Kâf. Şerefli Kur'ân'a andolsun.
Q100, şanlı Kuran’a andolsun.
Kâf. Mecîd1 Kur’an’a ant olsun. 1- Şerefli, şanı yüce.
Kaf. Düşün bu yüce ve özlü Kuran'ı!
Kaf! Bu şanlı-şerefli Kur'an'ın değerini bilin!
Kâf. Zikir'li (uyarıcı, şerefli) Kur'ân'a andolsun,
KAF! Bu şanlı Kuran önemlidir.
Kaf. Şanı yüce, ilahî cömertlikle dolu Kur'an'a yemin olsun ki,
MEAL
1.) Kâf1 BU şanlı-şerefli2 Kur'an'ın değerini bilin!3
(M.İ)
1.) Kaf. Bu yüce Kur'an'a andolsun ki Muhammed Allah tarafından gönderilmiş bir peygamberdir.
(M.Ö)
1.) “Gâf; şanlı Kur’an’a andolsun ki,”
(A.K)
1.) Kâf!
(H,E;M,C)
TEFSİR
Gâf ve Kur’an-ı Mecid’e, Mecid olan Kur’an’a yemin olsun ki! Şerefli Kur’an’a, şeref kaynağı Kur’an’a yemin olsun ki! Andolsun insanları şereflendirecek olan, insanlara şeref kazandıracak olan Kur’an’a… Veya hiç kimsenin, hiçbir kitabın şerefine ulaşamayacağı Kur’an’a yemin olsun ki! Mecid kerem anlamına, çok büyük bereket anlamına gelmektedir. Dünyada hiçbir kitabın, hiçbir kaynağın sağlayamayacağı en büyük bereketlere kaynaklık eden, kendisiyle beraber olanlara sınırsız bereketler, sınırsız menfaatler sağlayan bu kitaba yemin olsun ki... Azîz ve Alîm olan Allah’tan gelme Azîz ve Hakîm olan Kur’an’a yemin olsun ki…
Kur’an en büyük şeref, en büyük şeref kaynağıdır. İnsanlar da bu kitaptan haberdar oldukları ölçüde şan ve şeref sahibidirler. Kur’an’dan bir âyet bilen kişi bir âyetlik, bir sûre bilen kişi bir sûrelik, on sûre bilen de on sûrelik şeref sahibidir. Kur’an’ın tümünü bilen kişi de o kadar izzet ve şeref sahibidir. Öyleyse bakın kendinize, ne kadar şereflisiniz? Bunu kendiniz takdir edin. Allah’ın yeryüzünde kullarından birini elçi seçip, kullarının hayatına karışmak, yeryüzündeki kullarına vahiy ulaştırmak için onu odak nokta yapması, onunla konuşması şereflerin en büyüğüdür. Peygamber adına bunun en büyük şeref olması yanında aynı zamanda o peygamberin toplumu için de en büyük şereftir. O toplumun içinden bir peygamber seçiliyor ve o toplumun diliyle onlara hitap ediliyor. İşte bu hem o peygamber için, hem de o peygamberin toplumu için en büyük şereftir. Aynı zamanda kıyâmete kadar o kitaba iman eden, o kitaba sahip çıkan, o kitapla meşgul olan, o kitaptan haberdar olan herkes için en büyük şereftir. Kur’an şerefli bir kitaptır ama:(Bir sonraki ayet)
(A.KÜÇÜK)
“Kaaaf” başında geldiği her sûre doğrudan ya da dolaylı vahye atıftır mukattaat harfleri. Hemen hemen yaklaşık Kur’an’ın ¼ i sûresinin başında gelir bu harfler, mukattaat harfleri. Başında geldiği her sûre çoğunlukla doğrudan, sadece 3 tanesi dolaylı olarak vahye atıfla başlar. Bunun da bir nüktesi var elbet. Bu harfler alfabe harfleri. Adeta bunlarla şöyle söylenmiş olabilir. İlâhî manalar bu harflerden oluşan beşeri kelimelerin içine, kalbine indi. Ey insan o ilâhî manalar Allah tarafından sizin zihninize böyle indirildi. Yani Allah gök sofrasını size inzal etti, önünüze açtı ki merhametinin sonsuzluğunu göresiniz. Size olan sevgisini anlayasınız diye.
