EN'ÂM SURESİ

Ayet Getir

الْحَمْدُ لِلّهِ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ وَجَعَلَ الظُّلُمَاتِ وَالنُّورَ ثُمَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ بِرَبِّهِم يَعْدِلُونَ

El hamdu lillâhillezî halakas semâvâti vel arda ve cealez zulumâti ven nûr(nûra), summellezîne keferû bi rabbihim ya’dilûn(ya’dilûne).

Bayraktar Bayraklı

Her türlü övgü, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah'a aittir. Bunca delilden sonra hakikati inkâr edenler, başka güçleri Rabbleri ile denk tutarlar.


Cemal Külünkoğlu

Her türlü övgü, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah'ın hakkıdır. Buna rağmen inkârcılar, başka güçleri Rableri ile eş tutarlar!


Diyanet İşleri (eski)

Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı vareden Allah'a mahsustur. Öyle iken, inkar edenler Rablerine başkalarını eşit tutuyorlar.


Diyanet Vakfi

Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah'a mahsustur. (Bunca âyet ve delillerden) sonra kâfir olanlar (hâla putları) Rab'leri ile denk tutuyorlar.


Edip Yüksel

Övgü, gökleri ve yeri yaratan, karanlığı ve ışığı var eden ALLAH’a yaraşır. Buna rağmen, inkârcılar Rab’lerini başkalarıyla denk tutuyor.


Elmalılı Hamdi Yazır

Hamd o Allahın hakkıdır ki Gökleri ve yeri yarattı zulmetleri ve nuru yaptı, sonra da Hakkı tanımayanlar bunları kendilerini yaratana denk tutuyorlar


Muhammed Esed

Her türlü övgü, gökleri ve yeri yaratan, derin karanlığı ve (parlak) aydınlığı var eden Allaha özgüdür: Ama hakikati inkara şartlanmış olanlar, başka güçleri Rableri ile eş tutarlar!


Mustafa İslamoğlu

Bütün hamd gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah'a mahsustur. Buna rağmen tevhid hakikatini inkar edenler, başkalarını Rablerine denk tutarlar.


Seyyid Kutub

Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı yoktan var eden Allah'a mahsustur. Durum böyleyken kafirler, bu yaratıkları Rabblerine denk tutuyorlar.


Süleyman Ateş

Hamdolsun o Allah'a ki, gökleri ve yeri yarattı, karanlıkları ve aydınlığı var etti. Yine de inkârcılar, Rablerine eşler tutuyorlar.


Süleymaniye Vakfı

Her şeyi güzel yapmak, gökleri ve yeri yaratmış, karanlıkları ve aydınlığı (nûru) oluşturmuş olan Allah’a mahsustur. Ama Rablerini[*] görmezlikten gelenler (kafirlik edenler), başkasını O’na denk sayıyorlar. [*] Sahiplerini


Tefhim-ul Kuran

Hamd gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı (nuru) kılan Allah'adır. (Bundan) Sonra bile küfre sapanları, Rablerine (birtakım varlıkları ve güçleri) denk tutuyorlar.


Yaşar Nuri Öztürk

Hamt Allah'adır! O ki gökleri ve yeri yaratmış, karanlıklara ve nura vücut vermiştir. Sonra, gerçeği örtenler bunları Rablerine denk tutuyorlar.


هُوَ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن طِينٍ ثُمَّ قَضَى أَجَلاً وَأَجَلٌ مُّسمًّى عِندَهُ ثُمَّ أَنتُمْ تَمْتَرُونَ

Huvellezî halakakum min tînin summe kadâ ecelâ(ecelen), ve ecelun musemmen indehu summe entum temterûn(temterûne).

Bayraktar Bayraklı

Sizi balçıktan yaratan ve sonra sizin için bir ömür tayin eden O'dur. Bir de O'nun katında belirli bir ömür/ecel vardır. Fakat siz hâlâ şüphe edip duruyorsunuz.


Cemal Külünkoğlu

Odur sizi çamurdan (balçıktan) yaratan ve sonra (sizin için) bir ömür tayin eden. Bir de O'nun katında muayyen bir ecel (kıyamet günü) vardır. Ama hala şüphe edip duruyorsunuz.


