FÂTİHA SURESİ


Ayet Getir
1-FÂTİHA 1. Ayet

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Bismillâhir rahmânir rahîm.

Bayraktar Bayraklı

Rahmet ve merhametin kaynağı olan Allah'ın adıyla.


Edip Yüksel

Rahman, Rahim Allah’ın ismiyle


Erhan Aktaş

Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla


Muhammed Esed

RAHMAN, RAHİM ALLAH ADINA


Mustafa İslamoğlu

Rahman rahim Allah'ın adıyla


Süleyman Ateş

Rahmân ve Rahim Allâh'ın adıyla


Süleymaniye Vakfı

İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla,


Yaşar Nuri Öztürk

Rahman ve Rahîm Allah'ın adıyla...


Ayetin Tefsiri

MEÂL

BismillahirRahmânirRahîm.   Rahmân Rahîm Allah adına.

 

  1. BismillahirRahmânirRahîm.

(Musa Şimşekçakan)

1.) HAMD, bütün âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.

(M.İslamoğlu)

1.) Rahmetiyle sayısız nimetler ihsan eden ve kulluk edilmeye lâyık yegâne mâbut olan Allah’ın yardımıyla!

(Hasan Elik;Muhammed Coşkun)

TEFSİR

Veya: “Allah’ın adıyla” Açılımı: “Özünde merhametli, işinde merhametli Allah adına”

 

*Kur’an’ı bir siteye benzetirseniz -ki muhteşem bir site- bu sitenin kapısı Fâtiha diyebiliriz. Sitelerin, evlerin, konakların, sarayların kapısı insanın yüzüne benzer. İnsanın tüm tavırlarını, insanın korkusunu, hüznünü, acısını, elemini yüzünden okuyabilirsiniz. İşte aynen öyle bir konağın, bir sarayın, bir sitenin içinin nasıl olduğunu kapısından anlayabilirsiniz.

*Fâtiha eğer Kur’an sitesinin kapısı ise, bu kapının anahtarı da Besmele’dir. “BismillahirRahmânirRahîm” anahtarı ile bu kapıyı açarsınız. Şimdi Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla anlamına gelen Besmele’nin anlamı üzerinde bir miktar durmak istiyorum.

Besmele’nin salt anlamı; Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla. Başındaki B harfi ilsâk içindir. Arap dilinde bu anlama gelir. Yani, bir şeyi bir şeye bağlamak, iki şey arasında köprü kurmak, iki şey arasında bir iletişim sağlamak içindir. Besmele’nin başındaki B harfi bu anlama gelir.

*Peki Besmele neyi, neye bağlıyor? Bu ilsâk niçindir? Besmele’nin sırrı da burada gizlidir işte. Besmele’nin tüm hikmetini o B harfi vermektedir. Çünkü Besmele hayatı Allah’a bağlayan bir köprüdür. Besmele eşyayı kutsala bağlayan bir bağdır. Besmele yüreği Rabbine bağlayan bir kablodur. Besmele; Dünyayı ukbaya bağlayan, geçiciliği kalıcılığa bağlayan, eşyayı yaratana bağlayan, mahluk’u Halık’a bağlayan muazzam bir bağ!

Besmele bu anlamıyla bir hayat felsefesidir. Besmele’li insan Allah’lı insandır. Efendimiz bir işe başlarken onun için Besmele çeker ve bize de çekilmesini tavsiye ederdi. Niçin? Çünkü Besmele bir hayat felsefesidir. Besmele ile başladığınız bir iş, Allah’a ısmarladığımız bir iştir.

*Bir işe başlarken Besmele çekmenizle siz şunu söylemiş oluyorsunuz:

1.Ben bu işi Allah’lı yapıyorum. Ben bu işi Allah’sız düşünmüyorum. Ben bu işime Rabbimi katıyorum. (karıştırıyorum)

2.Ben bu işi Allah sayesinde yapıyorum. O’ndan aldığım güç, O’ndan aldığım akıl, O’ndan aldığım nimet, O’ndan aldığım beden sayesinde yapıyorum. Yani O, bana rahmet etmemiş olsaydı, ben bu işi yaparken kullandığım el, ayak, göz, kulak, dil, dudak, zihin, eşya, para her ne ise kullandığınız her bir şey, eğer O vermemiş olsaydı ben yapamazdım demektir. Onun için Besmele bu manada bir teşekkürdür. Allah’a teşekkür.

