MULK SURESİ

Ayet Getir

قُلْ هُوَ الَّذِي أَنشَأَكُمْ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ قَلِيلًا مَّا تَشْكُرُونَ

Kul huvellezî enşeekum ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’ideh(ef’idete), kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).

Bayraktar Bayraklı

De ki: “Sizi yaratan, size işitme duyusu, gözler ve kalpler veren Allah'tır. Ne az şükrediyorsunuz!”


Cemal Külünkoğlu

De ki: “O, sizi yaratan ve size kulaklar, gözler ve kalpler verendir. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!”


Diyanet İşleri (eski)

De ki: 'Sizi yaratan sizin için kulaklar, gözler ve kalbler var eden O'dur. Ne az şükrediyorsunuz!'


Diyanet Vakfi

(Resûlüm!) De ki: Sizi yaratan, size işitme duyusu, gözler ve kalpler veren O'dur. Ne az şükrediyorsunuz!


Edip Yüksel

De ki: “Sizi yaratan, size duyma, görme duyuları ve beyinler veren O’dur. Ne kadar seyrek şükredersiniz!“


Elmalılı Hamdi Yazır

De ki, odur ancak sizi inşa eyleyen ve size dinleyecek kulak, görecek gözler, duyacak gönüller veren, fakat sizler pek az şükr ediyorsunuz


Muhammed Esed

De ki: "O, sizi hayata getiren, size kulaklar, gözler ve kalpler bağışlayandır; (yine de) ne kadar az şükrediyorsunuz!"


Mustafa İslamoğlu

De ki: "O sizi inşa edendir; size işitme duyusu, gözler ve (akleden) kalpler bahşedendir: Ne kadar da azınız şükrediyor!"


Seyyid Kutub

De ki: «Sizi yaratan, size kulaklar, gözler ve kalpler veren O'dur. Ne az şükrediyorsunuz.»


Süleyman Ateş

De ki: "Sizi yaratan, size işitme (duyusu), gözler ve gönüller veren O'dur. Ne kadar az şükrediyorsunuz?


Süleymaniye Vakfı

De ki “Sizi var eden; size dinleme, ileri görüşlü olma (basiret) özelliği veren ve gönüllerinizi[*] oluşturan O’dur. Görevlerinizi ne kadar az yapıyorsunuz!” [*] Günümüz ilminde İnsan, düşünen veya konuşan canlı diye tarif edilir. Hâlbuki Kur’ân’da kuşların ve karıncaların konuşmalarına ve akıllarını kullanarak yaptıkları işlere yer verilir. Bu ve benzeri âyetlere göre insanın temel farkı, kulaklarında, gözlerinde ve gönlünde olandır. Gönül, kalp diye de adlandırılır. Gözler ve kulaklar kalbin danışmanıdır. Göz doğruları görür, kulak doğruları dinler. Akıl ise ayrı bir organ değil, yanlışları ayıklama işlemidir. Kalp, menfaatlerin, beklentilerin veya özentilerin etkisiyle, akıl süzgecinden geçen bilgileri ya kabul veya reddeder. İnsanı diğer varlıklardan farklı yapan şey ruhudur. Ruhun insana kazandırdıkları ile ilgili olarak Bkz. Secde 32/9 ve dipnotu. İnsanın kişiliğini belirleyen bu ruhtur. İmanın, kalp ile tasdik şartına bağlanması da bundandır. Yoksa peygamberlerin söylediklerinin doğru olduğunu herkes bilir. Ama kendini bir düşünce ve anlayışa esir edenler, o doğruları görmek veya duymak istemezler. Asıl körlük ve sağırlık budur. Kâfir, örten demektir. Bunlar gerçekleri sürekli örtmeye çalışan kimselerdir. Örtecek bir şey yoksa örtme yani kâfirlik de olmaz.


Tefhim-ul Kuran

De ki: «Sizi inşa edip yaratan, size kulak, gözler ve gönüller veren O'dur. Ne kadar az şükrediyorsunuz?»


