(23-24) Bunlar sizin babalarınızın verdiği isimlerden başka bir şey değildir. Allah bu konuda bir delil indirmemiştir. Onlar sadece zanna ve nefislerinin arzularına uymaktadırlar. Halbuki, onlara Rablerinden doğru yolu gösteren bir rehber gelmiştir. Yoksa insan, her aklına eseni yapamaz.
Onlar, sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka bir şey değildir ve ALLAH onlar için hiçbir delil indirmemiştir. Kendilerine, Rab’lerinden bir yol gösterici geldiği halde, sadece kuruntuları ve fantezileri izliyorlar.
Bu isimler, sizin ve atalarınızın onlara yakıştırdığı isimlerden başka bir şey değildir. Allah, onlar için hiçbir yetkilendirmede bulumadı. Ant olsun ki, onlara Rabb’lerinden doğru yolu gösterici1 geldiği halde, onlar yalnızca zanna2 ve benliklerinin tutkularına uyuyorlar. 1- İnsanları zandan kurtarıp, kesin bilgiye; gerçeğe, doğruya ulaştıracak bilgi. 2- Kesin olmayan bilgiye, sanıya.
Bu (sözde ilahi varlık)lar sizin ve atalarınızın uydurduğu boş isimlerden başka şeyler değildir; (ve) Allah onlara hiçbir yetki vermemiştir. Onlar, (o putlara tapanlar,) sadece zannın ve kuruntuların peşine takılıyorlar; halbuki şimdi onlara Rablerinden bir yol gösterici gelmiştir.
Bunlar, sadece sizin ve atalarınızın uydurduğu isimlerden ibarettir; Allah bunlara hiçbir yetki ve otorite devretmemiştir. Bunu söyleyenler sadece kuruntu ve nefsani arzularının peşinden gidiyorlar; oysa ki Rablerinden kendilerine, ilahi rehberlik gelmiş bulunuyor.
Onlar, sizin ve babalarınızın, (tanrı) diye isimlendirdiğiniz (boş, kavramsız) isimlerden başka bir şey değildir. Allâh, onlara hiçbir güç (tanrı oldukları hakkında hiçbir delil) indirmemiştir. O(putlara tapa)nlar zanna ve nefislerin hevesine uyuyorlar. Oysa kendilerine, Rableri tarafından yol gösterici gelmiştir.
Bunların kendileri yok, sadece adları vardır. O adları, siz ve atalarınız dillendiriyorsunuz. Allah onlarla ilgili bir belge (yetki) indirmedi. Sadece varsayımlarınızın ve canınızın istediği şeyin peşinden gidiyorsunuz. Bakın işte size Sahibinizden bir rehber geldi.
Bunlar, sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka şeyler değildir. Onlar hakkında Allah bir kanıt indirmemiştir. Onlar, sadece sanıya, bir de nefislerin hoşlandığı şeylere uyuyorlar. Yemin olsun, onlara hidayet Rablerinden gelmiştir.
MEAL
23.) Bunlar, sadece sizin ve atalarınızın uydurduğu isimlerden ibarettir,- Allah bunlara hiçbir yetki ve otorite devretmemiştir. Bunu söyleyenler sadece kuruntu ve nefsani arzularının peşinden gidiyorlar,- oysa ki Rablerinden kendilerine, ilâhi rehberlik gelmiş bulunuyor.
(M.İ)
23.) [Bilin ki] bu putlar sizin ve atalarınız tarafından [sözde tanrı olarak] uydurulan, adı var kendi yok hükmünde olan şeylerdir. Allah onların tanrı olduklarına dair hiçbir delil indirmemiş, bu konuda hiçbir izin ve yetki vermemiştir. Kendilerine rablerinden hidayet rehberi [Peygamber ve Kur'an] gelmişken, o müşrikler hala mesnetsiz iddiaların, heva ve heveslerin peşinden gidiyorlar.
(M.Ö)
23.) “Bunlar sizin ve babalarınızın taktığı adlardan başka bir şey değildir. Allah onları destekleyen bir delil indirmemiştir. Onlar sadece sanıya ve canlarının istediğine uymaktadırlar. Oysa onlara Rabblerinden andolsun ki doğruluk rehberi gelmiştir.”