*Yine Besmele bir başka anlamıyla “ya Rabbi!.. Senin yardımını istiyorum” duasıdır aynı zamanda. “Ya Rabbi!.. Ben bu işi yapıyorum, Sana da haber veriyorum ki Sen yardım edesin, Sen yetişesin, Sen bu işe el katasın” demektir.

Görüyorsunuz Besmele’nin nasıl bir hayat felsefesi, bir bakış açısı demeye geldiğini. Onun için bu anlamıyla Besmele sekülerizmi reddetmektedir. Yani Allah’ın karışmadığı hiçbir iş yoktur demektir. Onun için günaha Besmele çekilmez. Niçin? Allah’ın razı olmadığı şeye, Allah’ın adıyla başlanmaz. İşte hayatı Besmele’li olan bir insan, hesabı verilecek bir hayat yaşamış demektir aynı zamanda.

Besmele, ilk vahyin ilk âyetindeki “Rabbin adına oku!” emrinin dil ile ifasıdır. Peygamber için Allah adına iletiyorum, mü’minler için Allah’ın adıyla alıp okuyorum vurgusunu taşır. Mushafta Besmele, Tevbe hariç tüm sûrelerin başında Kur’an’dan bir alıntı olarak yer alır. (27:30 Neml) Bu yüzden cemaatle namazlarda Besmele içten okunur. Darakutnî bir soru üzerine Besmele’nin açıktan okunacağına dair sahih bir hadis olmadığını söyler. (İbn Teymiye Tefsir) İnsanlıkla yaşıt bir anahtar olduğu, Hz. Nuh ve Hz.Süleyman’ın ağzından nakledilmesinden anlaşılmaktadır. (Hud 11:41 ve Neml 27:30) Eğer Kur’an’ı muhteşem bir site kabul edersek, Fâtiha bu sitenin ana kapısı, Besmele de o kapının anahtarıdır.

Besmele, kulluk listesinin altına atılan imzadır. Besmele Allah'la ve Allah'lı yapmaktır. Besmele O’nun sayesinde ve onun verdiği imkan ve güçle yaptığının bilincinde olmaktır. "Senin verdiklerinin farkındayım, senden bağımsız bir varlık alanı düşünmüyorum" demektir. Besmele eylemle alakalıdır. Zira Besmele çeken biri, bir eyleme girişiyor, bir işe başlıyor demektir. Besmele, İslam ahlâkının bir "eylem ahlâkı" olduğunu gösterir.

Şeytandan uzak olduğunu istiâze ile ikrar etmeyen, Besmele ile Allah'ın yardımını celb edemez. Kötülüğe buğz etmeden iyiliğe  muhabbet edilmez. Bu yüzden Kur'an'la bütünleşmek için onu okuyacak kişinin yapması gereken ilk hazırlık "Eûzu billâhi mine’ş-şeytanir’racîm”in kısaltması olan "isti'âze"dir. "Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah'a sığınırım" demektir. Bu Kur'âni bir emirdir; "Kur'an okuduğun zaman öncelikle kovulmuş şeytan'dan Allah'a sığın" (Nahl 16 /98). Zira kalpleri evirip çeviren, ferman dinlemeyen gönle ferman dinleten Allah'tır.  İstiâze, akleden kalbe aldırılan mânevi abdesttir.

"Kafa karışıklığı"da dediğimiz akıl ve duygu kirlenmesi, Kur'an'da insanın "Ötekisi" olarak tanıtılan şeytana nispet edilir (Araf 7:200). Bununla verilen mesaj açıktır: İnsanın kişiliği özüdür ve özü temizdir. Kirlenme ona arız olan bir şeydir ve değerini düşürür.