Yaşar Nuri Öztürk

De ki: "Sizi oluşturan O'dur. O size, işitme gücü, gözler ve gönüller verdi. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!"


قُلْ هُوَ الَّذِي ذَرَأَكُمْ فِي الْأَرْضِ وَإِلَيْهِ تُحْشَرُونَ

Kul huvellezî zereekum fîl ardı ve ileyhi tuhşerûn(tuhşerûne).

Bayraktar Bayraklı

De ki: “Sizi yeryüzünde çoğaltıp yayan O'dur, ancak O'nun huzuruna gelip toplanacaksınız.”


Cemal Külünkoğlu

De ki: “O, sizi yeryüzünde yaratıp çoğaltandır. Ancak O'nun huzurunda toplanacaksınız.”


Diyanet İşleri (eski)

Sizi yerde yaratıp yayan O'dur ve O'nun huzurunda toplanacaksınız.


Diyanet Vakfi

De ki: Sizi yeryüzünde çoğaltıp yayan O'dur; ancak O'nun huzuruna gelip toplanacaksınız.


Edip Yüksel

De ki: “Sizi yeryüzünde üreten O’dur ve siz O’nun huzurunda toplanacaksınız.”


Elmalılı Hamdi Yazır

De ki, odur sizi Arzda zürriyyet halinde yaratıp yayan, nihayet de hep toplanıp ona haşrolunacaksınız.


Muhammed Esed

De ki: "Sizi yeryüzünde yaratıp çoğaltan O'dur; ve (yeniden dirildiğinizde) O'nun huzurunda toplanacaksınız".


Mustafa İslamoğlu

De ki: "O sizi yeryüzünde yayıp çoğaltandır: en sonunda O'na döndürüleceksiniz."


Seyyid Kutub

De ki: Sizi yeryüzünde çoğaltıp yayan O'dur, ancak O'nun huzuruna gelip toplanacaksınız.


Süleyman Ateş

De ki: "Sizi yerde üreten O'dur ve toplanıp O'na götürüleceksiniz."


Süleymaniye Vakfı

De ki “Sizi tohum gibi toprağa atıp bitirecek olan[*] O'dur. O’nun huzurunda toplanacaksınız.” [*] Mekayis, ذرأ md.


Tefhim-ul Kuran

De ki: «Sizi yeryüzünde üretip türeten O'dur. Siz O'na toplanıp götürüleceksiniz.»


Yaşar Nuri Öztürk

De ki: "Sizi, yeryüzünde yaratıp yayan O'dur. O'nun huzurunda haşredileceksiniz."


وَيَقُولُونَ مَتَى هَذَا الْوَعْدُ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ

Ve yekûlûne metâ hâzel va’du in kuntum sâdikîn(sâdikîne).

Bayraktar Bayraklı

“Eğer doğru söylüyorsanız, bu tehdit ne zaman gerçekleşecek?” diyorlar.


Cemal Külünkoğlu

“Eğer doğru söyleyenler iseniz, bu tehdit ne zaman gerçekleşecek?” diyorlar.


Diyanet İşleri (eski)

'Doğru sözlü iseniz bildirin bu azap sözü ne zamandır?' derler.


Diyanet Vakfi

«Doğru sözlü iseniz (söyleyin), bu tehdit hani ne zaman (gerçekleşecek)?» derler.


Edip Yüksel

“Doğru iseniz, bu söz ne zaman gerçekleşecek?“ derler.


Elmalılı Hamdi Yazır

Böyle iken diyorlar ki: Ne zaman bu va'd? Eğer sadıksanız?


Muhammed Esed

Ama onlar (yalnızca şunu) soruyorlar: "Bu vaad ne zaman gerçekleşecek? (Buna cevap verin, ey inananlar,) eğer doğru sözlü insanlar iseniz!"