Bu harflerin yorumuna ilişkin birçok görüş var. Ki bu görüşlerin hepsinin güçlü ya da zayıf tarafları da var. Aslında bu görüşlerin -ki 36’ya yakın bir görüş bu, 36 çeşit görüş- bunların her birisi gerçeğin bir boyutunu ifade eder. Ama belki de bu manada Hz. Ebu Bekir’in bu harfler hakkındaki o yaklaşımı tüm görüşlerin tacı hükmündedir. “Her kitabın bir sırrı vardır, bu da Kur’an’ın sırrıdır.”
Kaf sûresi ile Sad sûresi arasında çok ilginç benzerlikler olduğunu gördüm. Hem zaman açısından indirildiği zaman açısından, hem girişleri açısından, hem de konuları açısından. Sad sûresi tevhid, Kaf sûresi ahiret hakkında.
“ve’l-Kur'âni’l Mecîd” bu şanlı, şerefli mecid olan, şanlı ve şerefli, aynı zamanda okuyana şeref veren, okuyanı onurlandıran, okuyana itibar katan, okuyanı Allah’ın nazarında ve nezdinde değerli kılan Kur’an’ın değerini bilin. Orada ki “vav” yemin vav’ı’, kasem vav’ı’. Fakat kasemlerin Arap dilinde söz diziminde cevabı olması lazım, burada cevabı yok. Cevapsız gelen kasemlerin değerini bilin, ya da onun üzerinde düşünün anlamına geldiğini düşünüyorum. Böyle bir meallendirme daha doğru bir meallendirme olur.
Değerini bilin. Neden? Çünkü o size değer ekliyor. Vahiy size onur veriyor. Vahiy sizin haysiyet ve itibarınızı koruyor. Onun için siz de vahyin değerini koruyun, vahyin değerini bilin. Hem şerefli özünde, hem de okuyana şeref ve onur bahşeden anlamı var mecîd formunda. Yani bu bir özne anlamı. Vahiy öznedir. Biz bunu çıkarıyoruz el Mecîd kelimesinin formundan vahiy öznedir. Özne inşa eder. Vahyin muhatabı kimdir? İnsan. O zaman vahiy insanı inşa etmektedir. Vahiy ilahi bir inşa projesidir. İnsanın onur ve haysiyetini korumanın yollarını insana vahiy öğretir.
Nasıl mı? Kula ve eşyaya kul etmeyerek. Vahiy insanı Allah’a kulluğa çevirirken Allah’a bir katkı sağlamış olmaz. İnsana bir katkı sağlamış olur. Vahiy insanı yalnız Allah’a kulluğa çağırırken, aslında insanı kula kul olmaktan korumuş olur. Eşyaya, mala ve dünyaya kul olmaktan korumuş olur. Hepsinden öte kendi iç benine, egosuna, nefsine kul olmaktan korumuş olur. İşte vahiy insana böyle şeref ve itibar katar. Vahyin el Mecîd olmasının anlamı budur. Vahiyle şereflenen insan Allah’tan başkasına kul olmaz. Çünkü insanın gerçek bedelini ancak Allah öder.
1 Mukatta'ât hakkında ayrıntılı bir tahlil için nüzul sürecinde ilk geçtiği 7/Kalem Tin 1 nolu notuna bakınız.
2 Hem özünde şerefli olan ve hem de hayatını onunla inşa edene şeref ve onur katan...
3 Mukattaât’tan sonra gelen ve cevabı olmayan vav'ları bu şekildeki çevirimizin gerekçesi için bkz. 83/Zuhruf: 2, not 2. Bu sûre ile Sâd sûresi, iniş yılları farklı olsa da giriş ve konu itibarıyla benzerlik ve tamamlayıcılığa sahiptir. Sâd sûresi tevhide, bu sûre ahirete ilişkindir.
(M.İSLAMOĞLU)