42. âyetlerde) hatırlatılan ilkeler ve bilgiler –konuya ilişkin başka naslar da dikkate alınarak– şöyle açıklanabilir: a) Sorumluluk: Kur’an’da değişik vesilelerle belirtildiği üzere, suçların ve cezaların şahsîliği esastır; –istese de– kimse başkasının günahını yüklenemez. b) Kesp: Herkes bütün sırlarını ve inceliklerini bilemeyeceğimiz bir sınav düzeni içinde iradî seçimler yapmak durumundadır. c) Hesap verme: Dünya hayatında iradî seçimle yaptığı her iş mahşer günü insanın önüne konacak, iyilik ve kötülükleri görülecek, bu konuda tamamen âdil bir yargılama yapılacaktır. d) Karşılık verme: Sözü edilen yargılamanın sonunda herkese yaptıklarının karşılığı tastamam verilecektir. e) Nihaî takdir: Yapılanların karşılığı verilirken kimsenin en küçük bir haksızlığa uğratılmayacağı kesin olmakla beraber, ilâhî lutuf ve bağışlama hususu Allah’ın mutlak iradesine bağlıdır; bu konuda mümine düşen, ümitvar olmak, ama buna güvenerek gevşeklik göstermemektir.

39-40. âyetler dürüstlükle çalışıp çabalamanın, alın teriyle kazanmanın Allah nezdindeki değerine de işaret etmektedir. 43-49. Âyetlerde insanın hayat-ölüm çizgisi içinde cereyan eden her oluşun ve genelde evrende olup biten her şeyin Allah Teâlâ’nın irade ve kudretine bağlı bulunduğunu gösteren örnekler verilmekte; 50-54.âyetlerde de inkârcılıkları sebebiyle helâk edilen bazı eski toplumların başına gelenler hatırlatılmaktadır. 47. âyette geçen ve “öteki yaratma” diye tercüme edilen “en-neş’etü’l-uhrâ” tamlaması genellikle “öldükten sonra diriltme” mânasıyla açıklanmıştır. Râzî, önceki âyetlerde insanın yaratılışından söz edilmesini ve başka bazı delilleri dikkate alarak bu tamlamayla, cenine ruhun üflenmesine işaret edilmiş olabileceği kanaatine ulaştığını belirtir (XXIX, 21). 48. âyet “Zengin eden de O’dur, yoksul kılan da” şeklinde de anlaşılmıştır (Şevkânî, V, 135). 49. âyette geçen Şi‘râ, bazı Arap kabilelerinin şans kaynağı saydıkları, bahtlarını kendisine bağladıkları ve bu sebeple taptıkları en parlak yıldız olarak anlaşılmıştır. Batı dillerinde yazılan meâl ve tefsirlerde, Şi‘râ karşılığında genellikle “Sirius” kelimesinin kullanılması da bu anlamdan hareketle yapılmış bir çeviridir (meselâ bk. Arthur J. Arberry, The Koran, s. 552; Hamidullah, Le Saint Coran, s. 528). Sirius, dilimizde Akyıldız veya Şuarayıyemânî olarak bilinen ve Büyükköpek takım yıldızı içinde yer alan en parlak yıldızın adıdır. Öyle anlaşılıyor ki, âyette Allah’ın Şi‘râ’nın da rabbi olduğu belirtilerek, bir tür şirk olan ve yukarıda değinilen telakkilerin temelden yıkılması hedeflenmektedir. 53. âyette geçen “altı üstüne getirilmiş şehirler” genellikle, Lût kavmi ve oturdukları yerler şeklinde açıklanmıştır; fakat benzer felâketlere uğratılarak ilâhî cezaya çarptırılmış bütün toplumların kastedilmiş olması da muhtemeldir (Râzî, XXIX, 24). (36-54.)

(DİYANET TEF.)

