Gerçekleşen,
Geleceği ve gerçekleşeceği kuşkusuz olan (kıyamet).
Gerçekleşecek olan!
Gerçekleşecek olan;
Gerçekleşen (olay).
O Hâkka
Olacak olanın gerçekleşmesi!
Ah O kesin hakikatin gerçekleşmesi!
Elbette gerçekleşecek olan
Gerçekleşen,
Bunlar tümüyle gerçektir.
'Elbette gerçekleşecek olan' (kıyamet),
el-Hâkka/geleceği kuşkusuz olan şey!
Nedir o gerçekleşen?
Nedir o gerçekleşecek olan (kıyamet)?
Nedir o gerçekleşecek olan gün?
(Evet) nedir o gerçekleşecek olan?
Nedir o gerçekleşen?
Ne Hâkka?
Ne korkunçtur (inanmayanlar için) başa gelecek olanın gerçekleşmesi!
(Bilir misin ey muhatap) o ne dehşet gerçekleşecek?
Nedir o muhakkak gerçekleşecek olan
Nedir o gerçekleşen?
Tümüyle gerçek olan nedir?
Nedir o 'muhakkak gerçekleşecek olan?'
Nedir o hâkka?
Gerçekleşenin ne olduğunu sen nereden bileceksin.
O gerçekleşecek olanı (kıyametin ne olduğunu) sen nerden bileceksin?
Gerçekleşecek olanın ne olduğunu sana ne bildirir?
Gerçekleşecek olanın (kıyametin) ne olduğunu sen nereden bileceksin?
Gerçekleşenin ne olduğunu nerden bileceksin?
Ve ne bildirdi sana dirayetle? Nedir o Hâkka?
Bilir misin, nedir, başa gelecek olanın gerçekleşmesi?
Sahi onun nasıl gerçekleşeceğini bilir misin sen?
O gerçekleşecek olanı sana bildiren nedir?
Gerçekleşenin ne olduğunu nerden bileceksin?
Tümüyle gerçek olanın ne olduğunu nereden bileceksin? (Öyleyse dinle!)
O gerçekleşecek olanı (kıyameti) sana bildiren nedir?
O hâkkanın niteliğini sana bildiren nedir?
Semûd ve ‘Âd kavimleri kıyameti yalanladı.
Semûd ve Âd (kavimleri), yüreklerini hoplatacak olan o büyük felaketi yalanladılar.
Semud ve Ad milletleri tepelerine inecek bu gerçeği yalanladılar.
Semûd ve Âd kavimleri, kapılarını çalacak felâketi (kıyameti) yalan saymışlardı.
Semud ve Ad (halkı) sarsıcı olayı yalanladı.
İnanmadı Semud-ü Âd o kariaya.
Semud ve 'Ad (kabileleri), o ani felaket (haberlerin)i yalanladılar!
Semud ve Ad (İnsanın aklını başına devşiren) o Son Vuruş'u inkar ettiler.
Semûd ve Âd, mutlaka patlak verecek olan kıyameti yalan saydılar.
Semûd ve 'Âd (kavimleri), başa çarpan olayı yalanladılar.
Semud ile Ad (kavimleri), gümbür gümbür gelen o felaket için “Yalan!” demişlerdi.
Semûd ve Ad (toplumları), 'mutlaka patlak verecek kıyamet'i yalan saydılar.
Semûd ve Âd kâriayı/başa çarpan olayı yalanlamıştı.
Semûd kavmi korkunç bir sarsıntı ile yok edilmişti.
(Yaptıkları yüzünden) Semûd kavmi korkunç bir sarsıntı ile helâk edildi.
Bu yüzden Semud milleti zorlu bir sarsıntı ile yok edildi.
Semûd'a gelince: Onlar pek zorlu (bir sarsıntı) ile helâk edildiler.
Ve Semud o azgın (sarsıntı) ile yok edildi.
Amma Semud ihlâk ediliverdiler o tâgıye ile
Semud mu? Onlar şiddetli bir (yer) sarsıntı(sı) ile yok edildi;
Bir yanda Semud: sonuçta onlar ses duvarını çok çok aşan bir bela ile helak edildiler.
Böylece Semûd korkunç bir sesle yıkıma uğratıldı.
Bu yüzden Semûd (kavmi) azgın bir vak'a ile helâk edildiler.
Semud korkunç bir sarsıntıyla etkisizleştirildi.
Bu nedenle Semûd (halkı) korkunç bir sesle helak edildi.
Bunun üzerine Semûd, bir doğal felaket ile helâk edildi.
(6-8) ‘Âd toplumuna gelince, onlar soğuk ve şiddetli bir rüzgârla yok edildiler. Allah o rüzgârı yedi gece, sekiz gündüz, aralıksız olarak başlarına sardı. Böylece o halkın, içi boş hurma kütükleri gibi yere serildiklerini görürsün. Onlardan geriye kalan hiçbir kimseyi görüyor musun?
Âd kavmine de uğultulu ve dondurucu şiddetli bir rüzgârla helâk edildi.
Ad milleti de bu yüzden önünde durulmaz, dondurucu bir rüzgarla yok edildi.