(A.K)
23.) Gerçek şu ki bu varlıkların hiçbir kutsallığı yoktur. Bunlar, kendilerini taklit ettiğiniz atalarınızın uydurduğu asılsız şeyler olup ilâhî vahye dayanmamaktadır. Buna rağmen sizler bu asılsız şeylerin peşinden gitmeye devam ediyor ve elçimiz Muhammed’e lütfedilen ilâhî vahyin rehberliğini kabul etmiyorsunuz!
(H,E;M,C)
TEFSİR
Gerek bu Lât, Uzza, Menat ve benzeri isimler, gerek bunlara ilah ve melek adlarının takılması, gerek meleklere "dişi" varlıklar denmesi ve bu dişi varlıkların yüce Allah'a ayrılması; bütün bunlar hiçbir anlam taşımayan, ardında hiçbir gerçek bulunmayan kuru "isim"lerden ibarettir. Yüce Allah size bu isimlere ilişkin hiçbir kanıt indirmemiştir.
Yüce Allah'ın yapmadığı açıklamanın hiçbir gücü, hiçbir ağırlığı yoktur. Çünkü gerçek değildir. Gerçeğin ağırlığı, gücü ve etkinliği olur. Buna karşılık "batıl" sözler, yani asılsız açıklamalar hafiftirler, ağırlıkları yoktur; zayıftırlar, güçleri yoktur; basittirler, etkinlikleri yoktur. Okuduğumuz ayetin ortalarında müşrikler asılsız kuruntuları ile, masalları ile başbaşa bırakılıyor. Onlara seslenilmeye son veriliyor, sanki yoklarmış gibi kendilerine yüz çevrilerek üçüncü şahsa dönülüyor. Ayetin o bölümünü tekrar okuyalım:
“Onlar sadece sanılarının ve canlarının istediğinin peşinden gidiyorlar.”
Hiçbir delilleri, hiçbir bilgileri ve hiçbir sağlam kanıtları yoktur. İnançlarının tek dayanağı sanıları, delillerinin tek kaynağı kişisel arzularıdır. Oysa inanç sisteminde sanılara, kişisel arzulara yer yoktur. Bu sistem kesin bilgiye dayanmalı, arzulardan ve ihtiraslardan arınmış olmalıdır. Üstelik sanılarının ve kişisel arzularının peşinden giden bu adamların herhangi bir mazeretleri, tutumlarını haklı saydıracak bir gerekçeleri yoktur. "Oysa onlara Rabb'leri katından doğru yola ilişkin bilgi geldi:' Bu bilginin gelişi ile mazeretleri sona erdi, bahaneleri geçersiz kaldı. Herhangi bir iş kişisel arzuya ve ihtiraslara gelip dayanınca çığrından çıkar, doğru yolu bulma imkânı ortadan kalkar. Çünkü böylesine durumlarda yanılgının sebebi gerçeğin gizliliği ya da delil yetersizliği değildir. Asıl sebep istediğini ille de yaptırmak isteyen kişisel arzudur. Bu kişisel arzu önce istediğini yaptırıyor, sonra yaptığına gerekçe ve kılıf arıyor. Bu durum insan nefsinin yakalanabileceği en kötü hastalıktır. Böylesine hastalıklı bir ruha ne gerçeğe ilişkin bilgi yararlı olabilir ne de ona herhangi bir delil inandırıcı gelebilir. Bundan dolayı bir sonraki ayette kınama içerikli bir soru ile karşılaşıyoruz. Okuyalım:(Bir sonraki ayet)
(S.KUTUB)
17. İlah ve ilaheleriniz, hiç bir sûrette ilahlık sıfatına haiz değillerdir ve onların ilahlıkta bir payları dahi yoktur. Ayrıca onların ilahlığı hakkında Allah'ın onlara bir yetki verdiğine dair Allah tarafından verilmiş bir belge de bulunmuyor elinizde. Tüm bunlara rağmen böylesine saçma inançlar ortaya attınız.
18. Diğer bir ifadeyle, bunların dalâlette olmalarının iki nedeni vardır: a) Onların bu inancı bir gerçeğe dayalı olmadığı gibi sadece zan ve vehimden ibarettir. b) Onlar bu inançları arzu ve hevalarına uyarak ortaya atmışlardır. Çünkü onlar, öyle bir ilahları olsun istiyorlar ki, şayet ahiret varsa bu ilahları onları orada kurtarabilsin. Fakat bu dünyada hiçbir sûrette sınırlamalar (helal-haram) koymasınlar. Bu tür kimseler, dünyada diledikleri şekilde, helal ve harama aldırmadan yaşamak istedikleri için, herhangi bir ahlâkî disiplini kabul etmezler. İşte bu yüzden de peygamberin getirdikleri tevhidi nizama karşı çıkmaktadırlar. Dolayısıyla arzularına uygun ilahlar icad etmişlerdir.
