Kâf, hâ, yâ, ‘ayn, sâd.
Kâf, Hâ, Yâ, Ayn, Sâd.
Kaf, Ha, Ya, Ayn, Sad.
Kâf. Hâ. Yâ. Ayn. Sâd.
K20H5Y10A70S90
Kâf, Hâ, Yâ, Ayn, Sâd.
Kaf-Ha-Ya-'Ayn-Sad.
Kâf-Hâ-Yâ-‘Ayn-Sad!
Kâf, ha, ya, ayn, sad
Kâf hâ yâ 'ayn sâd.
KAF! HA! YA! AYN! SAD!
Kâf, Hâ, Yâ, Ayn, Sâd.
Kâf, Hâ, Yâ, Ayn, Sâd.
Bu, Rabbinin, kulu Zekeriyyâ'ya olan rahmetini hatırlatmadır.
Bu (ayetlerde) Rabbinin, kulu Zekeriya'ya yönelik rahmeti anlatılıyor.
Bu, Rabbinin kulu Zekeriya'ya olan rahmetini anmadır.
(Bu,) Rabbinin, Zekeriyya kuluna rahmetinin anılmasıdır.
Bu, Efendinin, kulu Zekeriyya’ya olan rahmetini anıştır.
Rabbının rahmetini bir anış Zekerriya kuluna
Kulu Zekeriya'ya Rabbinin bahşettiği rahmeti dile getiren bir anma(dır), bu:
Kulu Zekeriyya'ya, Rabbinin rahmetinin anısına...
Bu ayetlerde Rabbinin, kulu Zekeriyya'ya yönelik rahmeti anlatılıyor.
Bu, Rabbinin, kulu Zekeriyyâ'ya rahmetini anıştır.
Bu, Rabbinin[*], kulu Zekeriya’ya olan iyiliğinin hikâyesidir. [*] Sahibinin
(Bu,) Rabbinin kulu Zekeriya'ya rahmetinin zikridir.
Rabbinin rahmetinin, Zekeriyya kuluna anılışıdır bu...
Hani o, gizli bir sesle Rabbine yalvarmıştı:
(3-4) Hani O, Rabbine gizlice seslenip şöyle niyaz etmişti: “Ey Rabbim! Doğrusu, artık kemiklerim zayıfladı, saçlarım ağardı. Ey Rabbim! (şimdiye kadar) sana yönelttiğim duada cevapsız bırakıldığım hiç olmadı.”
O Rabbine içinden yalvarmıştı.
Hani o, gizli bir sesle Rabbine niyaz etmişti:
Efendisine gizli bir yalvarışla seslenmişti.
O vakıt ki rabbına nida etmişti, gizli bir nida
Hani o, ta içinden Rabbine seslenerek
Hani o Rabbine (içinin) ta derinliklerinden seslenerek
Hani O, Rabbine içinden yalvarmış.
O, Rabbine gizli bir seslenişle yalvarmıştı:
O, bir gün Rabbine gizlice yalvarmıştı.
Hani o, Rabbine gizlice seslendiği zaman.
Hani o, Rabbine gizli bir sesle seslenmişti de,
“Ey Rabbim,” dedi, “Vücudumda kemiklerim zayıfladı, saçım başım ağardı. Ey Rabbim, sana ettiğim dua sayesinde hiç bedbaht olmadım.”
(3-4) Hani O, Rabbine gizlice seslenip şöyle niyaz etmişti: “Ey Rabbim! Doğrusu, artık kemiklerim zayıfladı, saçlarım ağardı. Ey Rabbim! (şimdiye kadar) sana yönelttiğim duada cevapsız bırakıldığım hiç olmadı.”
Şöyle demişti: 'Rabbim! Gerçekten kemiklerim zayıfladı, saçlarım ağardı. Rabbim! Sana yalvarmakla şimdiye kadar bedbaht olup bir şeyden mahrum kalmadım.'
Rabbim! dedi, benden (vücudumdan), kemiklerim zayıfladı, saçım başım ağardı. Ve ben, Rabbim, sana (ettiğim) dua sayesinde hiç bedbaht olmadım.