Bu ayetler bizi hızlı bir geziye çıkarıyor. Gezi her yok edilmiş eski ümmetin kalıntıları önünde verilen kısa molalardan oluşmuş, bilinci ürperten, çarpıcı dokunlar içermektedir. Kur'an okuyucuları Adoğullarını, Semudoğullarını ve Nuh'un soydaşlarını çeşitli ayetlerin verdikleri bilgiler sayesinde yakından tanıyorlar. Ayetin orjinalinde "Mutefike" lâkabı ile anılan toplum ise Hz. Lût'un ümmetidir. İftiracı, uydurmacı ve sapık tutumları yüzünden bu lâkap ile anılıyorlar.

Yüce Allah'ın bu toplumları ve yaşadıkları yurtları derinliklere batırmış, toprağa gömmüş, ayetin deyimi ile "yerin dibine geçirmiştir." Bu ifade belirsizlik, korkunçluk ve ürkütücülük yansıtmaktadır. İfadenin sözcükleri arasında yok edilmenin, yerin dibini boylamanın, ağır gazaba çarpılmanın somut tablolarını nerede ise görür gibi oluyoruz. Dile getirilen ilahi gazap herşeyi kapsıyor, her yeri örtüyor ve belirsiz hale getiriyor.

(S.KUTUB)

45. "Adeni'l-Ûla" ile Hz. Hûd (a.s)ın kendilerine azab gönderilen kavmi kastolunmaktadır. Onların içinde mü'minler kurtulmuştur, işte onların evlatları da "Adeni'l-Uhra" ya da "Adeni'l-Sani" adıyla tanınmışlardır.

46. Burada Hz. Lût (a.s)'ın kavmi kastolunmaktadır. 'Onları neler kapladı neler" ifadesi ile de, altında Lût kavminin gömülü kaldığı Lût gölü kastolunmaktadır.

(MEVDUDİ)

O Allah ki ilk Âd’ı helâk etti. Semûd’u da yok eden O’dur. Unutmayın ki onlar da sizin gibi davrandılar. Yaratıcılarına karşı, Rabblerine ve Rabblerinin elçilerine karşı savaş açtılar. Allah’ın kendilerine bir rahmet olarak gönderdiği Hud’u (a.s) dinlemediler. Allah’ın elçisinin kendilerine Allah’tan getirdiği hayat programıyla ilgilenmediler. Allah karşısında kendilerini güç kuvvet sahibi, egemenlik sahibi gördüler. Fecr sûresinde Rabbimizin beyan buyurduğu gibi gerçekten Âd kavmi gibisi memleketlerde bir daha yaratılmamıştır. Güçlerine, kuvvetlerine, yeryüzünde kurdukları medeniyetlerine güvenerek “yeryüzünde bizden daha güçlü kuvvetli kim var?” diyorlardı. Âd kavmi yeryüzünde büyüklük tasladı, müstekbir davrandı. “Yeryüzünün en süper gücü biziz” dediler. Allah’ın elçisi Hud’a (a.s) ve beraberindeki Müslümanlara karşı haksız yere büyüklük tasladılar. Allah’ın elçisi Hud (a.s) kendilerini Allah’ın azabıyla korkutunca da dediler ki, “bizden daha kuvvetli hiç kimse yoktur. Yeryüzünde hiç kimse bizi alt edemez. Bizimle kim baş edebilir? Kim bizimle boy ölçüşebilir? Hiç kimse bize azap gönderemez. Kimse bizim huzurumuzu bozamaz. Bizler şu anda sahip olduğumuz güç ve kuvvetle, şu anda zirvedeki medeniyetimiz, uzun boylarımız, güçlü pazularımızla her şeyi bertaraf ederiz. Bize bir azap gelse bile biz onu savuşturma gücüne sahibiz.” Uzun boylarına, güçlü pazularına, mevcut medeniyetlerine güvenerek Allah’a ve Allah elçilerine kafa tutmaya kalkıştılar. Ama kendilerini yaratan, bu güçlerini kendilerine veren Allah’tan gafil oldular. Allah’ın kendilerinden daha güçlü olduğunu hesap edemediler. Kime kafa tuttuklarını, kime karşı geldiklerinin, kiminle savaşa tutuştuklarının farkına varamadılar. Allah’la, Allah’ın âyetleriyle, Allah’ın sistemiyle, Allah’ın elçisiyle alay ettiler.