Diyanet İşleri (eski)

O, sizi çamurdan yaratan, sonra size bir ecel tayin edendir. Belirli bir ecel O'nun katındadır; sonra bir de şüphe edersiniz.


Diyanet Vakfi

Sizi bir çamurdan yaratan, sonra ölüm zamanını takdir eden ancak O'dur. Bir de O'nun katında muayyen bir ecel (kıyamet günü) vardır. Siz hâla şüphe ediyorsunuz.


Edip Yüksel

O ki sizi balçıktan yarattı ve sonra yaşam süresi belirledi. Belirlenmiş süre O’nun katındadır. Siz ise hâlâ kuşku duyuyorsunuz.


Elmalılı Hamdi Yazır

O, o hâlıktır ki sizi bir çamurdan yarattı, sonra bir eceli bitirdi bir ecel de nezdinde müsemmâ, sonra da siz daha şübhe ediyorsunuz


Muhammed Esed

Odur sizi balçıktan yaratan ve sonra (sizin için) bir ömür tayin eden, (yalnızca) Onun bildiği bir ömür. Ama hala şüphe edip duruyorsunuz,


Mustafa İslamoğlu

O'dur sizi balçıktan yaratan, sonra bir ömür tayin eden; yalnızca O'nun bildiği bir ömür. Fakat hala tereddüt içinde bocalıyorsunuz.


Seyyid Kutub

O sizi çamurdan yaratan, sonra da ecelinizi belirleyendir. Ayrıca O'nun katında tasarıya bağlanan bir vade daha vardır. Gerçek böyleyken sizler kuşkuya kapılıyorsunuz.


Süleyman Ateş

O, sizi çamurdan yaratıp, sonra (da hayâtınıza) bir süre koymuştur. (Kâfirlerin cezâlandırılması için) Belirli bir süre de kendi katındadır. Böyle iken, siz hâlâ kuşkulanıyorsunuz.


Süleymaniye Vakfı

Sizi balçıktan yaratan O’dur. Sonra bir ecel[1*] belirlemiştir. Belirlenmiş başka bir ecel[1*] de O’nun katındadır. Siz yine de tereddüt geçirirsiniz. [1*] Vücudun yaratılış sırasında belirlenen son kullanma tarihi, biyolojik ömrü [2*]  Belirlenmiş ecel (ecel-i müsemma): O vücut için Allah tarafından ayrıca emredilen ömür. Bu ömür vücudun son kullanma tarihine eşit veya daha kısa olabilir. Kişinin kendi doğal yapısını koruması(takva) ve Allah’ın emirleri doğrultusunda uzayıp kısalabilir. Her varlığın yaratılmadan hemen önce belirlenmiş bir biyolojik eceli vardır. Bu o varlığın son kullanma tarihi gibidir. Bu vadenin aşılması mümkün değildir ancak irade sahibi olan insan, fıtrata aykırı yaşam tarzı, tedbirsizlik gibi nedenlerle ömründen tüketebilir. Bu son kullanma tarihinden başka bir de belirlenmiş ecel olan ‘ecel-i müsemma’ vardır. Bu da Allah tarafından o varlık için ayrıca belirlenen eceldir. Bu ecel uzatılamayıp Allah’ın emri ile kısaltılabilir. Ecel ve ömür ile ilgili diğer ayetler: (Nahl 16/16), (Enam 6/60), (İbrahim 14/10), (Ankebut 29/53), (Zümer 39/42)  


Tefhim-ul Kuran

Sizi çamurdan yaratan, sonra bir ecel belirleyen O'dur. Adı konulmuş ecel, O'nun katındadır. Sonra siz (yine) kuşkuya kapılmaktasınız.


Yaşar Nuri Öztürk

Sizi bir balçıktan yaratmış olan O'dur. Sonra hüküm verip bir süre belirlemiştir. Belirlenmiş başka bir süre de onun katındadır. Bütün bunlardan sonra siz hâlâ kuşkulanıp duruyorsunuz.


وَهُوَ اللّهُ فِي السَّمَاوَاتِ وَفِي الأَرْضِ يَعْلَمُ سِرَّكُمْ وَجَهرَكُمْ وَيَعْلَمُ مَا تَكْسِبُونَ

Ve huvallâhu fîs semâvâti ve fîl ard(ardı), ya’lemu sırrakum ve cehrekum ve ya’lemu mâ teksibûn(teksibûne).