Kirlenen temizlenir ve tezkiye tam da budur. İstiâze bir söylem değil bir eylem  emridir. İstiâze akli bir eylem değildir, iç telkine dayalı kalbî bir eylemdir. Bilinçten çok bilinçaltını inşa eder. Vahiy-akıl diyaloğuna yönelik iç saldırıları önlemek için alınacak her türlü önlem istiâze kapsamına girer (Bkz: Nahl 16 :98). Şeytan bu saldırıyı kendi gücüyle yapmaz, insanın ona iradesinden aktardığı güçle yapar. Zaten bu işlemin kendisi bir güç kaybıdır.

(M. İSLAMOĞLU)

Besmele’nin anlamı, âyet olup olmadığı, fazileti ve Kur'an'da bulunuş gayesi gibi  çeşitli konularda bilgiler vermek istiyoruz. Fâtiha sûresinin ilk âyetinin Besmele olduğu kanaatindeyiz. Besmele Alak sûresinin ilk  âyetinde yer alan bismi rabbike tamlamasının ve dolayısıyla ilâhi vahyin ilk emrinin kimin adına yapılacağının açık cümleye dönüştürülmüş şeklidir. Besmele, Hz. Süleyman'ın Sebe Melikesi Belkıs’a gönderdiği mektubun ise başlangıç cümlesidir (Neml 27:30 ). Ayrıca Hz. Nuh'un gemisinin suda yüzmeye başlaması ve durmasının Allah'ın ismiyle olacağını beyan ettiği Bismillâh şeklindeki ifadenin de açılımıdır (Hud 11:41).

 Besmele’nin Fâtiha'nın ilk âyeti olup olmadığı konusunda tartışmalar yapılmaktadır.  Sûrenin yedi âyet oluşundan hareketle, bazı âlimler son âyeti ikiye bölerek Besmele’yi sûrenin parçası olarak kabul etmezler. Sadece bir giriş ve bilinç cümlesi olarak ele alır ve bu anlamda Fâtiha'nın başındaki ile diğerleri arasında herhangi bir fark görmezler.

Bu yaklaşımı göz ardı etmediğimizi itiraf ediyoruz; ancak biz, Besmele’yi Fâtiha'nın ilk âyeti kabul edenlerden olduğumuzu belirtmek istiyoruz. Bu bağlamda yedi âyetlik Fâtiha sûresinin ilk âyetini Besmele’nin oluşturduğunu düşünmekteyiz. Zaten Kur'an hattatları da bunu tercih etmiş olacaklar ki, basılan Kur'an metinlerinde Besmele Fâtiha'nın ilk âyeti olarak numaralanmışken, diğerlerinde böyle bir özellik görülmemektedir.

Elbette yazıdaki bu tür bir yaklaşım delil olarak yeterlik görülemez; ancak bir işe başlamanın hemen öncesinde onu Allah adına olarak tanıtmak, her işi Allah'a şahit tutmak, O’nun merhametinin kuşatıcılığını  ilk sûrede iki kez hatırlamak bir farklılık olarak kabul edilebilir. Vahyin başlangıç âyetlerinin yer aldığı Alak sûresinin ilk âyetindeki bismi Rabbike tamlaması ile bütün halinde ilk indirilen Fâtiha'nın başındaki Besmele’yi sûrenin ilk âyeti saymak hatalı değildir. Biz bu yaklaşım doğrultusunda âyeti incelemeye çalışacağız.

(Mehmet OKUYAN)

 Besmele’nin başında yer alan "bâ" harfi cerri, Ferrâ'ya göre emir ifade edip "Allah adıyla başla" anlamına gelir. Zeccâc ise bu harfin haber ifade ettiğini söyleyerek "Allah'ın adı ile başlıyorum"  anlamını tercih etmiştir.

( KÛRTUBİ)  

Bu kelimenin başında bulunan "bâ" harfi cerri gizli bir (başlıyorum) veya (okuyorum) fiiline bağlıdır. Buna göre “Allah'tan yardım dileyerek başlıyorum veya okuyorum” demektir.

