Ey iman edenler! Allah'ın ve Peygamberinin önüne geçmeyiniz. Allah'a saygı duyunuz. Şüphesiz ki Allah, işitendir; bilendir.
Ey inananlar! (Düşüncelerinizde, şahsî işlerinizde) Allah'ın ve Resulü'nün (Kur'an'ın ve sünnetin) önüne geçmeyin (Kur'an'ı ve sünneti dışlayarak Müslüman olmaya çalışmayın)! Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun! Şüphesiz Allah, (her şeyi) hakkıyla işiten, (her şeyi) hakkıyla bilendir.
Ey inananlar! Allah'tan ve Peygamberinden öne geçmeyin; Allah'tan sakının, doğrusu Allah işitir ve bilir.
Ey iman edenler! Allah'ın ve Resûlünün önüne geçmeyin. Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah işitendir, bilendir.
Ey gerçeği onaylayanlar, ALLAH’ın ve elçisinin önüne geçmeyiniz. ALLAH’ı sayınız. ALLAH İşitir, Bilir.
Ey o bütün iyman edenler! Allahın ve Resulünün önüne geçmeyin ve Allahdan korkun, çünkü Allah işitir bilir
Siz ey imana ermiş olanlar! Allah'ın ve Elçisi'nin (emrettiği şeyin) önüne kendinizi koymayın, Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun. Çünkü Allah, kuşkusuz her şeyi işiten, her şeyi bilendir.
Siz ey iman edenler! Asla Allah'ın ve Elçisinin önüne geçmeyin ve sorumlu davranın: çünkü Allah her şeyi işitir, her şeyi bilir!
Ey inananlar! Allah'ın ve peygamberinin önüne geçmeyin, Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir.
Ey inananlar, Allâh'ın ve Elçisinin önüne geçmeyin. Allah'tan korkun. Şüphesiz Allâh, işitendir, bilendir.
Ey inanıp güvenenler! Allah’ın ve Elçisinin önüne geçmeyin[1]. Allah’tan çekinin; o dinler ve bilir. [*] Önüne geçmeyin manasını verdiğimiz kelime takdim kökünden “lâ tukaddimû(لَا تُقَدِّمُوا)” dür. Benzeşik(müteşabih) ayeti Ahzab 33/36’dır. Allah ve Elçisi bir konuda karar verince artık o karar uygulanır.Bunlar Kitapta doğrudan hikmet şeklinde bildirilmiş hükümlerdir. Örneğin, miras paylaşımı, savaş hukuku, boşanma hukuku böyledir. Elçi’ye itaat Allah’a itaattir çünkü elçinin getirdiği Allah’ın sözüdür.
Ey iman edenler, Allah'ın Rasulü'nün huzurunda öne geçmeyin ve Allah'tan korkup sakının. Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir.
Ey iman edenler! Allah'ın ve resulünün önüne geçmeyin! Allah'tan korkun! Allah gerçekten çok iyi duyan ve gereğince bilendir.
Ey inananlar! Seslerinizi, Peygamberin sesinden daha fazla yükseltmeyiniz. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygambere yüksek sesle bağırmayınız. Yoksa siz farkına varmadan amelleriniz boşa gidiverir.
Ey inananlar! Seslerinizi, peygamberin sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, peygambere yüksek sesle bağırmayın. Öyle yaparsanız, siz farkına varmadan amelleriniz boşa gider.
Ey inananlar! Seslerinizi, Peygamberin sesini bastıracak şekilde yükseltmeyin. Farkına varmadan, işlediklerinizin boşa gitmemesi için, Peygambere birbirinize bağırdığınız gibi yüksek sesle bağırmayın.
Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamber'in sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber'e yüksek sesle bağırmayın; yoksa siz farkına varmadan amelleriniz boşa gidiverir.
Ey gerçeği onaylayanlar, sesinizi peygamberin sesinin üstüne çıkarmayın ve birbirinize bağırdığınız gibi ona bağırmayın. Yoksa siz görmeden işleriniz boşa gider.
Ey o bütün iyman edenler! Seslerinizi Peygamberin sesinden üstün kaldırmayın ve ona birbirinize bağırır gibi iri söylemeyin! Haberiniz olmadan amelleriniz hiçe iniverir
Siz ey imana ermiş olanlar! Sesinizi Peygamberin sesinden daha fazla yükseltmeyin, birbirinizle yüksek sesle konuştuğunuz gibi o'nunla konuşmayın, yoksa bütün (güzel ve iyi) işleriniz, siz farkında olmadan boşa gitmiş olur.