“Efendim“ dedi, “Vücudumdaki kemik gevşedi, başım ağarıp tutuştu. Sana yalvarışta, Efendim, hiçbir vakit umut kesmedim.”
Demişti: yarab işte ben artık kemik gevşedi benden, ve baş bembeyaz alev aldı, sana duâ ile ise rabbım hiç bir zaman bedbaht olmadım
şöyle demişti: "Ey Rabbim! Doğrusu, artık kemiklerim gevşedi, saçlarım ağardı. Ama şimdiye kadar, ey Rabbim, Sana yönelttiğim duada cevapsız bırakıldığım hiç olmadı.
şöyle yalvarmıştı: "Rabbim! Benden (iş) geçti, kemiklerim eridi, başa ak düştü; ama (ey) Rabbim, sana dua edip de eli boş kaldığım hiç olmadı.
Ve demişti ki; «Ey Rabbim, kemiklerim yıprandı, yaşlılık alevi başımı sardı. Şimdiye kadar sana dua edip de bedbaht olduğum hiç olmadı.»
"Rabbim, demişti, ben, bende kemik gevşedi; baş, ihtiyarlk aleviyle tutuştu. Rabbim, sana du'â ile hiçbir zaman bahtsız olmadım (her du'â ettikçe kabul buyurdun, beni istediğimden mahrum etmedin)."
“Rabbim (Sahibim)!” demişti, “Kemiklerim zayıfladı, saçlarım iyice ağardı. Sana yaptığım dua sayesinde bugüne kadar hiç yoksun[*] kalmadım. [*] TDK Sözlük: Mahrum=Yoksun
Demişti ki: «Rabbim, şüphesiz benim kemiklerim gevşedi ve baş, yaşlılık aleviyle tutuştu; ben sana dua etmekle mutsuz olmadım.»
Şöyle demişti: "Rabbim, işte karşındayım. Kemik gevşedi bende. İhtiyarlıktan başım beyaz alevle tutuştu. Sana yakarma konusunda ise Rabbim, hiç bedbaht olmadım."
(5-6) “Doğrusu ben, arkamdan iş başına gelecek olan yakınlarımdan endişe ediyorum. Karım da kısırdır. Tarafından bana şahsiyetli/velî bir çocuk ver ki bana ve Ya'kub oğullarına mirasçı olsun. Ey Rabbim, onu beğendiğin bir insan yap!”
(5-6) “Doğrusu ben, arkamdan gelecek yakınlarım(ın isyankar olmaların)dan korkuyorum. Karım da kısırdır. Bana kendi tarafından öyle bir çocuk ver ki; bana da varis olsun Yakupoğulları'na da varis olsun. Ey Rabbim! Hem de onu rızana layık (olanlardan) kıl!”
(5-6) Doğrusu, benden sonra yerime geçecek yakınlarımın iyi hareket etmeyeceklerinden korkuyorum. Karım da kısırdır. Katından bana bir oğul bağışla ki, bana ve Yakub oğullarına mirasçı olsun. Rabbim! Onun, rızanı kazanmasını da sağla.'
Doğrusu ben, arkamdan iş başına geçecek olan yakınlarımdan endişe ediyorum. Karım da kısırdır. Tarafından bana bir veli (oğul) ver.
“Bana bağımlı olanların benden sonraki durumundan endişeleniyorum. Karım da kısır. Katından bana bir kalıtçı bağışla.”
Bu halimle ben arkamdan yerime kalacak taallûkattan endişedeyim, hatunum da akîm bulundu, onun için bana bir veliy ihsan eyle
Ve gerçek şu ki, ben göçüp gittikten sonra yakınlarım(ın yapacakların)dan kaygı duyuyorum; çünkü karım baştan beri kısırdı. Öyleyse, bana katından, benim yerimi alacak bir yardımcı bahşet
Ve gerçek şu ki ben, benden sonra yakınlarımın (yerimi doldurabileceğinden) kaygı duyuyorum; üstelik kadınım da kısır: öyleyse, bana kendi katından yerimi dolduracak ehil bir takipçi ver;
Benden sonra yerime geçecek yakınlarımdan yana endişeliyim. Eşim de çocuktan kesilmiştir. Bana kendi katından bir oğul bağışla.»
