NECM SURESİ


Ayet Getir
53-NECM 27. Ayet

إِنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ لَيُسَمُّونَ الْمَلَائِكَةَ تَسْمِيَةَ الْأُنثَى

İnnellezîne lâ yu’minûne bil âhireti le yusemmûnel melâikete tesmiyetel unsâ.

Bayraktar Bayraklı

Ahiret hayatına inanmayanlar, meleklere kız adı veriyorlar.


Edip Yüksel

Ahiret gerçeğini onaylamayanlar melekleri dişi olarak nitelendirmektedirler.


Erhan Aktaş

Kuşkusuz ahirete inanmayanlar, melekleri dişi varlıkların adları ile adlandırıyorlar.1 1- Müşrikler, inançlarını sembolize eden ilahlarına Lat, Uzza, Menat örneğinde olduğu gibi dişi isimler koymuşlardı. Müşrikler, meleklerin Allah’ın kızları olduğuna inanıyorlardı.


Muhammed Esed

Bakın, (ancak) öteki dünyaya (samimiyetle) inanmayanlar, melekleri dişi varlıklar olarak görürler;


Mustafa İslamoğlu

Elbet ahirete inanmayan kimseler, melekleri dişi isimlerle adlandırırlar.


Süleyman Ateş

Âhirete inanmayanlar, meleklere dişilerin adlarını takıyorlar.


Süleymaniye Vakfı

Ahirete inanmayanlar meleklere hep kız ismi takarlar.


Yaşar Nuri Öztürk

O âhirete inanmayanlar, meleklere mutlaka dişilerin adlarını takarlar.


Ayetin Tefsiri

 

MEAL

27.) Elbet ahirete inanmayan kimseler, melekleri dişi isimlerle adlandırırlar.20

28.) Ama onların bu konuda hiçbir bilgisi bulunmamakta, sadece zannın peşine düşmekteler: şu da bir gerçek ki, zan asla gerçeğin yerini tutamaz.

(M.İ)

27.) Ahirete inanmayan o müşrikler bir de tutmuşlar melekleri dişi varlıklar olarak adlandırıyorlar.

28.) Hâlbuki onların bu konuda hiçbir bilgileri yoktur. Sırf mesnetsiz iddialar ve kuruntuların peşinden gidiyorlar. Oysa mesnetsiz iddia ve kuruntu, hak ve hakikat karşısında hiçbir değer ifade etmez.

(M.Ö)

27-28.) “Doğrusu âhirete inanmayanlar, meleklere “dişi” adını takarlar. Oysa onların bu hususta bir bilgileri yoktur, sadece zanna uyarlar, zan ise şüphesiz gerçeği ifade etmez.”

(A.K)

27-28.) Kaldı ki âhirette Allah’a vereceği hesabı umursamayan bu müşrikler, melekleri dişi olarak görmekte ve “Allah’ın kızları” olarak nitelendirmektedirler. Doğrusu onların bütün bu inançları asılsızdır.

(H,E;M,C)

TEFSİR

"Ahirete inanmayanlar, meleklere dişi adları takıyorlar. Oysa onların bu konuda hiçbir bilgileri yoktur. Sadece sanılarının peşinden gidiyorlar. Sanıları ise gerçeğin kırıntısının bile yerini tutamaz." Bu son değerlendirme Lât, Uzza ve Menat adlı putlar ile müşriklerin melekleri dişi varlıklar kabul eden ve onları Allah'ın kızları sayan masalları arasında ilişki olduğunu vurguluyor. Oysa bu masalın hiçbir aslı, hiçbir dayanağı yoktur. Buna inananlar, sanılarının peşinden gidiyorlar. Çünkü meleklerin öz yapılarına ilişkin kesin bilgi edinmelerini sağlayacak hiçbir araçları, hiçbir geçerli yöntemleri yoktur. Meleklerin, Allah'ın kızları oldukları yolundaki iddialarınagelince bu da asılsız kuruntudan başka hiçbir kanıtı olmayan bir safsata, bir boş inançtır. Bunların hiçbiri hakkı geçersiz saydıramaz, hakkın bir kırıntısının bile yerine geçemez. Oysa onlar bu gerçeği bir yana bırakarak, onu gözardı ederek kuruntulara ve sanılara saplanıyorlar.