Siz ey iman edenler! Sesleriniz Peygamber'in sesini bastırmasın! Birbirinizle bağıra çağıra konuştuğunuz gibi onunla da bağıra çağıra konuşmayın ki, siz farkında olmadan iyilikleriniz boşa gitmesin!
Ey inananlar! Seslerinizi, peygamberin sesini bastıracak şekilde yükseltmeyin. Birbirinize yüksek sesle konuştuğunuz gibi onunla da öyle yüksek sesle konuşmayın; yoksa siz farkında olmadan amelleriniz boşa gider.
Ey inananlar, seslerinizi, Peygamberin sesinin üstüne çıkarmayın, birbirinizle yüksek sesle konuştuğunuz gibi, onunla da öyle yüksek sesle konuşmayın; yoksa siz farkında olmadan amelleriniz boşa gider.
Ey inanıp güvenenler! Sesinizi Nebi’nin sesinin üstüne çıkarmayın. Ona karşı, birbirinizle konuşur gibi sesinizi yükseltmeyin. Yoksa işleriniz boşa çıkar da fark edemezsiniz.
Ey iman edenler, seslerinizi peygamberin sesi üstünde yükseltmeyin ve birbirinize bağırdığınız gibi, ona sözle bağırıp söylemeyin; yoksa siz şuurunda değilken, amelleriniz boşa çıkar, gider.
Ey iman edenler! Seslerinizi o Peygamber'in sesinin üstüne yükseltmeyin! Kiminizin kiminize bağırarak konuştuğu gibi, onun huzurunda sözü yükseltmeyin! Yoksa siz hiç farkında olmadan amelleriniz eriyip gider.
Allah, Peygamber'in yanında seslerini kısanların kalplerini takvâ ile imtihan etmiştir. Onlar için af ve büyük bir ödül vardır.
Allah'ın Resulü'nün huzurunda seslerini kısanlar (edepli olup egosunu tatmin etmeyenler) var ya, işte onlar kalpleri, kendisine karşı sorumluluk bilinci ile doldurularak Allah tarafından sınananlardır. Onlar için ayrıca bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır.
Seslerini Peygamberin yanında kısan kimseler, Allah'ın gönüllerini takva ile sınadığı kimselerdir. Onlara mağfiret ve büyük ecir vardır.
Allah'ın elçisinin huzurunda seslerini kısanlar, şüphesiz Allah'ın kalplerini takvâ ile imtihan ettiği kimselerdir. Onlara mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır.
Seslerini ALLAH’ın elçisinin huzurunda kısanlar öyle kimselerdir ki, ALLAH onların kalplerini erdemlilik için uygun hale getirmiştir. Onlar için bağışlanma ve büyük bir ödül vardır.
Her halde Resulüllahın yanında seslerini kısanlar, onlar, o kimselerdir ki Allah kalblerini takvâ için imtihan etmiştir, onlara hem bir mağfiret hem de büyük bir ecir vardır
Bakın, Allah'ın Elçisi'nin huzurunda seslerini kısanlar var ya, işte onlar kalpleri, kendisine karşı sorumluluk bilinci ile (doldurularak) Allah tarafından sınananlardır; onlar için bağışlanma ve büyük bir mükafat vardır.
Hani şu Allah Rasulü'nün yanında seslerini kısanlar var ya; işte onlar Allah'ın kalplerini takvaya dair sınava çektiği kimselerdir: onlar için sınırsız bir bağış ve büyük bir ödül vardır.
Allah'ın peygamberinin yanında seslerini kısanlar, şüphesiz Allah'ın kalplerini takva ile imtihan ettiği kimselerdir. Onlara mağfiret ve büyük bir mükafat vardır.
Allâh'ın Elçisinin huzûrunda seslerini kısanlar, öyle kimselerdir ki Allâh, onların kalblerini, takvâ için imtihan etmiş (onların takvâya ehil olduklarını anlamış)tır. Onlar için mağfiret ve büyük bir mükâfât vardır.
Allah’ın Elçisinin yanında seslerini kısanlar, Allah’ın, çekinerek korunma (takva) konusunda kalplerini sınavdan geçirdiği kişilerdir. Onlar için bağışlanma ve büyük bir ödül vardır.
