NECM SURESİ


Ayet Getir
53-NECM 42. Ayet

وَأَنَّ إِلَى رَبِّكَ الْمُنتَهَى

Ve enne ilâ rabbikel muntehâ.

Bayraktar Bayraklı

Şüphesiz sonunda varış sadece Rabbine olacaktır.


Edip Yüksel

Son varış Efendinedir.


Erhan Aktaş

Sonunda dönüş yalnızca Rabb’inedir.


Muhammed Esed

ve (bütün mevcudatın) başı ve sonu Rabbinin katındadır;


Mustafa İslamoğlu

En nihayet (varlık bilgisinin) son, en son sınırı Rabbine aittir.


Süleyman Ateş

Ve sonunda senin Rabbine varılacaktır.


Süleymaniye Vakfı

Varıp gideceği yer, Sahibinin huzurudur.


Yaşar Nuri Öztürk

Hiç kuşkusuz, son varış Rabbinedir.


Ayetin Tefsiri

MEAL

42.) En nihayet (varlık bilgisinin) son, en son sınırı Rabbine aittir.27

43.) Ve elbet ağlatan da O'dur, güldüren de O.

44.) Dahası elbette öldüren de O'dur, hayat veren de O.

(M.İ)

42-44.) Şüphesiz sonunda varılacak yer rabbinin huzurudur. Sizi güldüren de ağlatan da O'dur. Öldüren de dirilten de O'dur.

(M.Ö)

42.) “Doğrusu son varış Rabbinedir.”

43.) “Doğrusu, güldüren de ağlatan da O’dur.”

44.) “Doğrusu dirilten de, öldüren de O’dur.”

(A.K)

40-44.) Kimsenin yaptığı şey karşılıksız kalmayacak, herkes nihayetinde Allah’ın huzuruna çıkarılacak ve yaptığı her şeyden hesaba çekilip müstehak olduğu cezayı veya hak ettiği mükâfatı tam olarak alacaktır. Herkesi yaratan ve herkesin canını alacak olan Allah, o gün müminleri cennetle ödüllendirip bahtiyar kılacak, inkârcıları ise cehenneme atıp perişan edecektir.

(H,E;M,C)

TEFSİR

"Sonunda kesinlikle Rabb'inin huzuruna varılacaktır:'

O'na varan yoldan başka bir yol yoktur. O'nun dışında başka bir sığınak bulunamaz. O'nun dergâhından başka bir korunak yoktur. Cennet de, cehennem de O'nundur. Bu gerçek insanın duygularını biçimlendirme bakımından son derece önemlidir. Sebebine gelince insan her şeyin, her olayın ve herkesin sonunun Allah'a vardığının bilincinde olunca daha yolun başındayken yolun kaçınılmaz ve yan çizilmez sonunu kavrar, kendini ve davranışlarını bu gerçeğe göre ayarlar ya da en azından bu çaba içinde olur, yolculuğunun daha ilk adımlarından itibaren kalbi ve gözü bu kaçınılmaz "son"a bağlanır.

Ayetler, insan kalbini yolculuğun son durağına ulaştırdıktan sonra onu tekrar hayata döndürüyor, ona bu sürenin her aşamasında ve her durumunda beliren ilahi dileği gösteriyor. Okuyalım:

"Güldüren de, ağlatan da O'dur."

Bu ifadede birçok gerçek saklıdır. Onu okurken zihnimizde birçok düşünceler somutlaşır, beynimizde birçok çağrışımların uyarıcı ve etkileyici şimşekleri çakar. Evet "Güldüren de, ağlatan da O'dur." Yani insanı gülme ve ağlama yetenekleri ile donatmıştır. Bu iki karşıt psikolojik reaksiyon, insan yapısının iki sırrını oluşturur. Hiç kimse bu iki reaksiyonun niteliklerini ve "insan organizması dediğimiz şu karmaşık yapıda nasıl meydana geldiklerini açıklayamaz. Bu organizmanın psikolojik açıdan yansıttığı karmaşıklığın derecesi, anatomik ve fizyolojik alandaki karmaşıklığından daha az değildir. İşte bu psikolojik ve fizyolojik karmaşıklıklar ve etkenler elele vererek, bütünleşerek, ortak bir işlev halinde "gülme" ve "ağlama" reaksiyonlarını meydana getiriyorlar. Evet, "Güldüren de, ağlatan da O'dur". Yani insanları güldüren ve ağlatan etkenleri varetti ve insanların karmaşık ve esrarlı yapılarına bağlı olarak bu etkenler sonucunda falanca olaya gülme tepkisi gösterirken filanca olaya ağlama tepkisi göstermelerini, bugün ağladıkları olaya yarın gülmelerini, dün güldükleri olaya bugün ağlamalarını sağladı.