Âd kavmi ise, uğultulu, kasıp kavuran bir fırtına ile mahvedildiler.
Ad ise sert ve azgın bir kasırga ile yok edildi.
Ve amma Âd onlar da ihlâk ediliverdiler bir sarsar rüzgâr, azgın bir fırtına ile
'Ad ise öfkeli bir kasırga ile yok olup gitti,
Ve öte yanda 'Ad: onlar da değdiğini sesiyle çarpan dizginlenemez bir kasırgayla helak edildiler.
Âd'a gelince onlar da, uğultu yüklü, azgın bir kasırga ile yıkıma uğratıldı.
'Âd (kavmi) ise uğultulu, azgın bir kasırga ile helâk edildiler.
Ad ise uğultulu, azgın bir kasırga ile etkisizleştirilmişti.
Ad (halkın)a gelince; onlar da, uğultu yüklü, azgın bir kasırga ile helak edildiler.
Âd ise gürleyen sesle gelen rüzgârlı bir fırtınayla mahvedildi.
(6-8) ‘Âd toplumuna gelince, onlar soğuk ve şiddetli bir rüzgârla yok edildiler. Allah o rüzgârı yedi gece, sekiz gündüz, aralıksız olarak başlarına sardı. Böylece o halkın, içi boş hurma kütükleri gibi yere serildiklerini görürsün. Onlardan geriye kalan hiçbir kimseyi görüyor musun?
Allah o kasırgayı üzerlerine yedi gece, sekiz gün kesintisiz olarak salıverdi. Öyle ki sen (o zaman orada olsaydın), o halkı içi boş hurma kütükleri gibi yerlere serilmiş görürdün.
Allah onların kökünü kesmek üzere, üzerlerine o rüzgarı yedi gece sekiz gün, estirdi. Halkın, kökünden çıkarılmış hurma kütükleri gibi yere yıkıldıklarını görürsün.
Allah onu, ardarda yedi gece, sekiz gün onların üzerine musallat etti. Öyle ki (eğer orada olsaydın), o kavmi, içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş halde görürdün.
Onu, yedi gece ve sekiz gün boyunca üzerlerine bir bela olarak saldı. Halkın, çürümüş hurma gövdeleri gibi yere yıkıldıklarını görürsün.
müsellat etmişti Allah onun üzerlerine yedi gece sekiz gün husûm halinde, köklerini kesmek üzere müstemirren. Bir de görürsün ki o kavmı o müddet zarfında yıkıla kalmışlar. Ve sanki içleri kof hurma kütükleri imişler
Allah, onların (kökünü kurutmak üzre,) üzerlerinde o kasırgayı yedi gece sekiz gün estirdi; öyle ki insanların (kökünden çıkarılmış) hurma kütükleri gibi yere yıkıldıklarını gözünde canlandırabilirsin.
(Allah), üzerlerine emrine amade kıldığı o (kasırgayı) yedi gece sekiz gündüz kesintisiz bir biçimde estirdi; öyle ki, tıpkı kökünden savrulmuş hurma kütükleri gibi, o kavmin orada öylece donup kaldığını gözünde canlandırabilirsin.
Onu, yedi gece ve sekiz gün, aralık vermeksizin onların üzerine musallat etti. Öyle ki, o kavmi, orada içi kof hurma kütükleriymiş gibi onların çarpılıp yere yıkıldığını görürsün.
(Allâh) Onu, yedi gece, sekiz gün ardı ardına onların üzerine saldı. O kavmi orada, içi boş hurma kütükleri gibi serilmiş görürsün.
Allah rüzgarı, her şeyi silip süpürecek şekilde yedi gece, sekiz gün üzerlerine saldı. O gün (orada olsaydın) bütün halkı yere serilmiş halde görürdün; içi boşalmış hurma kütükleri gibiydiler.
(Allah) Onu, yedi gece ve sekiz gün, aralık vermeksizin onların üzerine musallat etti. Öyle ki, o kavmi, orada sanki içi kof hurma kütükleriymiş gibi onların çarpılıp yere yıkıldığını görürsün.
Onu, onların üzerine yedi gece, sekiz gün hiç ara vermeden saldı. Topluluğu orada yerlere serilmiş görürsün. İçleri boşaltılmış hurma kütükleri gibidirler.
(6-8) ‘Âd toplumuna gelince, onlar soğuk ve şiddetli bir rüzgârla yok edildiler. Allah o rüzgârı yedi gece, sekiz gündüz, aralıksız olarak başlarına sardı. Böylece o halkın, içi boş hurma kütükleri gibi yere serildiklerini görürsün. Onlardan geriye kalan hiçbir kimseyi görüyor musun?
Şimdi onlardan hiç geri kalan (bir şey) görüyor musun?
Onlardan arda kalmış bir şey görür müsün?
Şimdi onlardan arda kalan bir şey görüyor musun?
Onların hiçbir kalıntısını görüyor musun?
Bak şimdi görebilir misin onlardan bir bakıyye.
şimdi onlardan geriye kalan bir iz görüyor musun?
Şimdi onlardan geriye kalan bir (kişi) görebiliyor musun?
