İHLÂS SURESİ


Ayet Getir
112-İHLÂS 4. Ayet

وَلَمْ يَكُن لَّهُ كُفُوًا أَحَدٌ

Ve lem yekun lehu kufuven ehad(ehadun).

Bayraktar Bayraklı

(3-4) O, doğurmamış ve doğurulmamıştır. Hiçbir şey O'na denk değildir.


Edip Yüksel

“Hiçbir kimse de O’na denk değildir.”


Erhan Aktaş

Hiçbir şey O’nun dengi değildir.


Muhammed Esed

ve hiçbir şey O'na denk tutulamaz."


Mustafa İslamoğlu

Ve hiçbir şey O'na asla denk ve benzer olmamıştır.


Süleyman Ateş

Hiçbir şey O'nun dengi olmamıştır.


Süleymaniye Vakfı

O’na denk bir şey yoktur."


Yaşar Nuri Öztürk

Hiç kimse onun dengi ve benzeri olmamıştır, olamaz!


Ayetin Tefsiri

MEAL

4.) Ve hiçbir şey O'na asla denk ve benzer olmamıştır.7

(M.İ)

4.) O'nun hiçbir dengi, eşi, benzeri yoktur.

(M.Ö)

4.) “Hiç bir şey O’na denk değildir.”

(A.K)

1-4.) Ey elçimiz Muhammed! Müşriklere karşı tevhit gerçeğini şöyle haykır: “Kulluk edilmeye lâyık yegâne kudret, sizin de kabul ettiğiniz gibi bütün varlığın yaratıcısı ve sahibi olan Allah’tır. O’nun; eşi, benzeri ve ortağı yoktur. İddia ettiğiniz gibi melekler Allah’ın kızları; Hıristiyanların inandıkları gibi İsâ, yahudilerin inandıkları gibi Üzeyir de O’nun oğlu değildir. O halde bu varlıkları tâzim edip Allah’ın nezdinde şefaatçi kabul ederek şirk koşmayın! Yalnızca O’na kulluk edin!

(H,E;M,C)

TEFSİR

Bu âyet hem ilk âyetin açıklaması hem de bütünüyle sûrenin bir özeti mahiyetinde olup Allah’ın zâtında, sıfatlarında ve fiillerinde hiçbir dengi ve benzeri bulunmadığını ifade eder. Kendisinden başka var olan her şeyi O yaratmıştır. Bu sebeple yarattıklarının O’na denk olması mümkün değildir. Nitekim bu durum muhtelif âyetlerde ifade buyurulmuştur (meselâ bk. Nahl 16/17-22; Şûrâ 42/11). İhlâs sûresinin, Kur’an’ın üçte birine denk olduğuna dair yukarıda geçen hadisi yorumlayan âlimlerden bir kısmı, bu denkliği sûreyi okumanın sevabı, bir kısmı da konusu ve mânası yönünden değerlendirmişlerdir. İkinci görüşe göre sûre, Kur’an’ın üç temel konusundan ilki olan tevhidle alâkalı olup bu sûrenin anlamını iyice kavrayan ve itikadını bu sûrenin öğretisi yönünde oluşturan bir kimse Kur’an’ın tevhid ve akaid bölümünü de kavrayıp benimsemiş olur. Gazzâlî Cevâhiru’l-Kur’ân isimli eserinde (s. 47-48) özetle şu hususlara işaret eder: Kur’an’daki bilgiler ana hatlarıyla Allah hakkında bilgi (mârifetullah), âhiret bilgisi ve doğru yol bilgisi olmak üzere üçe ayrılır. İhlâs sûresi bunlardan ilkini, yani mârifetullah ve tevhid konusunu ihtiva etmektedir. Kur’an’daki diğer hükümler bu sûredeki tevhid temeline dayandığı için sûre Kur’an’ın üçte birine denk görülmüştür. Belirtilen öneminden dolayı İhlâs sûresi tefsir kitaplarında muhtelif yönleriyle ele alınıp incelendiği gibi felsefeden tasavvufa kadar çeşitli ilim dallarında da meşhur âlimler tarafından sûre üzerinde pek çok müstakil tefsir vb. çalışmalar yapılmış; ayrıca sûre üzerine tezler de hazırlanmıştır (bilgi ve örnekler için bk. Emin Işık, “İhlâs Sûresi”, DİA, XXI, 538).

(DİYANET TEF.)

"Hiçbir şey O'nun dengi olmamıştır."

Yani O'nun bir eşi ve dengi yoktur. Ne varlığının gerçekliğinde ne faaliyetinin gerçekliğinde, ne de zati sıfatlarının herhangi birinde eşi ve benzeri yoktur. Bu da O'nun "tektir" sıfatı ile ifade edilmiş olmaktadır. Buradaki ise pekiştirme ve açıklamadır. Bu anlayış dualizm inancını reddetmektedir. Çünkü dualizmde Allah, iyilik ilahı kabul edilir. Karşısında bu inanca göre bir de kötülük ilahı vardır. Bu kötülük ilahı O'nun iyilik işlerini tersi ile karşılar ve yeryüzünde bozgunculuğu yaymaya çalışır. Dualizm inanışlarının en yaygın olanı eski İran inancıdır. Bu inançta bir aydınlık ilahı, bir de karanlık ilahı var kabul edilirdi. Bu anlayış arap yarımadasının güneyinde hakim olmuştu. Zira bu kesimler İranlıların nüfuzu ve hakimiyeti altındaydı.