İnsanda görülen bu çelişkili görünümlü tepkiler delilikten ve algı yanılmalarından kaynaklanmaz. Sebep değişken psikolojik durumlardır. Çünkü insan bilincinde kriterler, etkenler, gerekçeler, güdüler ve bakış açıları sabit kalmaz. Evet "Güldüren de, ağlatan da O'dur". Yani aynı anda kimilerini güldürürken, kimilerini de ağlatır. Gülenleri de, ağlayanları da bu tepkilere birtakım özel etkenler sürükler. Kimi zaman bazı kimseleri güldüren bir olay, başka birtakım kimseleri ağlatır. Çünkü sözkonusu olayın berikiler üzerindeki etkisi öbürküler üzerindeki etkisinden farklı olur. Gerçi olay, aynı olaydır; ama birbirinden tamamen uzak sonuçlara yolaçar. Evet "Güldüren de, ağlatan da O'dur". Kimi zaman aynı insan aynı olay karşısında bu iki karşıt tepkiyi gösterebilir. Yani bugün bir olay karşısında güler, fakat yarın bu olayın sonuçları ile, olumsuz ürünleri ile yüzyüze gelince bu defa aynı olay yüzünden ağladığı görülür. O olaya hiç karışmamış olmayı, o olay karşısında hiç gülmemiş olmayı temenni eder. Mesela dünyada nice gülenler vardır ki, ahirette ağlayacaklardır. Üstelik orada ağlamanın hiçbir yararı olmaz.

Burada kısa bir Kur'an ayetinin zihinde canlandırdığı, bilinçte kıvılcımlaştırdığı çok sayıdaki imajın, çağrışımın ve duygunun bir bölümü ile karşı karşıyayız. İnsanın psikolojik deneyimleri zenginleştikçe, içindeki gülme ve ağlama etkenleri yenilendikçe bu ayetin sözcüklerinden süzülen imajların, çağrışımların ve duyguların yumağı daha kalınlaşır. İşte Kur'an'ın çeşitli görünümlerle sözcüklere damgasını vuran çarpıcı "veciz"liği, erişilmez ifade zenginliği budur. Devam ediyoruz:

"Öldüren de, dirilten de O'dur."

Evet "Öldüren de, dirilten de O'dur." Yani O, ölümü ve hayatı varetmiştir. Nitekim başka bir surede O, bize "Ölümü ve hayatı yaratan O'dur" buyuruyor. (Mülk Suresi, 2) Ölüm ve hayat insanların gözleri önünde sık sık tekrarlandıkları için herkes tarafından iyi bilinen, hiç kimseye yabancı olmayan olgulardır. Bununla birlikte eğer insan bu olguların niteliklerini, insan algılarına kapalı sırlarını bilmeye kalkışırsa bilinmez ve açıklanamaz bilmeceler oldukları görülür. Evet, ölüm nedir? Hayat nedir? Eğer insan bu olguların sözcüklerini ve gözler önündeki somut yansımalarını aşmak isterde bunların mahiyetlerini kurcalamaya yönelirse ne söyleyebilecektir? "Hayat" canlı varlığın organizmasında nasıl kımıldamaya başladı? Özü itibarı ile nedir? Nereden geldi, kaynağı nedir? Şu canlı varlıkla nasıl bütünleşti? Şu canlı varlığın, daha doğrusu şu sayısız canlı varlıkların eşliğindeki yolculuğunu nasıl sürdürüyor? Peki ölüm nedir? Organizmalara can yürümeden önce nasıldı? Canlar, organizmalardan ayrıldıktan sonra nasıldır? Bütün bunlar kalın bir perdenin arkasında saklı ve tüm yönleri ile yüce Allah'ın tekelinde olan sırlardır. Evet "Öldüren de, dirilten de O'dur". Canlılar dünyasında bir an içinde milyonlarca ölüm ve doğum sahnesi yaşanıyor. Mesela şu anı ele alalım. Kim bilir kaç milyar canlı varlık ölmüştür. Buna karşılık kaç milyar canlı varlık hayata ilk adımlarını atmış, organizmalarında nereden geldiğini yüce Allah'tan başka hiç kimsenin bilmediği o esrarengiz soluğun ilk kımıldamaları başlamıştır. Kim bilir kaç bin canlı varlık yere yığılmış, fakat bir süre sonra ortaya çıkacak olan başka canlıların malzemesi olmuştur. Acaba çağlar boyunca bu sahneler kaç kez yinelenmiştir.

