LEYL SURESİ


Ayet Getir
92-LEYL 14. Ayet

فَأَنذَرْتُكُمْ نَارًا تَلَظَّى

Fe enzertukum nâran telezzâ.

Bayraktar Bayraklı

Alev alev yanan bir ateşle sizi uyarıyorum.


Edip Yüksel

Ben sizi alevli bir ateşe karşı uyardım.


Erhan Aktaş

Alev saçan bir ateşe karşı sizi uyardım.


Muhammed Esed

İşte, sizi alevler saçan ateşe karşı uyarıyorum;


Mustafa İslamoğlu

İşte sizi çılgınca kışkırtılmış bir ateşe karşı uyarmış bulunuyorum:


Süleyman Ateş

Ben sizi alev saçan bir ateşe karşı uyardım.


Süleymaniye Vakfı

Bu sebeple sizi, alev saçan ateşe karşı uyardım.


Yaşar Nuri Öztürk

Ben sizi, köpürerek yanan bir ateşe karşı uyardım.


Ayetin Tefsiri

 

MEAL

 

14.) İşte sizi çılgınca kışkırtılmış bir ateşe karşı uyarmış bulunuyorum:

15.) oraya sadece sorumsuzluğun zirvesinde olan11 bir azgın girer,-12

16.) o ki, (vahyi) yalanladı13 ve (gerçeğe] sırt döndü.

(M.İ)

14-15.) “Sizi alevler saçan ateşle uyardım; oraya, yalanlayıp yüz çevirmiş olan o en azgından başkası yaslanmaz.”

16.) “Ki o yalanlayıp yüz çevirmiş olandır.”

(A.K)

12-14.) İşte bu şekilde sizlere tevhidi anlatıyor, doğru yolu gösteriyor, şirkin yanlış olduğunu açıkça ortaya koyuyoruz. Fakat bu uyarılara kulak vermezseniz bilin ki Allah dünyada yegâne hükümran olduğu gibi âhirette de yegâne hükümrandır ve müstehak olduğunuz cezayı verecektir. İşte sizi, tevhidi ve elçimiz Muhammed’i inkâr ettiğiniz takdirde gireceğiniz o dehşetli cehennem ateşi hususunda uyarıyoruz!

15-16.) O cehennem ateşine, tevhidi ve peygamberleri yalanlayan sizin gibi müşrikler girecektir.

(H,E;M,C)

 

TEFSİR

 

Yüce Allah kullarına doğru yolu göstermekle yetinmemiş, aynı zamanda yanlış yolda gitmenin sonucu olan cehenneme karşı da onları vahiy ve peygamberleri aracılığıyla uyarmıştır.

(DİYANET TEF.)

Yüce Allah, kullarına doğru yolu göstermesinin, ahiretin, ceza ve amel yurdu olan dünyanın sahibi olmasının bir uzantısı olarak, onları korkuttuğunu ve sakındırdığını hatırlatıyor ve açıklıyor: "Ben sizi alev saçan bir ateşe karşı uyardım." Tutuşturulmuş bir ateşe karşı uyardım. Tutuşturulmuş bu ateşe "ancak bedbaht kimseler girer." Tüm kulların en bedbahtı girer ona. Ateşe girmekten öte bir bahtsızlık olur mu? Sonra da yüce Allah o en bahtsız kimsenin kim olduğunu açıklıyor. Bu en bedbaht kişi "Yalanlayan ve dönen kişidir." İslam davasını yalanlayan ve ondan yüz çeviren kimsedir. Evet bu zavallı insan, doğru yoldan ve yüce Allah'ın tıpkı kendisine istekle gelenlere vaadde bulunduğu gibi insanlara, doğru yola ersinler diye yaptığı çağrıdan yüz çeviren kimsedir.

(S.KUTUB)

Ben sizi alev saçan, titreyen, kükreyen, müşterilerini bekleyen bir ateşle uyardım. Ben sizi yarın olacaklarla, yarın mutlak sûrette başınıza geleceklerle uyardım. Size olan merhametimden dolayı her şeyi açık açık size anlattım. Size o ateşi haber verdim ki, ancak şakiler, eşkıyalar, azgınlar, tâğutlar, Allah yasalarına teslim olmayanlar, Allah karşısında bilgi iddiasında bulunanlar, Allah karşısında güç iddiasında bulunanlar, Allah’a karşı, Allah’ın hidâyetine, Allah’ın hayat programına karşı müstağnî davrananlar o ateşe yaslanacaktır.