Allah’ın elçisiyle pazarlığa tutuştular. “Tamam, ilâh olarak Allah’ı kabul edelim ama tek ilâh olarak asla kabul etmeyiz” diyorlar. “İlâhlardan birisi olarak O’nu da dinleyelim, ilâhlardan birisi olarak O’na da kulluk yapalım, ama tek ilâh olarak sadece O’na kulluğa hayır” dediler. “Çünkü bizim hayatımıza karışacak başka ilâhlarımız da var. Hayatımızda sözünü dinleyeceğimiz başka Rabblerimiz de var. Bizim Allah’tan başka hukuk tanrılarımız, eğitim, şifa, siyasal tanrılarımız da var. Tamam bu tanrılardan birisi olarak Allah’ı da dinleyelim, ama öteki tanrılarımızı da dinlemek zorundayız” dediler. Allah da onlara “Sarsar” denen şiddetli, çok soğuk bir fırtına ya da taş yağdıran azgın, atiye bir fırtına gönderdi de taş taş üstünde kalmadı. Her şeyi büküp büküp atıverdi. Allah o kahredici, helâk edici, mahvedici rüzgarı o kavmin üzerine sekiz gün yedi gece mûsâllat kıldı, rüzgara emretti, o da o onların üzerine esip durdu. Yani salladı durdu orayı. Her şeyi birbirine vurdu, her şeyi birbirine kattı, hepsi mahvoldular, sanki orada hiç insan yaşamamıştı der başka bir sûrede Rabbimiz. Sanki onlar orada tuş oldular, yerle bir oldular. Sanki içi boş hurma kütüklerine, içini kurt yemiş hurma kovanlarına döndüler. Yirmi metre, otuz metre boyundaki insanlar kadınlarıyla, erkekleriyle, çocuklarıyla diz çöküp uzanıverdiler yerlere. Güçleri, kuvvetleri, pazuları, baldırları, medeniyetleri hiçbir şeye yaramadı. Varlıkları onları bu helâkten kurtaramadı.

Onlardan sonra onların yerine Semûd’u getirdi Rabbimiz. Semûd kavmine de kardeşleri Salih’i elçi olarak gönderdi. Bu toplum da Allah’ı ve elçisini reddetti. Allah’ın hayatlarına karışmasına izin vermediler. Peygambere hayat hakkı tanımadılar. Rivâyetlere göre kendilerinden öncekilerin rüzgar ve sarsıntıyla yok edildiklerini bildikleri için güya dağların üzerlerinde kayalardan mağaralar yontarak kendilerini Allah’tan gelebilecek muhtemel bir azaba karşı sağlama almaya çalıştılar. Bunlar da tıpkı kendilerinden öncekiler gibi Allah’ın bu âyetine tahammül edemediler. Allah’ın kendilerine gönderdiği deve âyetini ortadan kaldırmaya yöneldiler. Allah’ın yasasını ortadan kaldırmaya yöneldiler. Allah’ın arzında Allah’a hayat, Allah’ın âyetine hayat hakkı tanımadılar ve kendileri için hayır olan, tek suçu kendilerine süt verip onları beslemek olan bu deveyi ayaklarından biçerek öldürüverdiler. Bunun üzerine onları da Allah’tan bir racfe yakalayıverdi. Bir sayha, bir ses, bir titreşim, geberin diye bir ses yakaladı da dizlerinin üzerinde çöküverdiler. Oldukları yerde diz çöküverdiler. Güvendikleri evleri, villaları, saltanatları, medeniyetleri bir anda çöküverdi. Güçleri, kuvvetleri teknolojileri bir sayha ile bir anda çöküverdi. Bir saika, bir yıldırım, bir titreşim, ya da geberin diye bir ses geliverdi de ne evleri, ne köşkleri, ne medeniyetleri kendilerini helâkten kurtaramadı. Keşke daha önceden secdeye kapansalardı. Keşke daha önceden Rablerinin emirlerine boyun büküp O’nun istediği hayatı yaşamaya yönelselerdi. Onlar böyle diz çökmeye yanaşmayınca Rabbimiz zorla diz çöktürüverdi onları.