İnsan hayatı karanlık geçmişin labirentlerine dalarak bu sahnelerin sayılara sığmaz yek ününü yakalamaya kalkışınca başı döner. Üstelik bu sahnelerin varlığı, insanın şu gezegende belirdiği ilk günden önceki nice çağları da kapsar. Ayrıca "Bu gezegenin dışındaki başka gök cisimlerinde ölüm ve hayat olayları var mı, yok mu? Varsa bu ölümlerin ve hayatların türü nedir gibi soruların cevabını sadece yüce Allah'ın bilgisine havale etmek zorundayız. Çünkü bunları kurcalamak insan hayalinin işi değildir. Görülüyor ki, hayalimizin önünde yığın yığın sahneler cirit atıyor. Bu yığın yığın sahneyi zihnimizde canlandıran bu ayetin sayılı birkaç sözcüğü kalplerimizi derinden sarsıyor. Öyle ki, kalplerimiz bu çok sesli melodinin ahenkli titreşimleri altında kendinden geçiyor. Okumaya devam ediyoruz:

(S.KUTUB)

39. Yani, "Ahirette herkesin hesabı görülecektir". Bu cümlenin önceki cümleden hemen sonra zikredilmiş olması, sözkonusu kaidelerin, dünyadaki ekonomik sistemle ilgili olmayıp, ahiretteki ceza ya da mükafat ile ilgili olduğunu gösteriyor. Kur'an'ın bir tek ayetinden yola çıkarak, ayetin siyak ve sibakıyla uyum arzetmeyen, üstelik diğer ayetlere ters düşen bir sonuca varmak, doğru bir yöntem değildir.

40. Yani, ferah da gam ve keder de Allah tarafındandır. İyilik ve kötülük, müsibet ve refah, Allah'ın dilemesine bağlıdır. Dolayısıyla hiç kimse başka birinin kısmet ve nasibini değiştirmeye muktedir değildir.

(MEVDUDİ)

Çünkü nihâyet varış Rabbinedir. Dönüş Allah’adır. Yaşadığınız bu hayatın sonunda bir gün Allah’a dönecek, yaptıklarınızın hesabını Allah’a ödeyeceksiniz. Rabbinizin sorgulamasıyla ve hakkınızda vereceği hükümle karşı karşıya kalacaksınız. Hayır ya da şer, iyilik ya da kötülük ne yapmışsanız, onların değerlendirilmesiyle karşı karşıya geleceksiniz. İnsanlar, toplumlar, mü’minler, kâfirler, zalimler, mazlumlar, yeryüzünde kan kusturanlar, kan emenler, kanı emilenler, sömürenler, sömürülenler, aç bırakılanlar, aç bırakanlar, ezenler, ezilenler, hepsi yarın Allah’ın huzurunda toplanacaklar. Attıkları her adımları, alıp verdikleri her nefesleri onları ölüme doğru yaklaştırmaktadır, hesaba, kitaba yaklaştırmaktadır.

43. “Doğrusu, güldüren de ağlatan da O’dur.”