Mustafa İslamoğlu

Ama onlar: "Bu vaad ne zaman gerçekleşecek, eğer sözünüze sadıksanız (haber verin de görelim)!" diye meydan okuyorlar.


Seyyid Kutub

«Doğru sözlü iseniz söyleyin, bu tehdit hani ne zaman gerçekleşecek?» derler.


Süleyman Ateş

"Doğru (söylüyor) iseniz bu tehdid (ettiğiniz azâb) ne zaman gelecek?" diyorlar.


Süleymaniye Vakfı

“Dediğiniz doğruysa onun ne zaman olacağını da söyleyin.” derler.


Tefhim-ul Kuran

Derler ki: «Eğer siz doğru sözlüler iseniz, şu tehdit (ettiğiniz azab) ne zamanmış?»


Yaşar Nuri Öztürk

Derler ki: "Eğer doğru sözlülerseniz, bu vaat de zaman?"


قُلْ إِنَّمَا الْعِلْمُ عِندَ اللَّهِ وَإِنَّمَا أَنَا نَذِيرٌ مُّبِينٌ

Kul innemel ilmu indallâhi ve innemâ ene nezîrun mubîn(mubînun).

Bayraktar Bayraklı

De ki: “O bilgi yalnızca Allah'a mahsustur. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım.”


Cemal Külünkoğlu

De ki: “Onu bilmek ancak Allah'a mahsustur. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım!”


Diyanet İşleri (eski)

De ki: 'Onu bilmek ancak Allah'a mahsustur. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.'


Diyanet Vakfi

De ki: O bilgi, ancak Allah'a mahsustur. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım.


Edip Yüksel

De ki: “Bu bilgi ALLAH’ın katındadır. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.”


Elmalılı Hamdi Yazır

De ki, o ılim ancak Allahın ındindedir, ben sade açık anlatan bir nezîr (kocundurucu bir Peygamber)im.


Muhammed Esed

Onlara de ki (ey Peygamber): "Onun bilgisi yalnız Allah katındadır; ben ise sadece bir uyarıcıyım".


Mustafa İslamoğlu

De ki: "Onun bilgisi sadece Allah katındadır! Ben ise, yalnızca onu olduğu gibi ileten bir uyarıcıyım."


Seyyid Kutub

De ki: «O bilgi ancak Allah'a mahsustur. Ben ise sadece açık sözlü bir uyarıcıyım.»


Süleyman Ateş

De ki: (Ona âit) Bilgi, Allâh'ın yanındadır. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım."


Süleymaniye Vakfı

De ki “O bilgi, Allah katındadır. Ben, sadece doğruları açıklayan bir uyarıcıyım.”


Tefhim-ul Kuran

De ki: «(Bununla ilgili) Bilgi ancak Allah'ın katındadır. Ben ancak apaçık olan bir uyarıcı-korkutucuyum.»


Yaşar Nuri Öztürk

De ki: "Bilgi Allah'ın katındadır. Bana gelince, ben ancak açıkça uyaran biriyim."


فَلَمَّا رَأَوْهُ زُلْفَةً سِيئَتْ وُجُوهُ الَّذِينَ كَفَرُوا وَقِيلَ هَذَا الَّذِي كُنتُم بِهِ تَدَّعُونَ

Fe lemmâ reevhu zulfeten sîet vucûhullezîne keferû ve kîle hâzellezî kuntum bihî teddeûn(teddeûne).

Bayraktar Bayraklı

Onu yakından gördüklerinde, inkâr edenlerin suratları asılır ve kendilerine, “İşte durmadan istediğiniz azap budur!” denilir.


Cemal Külünkoğlu

Fakat azabı gördükleri zaman, inkârcıların yüzleri (kararır) kötüleşir ve (kendilerine): “İşte sizin arayıp durduğunuz (azap) budur” denir.


Diyanet İşleri (eski)

Azabı yaklaşırken gördükleri zaman, inkar edenlerin yüzleri çirkinleşip kararır; onlara: 'Sizin arayıp durduğunuz işte budur' denir.