Bu sûre, islamın tevhid inancını, ortaya koyup yerleştirmektedir. Nitekim Kafirun sûresi de tevhid inancı ile şirk inancı arasında herhangi bir benzerliği ve uzlaşmayı red etmiştir. Her iki sûre de ayrı ayrı açılardan tevhid gerçeğin ortaya koymaktadır. Hz. Peygamber sabah namazının sünnetlerinde bu iki sûreyi okuyarak gününü onlarla açıyordu. Gününü bu sûrelerde açmanın büyük bir önemi ve derin bir anlamı olduğu kuşkusuzdur.

(S.KUTUB)

6. Buradaki kelime 'küfüv'dür. Manası "benzer"dir. Aynı rütbeli, eşit anlamlarına da kullanılır. Bundan maksat, kız ve erkeğin toplumdaki seviyelerinin aynı olmasıdır. Bu ayetteki anlamı ise, kainatta hiç kimsenin Allah'ın benzeri olmadığı ve olamayacağıdır. Allah (c.c.) gibi ve aynı rütbede, özelliklerde, fiil ve kudretlerde O'nunla hiç kimse benzer olamaz.

(MEVDUDİ)

İhlâs sûresinin son âyetinde Rabbimiz kendisini bize anlatırken buyurur ki, “hiçbir şey O’na denk değildir. Yaratıklarından hiçbir şey O’nun dengi değildir.” Küfüv, Arapça’da eşitlik, denklik demektir. Evlenecek kadın ve erkeğin denkliğinden söz eder Allah’ın Resûlü. Kâinatta hiçbir şey, hiçbir varlık Allah’ın benzeri, dengi, misli, menendi değildir. Hiçbir şeyi, hiçbir varlığı Allah’a denk, Allah’a benzer düşünmeyeceğiz. Allah’ı tüm varlıklarından ayrı düşüneceğiz. Her şey O’ndan kaynaklansa da, her şeyi O yaratmış olsa da, Allah’la alâkalı düşüneceğimiz her konu ancak Kur’an’ın bize bildirdiği şekilde olmalıdır. Çünkü Allah’la alâkalı başka hiçbir kaynaktan bilgilenme imkânımız yoktur. Bu konuda tek kaynak Kitap ve Sünnettir. Çünkü bilelim ki Allah gaybın ve imanın konusudur. Allah, laboratuarın konusu değildir. Allah bilinmez, sadece iman edilir. Değilse bugünkü modernist kâfirlerin yaptıkları gibi Allah’ı laboratuarda incelemeye kalkıştınız mı, şirkin berzahına düşmüş olursunuz.

Öyleyse Allah kendisini nasıl tanıtmışsa, hangi sıfatların sahibi olarak haber vermişse O’na öylece inanmak zorundayız. Meselâ Rabbimiz buyurmuştur ki, Allah görür. Biz inanıyoruz ki Allah görür. Peki nasıl görür? Görmek için bizim gibi göze, kana, kaslara, damarlara ihtiyacı var mıdır? Hayır, Allah’ça görür. İnsanın milyar misli görür denemez. Çünkü o zaman milyar insan bir araya geldi mi Allah’a görme konusunda denk olma sonucu çıkar ki bu bâtıldır. Allah işitir mi? Evet Allah işitir. Peki işitmesi için bizim gibi kulağa, kulak zarına, ses ihtizazlarına ihtiyacı var mı? Hayır, O Allah’ça işitir. Milyar insan misli işitir demek milyar insanı Allah’a denk tutmadır ve bâtıldır. Allah, Allah’ça konuşur, Allah’ça vahiy gönderir diyeceğiz çünkü Allah’la ilgili bilgiler imanın konusudur. Bilginin değil.

Ne zâtında, ne sıfatlarında, ne esmâsında ne de fiillerinde Allah’a benzer, O’na denk hiçbir varlık yoktur. Geçmişte olmadığı gibi, gelecekte de olmayacaktır. Çünkü sonradan olacaklar hadis ve yaratılmış olacağından, O’na denk olmaları mümkün değildir. Şûrâ sûresinde de Rabbimiz şöyle buyurur: “O’nun benzeri hiçbir şey yoktur. O, işitendir, görendir.” (Şûrâ 11)

Allah’ın benzeri hiçbir şey yoktur. Allah’ın zâtında, sıfatlarında ve fiillerinde benzeri yoktur. Zâtı, sıfatları ve fiilleri konusunda hiçbir şey Allah gibi değildir. Âyet-i kerîmedeki misl kelimesinden anlıyoruz ki, Allah’ın değil aynısını düşünmek, benzeri bile yoktur olacaktır mana. Zâtı konusunda bu böyle olduğu gibi, sıfatları konusunda da böyledir. O’nun sıfatlarına sahip hiç kimse yoktur. Fiilleri konusunda da O’na benzer olamaz. Yani O’nun yaptıklarını yapacak yoktur. O’na ait olan isimleri, O’na ait olan sıfat ve fiilleri O’ndan başkalarına yüklemek kesinlikle şirktir.