Bayraktar Bayraklı

O, göklerde ve yerde tek Allah'tır. Sizin içinizi de dışınızı da bilir. Ne kazanacağınızı da bilir.


Cemal Külünkoğlu

Göklerde ve yerde gerçek ilah (hakiki mabud) sadece Allah'tır. (O) sizin gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da bilir. (İyi ve kötü) kazandıklarınızı/yaptıklarınızı da bilir.


Diyanet İşleri (eski)

O, göklerin ve yerin Allah'ı, içinizi dışınızı bilir, kazandıklarınızı da bilir.


Diyanet Vakfi

O, göklerde ve yerde tek Allah'tır. Gizlinizi, açığınızı bilir. (Hayır ve şerden) ne kazanacağınızı da bilir.


Edip Yüksel

O, göklerde ve yerde olan ALLAH. Sizin gizlinizi açığınızı bilir, kazandıklarınızı da bilir.


Elmalılı Hamdi Yazır

Halbuki o Göklerde de Allah yerde de, sizin içinizi de bilir, dışınızı da, daha ne kesbedeceksiniz onu da bilir


Muhammed Esed

oysa O, göklerin ve yerin Allahı, gizlediğiniz ve açıktan yaptığınız her şeyi ve hak ettiklerinizi bilir.


Mustafa İslamoğlu

Oysa O, göklerde de yerde de Allah'tır; gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da bilir; dahası bütün işlediklerinizle neyi kazandığınızın da farkındadır.


Seyyid Kutub

O göklerin de Allah'ıdır, yeryüzünün de Allah'ıdır. Sizin gizlinizi, açığınızı ve yaptığınız her şeyi bilir.


Süleyman Ateş

O, göklerde de, yerde de (tek) Allah'tır. Sizin gizlinizi, açığınızı ve ne kazandığınızı bilir.


Süleymaniye Vakfı

O Allah’tır; göklerde ve yerde ilah O’dur[*]. Sırrınızı da bilir açıkladığınızı da. Bütün kazandıklarınızı bilir. [*] Bkz: Zuhruf 43/84


Tefhim-ul Kuran

Göklerde ve yerde Allah O'dur. Gizlinizi ve açığınızı bilir; kazanmakta olduklarınızı da bilir.


Yaşar Nuri Öztürk

O, göklerde de Allah'tır, yerde de. O, sizin iç dünyanızı da bilir, açığa vurduklarınızı da. Neler kazanmakta olduğunuzu da bilir O!


وَمَا تَأْتِيهِم مِّنْ آيَةٍ مِّنْ آيَاتِ رَبِّهِمْ إِلاَّ كَانُواْ عَنْهَا مُعْرِضِينَ

Ve mâ te’tîhim min âyetin min âyâti rabbihim illâ kânû anhâ mu’rıdîn(mu’rıdîne).

Bayraktar Bayraklı

Rabblerinin âyetlerinden onlara bir âyet gelmeyedursun; o âyetlerden yüz çevirirler.


Cemal Külünkoğlu

Böyle iken, onlara ne zaman Rablerinin mesajlarından bir mesaj gelse, mutlaka ondan yüz çevirirlerdi.


Diyanet İşleri (eski)

Onlara Rablerinin ayetlerinden bir ayet geldikçe ondan yüz çevirirlerdi.


Diyanet Vakfi

Rablerinin âyetlerinden onlara (kâfirlere) bir âyet gelmeyedursun, o âyetlerden ille de yüz çevirirler.


Edip Yüksel

Onlara Rab’lerinin işaretlerinden (ayaat) hangi bir işaret (ayet) gelmişse ondan yüz çevirmişlerdir.


Elmalılı Hamdi Yazır

Böyle iken onlara Rabb’larının ayetlerinden herhangi bir ayet gelmiyor ki mutlak ondan yüz çevirmiş olmasınlar.


Muhammed Esed

Ama ne zaman onlara Rablerinin mesajlarından bir mesaj gelse, o (hakikati inkar ede)nler ona sırt çevirirler:


Mustafa İslamoğlu

Ne zaman Rablerinden ayetlerinden bir ayet gelmişse, ondan yüz çevirmişlerdir.