Okuduğumuz ayetlerde müşriklik inancının çürüklüğü açıklanmış; Allah’a ortak koşanların, ahirete inanmayanların, yüce Allah'a kız evlat yakıştıranların ve meleklere dişi isimleri takanların inançlarının tutarsızlığı vurgulanmıştı. Sözün bu noktasında ise Peygamberimize dönülerek bu sapıklara önem vermemesi, onlardan yüz çevirmesi ve işlerini Allah'a bırakması isteniyor. Çünkü yüce Allah, kimin iyi yolda ve kimin kötü yolda olduğunu bilir, gerek doğru yolda olanlara ve gerekse sapıklara hakettikleri karşılığı verir, göklerin ve yerin, dünyanın ve ahiretin bütün gelişmelerini tek başına yönlendirir; hesaplaşmada adil davranır, hiç kimseye haksızlık etmez, ısrarla işlenmeyen günahları bağışlar; niyetlerden ve gizli tutulmuş duygulardan haberdardır. Çünkü insanları yaratan O'dur; hayatlarının bütün evrelerinde onların içyüzlerine vakıftır.

(S.KUTUB)

22. Yani, ilk akılsızlıkları, hiçbir otoriteleri olmamasına rağmen, yine de melekleri ma'bud edinmeleridir. İkinci akılsızlıkları, meleklerin Allah'ın kızları olduğuna inanmalarıdır. Böyle inanmalarının asıl nedeni, Ahirete iman etmemeleridir. Zira Ahirete iman etmiş olsalardı, bu kadar mantıksız düşüncelere kapılmaz ve böylesine aptalca şeyler söylemezlerdi. Bunlar, bir tek Allah'a iman etmekle bin tane tanrıya inanmak arasında bir fark olmadığını sanıyorlar; onlara göre, nasıl olsa bir tek Allah'a iman edenler de, birçok tanrıya inananlar da, dünyanın iyi ya da kötü şartlarından aynı derecede etkilenmekteydiler. Yani, ayrı görüşte olsalar da, her iki insanın da tarlası ürün verir, her ikisi de hastalanır, iyileşir, iyiveya kötü durumlarda olmaları, her ikisi için de mukadderdir. vs. İşte bu yüzden onlar, bir tek Allah'a inanmak ile birçok tanrıya inanmak arasında fark gözetmezler. Onların bu düşüncesine göre hak ve batılın karşılığı ancak bu dünyadadır. Çünkü, dünyada muvahhidler ile müşrikler arasında temelde bir fark olmadığından (!), bir tek Allah'a ya da birçok ilaha inanmak sonuçta gönlün bileceği bir iştir.

23. Yani, onların "melekler Allah'ın kızlarıdır" şeklindeki inançları hiçbir bilgiye dayanmaz. Onlarınki sadece zandır. İşte onlar bu zan ve vehim ile hareket ederek, meleklere tapmakta, kurban kesmekte ve onlara yalvarıp yakarmaktadırlar.

(MEVDUDİ)

Âhirete inanmayanlar meleklere dişi ismi verirler, meleklere dişilik izâfe ederler. Oysa onların bu konuda hiçbir bilgileri yoktur. Sadece zanna tâbi oluyorlar. Bu da kâfirlerin, müşriklerin başka bir küfürleridir. Allah’ın en mükemmel kulları olan meleklerin dişi olduklarını iddia ediyorlar. Bu konuda kendilerine herhangi bir hüküm ulaşmadığı halde melekler hakkında bu hükmü veriyorlar. Tanrılarını güçsüzlerden seçen bu insanların melekleri de elbette kendilerine herhangi bir zarar veremeyecek dişilerden, güçsüzlerden olmalıydı.

Güçsüz bir Allah’a, aciz bir Allah’a, hayata karışmayan, hele hele güçlülere karışamayan bir Allah’a inanan insanlar elbette böyle dişi, güçsüz bir meleğe inanacaklardı. Kendilerini her an kontrol edemeyecek, işledikleri günahları, irtikap ettikleri suçları tespit edemeyecek, her an atlatılabilecek cinsten bir melek kabul ediyorlardı. Yine anlayabildiğimiz kadarıyla bunun altında yatan bir başka sebep de onların şehvetperestlikleriydi. Melekleri şehvetlerine hitap eden cazip varlıklar olarak düşünüyorlardı. Hem şehvetlerini tatmin eden, hem de böyle kesinlikle kendilerine azap etmeyen, amellerini tespit konusunda güçlü olmayan, ince, nazik varlıklar olarak kabul etmeye çalışıyorlardı. Şehvetlerini okşayan ve asla kendilerine zarar veremeyecek varlıklar. Hainler her şeyin şehvetlerine hitap etmesini istiyorlar.

Halbuki bu konuda hiçbir bilgileri de yoktu, diyor Allah. Öyle değil mi? Yani bu adamlar, Allah meleklerini yaratırken orada mıydılar ki onların dişi olduklarını söylüyorlar? Bir kere onlar kesinlikle meleklerin yaratılışına şahit olmadılar. Peki görmüşler mi melekleri? Hayır. Halbuki bir şeyi bizzat görmeden, yaratılışına tanık olmadan o konuda şehadet geçerli değildir. Bilip, görüp, tanımadan şahitlik olmaz. Çünkü bu melek konusu gaybî bir konudur. İslâm gaybın konusu olarak bizden meleklere iman ister. Öyleyse bu gayb konusunda söz sahibi sadece Allah’tır. Bu konuda başka hiç bir bilgi kaynağı yoktur.