Unutmayın ki Allah size bir uyarı göndermiştir. Nuh (a.s), Hud (a.s), İbrahim (a.s), Âd, Semûd ile ve en son sevgili elçisi Muhammed (a.s) ile size bir uyarı göndermiştir. Size bir uyarı gelmiştir ki, o ateşe ancak şakiler yaslanacaktır. Şakî, şekavet, saîdin, saâdetin zıddıdır. Sözlükte, yorgunluk, mutsuzluk ve perişanlık anlamlarına gelmektedir. Kişi, işlediği bir fiil (amel) yüzünden perişan olur. Sıkıntıya düşer, zorluk çeker. İçinde bulunduğu saâdet (mutluluk) halinden çıkar, mutsuzluğa, perişanlığa düşer. Bu durum 'şekavet'tir. Nitekim, ilk insanların Cennet'te yasak meyveyi yemesi, onları sıkıntıya sokmuştu. Onlar Cennet'te bol ni'metlerin içerisinde iken, yaptıkları yanlış yüzünden ceza aldılar, sıkıntıya düştüler, saâdet halini kaybettiler. Bu anlamda 'şekavet' insanı sıkıntıya sokan, ceza almasına sebep olan, mutsuzluğa düşmesine kapı açan davranıştır.

'Şekavet'in temelinde İlâhî yasakları çiğneme anlayışı vardır. İslâm'ın emir ve yasaklarına tamamen uymak bazı insanlara zor gibi gelir. Ancak kişi, İslâm'ın emir ve yasaklarına aykırı hareket ettiği zaman, daha büyük bir 'şekavet'e (zorluğa, sıkıntıya) düşer. Eğer dinin zor gibi görünen emir ve yasaklarına uyulursa, hem bu dayanılmaz sıkıntılardan kurtulmak mümkün olur, hem de arzu edilen 'saâdet'e ulaşılır.

İnsanlar Kur'an'ın tekliflerini zor bulabilir ve sıkıntı verici, ya da bazı dünyalık zevklerden uzaklaştırıcı sayabilirler. Halbuki Kur'an insanların 'şekavet'e düşmelerini önlemek ve onlara 'saâdet' kazandırmak için indirilmiştir. 'Şekavet' içinde olanlara, bedbaht, mutsuz, sıkıntı ve güçlük çekenlere 'şakî' denilir. Türkçe'de 'şakî' diye bilinen, huysuz, yol kesen, yaramaz, isyancı anlamına gelen kavramın aslı da 'şekî'dir. Ancak 'şâkî' ile 'şekî' arasında anlam benzerliği vardır. Her ikisi de bedbaht insandır, her ikisi de kendi elleriyle mutsuzluğu kazanan, kendilerine sıkıntıyı seçen kimselerdir. Türkçe'de 'eşkıya' diye bildiğimiz bu tür kimseler aynı özelliği taşırlar. 'eşkıya', 'şekî'nin çoğuludur ve yol kesip insanları soyan anlamına kullanılmaktadır. 'Şakî' diye bilinen 'şekavet' sahiplerinin bazı özellikleri şunlardır: 'Şekavet sahipleri', toplumunun yaramaz kimseleridir. Kendilerini güçlü sayarlar, azarlar ve şımarırlar. Doğru yolda olduklarını zannederler. Seçtikleri yolun kendilerini saâdete götüreceğini sanırlar.