Seyyid Kutub

Oysa kâfirler kendilerine Rabblerinden gelen her ayete yüz çevirirler.


Süleyman Ateş

Onlara Rablerinin âyetlerinden hiçbir âyet gelmez ki, ondan yüz çevirmesinler.


Süleymaniye Vakfı

Onlara Rablerinin belgelerinden bir belge (âyet) gelmeye görsün hemen yüz çevirirler.


Tefhim-ul Kuran

Onlara Rablerinin ayetlerinden bir ayet gelmeyiversin, mutlaka ondan yüz çevirirler.


Yaşar Nuri Öztürk

Onlara Rablerinin ayetlerinden bir ayet gelir gelmez, ondan hemen yüz çeviriyorlardı.


فَقَدْ كَذَّبُواْ بِالْحَقِّ لَمَّا جَاءهُمْ فَسَوْفَ يَأْتِيهِمْ أَنبَاء مَا كَانُواْ بِهِ يَسْتَهْزِؤُونَ

Fe kad kezzebû bil hakkı lemmâ câehum, fe sevfe ye’tîhim enbâû mâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne).

Bayraktar Bayraklı

Gerçekten onlar, kendilerine hak geldiğinde, onu yalanlamışlardı. Fakat yakında onlara, alay ettikleri şeyin haberleri gelecektir.


Cemal Külünkoğlu

Şimdi de kendilerine gelmiş olan bu hakikati de böyle yalanlıyorlar. Ama zaman içinde, o kendisiyle alay ettikleri şeyin (acı) haberleri onlara gelecektir.


Diyanet İşleri (eski)

Gerçek kendilerine gelince onu yalanladılar. Alaya aldıkları şeyin haberleri kendilerine gelecektir.


Diyanet Vakfi

Gerçekten onlar, kendilerine Hak geldiğinde onu yalanlamışlardı. Fakat yakında onlara alay ettikleri şeyin haberleri gelecektir.


Edip Yüksel

Kendilerine gerçek gelince onu yalanladılar. Alay ettikleri şeyin haberleri yakında kendilerine gelecek.


Elmalılı Hamdi Yazır

İşte en belli hak geldiği zaman da kendilerine yalan dediler, fakat yakında onlara ne ile istihza etmekte olduklarının haberleri gelecek


Muhammed Esed

ve şimdi kendilerine gelmiş olan bu hakikati de böyle yalanlıyorlar. Ama, zaman içinde, o alay ettikleri şeyi anlayacaklardır.


Mustafa İslamoğlu

Ve kendilerine gelen hakikati yalanlamışlardır. Yakında onlar, alay ettikleri şeyin ne olduğunu öğrenecekler.


Seyyid Kutub

Nitekim onlar kendilerine gelen gerçeği, Kur'an'ı derhal yalanladılar. Fakat alay konusu ettikleri gerçeklerin haberleri ilerde kendilerine gelecektir.


Süleyman Ateş

İşte, kendilerine gelen hakkı da yalanladılar. Fakat alay ettikleri şeyin haberleri, yakında kendilerine gelecek(uyarıldıkları azâb onları kuşatacak)tır.


Süleymaniye Vakfı

Kendilerine gelen o gerçek karşısında yalan yanlış şeylere sarıldılar. Hafife alıp durdukları şeyin haberleri yakında onlara ulaşacaktır.


Tefhim-ul Kuran

Kendilerine hak gelince, onu yalanladılar; fakat alaya almakta olduklarının haberleri onlara gelecektir.


Yaşar Nuri Öztürk

Böylece hakkı, kendilerine geldiği anda yalanladılar. Fakat yakında onlara, alay etmekte oldukları şeyin haberleri gelecektir.


أَلَمْ يَرَوْاْ كَمْ أَهْلَكْنَا مِن قَبْلِهِم مِّن قَرْنٍ مَّكَّنَّاهُمْ فِي الأَرْضِ مَا لَمْ نُمَكِّن لَّكُمْ وَأَرْسَلْنَا السَّمَاء عَلَيْهِم مِّدْرَارًا وَجَعَلْنَا الأَنْهَارَ تَجْرِي مِن تَحْتِهِمْ فَأَهْلَكْنَاهُم بِذُنُوبِهِمْ وَأَنْشَأْنَا مِن بَعْدِهِمْ قَرْنًا آخَرِينَ

E lem yerev kem ehleknâ min kablihim min karnin mekkennâhum fîl ardı mâ lem numekkin lekum ve erselnâs semâe aleyhim midrâren ve cealnâl enhâra tecrî min tahtihim fe ehleknâhum bi zunûbihim ve enşe’nâ min ba’dihim karnen âharîn(âharîne).