Gerçi bazen Rabbimiz meleklerini insanlara insan suretinde gösteriyordu. Kur’an’da Lût toplumunun, elçinin evine misafir olarak gelen melekleri gördüğü, üstelik onları erkek olarak gördükleri ve kendilerine sarkıntılık yapmaya yöneldikleri anlatılır. Ama o ahlâksızların yolunu takip eden şu andaki peygamber düşmanı kâfirler yine de seleflerinin bu durumunu unutuyorlar da melekleri güçsüz dişiler olarak tanımaya ve tanıtmaya devam ediyorlar. Sadece zanna tâbi oluyorlar. İlimle, gerçek bilgiyle ilgisi olmayan istek ve arzularına uyuyorlar. Halbuki zan nedir ki? Vahiy karşısında, Allah bilgisi karşısında insanların hevâ ve heveslerinden kaynaklanan bu tür zanların ne değeri olabilir ki? Burada peygambere ve onun yolunun yolcularına, Allah vahyine teslim olan, Allah bilgisiyle yol bulan mü’minlere bir emir geliyor:

(A.KÜÇÜK)

“İnnellezîne lê yû'minûne bi’l-êğîrâti leyû-semmûne’l-melê-ikete tesmiyete’l-ûnsê” elbet ahirete inanmayan kimseler melekleri dişi isimlerle adlandırırlar. Yalnız bunlar adlandırır. Müşrik Mekke toplumunda meleklerin şefaatine inanan bir kesim vardı ve buradan yola çıkarak şunu düşünebiliriz, hatta şuna inanabiliriz. Ahirete de inanıyorlardı bu kesim. Buna rağmen onlar ahireti inkar eden ve dehri olarak adlandırılan Mekke’nin bir avuç reisinin düştüğü duruma düşüyorlar. Mekke’nin bir avuç reisi dehri idiler, yani bugünkü anlamıyla ateist idiler. Hiçbir şeye inanmıyorlardı. Onlar zamana inanıyorlardı. Zamanın döngüsüdür bu diyorlardı. Zaman bizi getirir, götürür. İşte materyalizm. Onların bir kısmı Yemen kökenli bir materyalizmi, bir kısmı da İran, Hire kökenli bir materyalizmi savunuyordu.

İşte onlarla ahirete inanan geniş yığınlar aynı göze de buluştular. Neydi bu? Hesaptan kaçmak, sorumsuzluk, yani meleklerin şefaatine inanan o geniş kitle en sonunda hiçbir şeye inanmayan o dehrilerle aynı gözede buluştular, ikisi de sorumsuzluk gözesinde buluştular. Hesabı vermek istemiyorlardı. Onun için bir kısmı tümden inkar ediyor, bir kısmı ise putları aracı koyarak bunların gönlünü edersek bunlar da Allah’ın gönlünü eder gibi bakıyorlardı olaya haşa.

20 Müşrik Mekke toplumunda meleklerin şefaatine inanan bu kesimin, ikircikli de olsa ahirete de inandıkları söylenebilir. 38. Âyetin nüzul sebebi rivayeti de bunu destekler. Buna rağmen onlar, ahireti inkâr eden "dehri" reislerle aynı gözede buluştular: yaptıklarının sorumluluğunu üstlenmemek ve hesap vermekten kaçmak (Krş: 85/Câsiye: 23, 25, 32, notlar 24, 28, 31 ve 47/Nebe': 3, not 4).

“Ve-mê lehûm bihî min 'îlm” ama onların bu konuda hiçbir bilgisi bulunmamaktadır. “in yet-tebi’ûne il-lezzânn” sadece zannın peşine düşmektedirler. “ve-innez-zânne lê yûğnî mine’l-hâkkî şey'ê” ama şu bir gerçek ki zan asla gerçeğin yerini tutamaz. Allah gibi aşkın, melek gibi gaybi varlıklar hakkında spekülasyon insanın sapmasından başka ne getirir. Allah gibi aşkın bir varlık, melekler gibi gaybi bir varlık ancak zanla değil, ilâhi bir beyana dayanarak iman edilir. Yani siz Allah’ı nasıl biliyorsunuz, Allah size kendisini nasıl tanıtırsa. Eğer Allah’ın kendisi hakkındaki o bilgi sizin de elinizde varsa o zaman siz Allah oldunuz demektir haşa. Onun için biz Allah’ı kendi bildirdiği gibi biliriz. Onun zatı hakkında verdiği bilgi bizim Allah hakkındaki bilgimizdir. Onun ötesinde spekülasyon yapmayız. Allah hakkında zan insanı batıla sürükler.

(M.İSLAMOĞLU)