(12-16) Orada akan pınarlar olacak; orada yüksek divanlar; konulmuş kadehler, dizilmiş koltuklar, yastıklar; serilmiş halılar olacak.
Orada akan bir pınar vardır.
Orada akan kaynak vardır.
(12-16) Orada (cennette) devamlı akan bir pınar, orada yükseltilmiş tahtlar, konulmuş kadehler, sıra sıra dizilmiş yastıklar, serilmiş halılar vardır.
Orada akan bir kaynak var.
Onda carî bir menba'
Sayısız pınarlar akacak orada,
orada tarifsiz bir (mutluluk) pınarı hep çağıldayacak,
Orada akan bir kaynak vardır.
Orada akan bir kaynak vardır.
Orada akan bir kaynak,
Orada 'durmaksızın akan' bir kaynak vardır.
Akıp duran bir pınar vardır orada,
(12-16) Orada akan pınarlar olacak; orada yüksek divanlar; konulmuş kadehler, dizilmiş koltuklar, yastıklar; serilmiş halılar olacak.
Orada yükseklerde kurulmuş, tahtlar da vardır.
Orada, yükseltilmiş tahtlar vardır.
(12-16) Orada (cennette) devamlı akan bir pınar, orada yükseltilmiş tahtlar, konulmuş kadehler, sıra sıra dizilmiş yastıklar, serilmiş halılar vardır.
Orada yüksek mobilyalar var.
Onda yüksek serîrler
(ve) yükseltilmiş (mutluluk) tahtları,
orada sevinç ve huzur kaynağı yüce makamlar bulunacak;
Orada yükseltilmiş tahtlar vardır.
Orada yükseltilmiş tahtlar,
orada yüksek tahtlar (koltuklar),
Orada yükseklerde kurulmuş, tahtlar da vardır;
Yüksek sedirler vardır orada,
(12-16) Orada akan pınarlar olacak; orada yüksek divanlar; konulmuş kadehler, dizilmiş koltuklar, yastıklar; serilmiş halılar olacak.
(14-16) (Önlerine) konmuş bardaklar, sıra sıra dizilmiş yastıklar, serilmiş yumuşak tüylü halılar vardır.
Yerleştirilmiş kaseler,
(12-16) Orada (cennette) devamlı akan bir pınar, orada yükseltilmiş tahtlar, konulmuş kadehler, sıra sıra dizilmiş yastıklar, serilmiş halılar vardır.
Kadehler konulmuş,
Konulmuş küpler
doldurulmuş kadehler,
her an içime hazır dolu dolu tarifsiz kupalar,
Konulmuş kadehler.
Konulmuş kadehler,
dizi dizi kadehler,
Konulmuş (içecek dolu) kaplar,
Hizmete sunulmuş kadehler,
(12-16) Orada akan pınarlar olacak; orada yüksek divanlar; konulmuş kadehler, dizilmiş koltuklar, yastıklar; serilmiş halılar olacak.
(14-16) (Önlerine) konmuş bardaklar, sıra sıra dizilmiş yastıklar, serilmiş yumuşak tüylü halılar vardır.
Sıra sıra yastıklar,
(12-16) Orada (cennette) devamlı akan bir pınar, orada yükseltilmiş tahtlar, konulmuş kadehler, sıra sıra dizilmiş yastıklar, serilmiş halılar vardır.
Yastıklar dizilmiş,
Dizilmiş koltuklar, yastıklar
dizilmiş yastıklar,
yan yana dizilmiş minderler
Dizilmiş yastıklar.
Dizilmiş yastıklar,
sıra sıra yastıklar,
Dizi dizi yastıklar,
Sıra sıra dizilmiş yastıklar,
(12-16) Orada akan pınarlar olacak; orada yüksek divanlar; konulmuş kadehler, dizilmiş koltuklar, yastıklar; serilmiş halılar olacak.
(14-16) (Önlerine) konmuş bardaklar, sıra sıra dizilmiş yastıklar, serilmiş yumuşak tüylü halılar vardır.
Serilmiş, yumuşak tüylü halılar vardır.
(12-16) Orada (cennette) devamlı akan bir pınar, orada yükseltilmiş tahtlar, konulmuş kadehler, sıra sıra dizilmiş yastıklar, serilmiş halılar vardır.
Ve halılar serilmiştir.
serilmiş nefîs döşemeler
ve serilmiş halılar...
ve serilmiş halılar…
Serilmiş halılar vardır.
Serilmiş halılar vardır.
yayılmış sergiler vardır.
Ve serilmiş yaygılar.
Serilmiş seçme döşekler.
(17-20) Develerin nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yerin nasıl yayıldığına bakmazlar mı?
Bakmıyorlar mı deveye, nasıl yaratılmıştır!
(17-20) Bu insanlar, devenin nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yerin nasıl yayıldığına bir bakmazlar mı?
(17-20) (İnsanlar) devenin nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yeryüzünün nasıl yayıldığına bir bakmazlar mı?
Bakmazlar mı develere, nasıl yaratıldı?
Ya hâlâ bakmazlar mı o deveye: nasıl yaratılmış?
Peki, (o yeniden dirilmeyi inkar edenler) bakmazlar mı yağmur yüklü bulutlara (ve görmezler mi) nasıl yaratılmış onlar?
Peki, (yeniden dirilişi inkar edenler) yağmur yüklü bulutlara bakmazlar mı nasıl yaratılmış?
Bu insanlar bakmıyorlar mı, develerin nasıl yaratıldığına?
Bakmıyorlar mı develere, nasıl yaratılmış?