(TABERİ, ZEMAHŞERİ BEYDAVİ, ELMALILI, S. ATEŞ)  

Burada "Allah adına okuyorum" ifadesi, devamında âyet ve süre okunması halinde makul görülebilir. Ancak Kur'an okumak dışında bir iş için olduğunda "başlıyorum" anlamı tercih edilmelidir.

İbn Mes’ud'dan ve ayrıca İbn Abbas'tan gelen bir rivâyette sahabenin, Biz Besmele nazil oluncaya kadar iki sûrenin birbirinden ayrıldığını bilmezdik, dediği nakledilmiştir. Ayrıca yine İbn Abbas'tan nakledildiğine göre, peygamberin kendisine yeni bir sûrenin geldiğini, kendisine Cebrail gelip "BismillahirRahmânirRahîm" dediğinde anladığı söylenmiştir.

(İbni Kesir, şevkâni, Reşit Menar Rıza, Derveze, S. Ateş)

Böylece Fâtiha sûresinin indirilmesi ile beraber Besmele, her sûrenin başına konmuş olmalıdır.

Bazıları, Besmele’nin Rabb'in her sûre başında yaptığı bir yemin olduğunu kabul etmişlerdir. Buna göre Allah'ın kullarına "Kullarım bu sûrede benim sizin için indirdiğim buyruklar, Hakk’ın kendisidir. Ve ben bu sûrede size verdiğim vaadimi, lütfumu ve iyilikle muamelelere dair bu sûrenin bütün muhtevasını aynen yerine getireceğim" demiş olduğu ifade edilmiştir.

( Kurtubi )

Kur'an insanın çevresiyle nasıl uyumlu yaşayacağını gösteren bir hayat kitabıdır. Bu yaklaşım,  Kur'an'ın hayatı tefsir ettiğini gösterir. İnsan ile yaşadığı âlem arasındaki ilişki bu tefsirle anlam kazanmaktadır. Barış ve huzurun temini için insanın çevresiyle iyi diyaloglar kurması gerektiği düşünüldüğünde Kur'an'ın getirdiği ilkelere uymanın önemi daha iyi anlaşılabilir.

(SÖZÜN GÜCÜ; MUSA ŞİMŞEKÇAKAN)

 BismillahirRahmânirRahîm’in "B" harfinden sonra gelen "ism" bir görüşe göre “sumu” “yücelikten”, bir görüşe göre de "alamet, işaret" mânâsına gelen "vesm" kökünden gelir.Tabi bunlar aynı zamanda iki farklı bakış açısının, iki ayrı ekolün yorumlarıdır. Ama biz çok ayrıntısına girmeden şunu söyleyelim: Yani eğer "sumu"  kökünden geliyorsa eşyanın, isim sahibi olan her şeyin bir yüceliği vardır manasına gelir."Sumu" “yücelik” demektir. Şeref demektir. Yani isim sahibi olmak başlı başına bir şereftir.Yani, var olma şerefine ermek demektir. Yokluğa karşı varlık bir şeref.

Eğer "Vesm" kökünden geliyorsa bu sefer de şu manaya gelir; işaret,  alâmet.Yani, bir şeyin ismi o şeyin alâmetidir. O şeyin belgesidir. Bir şeyin ismi onun niteliğini gösteren bir belge demektir anlamına gelir.

“Allah” lafzı özel bir isimdir. Kur’an'ı Hakîm’de 2000’i aşkın sayıda  Allah'ın en çok geçen adıdır ve bu  ad Allah'ın özel adı olması hasebiyle, Allah'ın tüm güzel isimlerinin de kendisine sıfat olduğu bir mevsuftur. Onun için Allah-u Kerim'un,  Allah-u Ğâlikun, Allah-u Azizun, Allah-u Alîmun diyebilirsiniz. Yani Allah'ın tüm diğer isimlerini bu isme sıfat olarak kullanabilirsiniz. Onun için Allah'ın bir tek ismi vardır O da Allah lafzı celâlidir ki tüm diğer isimlerine sıfat olabilir. O sebeple Allah ism-i celâli, Allah'tan başkası için hiçbir şekilde kullanılmaz.Türetilmemiştir .Başka görüşler olsa da, yaygın görüş herhangi bir kelimeden türetilmediği, müştak olmadığı yönündedir.