Diyanet Vakfi

Ama onu (azabı) yakından gördükleri zaman, inkâr edenlerin yüzleri kararacak ve (kendilerine): İşte sizin isteyip durduğunuz budur! denecektir.


Edip Yüksel

Onu yaklaşırken gördükleri zaman inkârcıların suratı asılır ve onlara “İşte isteyip durduğunuz şey budur“ denir.


Elmalılı Hamdi Yazır

Derken vaktı gelip de onu yakından gördüklerinde o küfredenlerin yüzleri kötüleşiverdi. Ve denildi ki işte, o sizin kendilerine da'vet edip durduğunuz budur


Muhammed Esed

Ama sonunda, bu (gerçekleşme)nin yakın olduğunu gördükleri zaman, hakikati inkar edenlerin yüzleri acı ile buruşacak ve onlara: "İşte (o kadar küçümseyerek) çağırıp durduğunuz şey budur!" denilecek.


Mustafa İslamoğlu

Fakat onun çok yakın olduğunu gördükleri zaman, inkara şartlanmış olanların suratları asılacak; dahası kendilerine denilecek ki: "İşte (gelmeyeceğini) iddia edip durduğunuz (gün) budur!"


Seyyid Kutub

Fakat azabı gördükleri zaman, inkar edenlerin yüzleri kararır ve kendilerine «işte sizin arayıp durduğunuz budur» denir.


Süleyman Ateş

Onu yakın görünce inkâr edenlerin yüzleri kötüleşti. Ve: "İşte çağırıp durduğunuz şey budur!" dendi.


Süleymaniye Vakfı

O tehdidi yakından görünce ayetleri görmezlikten gelenlerin (kafirlerin) yüzleri fenalaşır ve onlara “Öğrenmek istediğiniz şey budur” denir.


Tefhim-ul Kuran

Nihayet onu pek yakında gördüklerinde, o küfretmekte olanların yüzleri kötüleşip karardı. Ve: «İşte bu, sizin (gerçekleşmeyecek diye) öne sürüp durduğunuz şeydir» denildi.


Yaşar Nuri Öztürk

Onu yakından gördüklerinde, inkâr edenlerin yüzleri kötüleşti. Şöyle denildi: "O habire çağırıp durduğunuz şey budur."


قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ أَهْلَكَنِيَ اللَّهُ وَمَن مَّعِيَ أَوْ رَحِمَنَا فَمَن يُجِيرُ الْكَافِرِينَ مِنْ عَذَابٍ أَلِيمٍ

Kul ereeytum in ehlekeniyallâhu ve men maıye ev rahımenâ fe men yucîrul kâfirîne min azâbin elîm(elîmin).

Bayraktar Bayraklı

De ki: “Hiç düşündünüz mü; Allah, beni ve benimle beraber olanları helâk ederse ya da bize merhamet ederse, inkâr edenleri acıklı bir azaptan kim kurtarabilir?”


Cemal Külünkoğlu

De ki: “(Söyleyin bakalım:) Eğer Allah, beni ve benimle beraber bulunan (inanan)ları (siz istediniz diye) yıkıma uğratsa veya bize merhamet etse, bu durumda inkârcıları acı dolu azaptan kurtaracak kimdir?”


Diyanet İşleri (eski)

De ki: 'Allah, beni ve benimle beraber bulunanları isterse yok eder veya isterse merhamet eder; söyleyin, bu takdirde inkarcıları, can yakıcı azabdan kim alıkoyabilir?'


Diyanet Vakfi

De ki: Allah beni ve beraberimdekileri (sizin istediğiniz üzere) yok etse veya (öyle olmayıp da) bizi esirgese, (söyleyin bakalım) inkârcıları yakıcı azaptan kurtaracak kimdir?