Hiç bakmazlar mı, bulut[*] nasıl yaratılmış? [*] İbil, deve sürüsü gibi gözüken yağmur yüklü bulut anlamına da gelir (el-Kâmûs c.3 s.48). Geniş bilgi için Fil Suresinde ebâbil kelimesi ile ilgili dipnota bkz.(Fil 105/3)
Bakmıyorlar mı o deveye; nasıl yaratıldı?
Bakmıyorlar mı o deveye, nasıl yaratıldı!
(17-20) Develerin nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yerin nasıl yayıldığına bakmazlar mı?
Bakmıyorlar mı göğe, nasıl yükseltilmiştir!
(17-20) Bu insanlar, devenin nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yerin nasıl yayıldığına bir bakmazlar mı?
(17-20) (İnsanlar) devenin nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yeryüzünün nasıl yayıldığına bir bakmazlar mı?
Ve göğe, nasıl yükseltildi?
Ve o göğe: nasıl kaldırılmış?
Ve (bakmazlar mı) göğe, nasıl yükseltilmiş?
Ve gök kubbeye (bakmazlar mı), nasıl yükseltilmiş?
Göğün nasıl yükseltildiğine?
Göğe, nasıl yükseltilmiş?
Gök nasıl yükseltilmiş?
Göğe; nasıl yükseltildi?
Ve göğe ki, nasıl yükseltildi!
(17-20) Develerin nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yerin nasıl yayıldığına bakmazlar mı?
Bakmıyorlar mı dağlara, nasıl dikilmişlerdir!
(17-20) Bu insanlar, devenin nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yerin nasıl yayıldığına bir bakmazlar mı?
(17-20) (İnsanlar) devenin nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yeryüzünün nasıl yayıldığına bir bakmazlar mı?
Ve dağlara, nasıl dikildi?
Ve o dağlara: nasıl dikilmiş?
Ve dağlara, nasıl sağlamca dikilmiş?
Ve dağlara (bakmazlar mı), nasıl dikilmiş?
Dağların nasıl dikildiğine?
Dağlara, nasıl dikilmiş?
Dağlar nasıl dikilmiş?
Dağlara; nasıl oturtulup kuruldu?
Ve dağlara ki, nasıl dikildi!
(17-20) Develerin nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yerin nasıl yayıldığına bakmazlar mı?
Bakmıyorlar mı yeryüzüne, nasıl döşenmiştir!
(17-20) Bu insanlar, devenin nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yerin nasıl yayıldığına bir bakmazlar mı?
(17-20) (İnsanlar) devenin nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yeryüzünün nasıl yayıldığına bir bakmazlar mı?
Ve yere, nasıl döşendi?
Ve o Arza nasıl satıhlanmış?
Ve toprağa, nasıl yayılmış?
Ve yeryüzüne (bakmazlar mı), nasıl yayılmış?
Yerin nasıl yayıldığına?
Yere, nasıl yayılıp döşenmiş?
Yer nasıl döşenmiş?
Yere; nasıl yayılıp döşendi?
Ve yere, nasıl yayılıp döşendi!
Öğüt ver, çünkü sen ancak öğüt verensin.
(Ey Muhammed!) Sen (Allah'ın nimetlerini) hatırlat ve öğüt ver. Çünkü sen ancak öğüt verensin.
Sen öğüt ver! Esasen sen sadece bir öğütçüsün.
(21-26) O halde (Resûlüm), öğüt ver. Çünkü sen ancak öğüt vericisin. Onların üzerinde bir zorba değilsin. Ancak yüz çevirip inkâr edene gelince, işte öylesini Allah en büyük azap ile cezalandırır. Şüphesiz onların dönüşü sadece bizedir. Sonra onların sorguya çekilmesi de sadece bize aittir.
Hatırlat, çünkü sen hatırlatıcısın.
haydi ıhtar et; sen şimdi sırf bir öğütçüsün
İşte böyle, (ey Peygamber,) onlara öğüt ver; senin görevin yalnız öğüt vermektir:
İmdi sen (ey peygamber) hatırlat! Çünkü sen sadece bir hatırlatıcısın;
Ey Muhammed! Sen öğüt ver. Çünkü sen ancak öğüt verensin.
Öğüt ver, çünkü sen ancak öğüt verensin.
Öyleyse sen doğru bilgi ver (Kur’an’ı tebliğ et); senin görevin sadece bilgi vermektir.
Artık sen, öğüt verip hatırlat. Sen, yalnızca bir öğüt verici, bir hatırlatıcısın.
Artık uyar/düşündür! Çünkü sen bir uyarıcı/düşündürücüsün.
Onların üzerinde zorlayıcı değilsin.
Sen, onlar üzerinde bir zorba değilsin.
Sen, onlara zor kullanacak değilsin.
(21-26) O halde (Resûlüm), öğüt ver. Çünkü sen ancak öğüt vericisin. Onların üzerinde bir zorba değilsin. Ancak yüz çevirip inkâr edene gelince, işte öylesini Allah en büyük azap ile cezalandırır. Şüphesiz onların dönüşü sadece bizedir. Sonra onların sorguya çekilmesi de sadece bize aittir.
Sen onları zorlayacak değilsin.
Üzerlerine musallat değilsin
sen onları (inanmaya) zorlayamazsın.
onlara inanç dayatan bir zorba değilsin!
Onların üzerinde zorlayıcı değilsin.
Onların üzerinde zorlayıcı değilsin.
Yoksa tepelerine dikilecek değilsin.
Onlara 'zor ve baskı' kullanacak değilsin.
Üzerlerine musallat bir despot değilsin.