Şimdi onlardan hiç arta kalan görüyor musun?
Onlardan hiç geri kalan görüyor musun?
Onlardan kalma bir şey görebilir misin
Şimdi onlardan hiç arta kalan (bir şey) görüyor musun?
Onlardan geri kalan birşey görüyor musun?
Firavun, ondan öncekiler ve alt üst olmuş şehirler de hep o günahı işlediler.
Firavun da, ondan öncekiler de, Lût kavminin kasabalar halkı da, hep o hatayı (şirki ve isyanı) işlediler.
Firavun, ondan öncekiler ve alt üst olmuş kasabalarda oturanlar da suç işlemişlerdi.
Firavun, ondan öncekiler ve altı üstüne getirilen beldeler halkı (Lût kavmi) hep o günahı (şirki) işlediler.
Firavun, ondan öncekiler ve altüst olan (Sodomlu)lar da kötülük işlemişti.
Firavin de geldi, ondan evvelkiler de, mü'tefikeler de hep o hatâ ile
Bir de Firavun vardı; ve ondan önce yaşamış (birçok)ları, altüst olmuş şehirler (onların hepsi) günah üstüne günah işlemişlerdi;
Bir de Firavun ve ondan önce gelenler ve altüst olmuş şehirler vardı; (hepsi de) hataya gömülmüşlerdi:
Firavun, ondan öncekiler ve yerle bir olan şehirler o hata ile geldiler.
Fir'avn ve ondan öncekiler ve altüst olmuş kentler(in halkı olan Lût kavmi) de hatâlı iş yaptılar.
Firavun, ondan öncekiler ve yanlış yola giren her toplum aynı hataya düştü.
Firavun (kavmi), ondan öncekiler ve yerle bir olan şehirler (halkı da hep) o hata ile (tarih sahnesine) geldiler.
Firavun da ondan öncekiler de altı üstüne gelmiş kentlerde aynı hataya vücut verdiler.
Rablerinin peygamberine karşı geldiler. O da onları pek şiddetli bir şekilde yakalayıverdi.
Öyle ki Rablerinin elçilerine karşı geldiler. Bunun üzerine Allah da onları (yaptıkları yüzünden) şiddeti (gittikçe) artan bir azap ile yakaladı.
Rabbinin peygamberine baş kaldırmışlardı. Bunun üzerine Rableri onları şiddeti arttıkça artan bir şekilde yakaladı.
Böylece Rablerinin peygamberlerine karşı geldiler, O da onları pek şiddetli bir şekilde yakalayıverdi.
Rab’lerinin elçisine isyan ettiler. Bunun sonucu olarak da onları şiddeti gittikçe artan bir biçimde yakalamıştı.
Hep rablarının Resulüne âsî oldular o da onları alıverdi mütezayid bir tutuş (kahir bir kabza) ile
ve Rablerinin (gönderdiği) elçilere isyan etmişlerdi. Allah şiddetli bir ceza darbesi ile onların hesabını gördü!
Nihayet Rablerinin elçisine karşı geldiler; ve (Allah günahlarıyla) katlanan bir bela ile tümünü enseledi.
Böylece Rablerinin elçisine isyan ettiler. Bu yüzden onları, şiddeti gittikçe artan bir yakalayışla yakaladı.
Rablerinin elçisine karşı geldiler. O da onları şiddeti gittikçe artan bir yakalayışla yakaladı.
Rablerinin[*] elçilerine baş kaldırdılar. Rableri de onları kaldırıp yere vurdu. [*] Sahiplerinin
Böylece Rablerinin elçisine isyan ettiler. Bu yüzden onları, şiddeti gittikçe artan bir yakalayışla yakaladı.
Rablerinin resulüne isyan ettiler de O da onları, şiddeti arttıkça artan bir yakalayışla yakaladı.
Şüphesiz, su bastığı zaman sizi gemide biz taşıdık.
(Nuh tufanında) sular taştığı vakit, (onların nesilleri olan) sizi akıp giden (gemi)de biz taşıdık.
(11-12) Su taştığı vakit, size bir ibret olmak üzere, anlayışlı kulaklar anlasın diye süzülen gemide, sizi Biz taşımışızdır.
Şüphesiz, su bastığı vakit sizi gemide biz taşıdık;
Su taşınca sizi akıp giden (sal) üzerinde taşımıştık.
Halbuki biz o su tuğyan ettiği vakıt sizi akan gemide taşıdık
(Ve) bakın: (Nuh tufanının) suları bütün bentleri aşıp patladığında sizi o gemi ile Biz (güvenli bölgelere) taşıdık,
Şüphesiz o su çığrından çıkıp tuğyan ettiğinde sizi gemide taşıyan Bizdik;
Sular kabarınca biz sizi akıp giden (gemide) taşıdık ki;
Su(lar) kabarınca biz sizi, akıp giden (gemi)de taşıdık.
Sular kabarınca (Nuh’un halkından) sizin gibi olanları gemide Biz taşıdık.
Gerçek şu ki, su taştığı zaman, o gemide biz sizi taşıdık:
Su azıp köpürdüğünde, biz sizi o akıp gidende taşıdık,