 Yine, çoğulu yoktur. Allah’lar denemez. Bunu söyleyen kimse cehaletini göstermiş olur. Yine, Allah lafzı celâlinin yerini hiçbir isim tutmaz. Onun yerine bir başka isim geçirilemez. Örneğin Tanrı, örneğin İlâh, Allah lafzının yerini kesinlikle tutmaz. Ancak Allah'ın diğer isimleri ile birlikte Allah'ın has ismi olan Allah kullanabildiği gibi, Allah ismi dışındaki diğer isimler ve sıfatlar tek başına kullanılabilir.

(Mustafa İSLAMOĞLU)

 “Allah” kelimesi, tercüme edilemez; bu anlamda yapılan tercümeler eksiktir. Onun yerine kullanılan kelimelerin Arapça’da farklı karşılıkları bulmaktadır ve söz konusu kelimeler Yüce Allah'ın adı olmaktan ziyade, birer sıfatını karşılayabilirler. Bu durumda ilgili tercümelerle Allah kelimesi değil İlâh gibi başka sıfatlar kastediliyor demektir. Allah lafzı, harflerinin farklı sayıda okunması halinde de Yüce Allah'ı nitelendiren çok özel bir kelimedir. Lillâh,İlâh,  lehû, hû vs. şeklindeki okumaların hepsinde sonuç Yüce Allah ile ilgili bir anlama çıkar. Bu nedenle Allah kelimesini kullanmaya devamın çok önemli olduğunu ve onu tercümeye kalkışmamak gerektiğini belirtmekle yetinmek istiyoruz.

(Mehmet OKUYAN)

 

 

 

Rahmân- Rahîm Sıfatları Merhametinin Göstergesidir.

 Rahmân’dır,  Rahîm’dir. Bu iki sıfatın anlam farkına değinmeden önce, şu hususun bilinmesi gerekir: Yüce Allah, ilâhî vahyinin ilk sûresinde kendisini iki defa iki farklı rahmet ve merhamet sıfatıyla tanıtmaktadır. Bu sıfatlar hakkında pek çok yorum yapılmış, kelimeler çeşitli yönlerden ele alınarak iki kelimenin farklı anlamlar içerdiği ispatlanmaya çalışılmıştır.

 Yüce Allah'ın Merhameti ile ilgili olarak şu âyetleri hatırlatmakta yarar vardır. “Allah insanlara çok şefkatlidir; çok merhametlidir” (Bakara 2/143 ). “Rabbiniz merhameti Kendisine yazmıştır”(Enam 6/54),  “Rahmetim her şeyi kuşatmıştır”(A’râf 7/ 156 ). "Biz seni ancak ve ancak âlemlere rahmetimiz gereği gönderdik "(Enbiya 21/ 107), “Allah size merhamet (yardım) ediyor; melekleri de” (Ahzâb 33 /43 ). Bu ve benzeri âyetlerde yüce Allah kendisini hem  merhametin kaynağı, hem de merhamet eden varlık olarak tanıtmaktadır. Dolayısıyla Rahmân ve Rahîm sıfatları, Yüce Allah'ın merhametinin iki yönünü oluşturduğu muhakkaktır.

 Süreklilik ve değişmezlik bildiren sıfat-ı müşebbehe olarak Rahmân, “ özünde merhametli”; oluş ve yenileniş bildiren ism-i fâil olarak Rahîm, "işinde merhametli” diye tanımlanabilir. Merhamet edebilmek için elbette öncelikle merhametin sahibi olmak gerekir; Yüce Allah da Kendisini bu şekilde tanıtmaktadır.