"Doğrusu ben arkamdan, yerime geçecek yakınlar(ımın iyi hareket etmeyecekler)inden korktum; karım da kısır. (Ne olur) katından bana yerime geçecek bir veli lutfet.
Benden sonra yerime geçecek olanlardan endişeliyim. Karım da kısır. Onun için bana, katından yerime geçecek(veli olacak)[1*] birini[2*] bağışla. [1*] Bakınız Bakara 2/257. Türkçe anlamının aksine Arapça’da veli’nin (çoğul evliya) anlamlarından biri karşılıklı olan dostluk ve karşılıklı olan velayet(yetki) anlamına gelmektedir. Bu ayetteki manası ‘yerime geçecek biri’dir. [2*] Bkz. Al-i İmran 3/38 vd.
«Doğrusu ben, arkamdan gelecek yakınlarım adına korkuya kapıldım, benim karım da bir kısır (kadın) dır. Artık bana kendi katından bir yardımcı armağan et.»
"Ben, arkamdan gelecek yakınlarımdan endişe ediyorum. Karımsa kısır. O halde, katından bana bir dost bağışla;
(5-6) “Doğrusu ben, arkamdan iş başına gelecek olan yakınlarımdan endişe ediyorum. Karım da kısırdır. Tarafından bana şahsiyetli/velî bir çocuk ver ki bana ve Ya'kub oğullarına mirasçı olsun. Ey Rabbim, onu beğendiğin bir insan yap!”
(5-6) “Doğrusu ben, arkamdan gelecek yakınlarım(ın isyankar olmaların)dan korkuyorum. Karım da kısırdır. Bana kendi tarafından öyle bir çocuk ver ki; bana da varis olsun Yakupoğulları'na da varis olsun. Ey Rabbim! Hem de onu rızana layık (olanlardan) kıl!”
(5-6) Doğrusu, benden sonra yerime geçecek yakınlarımın iyi hareket etmeyeceklerinden korkuyorum. Karım da kısırdır. Katından bana bir oğul bağışla ki, bana ve Yakub oğullarına mirasçı olsun. Rabbim! Onun, rızanı kazanmasını da sağla.'
Ki o bana vâris olsun; Ya'kub hanedanına da vâris olsun. Rabbim, onu rızana lâyık kıl!
“Bana ve Yakup boyuna varis olsun. Efendim, onu beğendiğin biri yap.”
Ki hem benim mirasımı, hem Ya'kub henadanının mirasını ala, hem de onu rızaya mazhar kıl rabbım!
ki bana ve Yakub'un Evi'ne mirasçı olsun; ve Sen ey Rabbim, o'nu hoşnut olacağın (bir ahlak)la donat!"
hem bana, hem Yakup oğullarına varis olsun; ve Sen de Rabbin, onu razı olacağın biri kıl!"
Bu oğul, benim ve Yakuboğullarının mirasını sürdürsün. Ya Rabbi, onu sevimli bir insan yap..
"Ki, (o), bana ve Ya'kûb oğullarına mirâsçı olsun. Rabbim, onu beğendiğin bir insan yap."
Hem bana, hem Yakup oğullarına mirasçı olsun[*]. Rabbim! Onu beğenilen bir kişi yap.” [*] Malına değil, kendine ve Yakup oğullarına mirasçı olmasını istediği için bir Nebi dileğinde bulunuyor.
«Bana mirasçı olsun, Yakup oğullarına da mirasçı olsun. Rabbim, onu (kendisinden) razı olunan(lardan) kıl.»
Ki hem bana mirasçı olsun hem de Yakub hanedanına mirasçı olsun. Ve onu hoşnutluğunu kazanmış bir kul eyle, Rabbim."
“Ey Zekeriyyâ! Biz sana öyle bir oğul müjdeliyoruz ki, onun adı Yahyâ'dır. Daha önce ona kimseyi adaş yapmadık.”