52. “Daha önce de Nuh milletini yok eden O’dur; çünkü onlar çok zalim ve pek taşkın kimselerdi.”

Daha önce de Nuh toplumunu helâk etmişti Rabbimiz. Nuh kavmi, çok uzun ömürlü insanlardı. Ama Rabblerine isyan eden, Rabblerinin kendilerine açtığı rahmet kapısı Nuh’a (a.s) ve onun getirdiği hayat programına değer vermeyen bu insanları uzun ömürleri kurtaramadı. Çünkü onlar da zalim ve tuğyan içinde bir hayatın adamıydılar. Allah’ın kendilerine gönderdiği Nuh’u (a.s) yalanladılar. Rabbimiz de onu ve beraberindeki inananları, onun safında yer alıp, tercihlerini peygamberden yana kullanan, peygamberin mücâdelesini destekleyenleri bir gemide kurtardı. Peygamberle birlikte ona iman eden, tercihini peygamber yolunda olmaya kullanan, oylarını peygamberin gemisinde, peygamberin terekesinde, peygamberin safında olmaya kullananları kurtardı, ötekilerin tamamını bir tufanla helâk etti. Allah’a kafa tutan, peygamberi reddeden, içlerindeki salih kimseleri putlaştırıp Allah’tan gelen vahyin önüne bunları kalkan olarak diken bu zalimleri de böylece helâk etti Rabbimiz. Kur’an’ın başka âyetlerinde, “çünkü onlar kör bir toplumdu” diyor Rabbimiz. Kördü onlar, gerçeği görecek gözleri yoktu. Allah’tan gelen mesajla ilgilenmediler, Allah’ın elçisine değer vermediler, hakkın ne olduğunu hiçbir zaman bilemediler. Kör bir toplum olmalarından ötürü de denizde boğulmayı hak ettiler ve sonunda da cehennemi boyladılar. Bir toplumu daha helâk etti Rabbimiz. Allah’a, Allah’ın elçisine karşı gelen, hayatlarına Allah’ı da, Allah’ın elçisini de karıştırmak istemeyen, kendi bildiklerince bir hayat yaşamaktan yana tavır sergileyen Nuh toplumu da helâk edilirken, beri tarafta aynı toplum içinde Allah’a ve Allah’ın elçisine teslim olanlar da kurtulanlardan oldu. Başka kimi helâk etmiş Rabbimiz?

53-54. “Lût milletinin kasabalarını yere batıran, onları gömdükçe gömen O’dur.”

Helâk edilen toplumlardan birisi de Lût’un (a.s) toplumudur. Altı üstüne getirilen kasabalardan birisi de Lût’un (a.s) toplumudur. Çünkü onların âlemlerde görülmemiş, yeryüzünde hiçbir kavmin yapmadığı korkunç bir hastalıkları vardı: Lûtîlik. Erkeğin kadınları bırakıp erkeklere gitmesi. Lût’un (a.s) toplumunun pisliği buydu. “Allah’ın elçisi yapmayın, etmeyin, sizler fahişeye mi gidiyorsunuz? Aşırılığa, fahşaya mı gidiyorsunuz? Dünyalarda sizden önce hiçbir kavimde görülmemiş, hiç kimsenin yapmadığı bir hayasızlığı mı yapmak istiyorsunuz? İnsanların dışında hayvanlar âleminde bile benzeri görülmemiş çok çirkin bir şeyi mi yapmaya gidiyorsunuz? Allah’ın istemediği bir hayatı yaşamaktan vazgeçin,” diye uyarır. Ama toplum adam olmaya yanaşmaz. “Hattâ çıkarın bu peygamberi şehrimizden! Atın bu adamları şehrimizden, çıkarın onları beldemizden, atın bu adamları okullarımızdan, sürün bu adamları kentimizden, yok edin bunları! Temizleyin bu adamları sokaklarımızdan, çünkü bunlar temizlenmek isteyen kimselerdirler. Temizlik istiyor bunlar. Aşırı temizlikten yanalar bunlar. Madem ki temizlik istiyorlar, madem ki temizlikten yanalar, öyleyse çıkarın bunları şehrimizden de diledikleri yerde diledikleri kadar temizlensinler. Bunlar memleketin düzenini bozuyorlar. Bunlar ülkenin yeknesaklığını zedeliyorlar.

