NECM SURESİ


Ayet Getir
53-NECM 35. Ayet

أَعِندَهُ عِلْمُ الْغَيْبِ فَهُوَ يَرَى

E indehu ilmul gaybi fe huve yerâ.

Bayraktar Bayraklı

Gaybın bilgisi o adamın yanında da, o görüyor mu?


Edip Yüksel

Gizemlerin bilgisine mi sahiptir ki (geleceği) görüyor?


Erhan Aktaş

Yoksa o gaybın bilgisine1 sahip de onu mu görüyor? 1- Ahirette başına geleceklerin bilgisine.


Muhammed Esed

O, insan kavrayışının ötesindeki şeyin bilgisine sahip (olduğunu) ve böylece (onu açıkça) görebil(diğini mi iddia ed)iyor?


Mustafa İslamoğlu

Şimdi o, gaybın bilgisine sahip olduğunu, onu gözlemlediğini mi iddia ediyor?


Süleyman Ateş

Gayb'ın bilgisi kendi yanında da o mu (âlemin esrarını) görüyor?


Süleymaniye Vakfı

Gizli bilgiler onda da doğruları o mu görüyor?


Yaşar Nuri Öztürk

Gaybın bilgisi onun yanında da o mu görüyor?


Ayetin Tefsiri

MEAL

33.) GÖRMEZ misin (Bize) sırt çevireni?

34.) Azıcık verip ardından koklatmayanı?25

35.) Şimdi o, gaybın bilgisine sahip olduğunu, onu gözlemlediğini mi iddia ediyor?

(M.İ)

33-35.) [Ey Peygamber!] Bakar mısın, imandan yüz çeviren, malından birazcık verip kalanını vermemekte direnen şu adama?! Yoksa o gayb alemine/ahirete dair bilgilere sahip de bu yüzden mi azaptan yana kendisini güvende hissediyor?!

(M.Ö)

33-34.) “Ey Muhammed! Yüz çevireni ve malından biraz verip sonra vermemekte direneni gördün mü?”

35.) “Görülmeyenin ilmi yanında da o mu görüyor?”

(A.K)

TEFSİR

5. Bu ayetler Mücahid ve İbn Zeyd'den nakledilen rivayete göre Mekkeli müşriklerden Velid b. Muğire hakkında nazil olmuştur. Velid Hz. Peygamber'in öğütlerini dinleyince müslüman olmaya karar vermiş; fakat bir müşrik tarafından kınanmıştır. Velid, "Allah'ın azabından korktuğum için müslüman olacağım." anlamında bir söz söyleyince o müşrik, "Mal karşılığında ben senin günahlarını üstlenirim." demiştir. Bunun üzerine Velid müslüman olmaktan vazgeçmiş, ancak o kişiye vaat ettiği malın/paranın sadece az bir kısmını vermiş, kalanını vermemekte diretmiştir (Bkz. Vahidi, el-Vasıt. IV. 203).

(M.ÖZTÜRK)

Tefsirlerde bu âyetlerin bazı müşriklerin dönek ve tutarsız tutumlarını gösteren olaylarla ilgili olduğuna dair rivayetlere yer verilmekle beraber bunların sağlam haberler olmadığı anlaşılmaktadır; ayrıca olayların kurgusunda Kur’an’ın ilkelerine göre izahı kolay olmayan unsurlar bulunmaktadır. 34. Âyetteki “kesen” diye tercüme edilen ekdâ kelimesi “sertleşme, katılaşma” mânasında aşırı cimriliği belirten kinâyeli bir anlatım olup bununla –bazan merhamete gelse de– dünya ve mal tutkusundan kurtulamayan, katı ve dayatmacı bir tavırla hasisliğini sürdürenler eleştirilmektedir (rivayetler için bk. Taberî, XXVII, 70-71; rivayetler ve eleştirileri için bk. Ateş, IX, 129-131) .

(DİYANET TEF.)