Bayraktar Bayraklı

Onlardan önce nice nesilleri yok ettiğimizi görmezler mi? Size vermediğimiz bütün imkânları kendilerine verdiğimiz, gökten üzerlerine bol bol yağmurlar indirip evlerinin altından ırmaklar akıttığımız toplumları, günahları sebebiyle helâk ettik ve onların ardından başka nesiller yarattık.


Cemal Külünkoğlu

Onlardan önceki nice kuşakları (yaptıklarından dolayı) helak ettiğimizi görmediler mi? Oysa o kuşaklara size vermemiş olduğumuz derecede geniş yerleşme ve yaşama imkânları verdik. Yurtlarına gökten bol yağmurlar yağdırdık. Ayakları altından nehirler akıttık. Fakat işledikleri günahlar yüzünden onları yok ederek arkalarından başka kuşaklar meydana getirdik.


Diyanet İşleri (eski)

Onlardan önce nice nesilleri yok ettiğimizi görmediler mi? Onları, sizi yerleştirmediğimiz bir şekilde yeryüzüne yerleştirmiş, gökten bol yağmur yağdırmış, altlarından ırmaklar akıtmıştık. Fakat onları günahlarından ötürü yok ettik ve ardlarından başka bir nesil yetiştirdik.


Diyanet Vakfi

Görmediler mi ki, onlardan önce yeryüzünde size vermediğimiz bütün imkânları kendilerine verdiğimiz, gökten üzerlerine bol bol yağmurlar indirip evlerinin altından ırmaklar akıttığımız nice nesilleri helâk ettik. Biz onları, günahları sebebiyle helâk ettik ve onların ardından başka nesiller yarattık.


Edip Yüksel

Kendilerinden önce nice nesilleri yok ettiğimizi görmüyorlar mı? Sizi yerleştirmediğimiz bir biçimde onları yeryüzüne yerleştirmiştik. Onları nimetlere boğmuş, ülkelerini ırmaklarla donatmıştık. Fakat günahlarından ötürü onları yok ettik ve onlardan sonra başka nesiller yetiştirdik.


Elmalılı Hamdi Yazır

Görmediler mi önlerinde kaç karın helâk ettik, bu yerde onlara size vermediklerimizi vermiştik ve üzerlerine Semayı bol bol salıvermiştik, ırmakları ayaklarının altından akar bir hale getirmiştik, öyle iken onları günahlarıyle helâk ettik de arkalarından yeni bir karın olarak başkalarına neş'et verdik


Muhammed Esed

Onlardan önce nice nesilleri yok ettiğimizi görmezler mi? Yeryüzünde benzerini görmediğiniz (verimli) topraklardan bir toprak verdiğimiz ve üstlerine bolca semavi nimetler yağdırdığımız ve ayaklarının altından ırmaklar akıttığımız (o toplumları)? Biz onları günahlarından dolayı yok etmiş ve yerlerine başka insanlar geçirmiştik.


Mustafa İslamoğlu

Görmezler mi kendilerinden önceki nice nesilleri helak ettiğimizi? Onları, sizi yerleştirmediğimiz verimli yurtlara yerleştirmiştik, üzerlerine semadan mütemadiyen rahmet göndermiştik, ayaklarının altından çağlayan ırmaklar var etmiştik. Ama sonunda onları günahlarından dolayı helak ettik ve onların yerine başka nesiller var ettik.


Seyyid Kutub

Onlardan önceki nice kuşakları yok ettiğimizi görmediler mi? Oysa o kuşaklara size vermemiş olduğumuz derecede geniş yerleşme ve yaşama imkânları vermiş, yurtlarına gökten bol yağmurlar yağdırmış, ayakları altından nehirler akıtmıştık. Fakat işledikleri günahlar yüzünden onları yok ederek arkalarından başka kuşaklar yarattık.