Edip Yüksel

De ki: “Baksanıza, ALLAH yanımdakilerle birlikte beni helak etse de, yahut bize acısa da, inkârcıları acı azaptan kim kurtarabilir?“


Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: Gördünüz mü? Allah beni ve beraberimdekileri helâk etse yâhud bize merhamet buyursa iki takdirde de kâfirleri elîm bir azâbdan kurtaracak kimdir?


Muhammed Esed

De ki (ey Peygamber!): "Ne sanıyorsunuz? Allah isterse beni ve bana tabi olanları yok eder, isterse bize şefkatiyle rahmet eder. Peki, (siz) hakikat inkarcılarını (öteki dünyada) şiddetli azaptan koruyabilecek kimse var mı?"


Mustafa İslamoğlu

De ki: "Hiç düşündünüz mü? Allah beni ve benimle beraber olanların ölümünü takdir etse, ya da bize rahmet edip (yaşatsa: ikisi de hayırdır). Fakat (söyler misiniz), inkar edenleri acıklı bir azabın pençesinden kim kurtaracak?


Seyyid Kutub

De ki: «Allah beni ve benimle beraber bulunanları isterse yok eder veya isterse merhamet eder; söyleyin bu taktirde kâfirleri can yakıcı azaptan kim kurtarabilir?»


Süleyman Ateş

De ki: "Baksanıza, eğer Allâh beni ve benimle beraber olanları öldürse de yahut bize acısa da (fark etmez,) kâfirleri acı azâbdan kim kurtarabilir?"


Süleymaniye Vakfı

De ki “Düşünsenize, Allah beni ve benimle birlikte olanları yok etse veya iyilikte bulunsa, her iki durumda da siz kâfirleri acıklı azaptan kim kurtarabilir?”


Tefhim-ul Kuran

De ki: «Haber verir misiniz; eğer Allah, beni ve benimle birlikte olanları yıkıma uğratır ya da bizi esirgerse, (peki) bu durumda kâfirleri acıklı bir azabtan kurtaracak olan kimdir?»


Yaşar Nuri Öztürk

Söyle onlara: "Diyelim ki, Allah beni ve beraberindekileri öldürdü, yahut bize acıdı. Peki, kâfirleri korkunç bir azaptan kim kurtaracak?"


قُلْ هُوَ الرَّحْمَنُ آمَنَّا بِهِ وَعَلَيْهِ تَوَكَّلْنَا فَسَتَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ

Kul huver rahmânu âmennâ bihî ve aleyhi tevekkelnâ, fe se ta’lemûne men huve fî dalâlin mubîn(mubînin).

Bayraktar Bayraklı

De ki: “Bizim Rabbimiz Rahmân'dır. O'na inandık ve yalnız O'na güvendik. Yakında, kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu bileceksiniz.”


Cemal Külünkoğlu

De ki: “O (Allah), Rahmandır (varlık âleminde bulunan bütün yarattıklarına merhamet edip nimet verendir). Biz O'na inanmış ve O'na güvenmişiz. Siz kimin apaçık sapıklıkta olduğunu yakında öğreneceksiniz!”


Diyanet İşleri (eski)

De ki: 'Bizim inandığımız ve kendisine güvendiğimiz, Rahman olan Allah'tır. Kimin apaçık bir sapıklıkta olduğunu yakında bileceksiniz.'


Diyanet Vakfi

De ki: (Sizi imana davet ettiğimiz) O (Allah) çok esirgeyicidir; biz O'na iman etmiş ve sırf O'na güvenip dayanmışızdır. Siz kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu yakında öğreneceksiniz!


Edip Yüksel

De ki: “O Rahman’dır; biz O’nu onayladık ve O’na güvendik. Kimin gerçekten tam bir sapıklık içinde olduğunu ileride öğreneceksiniz.”


Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: O öyle Rahman, işte biz ona iyman ettik ve ona dayanmaktayız, ileride sizler de bileceksiniz ki o açık bir dalâl içinde bulunan kim?