Biri diğerinin zorunlu sonucu olarak ifadeye çalıştığımız Rahmân ve Rahîm sıfatları hakkında şöyle ayrımlar da yapılmaktadır: Rahmân, "kullardan veya başka varlıklardan benzerinin çıkması düşünülemeyen nimetleri veren; Rahîm ise " benzerlerini kulların da gerçekleştirebileceği nimetlendirmeyi yapan" anlamına gelir. Bu nedenle Rahmân, Allah'tan başkasına isim olarak verilemezken, Rahîm verilebilir. “Yüce Allah'ın Rahmân oluşu, ezele (başlangıcının olmamasına), Rahîm oluşu da ölümsüzlüğüne göredir. Bundan dolayı yaratıklar Yüce Allah'ın Rahmân olması nedeniyle başlangıçtaki rahmetinden, Rahîm olmasıyla da sonuçta meydana gelecek merhametinden doğan nimetler içinde büyürler ve ondan faydalanırlar. Bu noktaya işaret etmek amacıyla Yüce Allah için “dünyanın Rahmân’ı, âhiretin Rahîm’i denilmiştir. Aslında Yüce Allah, dünyanın ve âhiretin hem Rahmân’ıdır; hem Rahîm’idir”.

Rahmân ve Rahîm sıfatlarıyla ilgili şu son değerlendirmeyi yaparak konuyu toparlamak istiyoruz: İnsanın doğumundan ölümüne kadar çeşitli şartlarda hayat sürdüğünü bilmekte, görmekte ve bizzat yaşamaktayız. Hava şartları bazen sıcak, bazen soğuk, bazen ılık, bazen tipi, bazen yağmur, bazen kar yağışlı vs. şeklinde gerçekleşmektedir. İnsanın bütün bu şartlarda her zaman aynı oranda memnun ve rahat olması veya herkesin eşit derecede memnuniyet içerisinde bulunması mümkün değildir. Bu nedenle, benzer şartlarda yaşamalarına rağmen çeşitli şikâyetlerin dile getirildiğine defalarca şahit olmuşuzdur.

Hayatın en rahat dönemi, insanın doğumundan öncesine aittir. Yüce Allah'ın: “En güçlü, en sağlam yer”( Mü’minûn 23/13); Mürselât 77 /21) ifadesini kullandığı bu yer “ana rahmi”dir. Rahîmdeki sıcaklık ve korunaklılık, insan hayatı için tam bir mükemmellik arz etmektedir. İşte insanın en rahat ve muhafazalı yeri olan rahm /erhâm (Rahîm/ Rahîmler )ile Yüce Allah'ın bu ilk sûrede iki defa zikrettiği Rahmân ve Rahîm sıfatları aynı anlam kökünden, yani “merhamet”ten gelmektedir. Yüce Allah'ın, bir annenin yavrusuna beslediği şefkatinin kat kat fazlasını kullarına beslediğine hiç şüphemiz yoktur.

*Yüce Allah'ı merhametiyle tanımamız ve tanıtmamız için O kendisini bu iki sıfatıyla bize anlatmakta, bizden de aynı doğrultuda eğitim yapmamızı istemektedir. Dışlayan, azap etmek için fırsat kollayan, kullarına azap etmekten zevk alan bir varlık değil de merhameti bütün yaratılmışları çepeçevre kuşatan bir Allah anlayışını topluma kazandırmak durumundayız. “Sürekli yakan ve azarlayan Allah” motifi yerine "seven, şefkat ve merhamet eden, koruyup kollayan, ödüllendirmede sınır tanımayan, bağışlayan, affetmek için dua isteyen bir Allah” motifiyle O’nu tanıtmak zorundayız; çünkü O, kendisini böyle nitelendirmektedir. Rahmân ve Rahîm sıfatları bize bu anlayışı vermek için  ilk sûrede iki kez yer almaktadır.