(Allah, şöyle buyurdu:) “Ey Zekeriya! Haberin olsun ki biz sana Yahya adlı bir oğul müjdeliyoruz. Daha önce onun adını kimseye vermedik.”
Allah: 'Ey Zekeriya! Sana, Yahya isminde bir oğlanı müjdeliyoruz. Bu adı daha önce kimseye vermemiştik' buyurdu.
(Allah şöyle buyurdu:) Ey Zekeriyya! Biz sana bir oğul müjdeleriz ki, onun adı Yahya'dır. Daha önce ona kimseyi adaş yapmadık.
“Zekeriyya, sana bir oğul müjdeleriz. İsmi Yahya’dır. Onun gibisini daha önce yaratmadık.”
Ey Zekeriyya! Haberin olsun biz sana bir oğul tebşir ediyoruz, adı Yahya, bundan evvel hiç bir adaş yapmadık ona
(Bunun üzerine melekler o'na seslendiler:) "Ey Zekeriya, ismi Yahya olan bir oğul müjdeliyoruz sana. (Ve Allah şöyle buyuruyor:) 'Daha önce hiç kimseye bu ismi vermemiştik".
(Melekler seslendiler): "Ey Zekeriyya! İşte bizler sana adı Yahya olan bir oğlan çocuğu müjdeliyoruz! (Allah buyuruyor ki): "Daha önce hiç kimseyi ona adaş kılmadık".
Allah dedi ki; «Ya Zekeriyya, sana Yahya adında bir oğul müjdeliyoruz. Bu adı daha önce hiç kimseye vermemiştik.»
(Allâh buyurdu): Ey Zekeriyyâ, biz sana bir oğul müjdeleriz, adı Yahyâ'dır. Daha önce ona hiç kimseyi adaş yapmadık (ondan önce kimseye bu adı vermedik.)"
(Melekler dediler ki) “Zekeriya! Sana bir erkek çocuk müjdeliyoruz. Adı Yahya’dır. Daha önce bu adı taşıyan birine rastlamadık.”
(Allah buyurdu:) «Ey Zekeriya, şüphesiz biz seni, adı Yahya olan bir çocukla müjdelemekteyiz; biz bundan önce ona hiç bir adaş kılmamışız.»
Ey Zekeriyya! Biz sana bir oğul müjdeliyoruz; adı Yahya, daha önce ona hiç kimseyi adaş yapmadık.
Zekeriyyâ, “Ey Rabbim! Benim nasıl bir çocuğum olur? Oysa benim hanımım kısır, ben de son derece yaşlandım” dedi.
(Zekeriya:) “Rabbim! Hanımım kısır ve ben de ihtiyarlığın son noktasına ulaşmış iken, benim nasıl çocuğum olacak?” dedi.
Zekeriya: 'Rabbim! Karım kısır, ben de son derece kocamışken nasıl oğlum olabilir?' dedi.
Zekeriyya: Rabbim! dedi, karım kısır olduğu, ben de ihtiyarlığın son sınırına vardığım halde, benim nasıl oğlum olabilir?
“Efendim, benim nasıl bir oğlum olabilir? Karım kısır, bense alabildiğine yaşlıyım“ dedi.
Dedi: Yarab! benim için bir oğul nereden olacak: hatunum akîm bulunuyor ben de ihtiyarlıktan kağşamak derecesine geldim
(Zekeriya:) "Ey Rabbim!" dedi, "Karım kısır olduğu halde ve ben de yaşlanarak bütünüyle güçsüz bir duruma düşmüşken, benim nasıl oğlum olabilir ki?"
(Zekeriyya) "Rabbim" dedi, "Nasıl olur da benim bir oğlum olabilir; çünkü eşim kısır, ben ise yaşlılıktan dolayı gücü tükenmiş biriyim!"
Zekeriyya dedi ki; «Benim nasıl oğlum olabilir. Eşim çocuktan kesildi, ben ise ileri derecede yaşlandım.»
(Zekeriyyâ): "Rabbim, dedi benim nasıl oğlum olur? Karım da kısırdır. Ben ise ihtiyarlığın son sınırına vardım."