Şüphesiz, peygamberin yanında seslerini alçak tutmakta olanlar; işte onlar (var ya), Allah onların kalplerini takva için imtihan etmiştir. Onlar için bir mağfiret ve büyük bir ecir vardır.
Allah resulünün huzurunda seslerini alçaltanlar var ya, onlar Allah'ın, gönüllerini takva için imtihan ettiği kişilerdir. Bir bağışlanma vardır onlar için, bir büyük ödül vardır.
Sana odaların arkasından bağıranların çoğu, aklı ermez kimselerdir.
(Ey Peygamber!) Seni evinin dışından çağıranlar var ya, işte onların çoğu akıllarını kullanmazlar.
Sana odaların ötesinden seslenenlerin çoğu akletmeyen kimselerdir.
(Resûlüm!) Sana odaların arka tarafından bağıranların çoğu aklı ermez kimselerdir.
Odaların/duvarların ardından sana seslenenlerin çoğu düşüncesiz kimselerdir.
Hucrelerin arkasından sana ünleyenler, her halde ekserisi aklı irmiyenlerdir.
Gerçek şu ki (ey Peygamber,) seni evinin dışından çağıranlar var ya, işte onların çoğu akıllarını kullanmazlar.
Ne var ki sana hanelerin berisinden seslenenler de var; onların çoğu kafalarını kullanmazlar.
Ey Muhammed! Odaların arkasından sana bağıranların çoğu, düşüncesiz kimselerdir.
Odaların arkasından sana bağıranların çoğu, düşüncesiz kimselerdir.
Sen içerdeyken sana odaların dışından seslenenlerin çoğu aklını kullanmazlar.
Şüphesiz, hücrelerin ardından sana seslenenler de (var ya), onların çoğu aklını kullanmıyorlar.
Hücrelerin arkasından sana seslenenlere gelince, onların çoğu aklını çalıştırmamaktadır.
Eğer onlar, sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi kendileri için daha iyi olurdu. Allah çok affedicidir; çok merhamet sahibidir.
Eğer onlar, sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi, elbette kendileri için daha iyi olurdu. Bununla beraber Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.
Eğer onlar, sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi şüphesiz onlar için daha iyi olurdu. Allah bağışlayandır, merhamet edendir.
Eğer onlar, sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi, elbette kendileri için daha iyi olurdu. Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.
Sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi kendileri için daha iyi olurdu. ALLAH Bağışlayandır, Rahimdir.
Eğer onlar sen kendilerine çıkıncıya kadar sabretselerdi elbette haklarında hayırlı olurdu, bununla beraber Allah gafurdur rahîmdir.
Çünkü, sen (kendi isteğinle) onların yanına gelinceye kadar sabred(ip bekle)selerdi, kendi lehlerine olurdu. Ama Allah yine de çok bağışlayıcıdır, bir rahmet kaynağıdır.
Ama eğer sen kendilerine çıkıp gelinceye kadar sabretselerdi, elbet bu kendileri için daha hayırlı olurdu: ne ki Allah tarifsiz bir bağışlayandır, eşsiz merhamet kaynağıdır.
Onlar, sen kendilerinin yanına çıkıncaya kadar bekleselerdi, elbette kendileri için daha iyi olurdu. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
Onlar, sen kendilerinin yanına çıkıncaya kadar bekleselerdi, elbette kendileri için daha iyi olurdu. Allâh bağışlayandır, esirgeyendir.
Sabırlı olsalar da sen çıkıncaya kadar bekleselerdi kendileri için daha iyi olurdu. Yine de Allah bağışlar, ikramda bulunur.
Eğer gerçekten onlar, yanlarına çıkıncaya kadar sabretmiş olsalardı, herhalde (bu,) kendileri için daha hayırlı olurdu. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.
Eğer onlar, sen yanlarına çıkıncaya dek sabretmiş olsalardı, kendileri için elbette daha hayırlı olurdu. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.
Ey inananlar! Eğer bir fâsık/yalan haber taşıyan size bir haber getirirse, onun doğruluğunu araştırınız. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de, sonra yaptıklarınıza pişman olursunuz.
Ey inananlar! Size yoldan sapmış birisi, bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın! Yoksa bilmeyerek bir topluluğa karşı kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.
Ey inananlar! Eğer yoldan çıkmışın biri size bir haber getirirse, onun iç yüzünü araştırın, yoksa bilmeden bir millete fenalık edersiniz de sonra ettiğinize pişman olursunuz.
Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.
Ey gerçeği onaylayanlar, kötü huylara sahip birisi size bir haber getirirse onu araştırınız. Yoksa bilmeden bir topluluğa karşı haksızlık edersiniz ve daha sonra yaptığınızdan pişmanlık duyarsınız.
Ey o bütün iyman edenler! Eğer size bir fâsık bir haberle gelirse onu tahkık edin ki cehaletle bir kavme sataşırsınız da yaptığınıza peşiman olursunuz.
Siz ey imana ermiş olanlar! Yoldan çıkmışın biri size (yalan) bir haber getirirse, muhakemenizi kullanın; yoksa istemeden insanları incitir ve sonra yaptığınızdan pişmanlık duyarsınız.
Siz ey iman edenler! Sorumsuzun biri size (önemli) bir haberle geldiğinde durup gerçeği araştırın; değilse, istemeden birilerini rencide eder, ardından da yaptığınızdan pişmanlık duyarsınız.
Ey inananlar! Size fasık (yoldan çıkmış) bir adam bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeyerek bir topluluğa karşı kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.
Ey inananlar, size fâsık (yoldan çıkmış) bir adam bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeyerek bir topluluğa karşı kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.
İnanıp güvenenler! Size güven vermeyen birisi bir haber getirecek olursa iyice araştırın. Yoksa bilmeden bir toplulukla aranızı bozarsınız da yaptığınıza pişman olursunuz.
Ey iman edenler, eğer bir fasık, size bir haberle gelirse, onu 'etraflıca araştırın.' Yoksa cehalet sonucu, bir kavme kötülükte bulunursunuz da, sonra işlediklerinize pişman olursunuz.
Ey iman sahipleri! Özü sözü bozuk birisi size bir haber getirdiğinde, hemen araştırıp inceleyin/delil arayın! Yoksa bilgisizlikle bir topluluğu suçlar da yapmış olduğunuza pişmanlık duyar hale gelirsiniz.
Biliniz ki, aranızda Allah'ın peygamberi vardır. Şâyet o, birçok işte size uysaydı, sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah, size imanı sevdirdi ve onu gönüllerinize çekici kıldı. Küfrü, fıskı ve isyanı da size çirkin gösterdi. İşte, doğru yolda olanlar bunlardır.
Biliniz ki, aranızda Allah'ın elçisi bulunmaktadır. Eğer o, birçok işte size uysaydı, sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah, size imanı sevdirmiş ve onu gönüllerinize güzel göstermiş ve hakikati inkâr etmeyi, günah işlemeyi ve (güzel olan şeylere) karşı çıkmayı size çirkin göstermiştir. İşte bu (özelliklere sahip olan)lar, doğru yolda olanların ta kendileridir.
(7-8) Bilin ki, içinizde Allah'ın Peygamberi bulunmaktadır. Eğer o, bir çok işlerde size uymuş olsaydı şüphesiz kötü duruma düşerdiniz; ama Allah size imanı sevdirmiş, onu gönüllerinize güzel göstermiş; inkarcılığı, yoldan çıkmayı ve baş kaldırmayı size iğrenç göstermiştir. İşte böyle olanlar, Allah katından bir lütuf ve nimet sayesinde doğru yolda bulunanlardır. Allah bilendir, Hakim'dir.
Hem bilin ki, içinizde Allah'ın elçisi vardır. Şayet o, birçok işlerde size uysaydı, sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah size imanı sevdirmiş ve onu gönüllerinize sindirmiştir. Küfrü, fıskı ve isyanı da size çirkin göstermiştir. İşte doğru yolda olanlar bunlardır.
Bilesiniz ki ALLAH’ın elçisi aranızdadır. İşlerin çoğunda sizlere uysaydı sıkıntıya düşerdiniz. Fakat, ALLAH gerçeği onaylamayı size sevdirdi ve onu gönüllerinizde süsledi; inkârı, kötülüğü ve isyanı ise size çirkin gösterdi. İşte doğruyu izleyenler bunlardır.