Bunlar bizim ülkemizde fitne çıkarıyorlar. Bizler ne güzel erkek erkeğe, kadın kadına bir ayırım yapmadan cinsel arzularımızı tatmin edip keyiflerimize bakarken, bu adamlar Allah’tan, dinden, Allah yasalarından bahsederek homoseksüelliğe, zinaya karşı çıkarak bizim huzurumuzu kaçırıyorlar. Yok haramdı, yok helâldi diyerek bizim iştahımızı kaçırıyorlar. Huzurumuzu kaçıran, bize Allah’ı, âhireti, haramı, helâlı, hesabı, kitabı, namusu, iffeti hatırlatan ve böylece zevklerimizi kaçıran bu insanları çıkarın ülkemizden de biz de rahat bir şekilde istediğimiz suçları işleyebilelim, keyfimize göre bir hayat yaşayabilelim” diyorlardı. Kur’an’ın başka sûrelerinde anlatıldığına göre Rabbimiz de onların üzerine öyle bir yağmur yağdırdı ki, işlerini bitiriverdi. Kasabanın altını üstüne getiriverdi de Lût’a (a.s) iman eden iki kızcağızı hariç kâfirlerin kökünü kazıyıverdi. Onun içindir ki Lût kavminin Kur’an’da bir başka ismi de “Mu’tefikat”tır. Yani altı üstüne getirilmiş bir toplum... Allah üzerlerine bir yağmur göndermiş, o yağmurun arasında taş yağdırmış ve melekler de her biri beş bin kişiden ibaret olan iki şehrin altını üstüne getirivermişlerdir. Bu toplumun bulunduğu yer bugünkü Bahru’l Muhît yâni ölü deniz diye anılan Lût gölü ve çevresidir. Burası deniz seviyesinden çok daha aşağılarda bir çukurdur ki, bu toplumun yere battığının göstergesidir.

(A.KÜÇÜK)

“Ve ennehû ehleke 'âdeni’l-ûlê” ve elbet O helâk etmiştir kadîm Ad kavmini.

“Ve-semûde femê ebkâ” ve Semud’u da helâk etmiştir. Geriye onlardan hiçbir şey kalmamıştır. Ad ve Semud birlikte gelir farkında mısınız neden? Çünkü Ad uygarlığı çöle yapmıştı, muhteşem bir irem bağları, irem uygarlığı, fakat helak oldu gitti geriye kalan bakiyesi bu sefer kayalara yaptılar medaini salihe. Çöle yaptık yıkıldı, kayalara yaparsak yıkılmaz. Yani ahlâklarında ve davranışlarında ve sapık inançlarında aramadılar da kusuru yapı malzemesinde aradılar. Orada da helâk oldular.

32 Bkz. Kur'an'da ilk geçtiği 11/Fecr 6-9 ve not 9.

“Ve-kâvme Nûhîn min kâbl” tıpkı daha önceki Nuh kavmi gibi “innehûm kênû hûm âzleme ve-etğâ” çünkü onlar zulümde ve azgınlıkta ileri gitmişlerdi.

“Ve’l-mû'tefikete ehvê” tıpkı altı üstüne getirilen diğer toplumlar gibi.

“Feğâşşêhê mê ğâşşê” derken kuşatan şey onları çepeçevre kuşattı ve tarihe gömdü.

(M.İSLAMOĞLU)