Zekeriya dedi ki “Rabbim! Bana oğlan çocuğu nereden? Karım kısır, ben de ileri derecede yaşlıyım.”
Dedi ki: «Rabbim, karım kısır (bir kadın) iken, benim nasıl oğlum olabilir? Ben de yaşlılığın son basamağındayım.»
Dedi: "Rabbim, benim için oğul nasıl söz konusu olur? Karım, doğurganlığını yitirmiştir, bense yaşlılığın gerçekten en ileri basamağına ulaştım."
Melek, “Haklısın, ama Rabbin şöyle buyurdu: O çocuğu yaratmak benim için kolaydır. Nitekim bundan önce de seni yaratmıştım. Oysa sen hiç yoktun.”
(Ona gelen melek:) “Öyledir” dedi. (Fakat) Rabbin buyurdu ki: “Bunu yapmak bana pek kolay! Nitekim seni yoktan var eden de ben değil miyim?”
Allah: 'Rabbin böyle buyurdu; Çünkü bu bana kolaydır, nitekim sen yokken daha önce seni yaratmıştım' dedi.
Allah: Öyledir, dedi; Rabbin: O bana kolaydır. Daha önce, sen hiçbir şey değilken seni de yaratmıştım, buyurdu.
“Evet öyledir“ dedi, “Efendin, ‘O iş bana kolaydır. Seni daha önce yaratmıştım ve sen hiçbir şey değildin’ diyor.”
Buyurdu: öyle, fakat rabbın buyurdu ki: o bana kolaydır, bundan evvel seni yarattım! Halbuki hiç bir şey değildin
(Melek:) "Orası öyle, (ama)," dedi, "Rabbin diyor ki: 'Bu Benim için kolaydır, tıpkı daha önce seni yoktan var ettiğim gibi".
(Melek): "Öyledir (ama)" dedi, "Rabbin diyor ki: "Bu benim için kolaydır; zira daha önce seni de Ben yaratmıştım, oysa ki sen hiçbir şey değildin!"
Allah dedi ki; «Rabbin buyurdu ki, bu iş O'nun için kolaydır, vaktiyle ben seni hiçbir şey değilken yoktan varetmiştim.»
Dedi: "Öyledir, ama Rabbin: 'O bana kolaydır, daha önce sen de hiçbir şey değilken seni de yaratmıştım' dedi."
“Öyledir” dedi (melekler). Sahibin dedi ki ”O, bana kolaydır. Sen de daha önce hiçbir şey değilken seni yaratmıştım.”
(Ona gelen melek:) «İşte böyle» dedi. «Rabbin dedi ki: -Bu benim için kolaydır, daha önce sen hiç bir şey değil iken, seni yaratmıştım.»
"Bu budur." dedi. Rabbin şöyle buyurdu: "Onu yapmak benim için çok kolaydır. Nitekim daha önce de sen hiçbir şey değilken seni yaratmıştım."
Zekeriyyâ, “Ey Rabbim, bana bir işaret ver!” dedi. Allah: “İşaretin sapasağlam olduğun halde üç gece insanlarla konuşamamandır” buyurdu.
(Zekeriya:) “Ya Rabbi, bunun için bana bir belirti göster” dedi. (Allah:) “Bunun belirtisi, sapasağlam olduğun halde (üç gün) üç gece insanlarla konuşamamandır (dilinin tutulmasıdır)” buyurdu.
Zekeriya 'Rabbim! Öyleyse bana bir alamet ver' dedi. Allah: 'Senin alametin, sağlam ve sıhhatli olduğun halde üç gün üç gece insanlarla konuşamamandır' buyurdu.
O: Rabbim! dedi, (çocuğum olacağına dair) bana bir işaret ver. Allah: Sana işaret, sapasağlam olduğun halde (üç gün) üç gece insanlarla konuşamamandır, buyurdu.
“Efendim, bana bir işaret ver“ dedi. “Senin işaretin, birbirini izleyen üç gece boyunca halkla konuşmamandır.”