Ağlatan da O’dur, güldüren de. Birbirine zıt olan ağlamanın sebeplerini de, gülmenin sebeplerini de yaratan Allah’tır. Gamı, kederi, sevinci, neşeyi de yaratan Allah’tır. Yarın kimilerini yaptıklarının karşılığı olarak cennetle güldürecek, kimilerini de cehennemle ağlatacak olan da O’dur. Kimilerini işledikleri kötü amellerini içinde toplayan amel defterleriyle ağlatacak, kimilerini de güzel amelleriyle güldürecek. Kolay bir hesapla sevinç içinde ehlinin yanına, kendisini bekleyen zevçlerinin ve zevcelerinin yanına gönderecek. Güldüren ve ağlatan Allah’tır. Öyle değil mi, Allah’ın ağlattığını kim güldürebilir? Allah’ın güldürdüğünü kim ağlatabilir? Allah’ın öldürdüğünü kim diriltebilir? Allah’ın hayat verdiğinin hayatını ondan başka kim alabilir? İnsanlığın kaderi Allah’ın elindedir.

44. “Doğrusu dirilten de, öldüren de O’dur.”

Yine dirilten de O’dur, öldüren de. Hayat ve ölüm konusunda söz sahibi O’dur. Hayatı veren de, alan da O’dur. Hayat sahibi, tüm varlığın, hayatın sebebi O’dur ve sonunda ölümü tattıracak olan da O’dur. Göklerde ve yerlerde canlı-cansız ne varsa hepsini yaratan, hepsini hayata getiren ve hepsinin hayatını düzenleyen O’dur. Onun hayat verdiklerini kimse öldüremez, öldürdüklerini de kimse diriltemez. Var mı Allah’tan başka böyle güç ve kudret sahibi? Tüm dünya birleşse Allah’ın öldürdüğü bir canlıyı tekrar diriltebilirler mi? Olmayan birinin, yok olan birinin yaratılmasından söz etmiyorum. Bırakın yoktan bir insan yaratmalarını, ölmüş, ruhu çıkmış ama bedeni yerinde duran, organları yerinde duran, sadece ruhu çıkıp gitmiş bir cesede yeniden hayat verebilecekler mi? Şu egemenlik bizdedir, yetki bizdedir, yasa koyma hakkı bize aittir diyenler insanın, ya da kendilerinin bir tırnağını bile yaratabilirler mi? Biz mâlikiz diyenler, mülkün sahibi biziz diyenler kendi hayatlarına mâlik olabiliyorlar mı? Ölmemeyi becerebiliyorlar mı? Saçlarının ağarmasına, bellerinin bükülmesine engel olabiliyorlar mı?

(A.KÜÇÜK)

“Ve enne ilê Râbbike’l-mûntehê” en nihayet var oluşun son en son sınırı Rabbine ait bir bilgidir. Başta O vardı, en sonra da yine O kalacaktır.

“Kûllû men 'âleyhê fên, ve-yebkâ vechû Râbbike Zû’l-Celêli ve’l-ikrâm”. (Rahman/26-27) her şey fanidir, fani olacaktır, geriye kalan sadece Celal ve ikram sahibi Rabbinin zatıdır.

27 30 ve 32. âyetlerde atıf yapılan "ilâhi bil gi"ye istinaden.

“Ve ennehû hûve âdhâke ve ebkê” ve elbet ağlatan da O’dur güldüren de O. Yani insan psikolojisi Allah’ın müdahalesine açıktır. Afak ve enfüs Allah’ın müdahalesine açıktır. O enfüste de, yani iç dünyanızda da müdahil olandır. Allah iç dünyanızı da boş vermez. Onun için ne ağlamanızı, ne gülmenizi Allah’tan bağımsız anlamlandırmaya kalkmayın. Ağlattıysa bir hikmeti vardır, güldürdüyse arkasında ne var ona bakın.

“Ve ennehû hûve emête ve êhyê” dahası O elbet öldürendir ve diriltendir. Öldüren de O’dur, dirilten de O’dur. Allah hayatın her iki yüzüne de müdahildir. Hayat anlamını ölümle bulur. Ölüm ötesi olmasaydı ölüm öncesi hiçbir anlama sahip olmazdı. Onun için hayatı ve ölümü yarattı. Yarattı ki insan azmasın, yaptıklarının hesabını versin, iradesinin bedelini ödesin diye.

(M.İSLAMOĞLU)