Hem biliniz ki içinizde Allahın Resulü var, eğer o bir çok işlerde size itâat eder olsa haliniz yaman olurdu ve lâkin Allah size iymanı sevdirdi, ve küfrü, füsuku, ısyanı nazarınızda kerîh kıldı
Ve bilin ki, Allah'ın Elçisi aranızdadır. O, her işinizde ve her zaman sizin temayülünüze uysaydı, (toplum olarak) bundan zarar görürdünüz. Ama, görüldüğü gibi, Allah imanı(nızı) size sevdirdi, onu kalplerinizde güzelleştirdi ve hakikati inkar etmeyi, günah işlemeyi ve (güzel olan şeylere) karşı çıkmayı size çirkin gösterdi. İşte bunlar, doğru yönü izleyenlerdir.
Ve aklınızdan çıkarmayın ki aranızda Allah Rasulü var; eğer o bir çok işte size uysaydı, kesinlikle haliniz harap olurdu. Lakin Allah size iman sevdirdi ve onu yüreklerinizde güzelleştirdi; yine O size hakikati inkarı, sorumsuz davranmayı ve (iyi olana) karşı çıkmayı çirkin gösterdi. İşte onlar doğru tarafa yönelenlerdir
Bilin ki, Allah'ın elçisi içinizdedir. Şayet birçok işte size uysaydı, sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah size imanı sevdirdi ve onu sizin kalplerinizde süsledi ve size küfrü, fıskı ve isyanı çirkin gösterdi. İşte doğru yolda olanlar bunlardır.
Bilin ki, Allâh'ın Elçisi içinizdedir. Şâyet o, birçok işte size uysaydı, sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allâh size imanı sevdirdi ve onu sizin kalblerinizde süsledi ve size küfrü, fıskı ve isyânı çirkin gösterdi. İşte doğru yolda olanlar bunlardır.
Biliniz ki Allah’ın Elçisi içinizdedir. Eğer çoğu konuda istediğiniz gibi davranırsa siz sıkıntıya düşersiniz. Ama Allah, kendisine güvenmeyi size sevdirdi; imanı gönüllerinizin süsü yaptı. Ayetleri görmezlikten gelmeyi, yoldan çıkmayı ve emirlerine ters düşmeyi de size kötü gösterdi. Bu konuma gelenler olgun kimselerdir.
Ve bilin ki Allah'ın Rasulü içinizdedir. Eğer o, size birçok işlerde uysaydı, elbette sıkıntıya düşerdiniz. Ancak Allah, size imanı sevdirdi, onu kalplerinizde süsleyip çekici kıldı ve size küfrü, fıskı ve isyanı çirkin gösterdi. İşte onlar, doğru yolu bulmuş (irşad) olanlardır.
Bilin ki, Allah'ın resulü içinizdedir. Eğer o çoğu işte size uysaydı, gerçekten zorlukla karşılaşır, sıkıntıya düşerdiniz. Ama Allah, imanı size sevdirmiş ve onu gönüllerinizde süslemiştir. Ve size küfrü, öz söz bozukluğunu, isyanı çirkin göstermiştir. Rüşte ermiş olanlar işte bunlardır;
Allah, bunu katından bir lütuf ve nimet olarak yapmıştır. Allah her şeyi bilir ve her işinde hikmet vardır.
(Böyle bir yolda olmak) Allah tarafından bir lütuftur ve bir nimettir. Allah ise (her şeyi) hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
(7-8) Bilin ki, içinizde Allah'ın Peygamberi bulunmaktadır. Eğer o, bir çok işlerde size uymuş olsaydı şüphesiz kötü duruma düşerdiniz; ama Allah size imanı sevdirmiş, onu gönüllerinize güzel göstermiş; inkarcılığı, yoldan çıkmayı ve baş kaldırmayı size iğrenç göstermiştir. İşte böyle olanlar, Allah katından bir lütuf ve nimet sayesinde doğru yolda bulunanlardır. Allah bilendir, Hakim'dir.
Bu, Allah'tan bir lütuf ve nimettir. Allah alîmdir, hakîmdir.
ALLAH’ın lütfu ve nimeti böyledir. ALLAH Bilendir, Bilgedir.
İşte onlardır ki Allahın fadl-u ni'metiyle rüşde irmişlerdir ve Allah alîmdir, hakîmdir
Allah'ın nimeti ve lütfu sayesinde; ve Allah her şeyi bilendir, hikmet Sahibidir.
Allah'ın lutfu ve nimeti sayesinde: zaten Allah her şeyi bilir, her hükmünde tam isabet kaydeder.
Bu size Allah'ın bir lütuf ve nimetidir Allah bilendir, hakimdir.
(Bu) Allâh'ın bir lutuf ve ni'metidir. Allâh bilendir, hakimdir.