Rabbim bizleri tüm şirk anlayışlarından korusun. Bu sûre de burada sona erdi. Rabbim gereği gibi inanıp amel eden kullarından eylesin. Velhamdü lillahi Rabbi’l âlamîn.

(A.KÜÇÜK)

“Ve-lem yekûn lehû kûfûven ehâd” ve hiçbir şey O’na asla denk ve benzer olmadı. Aslında bu ayeti en güzel tefsir eden Kur’an ayeti “leyse kemislihî şey-ûn”. (Şûrâ/11) hiçbir şey O’nun eşi benzeri dengi gibi olmadı ayetidir. Onun için bunu tefsir sadedinde şu cümleyi sarf etmem gerçekten tam yerinde olur. Her ne ki aklına geliyor, o Allah değildir. Çünkü akıl sınırlı kapasitesiyle sınırsız ve sonsuz varlığı kuşatamaz.

Ziya paşa ne diyordu?

İdraki meali bu küçük akla gerekmez,

Zira bu terazi bu kadar sıkleti çekmez.

Yani Allah’ı zatıyla idrak etmek bu küçük akla gerekmez. Çünkü bu terazi bu kadar ağırlığı çekmez.

Ne diyordu Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer? 1. mısra ona, 2. mısra Hz. Ömer’e aittir çok ilginç çok muhteşem bir ifade; “El-âczû ân derki’l idrâki, idrâkûn”, O’nu idrak etmekten aciz olduğunu itiraf etmek, O’nu idrak etmektir. Yani Allah’ı idrak etmek Allah’ı idrakten aciz olduğunu bilmektir.

“Vel-bâhsû ân sîrri zêtillêhi işrâkûn”. Hz. Ömer de bunu ekliyor. Hz. Ebu Bekir’in o mısraının arkasına. Allah’ın zatının sırrını araştırmakta şirktir. O’nun zatını hiçbir akıl kavrayamaz.

Peki nasıl kavrayabiliriz? O’nun sıfatlarını kavrayabiliriz. Sıfatlarından yola çıkarak, varlıktan yola çıkarak onu kavrayabiliriz. Çünkü varlık O’nun sıfatlarının tecellisidir. Varlık O’nu gösteren bir işaret parmağıdır. Varlığa bakarak, parmağa bakarak gösterdiği yeri görürüz. O zaman anlarız ki san’at ortada ise bir sanatkâr var. Ortada fiil varsa bir fail var, ortada eser varsa bir müessir vardır. Müessirsiz eser olmaz, failsiz fiil olmaz, sanatkârsız sanat olmaz. O zaman anlarız.

Onun için O niçin görünmez demişler? Cevap vermişler: Zuhurunun şiddetinden, varlığının şiddetinden göze görünmez. Tıpkı aşırı ışığın gözü kör ettiği gibi demişler. Nasıl izah edersek edelim yine söz tükenir yine zihin tavana vurur, aklın nutku durur, sözlerin nabzı tutulur ve yine biz onu tarif edemeyiz. Çünkü Allah deyip de titremeyen olur mu? Allah hakkında konuşan eğer ne hakkında konuştuğunu biliyorsa titrer, biz de titreriz, titrememiz gerek. Fakat titreyerek yine de konuşuruz. Bize bu cesareti ancak vahiy verebilir.

7 Zımnen: Ne zatında, ne sıfatında, ne fiillerinde. Ehad, ilk âyette olumlu bu âyette olumsuz kullanılmıştır. Birincisi tahsis, buradaki tamim (genellik) içerir, ilki Allah için bu sonuncusu ise Allah'tan başka her şey için kullanılmıştır.

Rabbim, nebi’nin duasını biz de ediyoruz. Bize seni anlama kabiliyeti bahşet, bize seni tanıma kabiliyeti bahşet. “İlêhi erine’l eşya’ê kemêhî”. İlahi bize eşyanın hakikatini göster. Ya Rabbi sen neye layıksan seni layık olduğun şekilde bilelim, seni neden münezzeh kılmamız gerekiyorsa seni ondan tenzih edelim. Ya Rabbi seni bilemeyeceğimizi bilmek seni bilmektir. Zatını bilemeyiz, fakat varlık sana bir atıftır. Ya Rabbi bize nasıl bilmemizi istiyorsan kendini öyle bildir, öyle duyur, öyle anlat. Amin..!

 

Ve êğîrû dâ’vêhûm eni’l-hâmdû lillêhi Rabbil alemîn.

Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.

(M.İSLAMOĞLU)

SÛRE BİTTİ.