( Mehmet OKUYAN)

*Kur'an'ın kendisi bizzat rahmettir. Besmelenin başına geldiği her sûrenin insanlar için rahmet içerdiği unutulmamalıdır. İndirilen âyetlerin tamamı; insanların faydalanmasına, mutlu olmasına ve huzur bulmasına yöneliktir. Bu yüzden Besmele ile sûreleri okumak, okumaya başlamak şu anlama gelir: “Şimdi okumaya başlayacağım sûrenin bütünüyle rahmet içerdiğini biliyorum. Her ne yapmam veya yapmam gerekiyorsa Allah'ın emir ve yasaklarının hayatıma anlam ve huzur katacağının farkındayım. Rabb’imin rahmetinin izlerini bulmayı ve bunun benim üzerimde bir an önce görülmesini arzu ediyorum”.

 Kur'an'ın bütün âyetleri, insanlara mutluluk, huzur ve barış getirir. Besmele, bu yaklaşımı tescil ederek inancın bir ifadesi haline dönüştürür. Dolayısıyla hiçbir âyetten insanlara zarar verebilecek bir yorum ya da sonuç çıkarılamaz. Bu derece rahmete bulanmış ve içeriği bütünüyle insanı hayra çağıran öğütlerle doldurulmuş bir Kitap’tan uzak kalmak için insanın gerçekten bedbaht olması gerekir.

*Müslümanlar da insanlık için rahmettirler. Allah'ın Rahmân ve Rahîm olduğu bilinciyle hareket eden Müslümanlar, dünyada karşılaşacakları her türlü haksızlık ve zulme karşı çıkmak zorundadırlar. Zira Allah'ın en belirgin vasfı Merhamet’ken, dünyada bunun aksini ortaya koyan resimlere asla müsaade edilemez. Zira her insanın bu rahmetten kendisine düşen payı alması gerekir. O hâlde gayri meşru ve insanlara zarar veren kötü işlerin başında Besmele çekilemez.

* Allah'ın adıyla bir şeye başlandığında, bu rahmet kendini göstermelidir. İnsanın kendisiyle ve çevresiyle girdiği ilişkilerin tamamında merhamet ön planda olmalıdır. Allah'ın yarattığı varlıklara merhametle yaklaştığı kabul edildiğinde insanın hayata bakışı değişir*.

Özgür, adil ve eşit bir ortamın oluşmasının temelinde bu anlayış vardır. Nitekim bir Müslüman’ın amaç edindiği ve bu amacı gerçekleştirmek adına yaptığı ve yapacağı her şeyde bu rahmetin bir izi olarak insanların hayrının ve  iyiliğinin gözetildiği açıkça görülür. Başka bir ifade ile herkes için iyilik istediğini anlatmanın ve iyi niyetli bir çaba içinde olduğu mesajını vermenin en sade ve en güzel yolu besmele ile işe başlamaktır. Nitekim doğru ve meşru olan hemen her işe başlamadan önce besmele çekmek, kuvvetli bir sünnettir.

(Elmalılı ,S. Ateş) (Musa Şimşekçakan ).

Allah'ın adını anarak bir işe başlamak, öncelikle Tevhid ilkesini gündeme getirir. Allah, kendisinden başka güç olmayandır. Dolayısıyla her şey gücünü ondan alır. Bir işe koyulmak ve onu başarmak için O’nun adına yapılan atıf, özellikle Allah'ın üstün ve galip olduğu bilincine dayanmalıdır. Nitekim Allah denildiğinde bu güç, Rahmân denildiğinde ise O’nun merhameti dile getirilir. Zira ancak güçlü olan rahmet edebilir. Besmele de olduğu gibi Allah'ın gücünü rahmet sıfatıyla anmak, kişinin adalet ve merhamet arayışının bir tezahürüdür.

 İnsan, Allah'ın adını andığında onun yaratıcı ve emredici olduğunu bilerek hareket etmelidir. Mü’min yaratılıştaki rahmetin, hayatın bütün alanlarına sirâyet etmesi için Allah'ın emir ve yasaklarına uymak gerektiğini düşünür .Bu yüzden O'nun adını andığında sorumluluklarını kendisine hatırlatmış ve gereğini yapmak konusunda kararlılığını vurgulamış olur.