Bu, Allah’ın iyiliğinden ve nimetinden yararlanmanız içindir. Allah bilir, doğru kararlar verir.
Allah'tan bir fazl (bir ihsan ve lütuf) ve bir nimet olarak. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Allah'tan bir lütuf ve nimet olarak. Alîm'dir Allah, Hakîm'dir.
Müminlerden iki grup birbiriyle savaşırlarsa, aralarını düzeltiniz. Şâyet biri ötekine saldırırsa, Allah'ın emrine dönünceye kadar, saldıran tarafla savaşınız. Eğer dönerlerse, artık aralarını adaletle düzeltiniz ve adaletli davranınız. Şüphesiz Allah, âdil davrananları sever.
Eğer mü'minlerden iki topluluk birbirleriyle savaşırlarsa aralarını düzeltin. Eğer onlardan biri, hala (Allah'ın hükmüne boyun eğmeyip) diğerine saldırmaya devam ederse, Allah'ın buyruğuna uyuncaya (savaştan vazgeçinceye) kadar, haksızlık yapan taraf ile mücadele edin. (Yaptıklarından) vazgeçerlerse adil bir şekilde aralarını bulun ve (her ikisine de) adil davranın çünkü Allah, adil davrananları sever.
Eğer müminlerden iki topluluk birbirleriyle savaşırlarsa aralarını düzeltiniz; eğer biri diğeri üzerine saldırırsa, saldıranlarla Allah'ın buyruğuna dönmelerine kadar savaşınız; eğer dönerlerse aralarını adaletle bulunuz, adil davranınız, şüphesiz Allah adil davrananları sever.
Eğer müminlerden iki gurup birbirleriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin. Şayet biri ötekine saldırırsa, Allah'ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerse artık aralarını adaletle düzeltin ve (her işte) adaletli davranın. Şüphesiz ki Allah, âdil davrananları sever.
Gerçeği onaylayanlardan iki grup birbirleriyle savaşırlarsa onların arasını bulun. Onlardan biri ötekine saldırırsa, ALLAH’ın buyruğuna dönünceye kadar saldırgan grupla savaşın. Dönerse onların arasını tarafsızca düzeltin ve adaletli davranın. ALLAH adaletli davrananları sever.
Ve eğer Mü'minlerden iki taife çarpışırlarsa hemen aralarını bulun barıştırın, şayed biri diğerine karşı bagyediyorsa o vakıt bagî olana Allahın emrine rücu' edinciye kadar kıtâl edin, eğer rücu' ederse yine adaletle beyinlerini sulh edin ve hep insaflı olun, çünkü Allah adâlet yapanları sever
O halde, müminler içinden iki grup çatışırsa onlar arasında barışı sağlayın; ama sonra, iki (grup)tan biri diğerine haksız şekilde davranırsa, (davranışı)nı Allah'ın buyruğuna uygun hale getirinceye kadar, haksızlık yapan taraf ile mücadele edin; (yaptıklarından) vazgeçerlerse adil bir şekilde aralarını bulun ve (onlara) eşit davranın çünkü Allah, eşit davrananları sever!
Şu halde mü'minlerden iki gurup çarpışırsa, aralarını bulun; fakat bir taraf diğerinin hakkına saldırırsa, siz de o haksız taraf ile Allah'ın emrine dönünceye kadar çarpışın; ama eğer (saldırganlıktan) vazgeçerse, tarafların arasını adaletle ayırın ve (bunun için gerekirse) kendi hakkınızdan feragat edin: çünkü Allah (barış için) fedarlık edenleri sever.
Eğer mü'minlerden iki topluluk birbirleriyle savaşırlarsa aralarını düzeltiniz; eğer biri diğeri üzerine saldırırsa, saldıranlarla Allah'ın buyruğuna dönmelerine kadar savaşınız; eğer dönerlerse aralarını adaletle bulunuz, adil davranınız, şüphesiz Allah adil davrananları sever.
Eğer inananlardan iki grup vuruşurlarsa onların arasını düzeltin; şâyet biri ötekine saldırırsa Allâh'ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla vuruşun. (Allâh'ın buyruğuna) Dönerse artık adâletle onların arasını düzeltin ve dâimâ âdil olun. Çünkü Allâh, adâlet yapanları sever.