Bu bölümü oluşturan ayetlerin ilk ikisinde "Gerçeğe sırt çeviren, önce biraz verip de arkasını getirmeyen" bir kişiden sözediliyor. Yüce Allah sözkonusu kimsenin bu tuhaf tutumunu yadırgayarak anlatıyor Elimizdeki bazı bilgilere göre bu sözlerle belirli bir kişi kasdediliyor. Bu kişi önce Allah yolunda biraz hayır yapmış, fakat sonra "yoksul düşerim" korkusu ile yardımseverlikten vazgeçmiştir. Zemahşeri "Keşşaf" adlı tefsir kitabında bu kişinin kimliğini belirleyerek onun Hz. Osman olduğunu söyledikten sonra bu görüşünü destekler nitelikte bir hikaye anlatıyor. Fakat anlattığı hikayenin hiçbir kaynağı, hiçbir dayanağı yok. Ayrıca Hz. Osman'ı, O'nun karakterini, Allah yolundaki sürekli, hesapsız ve kesintisiz cömertliğini bilen; O'nun Allah'a bağlılığını, "sorumluluğun kişiselliği" ilkesine ilişkin duyarlığını belgeleri ile tespit eden hiç kimse bu hikayenin doğru olabileceğine ihtimal vermez. (Zemahşeri'nin anlattığı hikaye şudur: Hz. Osman sürekli hayır yapıyor, durmadan Allah yolunda mal dağıtıyordu. Bu arada süt kardeşi Abdullah b. Saad b. Ebu Sarh birgün kendisine "Yeter artık, nerede ise hiçbir şeyin kalmayacak ' dedi. Hz. Osman ona " Çok sayıda günahım ve kusurum var, hayır yaparak Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak istiyorum. Umarım ki, beni affeder" dedi. Bunun üzerine Abdullah kendisine "Bana yükü ile birlikte bir deveni ver ben senin tüm günahlarını üstleneyim" dedi. Hz. Osman da ona tanıklar huzurunda yüklü bir devesini bağışladı ve artık yardımseverlik huyundan vazgeçti. İşte bu ayet bu olay üzerine indi. Bu hikayenin asılsızlığı apaçıktır. Hz. Osman'a ilişkin bilgilerimizin hiç biri ile bağdaşmaz bir uydurmadır) Bu ayetlerde belirli bir kişi de kasdedilmiş olabilir, belirsiz bir "insanlık" örneği de sunulmuş olabilir. Önemli olan şudur: Kim bu yolu tutarsa, yani bu inanç sistemi uğrunda belirli oranda bedeni ve mali fedakârlıklar yaptıktan sonra bu tutumunu değiştirerek fedakârlıklarının arkasını getirmez ise tuhaf bir tutum benimsemiş olur. Kur'an böyle bir tutumu yadırgıyor, bu tutumu vesile ederek insanlara bu inanç sisteminin bazı önemli gerçeklerini tanıtıp açıklıyor. Okuyoruz:

"Acaba gaybın bilgisine sahiptir de o alemin sırlarını mı görüyor?" "Gayb" alemi tüm yönleri ile yüce Allah'ın tekelindedir. O'ndan başka hiç kimse o alemi göremez. Hiç kimse orada kendisini ne gibi sürprizlerin beklediğini bilemez. Bu yüzden insan çalışmalarını ve fedakârlıklarını sürdürmeli, yaşadığı sürece geleceğinden kuşkulu olmalı, elinden geleni tam olarak yapmalı, önce biraz fedakârlık yapıp da sonra gevşememelidir. Çünkü sözkonusu gayb aleminin sürprizlerine ilişkin elinde hiçbir garanti yoktur. Tek garantisi sürekli vefakârlığı, bu sayede yüce Allah'ın yaptığı iyilikleri kabul edeceğine ilişkin umududur.

(S.KUTUB)

34. Bu ayet, Kureyş'in ileri gelenlerinden Velid b. Muğire'ye işaret etmektedir. İbn Cerir et-Taberi'nin rivayet ettiğine göre bu şahıs, Hz. Peygamber'in (s.a) davetini (İslâm'ı) kabul etmeye meyletmiştir. Onun diğer bir müşrik arkadaşı, bundan haberdar olunca, ona gidip şöyle der: "Duyduğuma göre sen atalarının dinini terk edip, Muhammed'in dinini seçecekmişsin. Sen eğer ahiret azabından çekiniyorsan, bana bir miktar para ver, ben senin yerine ahirette azab çekerim." Velid arkadaşına inanıp İslâm'ı kabul etmekten vazgeçer. Va'd ettiği paranın bir kısmını arkadaşına vermekle birlikte, gerisini ödemez. İşte burada bu olaya işaret edilerek, müşriklerin ahiret hakkında ne kadar saçma inanç ve düşünceler taşıdığı vurgulanmıştır.

35. Yani o, bu davranışının kendisine bir yarar sağlayacağını ya da bu şekilde ahiret azabından kurtulacağını nereden biliyor?