19. Her dönem boyunca peygamberler gönderilmiş ve onlar da insanları dalâlet bataklığından çıkarabilmek için aynı gerçeği tebliğ etmişlerdir. Şimdi de Hz. Muhammed (s.a) "Bu kainatın yegane ilahı Allah'tır." gerçeğini tebliğ etmiştir.
(MEVDUDİ)
Bu putlar sizin ve babalarınızın taktığı isimlerden, yakıştırmalardan başka bir şey değildir. Öyle değil mi? Siz kendiniz dikmediniz mi bu putları? Sizin kendi eseriniz değil mi bunlar? Siz koymadınız mı bu yasaları? Siz kendiniz koymadınız mı bu kanunları? Allah’ın elçisinin, Allah’ın sisteminin, Allah’ın mesajının karşısında şu savunduğunuz, şu tutunduğunuz demokrasiyi kendiniz icat etmediniz mi? Ona tutunarak Allah sistemini dışlamaya mı çalışıyorsunuz?
Herkes bu demokrasiye inanmalıdır diyerek insanları bu kendi diktiğiniz puta imana mı çağırıyorsunuz? Bu konuda Allah size bir delil de indirmemiştir. Bu konuda, bu kendi akıllarınızdan, kendi hevâ ve heveslerinizden kaynaklanan bu putların, bu isimlerin, bu yasaların, bu demokrasinin hak olduğuna, doğru olduğuna dair Allah’tan bir delil, bir âyet de yoktur. Yıllardır bu tür putlar egemenliğinde bir hayat yaşayan, Allah yasalarını bırakıp bu put sistemlerini uygulayan ülkelerin, toplumların durumları da belli. Ahlâklarıyla, sosyal yapılarıyla, gençlikleriyle, sömürüleriyle, vurgunlarıyla, intiharlarıyla kanları ve gözyaşlarıyla herkesin gözü önündedirler.
“Hayır hayır, onlar sadece zanna uyarlar” diyor Rabbimiz. Hiçbir bilgiye sahip değillerdir onlar, sadece zanna tabi oluyorlar ve de nefislerinin, arzularının, hevâ ve heveslerinin peşinde giderler. Şehvetlerine tâbi olurlar. Canları neyi istiyorsa, arzuları hevesleri neyi emrediyorsa, bilginin dışında tâbi oldukları zanları onları nereye sürüklüyorsa oraya gidiyorlar. Şehvetlerinin peşinde güdülüp gidiyorlar. Onların kendi nefisleri, arzu ve hevesleri ilâhları, ilâheleri oluyor da onun peşinde sürüklenip gidiyorlar.
İnsanlar kendi kafalarından, kendi hevâ ve heveslerinden bir şeyler üretiyor, bir şeyler dikiyor ve onlara tutunarak Allah âyetlerini, Allah bilgisini, Allah elçilerini reddetmeye kalkışıyorlar. Kendi elleriyle diktikleri bu putlara dokunulmazlıklar izâfe ederek, onların kesin doğru olduklarını kabul ederek onların tartışılmasına bile izin vermiyorlar. Allah diyor ki, “bütün bu yaptıklarınız sadece isimden ibarettir. Sadece kendi yakıştırdığınız isimden ibarettir bunlar ve altlarında hiçbir şey yoktur.”
“Meselâ adâlet diyorlar ama adâletin “a” sına bile rastlamak mümkün değil. Hürriyet diyorlar, eşitlik diyorlar, yasa diyorlar, demokrasi diyorlar, laiklik diyorlar, din ve vicdan özgürlüğü diyorlar ama başörtülülere kan ağlatıyorlar. İnsan hakları diyorlar, adâlet konseyi diyorlar, güvenlik konseyi diyorlar ama sadece isimden ibaret, altında bu isme lâyık hiçbir şey yok. Tüm dünyaya korkudan başka, zulümden başka hiçbir şey yaymıyorlar. Sadece isimden ibarettir bunların yaptıkları şeyler, altını kazdığınız zaman hiçbir şey çıkmaz, hiçbir anlam ifade etmez,” diyor Allah. Dayandıkları hiçbir haklı sebep ve dayanakları yoktur.