Müminlerden iki topluluk, birbirleriyle vuruşursa aralarını bulun. Biri diğerine saldırırsa Allah’ın emrine uyuncaya kadar saldırgan tarafla vuruşun. Onlar Allah’ın emrine dönerse dengeli bir şekilde aralarını bulun ve adaletli davranın. Allah hakka uygun (adil) davrananları sever.
Mü'minlerden iki topluluk çarpışacak olursa, aralarını bulup düzeltin. Şayet biri diğerine haksızlıkla tecavüzde bulunacak olursa, artık, haksızlıkla tecavüzde bulunanla, Allah'ın emrine dönünceye kadar savaşın; eğer sonunda (Allah'ın emrini kabul edip) dönerse, bu durumda adaletle aralarını bulun ve (her konuda) adil davranın. Şüphesiz Allah, adil olanları sever.
Müminlerden iki zümre çarpışırlarsa, onların aralarında hemen barışı kurun! Eğer onlardan biri öteki aleyhine sınır tanımazlık edip saldırırsa, azgınlık edenle, Allah'ın emrine dönünceye kadar savaşın. Eğer vazgeçerse, yine ikisi arasını adalet ve dürüstlükle sulh edin. Kuşkusuz, Allah adalette titiz davrananları sever.
Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltiniz ve Allah'a saygı duyunuz ki merhamet olunasınız.
Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin! Allah'a karşı sorumluluk bilinciyle yaşayın ki size merhamet edilsin!
Şüphesiz müminler birbiri ile kardeştirler; öyle ise dargın olan kardeşlerinizin arasını düzeltin; Allah'tan sakının ki size acısın.
Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki esirgenesiniz.
Gerçeği onaylayanlar sadece kardeştirler. Kardeşlerinizin arasını düzeltin. ALLAH’ı sayın ki merhamet edilesiniz.
Mü'minler ancak kardeştirler. Onun için iki kardeşinizin aralarını düzeltin ve Allahdan korkun ki rahmete şayan olasınız.
Bütün müminler kardeştir. O halde, (her ne zaman araları açılırsa) iki kardeşinizin arasını düzeltin ve Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ki O'nun rahmetine nail olasınız.
Mü'minler sadece kardeştirler; öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'a karşı sorumlu davranın ki, O'nun merhametine mazhar olasınız!
Muhakkak mü'minler kardeştirler. Kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki size rahmet edilsin.
Muhakkak mü'minler kardeştirler. Kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki size rahmet edilsin.
Sadece müminler kardeştir; öyleyse kardeşlerinizin arasını bulun. Allah’tan çekinin ki iyilik bulasınız.
Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup düzeltin ve Allah'tan korkup sakının; umulur ki esirgenirsiniz.
Şu bir gerçek ki, müminler sadece kardeştirler. O halde kardeşleriniz arasında barışı sağlayın ve Allah'tan sakının ki, size merhamet edilebilsin.
Ey iman edenler! Hiçbir topluluk başka bir toplulukla alay etmesin. Olur ki alay edilenler, onlardan daha iyi olabilirler. Kadınlar da başka kadınlarla alay etmesinler. Alay edilen kadınlar, kendilerinden daha iyi olabilirler. Birbirinizi ayıplamayınız. Birbirinize kötü lakaplar takmayınız. İmandan sonra, fâsık diye anılmak ne kötüdür! Kim tövbe etmezse işte onlar zâlimlerdir.
Ey inananlar! Bir topluluk diğer bir toplulukla alay etmesin. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler! Kadınlar da diğer kadınları alaya almasın. Belki onlar da kendilerinden daha iyidirler! Birbirinizi karalamayın, birbirinizi (kötü) lakaplarla çağırmayın! İnandıktan sonra (kişinin) adının kötüye çıkması, fasık damgası yemesi ne kötü bir şeydir. Kim tevbe etmezse, işte onlar zalimlerdir.
Ey inananlar! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın, belki de onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da başka kadınları alaya almasınlar, belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın; birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın; inandıktan sonra yoldan çıkmış olmak ne kötü bir addır. Tevbe etmeyenler, işte onlar zalimlerdir.
Ey müminler! Bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fâsıklık ne kötü bir isimdir! Kim de tevbe etmezse işte onlar zalimlerdir.
Ey gerçeği onaylayanlar, bir topluluk diğer bir topluluğu aşağılamasın, belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları aşağılamasınlar, belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Birbirinizi ayıplamayın ve birbirinizi, küçük düşürücü kelimelerle çağırmayın. Gerçeği onayladıktan sonra yoldan çıkmak ne kötü bir isimdir/niteliktir. Kim tövbe etmezse onlar zalimlerdir.