(MEVDUDİ)

Şu takvadan, Allah’a kulluktan, Allah için hayat yaşamaktan yüz çevireni gördün mü? Allah’ın gönderdiği vahiyden, hayat programından, vahiyden, dinden, peygamberden yüz çevirip kendi hevâ ve hevesleri istikâmetinde bir dünya yaşayanı gördün mü? Azıcık verdi de gerisini kaya gibi sımsıkı elinde tuttu, bağrına bastı, cimrilik yaptı. Allah kendisine yığınlarla nîmet verdiği halde, nankörlük yaptı da onları Allah kullarıyla paylaşmaya yanaşmadı.

35. “Görülmeyenin ilmi yanında da o mu görüyor?”

Bu adam Allah’ın istemediği bir hayatı yaşarken, Allah’ın kendisine verdiğini Allah yolunda harcamaya yanaşmazken, Allah’ın kendisine verdikleriyle Allah’a kafa tutarken, gayb bilgisi yanında da onu görüp kendi mutluluğunu kendisi kazanacağını mı zannediyor? Yani bu adam gayb bilgisine sahip de, istediği zaman Levh-i Mahfuz’u görüyor, okuyor da, orada ne var ne yok bakıyor da ona göre mi karar veriyor? Yani gayb bilgisiyle şimdiden geleceği görüyor da malım-mülküm tükenir, kötü bir duruma düşerim diye mi cimrilik yapıp sahip olduklarından Allah kullarına harcama yapmamanın kendisi hakkında hayırlı olacağına karar veriyor? Ya da bu anlayışının, bu davranışının kendisi hakkında yarın kıyamet günü hayırlı olacağını gaybdan mı görüyor?

Nasıl hükmediyor buna? Hayır hayır, bu adam gaybı bilmediğine göre, Levh-i Mahfuz’a muttali olmadığına göre kendisi hakkında neyin hayırlı, neyin hayırsız olduğunu bilmesi mümkün değildir ve kendi kendine vahiyden uzak verdiği kararlar, yaşadığı hayat kendisini ne dünyada, ne de âhirette kurtuluşa ulaştırmayacaktır. Bir de tabi bu cimrilik yapıp vermemenin dünya ve âhirette kendilerine kaybettireceği şeylerin kendilerine gayb olması, zararlarını bilememeleri böyle davranmalarına sebep oluyor.

(A.KÜÇÜK)

“Eferâ-eytellezî tevellê” ey insan görmez misin bize sırt çevireni.

“Ve ê'tê kâlîlen ve ekdê” azıcık verip ardından keseni.

Bu ayetlerle ilgili şöyle bir nüzul sebebi anlatılır. Velid Bin Muğire bir gün Resulallah’ın okuduğu Kur’an’dan etkilenir. Etkilendiğini gören arkadaşı der ki; Görüyorum ki çok etkilenmişsin. “Evet, çünkü ya ölümden sonra bir hayat varsa diye düşünüyorum. Ya varsa? O zaman yandık demektir” der. Velid Bin Muğire’nin etkilendiğini gören bu arkadaşı der ki “Varsa eğer gel seninle bir pazarlık yapalım. Sen bana şu kadar ödeme yap ben senin günahlarını satın alayım. Yani senin çekeceğini ben çekeyim. Olur derler ve anlaşırlar. Velid bin Muğire bir parça öder o gün ondan sonra söz verdiği miktarın geri kalanını ödemez. Yani onun inkârında da samimi olmadığı ortaya çıkar. Yani iş bedel ödemeye gelince ona da yanaşmaz.

Buradaki “Ve ê'tê kâlîlen ve ekdê” azıcık verip ardından keseni bununla ilişkilendirirler. Ama doğrusu bu ayetler zaman ve zeminler üstü ayetlerdir. Allah’a inancında samimi olmayan Allah için verirken de eli titrer, veremez. Çünkü Allah’a güvenemez. Onun içinde arkasını keser. Belki bu böylesine genel bir durumu izah içindir.

25 Kokmayan miske miskun kediyyun denmesinden yola çıkarak. Hedef dildeki karşılığı: "kaşığıyla verip sapıyla gözünü çıkarmak" deyimidir.

“E'îndehû îlmû’l-ğâybi fehûve yerâ” şimdi o gaybın bilgisine sahip olduğunu, onu gözlemlediğini mi iddia ediyor?

(M.İSLAMOĞLU)