Muhammed Esed

De ki: "O, Rahman'dır; biz O'na iman ettik ve O'na güvendik; kimin açık bir sapıklıkta olduğunu zamanı geldiğinde anlayacaksınız."


Mustafa İslamoğlu

De ki: "(İşte kurtaracak olan) O Rahman'dır! Biz O'na iman ettik ve O'na güvendik. (Size gelince): kimin apaçık bir sapıklıkta olduğunu günü gelince öğreneceksiniz.


Seyyid Kutub

De ki: «O Allah, Rahmandır; biz O'na iman etmiş ve sırf O'na güvenip dayanmışızdır. Siz kimin apaçık sapıklıkta olduğunu yakında öğreneceksiniz.»


Süleyman Ateş

De ki: "O, çok merhametlidir. O'na inanmış, O'na dayanmışızdır. Yakında kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu bileceksiniz."


Süleymaniye Vakfı

De ki “İyiliği sonsuz olan O'dur; biz O'na inanıp güvendik ve O'nu kendimize vekil ettik. Açık bir sapıklık içinde olanın kim olduğunu yakında öğrenirsiniz.”


Tefhim-ul Kuran

De ki: «O (Allah) Rahman olan (bizi esirgeyip koruyan)dır; biz O'na iman ettik ve O'na tevekkül ettik. Artık siz kimin açıkça bir şaşkınlık (ve sapıklık) içinde olduğunu pek yakında bilip öğreneceksiniz.»


Yaşar Nuri Öztürk

De ki: "Rahman'dır O, O'na inandık biz ve yalnız O'na güvendik. Yakında bileceksiniz kimmiş apaçık sapıklığın içinde."


قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ أَصْبَحَ مَاؤُكُمْ غَوْرًا فَمَن يَأْتِيكُم بِمَاء مَّعِينٍ

Kul e re’eytum in asbaha mâukum gavren fe men ye’tîkum bi maîn maîn(maînin).

Bayraktar Bayraklı

De ki: “Suyunuz çekilirse, söyleyin bakalım! Size kim bir akarsu getirebilir?”


Cemal Külünkoğlu

De ki: “(Söyleyin bakalım): Suyunuz çekiliverse, size kim akar su kaynağı getirebilir?”


Diyanet İşleri (eski)

De ki: 'Suyunuz yere batarsa, söyleyin, size kim temiz bir su kaynağı getirebilir?'


Diyanet Vakfi

De ki: Suyunuz çekiliverse, söyleyin bakalım, size kim bir akar su getirebilir?


Edip Yüksel

De ki: “Hiç düşündünüz mü ki: suyunuz çekilse, size kim temiz bir su getirebilir?“


Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: Gördünüz mü? Sabaha kadar suyunuz bata kalırsa size bir âb-i revân getirecek kim?


Muhammed Esed

(Hakikati inkar edenlere) de ki: "Ne sanıyorsunuz? Aniden bütün suyunuz toprağın altında yok olup gitseydi (Allah'tan başka) kim size temiz kaynaklardan (yeni) su verebilirdi?"


Mustafa İslamoğlu

De ki: "Hiç düşündünüz mü? Eğer suyunuz (yeryüzünden) tamamen çekiliverse, size tertemiz kaynak sularını kim getirecek?"


Seyyid Kutub

De ki: «Suyunuz yere batarsa söyleyin, size kim temiz bir su kaynağı getirebilir?»


Süleyman Ateş

De ki: "Baksanıza, eğer suyunuz çekilse, size kim bir akar su getirebilir?"


Süleymaniye Vakfı

De ki “Düşünsenize, bir sabah sularınız yerin dibine batsa, kim size bir akarsu getirebilir?”


Tefhim-ul Kuran

De ki: «Haber verin; eğer suyunuz yerin dibine göçüverecek olursa, bu durumda kim size bir akar su kaynağı getirebilir?»


Yaşar Nuri Öztürk

Şunu da söyle: "Bir sabah suyunuz çekiliverse, kim getirecek fışkırıp akan bir su size?"