Ey o bütün iyman edenler! Alay etmesin bir kavm bir kavm ile belki kendilerinden daha hayırlı olurlar, ne de bir takım kadınlar diğer kadınlarla, belki onlardan daha hayırlı olurlar, hem kendilerinizi ayıblamayın ve kötü lâkablarla atışmayın, iymandan sonra fâsıklık ne kötü isimdir, her kim de tevbe etmezse artık onlar kendilerine zulmedenlerdir.
Siz ey imana ermiş olanlar! Hiçbir insan (başka) insanları alaya alıp küçümsemesin! Belki o (alay edip küçümsedik)leri kendilerinden daha hayırlı olabilirler ve hiçbir kadın (başka) kadınları (küçümseyip alaya almasın)! Onlar kendilerinden daha hayırlı olabilirler. Ve hiçbiriniz başka birini karalamasın, birbirinizi (yaralayıcı, incitici) lakaplar ile aşağılamayın! (Kişi) iman ettikten sonra ona hiçbir şekilde günah isnad etmeyin ve (bu suçu işleyen, ama sonra) pişmanlık duymayanlar işte gerçek zalimler onlardır!
Siz ey iman edenler! Hiçbir kişi ve zümre bir diğer kişi ve zümreyi alaya alıp hor görmesin: belki diğerleri berikilerden daha değerli olabilirler. Yine bir kısım kadınlar da diğerlerini (böyle) görmesinler: ötekiler onlardan daha değerli olabilir. Asla birbirinizi itibardan düşürmek için karalamayın ve (kötü) lakaplar takarak yaralamayın: iman ettikten sonra sapıklıkla anmak-anılmak ne berbat bir şey! Ve kim (bu tür davranışlardan) pişmanlık duyup vazgeçmezse, işte zalim olanlar onlardır.
Ey inananlar! Bir topluluk başka bir toplulukla alay etmesin. Belki alay ettikleri kimseler, kendilerinden iyidirler. Kadınlarda başka kadınlarla alay etmesin. Belki onlar kendilerinden iyidirler. Birbirinizde kusur aramayın; birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İnandıktan sonra fasık (yoldan çıkmış) olmak ne kötü bir addır. Kim tevbe etmezse, işte onlar, zalimlerdir.
Ey inananlar, bir topluluk, başka bir toplulukla alay etmesin. Belki (alay ettikleri kimseler), kendilerinden iyidirler. Kadınlar da başka kadınlarla alay etmesinler. Belki onlar, kendilerinden iyidirler. Birbirinizde kusur aramayın; birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İnandıktan sonra fısk adı, ne kötü bir şeydir! Kim tevbe etmezse, işte onlar, zâlimdirler.
Ey inanıp güvenenler! Bir topluluk diğer topluluğu hafife almasın; hafife alınanlar daha iyi olabilirler. Kadınlar da başka kadınları hafife almasınlar; onlar daha iyi olabilirler. Birbirinizin kusurunu aramayın. Birbirinize kötü lakap takmayın. İnanmış bir kişiyi sapıklıkla nitelemek ne kötüdür! Dönüş yapmayanlar (tevbe etmeyenler) yanlış yapmış olurlar.
Ey iman edenler, bir kavim (bir başka) kavimle alay etmesin, belki kendilerinden daha hayırlıdırlar; kadınlar da kadınlarla (alay etmesin), belki kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kendi nefislerinizi (kendi kendinizi) yadırgayıp küçük düşürmeyin ve birbirinizi 'en olmadık kötü lakablarla' çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir isimdir. Kim tevbe etmezse, işte onlar, zalim olanların ta kendileridir.
Ey inananlar! Bir topluluk başka bir toplulukla alay etmesin! Olabilir ki, alay ettikleri topluluk kendilerinden hayırlıdır. Kadınlar da başka kadınlarla alay etmesinler. Alay ettikleri, kendilerinden hayırlı olabilir. Öz benliklerinizi ayıplamayın/kendi nefislerinizde ayıplar aramayın; birbinize lakaplar yakıştırmayın. İmandan sonra sapıklıkla adlanmak ne kötü şeydir! Kim ki tövbe etmez, işte böyleleri zalimlerdir.