Dedi: yarab! Bana bir alâmet yap, buyurdu ki: alâmetin, sapsağlam olduğun halde üç gece nasa söz söyleyememendir
(Zekeriya:) "Rabbim, öyleyse, bana bir işaret tayin et!" diye niyaz etti. (Melek:) "Senin işaretin, tam (üç gün) üç gece insanlarla konuşmaman olacak" dedi.
(Zekeriyya=: "Rabbim!" dedi, "Bana bir işaret tayin et!" (Melek) "Senin işaretin tastamam üç gün insanlarla konuşamamandır.
Zekeriyya, «Ya Rabbi, bunun için bana bir belirti göster» dedi. Allah, ona «Bunun belirtisi, hiçbir organik rahatsızlığının sonucu olmaksızın üç gün, üç gece hiç kimse ile konuşamamandır, bu süre içinde dilinin dönmemesidir» dedi.
"Rabbim, dedi, (öyle ise) bana bir işâret ver". "Senin işâretin, sapasağlam olduğun halde tam üç gece (ve gündüz) insanlarla konuşamamandır." dedi.
Dedi ki “Rabbim, bana bir emare(işaret) oluştur.” Dedi ki “Senin emaren, sapasağlam olduğun halde üç gece[1*] geçmeden insanlarla konuşamamandır.”[2*] [1*] Ali İmran 3/41. ayette “üç gün” ifadesi geçtiği için ikisi birleşince üç gün üç gece olur. [2*] Zekeriya (as) bir işaret istemesinin sebebi bunun nübüvvet dışı bir durum olduğudur ve Nübüvet dışı vahyin (rüya, ilham gibi) kesin olmadığının delilidir.
Dedi ki: «Rabbim, bana bir belge (ayet) ver.» Dedi ki: «Senin belgen, sapasağlam iken, üç tam gece insanlarla konuşmamandır.»
Dedi: "Rabbim, bana bir işaret ver." Cevap verdi: "İşaretin, sapasağlam olduğun halde üç gece insanlarla konuşmamandır."
Bunun üzerine Zekeriyyâ, mabedden kavminin karşısına çıkarak onlara, “Sabah-akşam tesbîhte bulunun” diye işaret verdi.
Derken Zekeriya mabedden halkının karşısına çıktı. (Konuşmak istedi, konuşamadı) ve onlara: “Sabah akşam Allah'ı tesbih edin” diye işaret etti.
Zekeriya bunun üzerine mabedden çıkıp milletine: 'Sabah akşam Allah'ı tesbih edin' diye işarette bulundu.
Bunun üzerine Zekeriyya, mâbetten kavminin karşısına çıkarak onlara: «Sabah akşam tesbihte bulunun» diye işaret verdi.
Tapınaktan halkının arasına çıktı ve “O’nu sabah akşam düşünüp anın“ diye onlara işaretle bildirdi.
Derken mihrabdan kavmine karşı çıktı da «Sabah ve akşam tesbih edin» diye onlara işaret verdi
Bunun üzerine (Zekeriya) mabedden kavminin karşısına çıktı ve onlara "Sabah akşam (Rabbinizin) sınırsız kudret ve yüceliğini anın!" diye işaret etti.
Derken o, mabetteki inziva hücresinden çıkarak onlara; "Sabah akşam Rabbinizin şanını (ibadetle) yüceltmeye devam edin!" diye işaret etti.
Bunun üzerine Zekeriyya mihrapta yüzünü soydaşlarına dönerek sabahları ve akşamları Allah'ı her tür noksanlıktan tenzih etmelerini işaret etti.
(Zekeriyyâ), ma'bedden kavminin karşısına çıkıp onlara: "Sabah akşam (Rabbinizi) tesbih edin!" diye işâret etti.
Sonra tapınağın iç odasından[1*] halkının karşısına çıktı, onlara: “Sabah akşam O’na ibadet edin” diye işaret etti. [*] Mihrap, iç oda demektir.
Böylelikle (Zekeriya) mescidten kavminin karşısına çıkıp onlara (şu anlamları) işaret etti: «Sabah akşam tesbih edin.»
Bunun üzerine Zekeriyya, yakarış yerinden ayrılıp halkının karşısına geçti ve onlara "sabah akşam tespih edin" diye işaret verdi.