Mü’minin, Rabb’ine olan güveni sayesinde göstereceği bu kararlılık, ona cesaret kazandırır. Nitekim bu cesaret, inananların karşılaştıkları hemen her işte Allah'ın rahmetine olan güvenlerini ve onun yardım edeceğine dair ümitlerini korumalarına imkân tanır.

*Bir işe başlarken Allah'ın adını anmak, kişinin kötü düşünmesini engeller.  Giriştiği her işte Allah'ın rızasını gözetmesine yol açarak kendine ve başkalarına zarar vermesini önler. Ayrıca Besmele çekmekle kişi, Allah'ın onu başarılı kılması için gerek duyacağı yardımı da hak etmiş sayılır.*

*Besmele, kullanıldığı yere göre anlam kazanan bir sözdür. Buna göre rahmet vurgusu; bir kötülükle karşılaşıldığında sığınmaya, bir acziyet veya mağduriyetle yüz yüze gelindiğinde yardım beklentisine bazen de gayri meşru işlerden uzak durulduğunu ilan eden bir ölçüye kaynaklık edebilir. Bir işi başarmak için dua anlamı olduğu gibi bir zulmü engellemek için meydan okuma anlamı da vardır. Her hâlükârda Allah'ın gücüne ve rahmetine olan güveni ve ihtiyacı dile getirir. Zira söz; bilgi ,bilinç ve ahlâkla birleştiğinde Allah, kendi adını yerli yerinde anan hiç kimseyi asla mahcup etmemiştir .*

(Musa Şimşekçakan)

 Er- Rahmân; Rahmân sıfat-ı müşebbehedir Arap dilinde. Bu bir şeyin özünü ifade eder. Yani bu kimdir sorusuna verilen bir cevaptır. Allah kimdir diye sorarsanız eğer, Cenab-ı Hak kendisini bize Rahmân diye tanıtıyor. Onun için   er-Rahmân ismi de Allah'a hastır. İnsana verilemez. Bu yüzden alimler/müfessirler, isim olarak özel, fiil olarak genel demişler. Yani er-Rahmân Allah'a has bir isimdir ancak tezahürü, tecellisi tüm âlemi kapsar. Allah Rahmân ismi sayesinde yerlere göklere lûtfeder .

Rahmân isminin kapsamında yalnız mü’minler değil, kâfirler de vardır. Yalnız canlılar değil, cansızlar da vardır. Yanlız şuurlular değil, şuursuzlar da vardır. Yani Allah Rahmân ismi sayesinde gökleri tutmakta, hayvanları yaşatmakta, ağaçları, otları ve tüm âlemi, varlığı ayakta tutmaktadır.

İşte Rahmân isminin bir tecellisidir. Rahîm ismi, kelime özelliği olarak ismi faildir.  Mübalağa ile ism-i fail, Allah'ın fiilî sıfatına delalet eder. Rahmân; zatına delalet eder. Yani, ey Allah'ım sen kimsin sorusuna Rahmân’dır cevabını verebilirsiniz.  Peki Rahîm’dir hangi soruya verilecek cevaptır?  Onun sorusuna da; ey Allah'ım sen yaptığın işi nasıl yaparsın’dır.  Yani, Rahmetle yaparım. Ben Rahmân’ım, ben Acıyanım, ben Rahmetliyim, ben Merhametliyim, ben Şefkatliyim, ben Sevenim, yaptığım işi de Rahmetle yaparım.  Muamelemi Rahmetle yaparım. Onun için Rahîm ismi fiilîdir, Rahmân ismi zatîdir. Öz varlığına yönelik bir sıfattır. Ama Rahîm Allah'ın fiiline mütealliktir. Yaptığı her bir şeyi Rahmetle yapar demektir. Onun için Allah bizatihi zatında rahmetli ve fiillerinde de merhametlidir.

Biz Besmele’yi bu manada şöyle tercüme edebiliriz; Rahmân özelliği sayesinde tüm yarattıklarına merhametli davranan, merhametli muamele eden Allah'ın adıyla.