İşte şu anda görüyoruz ki tüm müşrik dünya kendilerine böyle putlar egemenliğinde bir dünya, bir sistem kurarlarken, bir put ihdas edip onun ismini koyarlarken acaba neye dayanıyorlar? Onların gerçekliği konusunda acaba kendilerine Allah’tan bir delil gelmiş midir? Hayır, ataları, yahut kendileri böyle bir isim vererek meseleyi geçiştiriyorlar. Zaten bu tür müşriklerin Allah’a inanmadıkları için Allah’tan bir delile, Allah’tan bir vahye dayanma düşünceleri dertleri de yok. Yani bu adamlar dün de, bugün de kendilerinin, kendi inanışlarının, kendi dünyalarının sağlam bir dayanağının olmasını da istememektedirler. Onlar sadece zanna tâbi oluyorlar.
Halbuki onlara Rabblerinden bir hidâyet, bir delil gelmişti. Rabbleri onları hiçbir zaman yolsuz yordamsız bırakmamıştır. Tarihin her bir döneminde Rabbleri onlara kendi bilgisinden bilgi sunmuştur. İşte son elçiye gelen hidâyet onların karşısında duruyor. Allah bilgisi, Allah vahyi ve o vahyi en güzel örnekliliğiyle kendilerine sunan Allah elçisi ayan beyan, taptaze, dimdik karşılarında... Daha Önce Mûsâ’ya (a.s), Îsâ’ya (a.s), İbrahim, Nuh, Hud, Salih’e (a.s) gönderilen vahiy şimdi son elçi Muhammed’le (a.s) kendilerine gönderilmişti. Tarihin hiçbir döneminde insanları vahiy bilgisinden, hidayetten mahrum bırakmayan rahmeti bol olan Allah şimdi de bu rahmet kapısını kendilerine açmıştı. Peki acaba niye bu insanlar Rahmân’ın bu rahmetinden istifadeye yanaşmıyorlar? Acaba niye bu insanlar kendileri için rahmet olan Allah vahyine, Allah bilgisine kulak vermiyorlar? Niye ilgisiz davranıyorlar bu Kitaba da kendi istek ve arzularını tanrılaştırıp, kendi hevâ ve heveslerini sistemleştirip, kendi oluşturdukları putlara, kendi oluşturdukları yasalara tapınıyorlar? Bakın bunun sebebini bundan sonraki âyetinde Rabbimiz şöyle bir soruyla açıklar:(Bir sonraki ayet)
(A.KÜÇÜK)
“İn hiye illê esmê-ûn semmey-tûmûhê entûm ve êbê-ûkûm” bunlar sadece sizin ve atalarınızın uydurduğu isimlerden ibarettir. “mê enzelâllâhû bihê min sûltân” Allah bunlara hiçbir yetki ve otorite devretmemiştir. Yani bunların böyle bir otoritesi ve yetkisi yoktur. Size yardım ve şefaat etme otoritesi yoktur. Allah bunlara vermeden siz nasıl Allah adına Allah’tan alıp ta onlara verirsiniz.
Her tür şirk aslında tanrı atamaktır. Düşünün kul tanrısını atar mı? Eğer biri birini atayacaksa tanrı kulu atar. Ama her tür şirkin özünde affedilemeyecek kadar büyük bir günah olmasının sebebi kulun tanrı atamaya kalkması, kulun tanrıyı dizayn etmeye kalkması. Kulun; tanrının ne yapacağını emretmeye, söylemeye kalkmasıdır. Ki bundan daha büyük küstahlık olur mu? Haddini bilmezlik olur mu? Onun için her şirk haddini bilmezliktir.
“in yet-tebiûne illêz-zânne ve-mê têhve’l-enfûs” onlar sadece kuruntu ve nefsani arzularının peşinden gidiyorlar. Heva ve heveslerinin peşine takılıyorlar. “ve-lekâd cê-ehûm min Râbbihimû’l-hûdê” oysa ki Rablerinden kendilerine ideal bir doğru yol rehberliği gelmiş bulunuyor. Ama onlar bu rehberliğe uymuyorlar.
(M.İSLAMOĞLU)