Halbuki onlar 'şekavet' içindedirler, mutsuzdurlar, ama mutlu olduklarını hayal ederler. 'Şakî'ler, ilâhî ölçülere karşı geldikleri için zorluğu, bedbahtlığı, mutsuzluğu, cezayı hak ederek sıkıntıyı kendileri kazanmışlardır. Onlar Hakk'tan ve İlâhî öğütten yüz çevirirler, bu gibi şeyleri hafife alırlar. "Şu halde, eğer 'öğüt' ve hatırlatma bir yarar sağlayacaksa, 'öğüt ver ve hatırlat'. (Allah'tan) içi titreyerek korkacak olan öğüt alıp düşünür. Bedbaht olan (şakî olan) ise ondan kaçınır." (A'lâ, 9/11)

Onlar Allah'tan gelen dâveti yalanlarlar, inkâr ederler. Bu inkârları sebebiyle hem bedbaht olurlar, hem de kendilerini sıkıntıya sokacak şeyi kazanırlar.

16. “Ki o yalanlayıp yüz çevirmiş olandır.”

Dini yalan sayar, Allah’ın hidâyetini, Allah’ın yol gösterisini, Allah’ın hayat programı olan kitabını, Hüsnâyı, cenneti yalan sayar, dinlemez, sırt çevirir, ilgilenmez, önemsemez. Yalan sayan, yalanlayan, yüz çeviren, kabullenmeyen, cehennem ameliyle ilgilenen kişidir o. Ya diliyle inandığını iddia edip de hayatıyla yalanlayan, ya da hem diliyle, hem de hayatıyla yalanlayan, yok farz eden, ciddiye almayan kişi o ateşe yaslanacaktır. Onun sığınağı, barınağı, anası, ana kucağı ateştir. Ama:(Bir sonraki ayet)

(A.KÜÇÜK)

“Fe-enzertûkûm nêrân telêz-zâ” sizi ben çılgınca kışkırtılmış bir ateşe karşı uyarıyorum. Allah uyarıyor, çılgınca kışkırtılmış bir ateşe karşı uyarıyor. Malınız cehenneminiz olmasın, malınız cennetiniz olsun. Yani kendi malınızla cehenneminizi satın almayın, cenneti alın. Cehennemi ne kadar ucuz alırsanız alın pahalıdır, cenneti ne kadar pahalı alırsanız alın ucuzdur.

 

“Lê yâslêhê il-le’l-eşkâ” oraya şâkilerden başkası yaslanmaz. Yani yoldan çıkmışlardan başkası asla cehenneme yaslanmaz. “Essalvû”; yaslamak, cehenneme tuturuk olmak tabir caizse, burada ifade buyrulan hakikat bu. Allah cehennemi onunla yakacak manasına, cehennemin ateşi olacak manasına. Allah’tan kopmayan; “el’eşkâ”; Allah’tan kopmayan, yani benliğinden kopmayan kimseyi Allah oraya yaslamaz.

 

11 Bu “eşkâ” (en sorumsuz), 17. âyetteki etkâ'nın (en sorumlu) karşıtıdır.

12 Görgü tanığı İmam Malik anlatıyor: Ömer b. Abdülaziz'in arkasında akşam namazı kılıyorduk.

“Vel-leyli izê yâğşê”yi okudu. "Oraya sorumsuzluğun zirvesinde olan azgınlar girer" âyetine gelince ağlamaya başladı. Ağlamadan dolayı âyeti bir türlü tamamlayamadı. Sonunda sûreyi okumayı bırakarak başka bir sûre okudu" (Kurtubî).

“Ellezî kezzebe ve-tevellê” nedir cehenneme yaslayacaklarının nitelikleri? Yalanlar ve sırt döner. Hakikati yalanlar ve Allah’a sırtını döner, hakikati yalanladığı için Allah’a sırtını döner, Allah’a sırtını döndüğü içinde hakikati yalanlar. Çünkü bu ikisinden herhangi birinin öncelikli olup olmadığını bilmiyoruz “vav” mutlak cem için gelmiştir, biri diğerine, diğeri birine sebep olabilir. Hangisinin sebep hangisinin sonuç olması önemli değildir. Tabir caizse tavuk yumurta meseline benzer. Sırtını döndüğü için hakikati yalanlamıştır. Eğer “vav” vav-ı hâliye olarak alırsak sırtını döndüğü halde hakikati yalanlar. Evet, dönme durumunda dönmesi halinde hakikati yalanlar.

 

13 Kur'an'da tekzib daima tasdikin karşıtı olarak dini anlamda kullanılır.

(M.İSLAMOĞLU)