Süleyman Ateş

Görmediler mi, onlardan önce nice nesiller yok ettik; hem onlara, yeryüzünde size vermediğimiz imkânları vermiştik ve göğü de üzerlerine bol bol boşaltmıştık ve ırmakları ayaklarının altından akar kılmıştık. Fakat günâhlarından ötürü onları helâk ettik ve onların ardından başka bir nesil yarattık.


Süleymaniye Vakfı

Görmeleri gerekmez mi kendilerinden önce nice nesillerin etkisini ortadan kaldırdık? Bu dünyada size vermediğimiz imkânları onlara vermiş, üzerlerine bol yağmurlu bulutlar göndermiş, topraklarından akıp giden ırmaklar oluşturmuştuk. Sonra da günahlarından dolayı onların etkisini ortadan kaldırmış, arkalarından başka nesiller oluşturmuştuk.


Tefhim-ul Kuran

Kendilerinden önce nice kuşakları yıkıma uğrattığımızı görmüyorlar mı? Biz, sizi yerleşik kılmadığımız bir biçimde onları yeryüzünde (büyük bir güç ve servetle) yerleşik kıldık; gökten üzerlerine sağanak (bol yağmurlar) yağdırdık, nehirleri de altlarından akar yaptık. Ama günahları nedeniyle biz onları yıkıma uğrattık ve arkalarından başka kuşaklar (inşa edip) oluşturduk.


Yaşar Nuri Öztürk

Kendilerinden önce nice yurt ve medeniyeti yerle bir ettiğimizi görmediler mi? Biz o yurtlara yeryüzünde size vermediğimiz imkânları vermiş, üzerlerine gök bereketini bol bol indirmiş, nehirleri altlarından akar hale getirmiştik. Derken, onları kendi günahlarıyla helâk ettik ve arkalarından başka bir nesil oluşturduk.


وَلَوْ نَزَّلْنَا عَلَيْكَ كِتَابًا فِي قِرْطَاسٍ فَلَمَسُوهُ بِأَيْدِيهِمْ لَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُواْ إِنْ هَذَا إِلاَّ سِحْرٌ مُّبِينٌ

Ve lev nezzelnâ aleyke kitâben fî kırtâsin fe le mesûhu bi eydîhim le kâlellezîne keferû in hâzâ illâ sihrun mubîn(mubînun).

Bayraktar Bayraklı

Eğer sana kâğıt üzerine yazılmış bir kitap indirseydik de onlar elleriyle ona dokunmuş olsalardı, yine de o inkâra batmış olanlar, “Bu, apaçık büyüden başka bir şey değildir” derlerdi.


Cemal Külünkoğlu

(Ey Resulüm!) Eğer sana kâğıda yazılmış bir kitap indirmiş olsaydık ve onu elleriyle tutsalardı, yine de o inkârcılar: “Muhakkak ki bu, apaçık bir sihirdir” diyeceklerdi.


Diyanet İşleri (eski)

Sana Kitap'ı kağıtta yazılı olarak indirmiş olsak da, elleriyle ona dokunsalar, inkar edenler yine de, 'Bu apaçık bir büyüdür' derlerdi.


Diyanet Vakfi

Eğer sana kâğıt üzerine yazılmış bir kitap indirseydik de onlar elleriyle onu tutmuş olsalardı, yine de inkâr ediciler: Bu, apaçık büyüden başka bir şey değildir, derlerdi.


Edip Yüksel

Sana kağıt üzerine yazılı bir kitap indirseydik ve elleriyle dokunsalardı bile, inkârcılar, “Bu ancak apaçık bir büyüdür“ diyeceklerdi.


Elmalılı Hamdi Yazır

Sana kâğıt üzerinde yazılmış olarak bir kitab indirseydik de onu elleriyle yoklasaydılar her halde o küfürlerinde ınad edenler yine diyeceklerdi ki «bu apaçık bir sihirden başka bir şey değil»


Muhammed Esed

Ama Biz, sana, (ey peygamber,) yazılı bir metin göndermiş olsaydık ve ona kendi elleriyle dokunmuş olsalardı bile hakikati inkara şartlanmış olanlar, kesinlikle, "Bu aldatmacadan başka bir şey değil!" derlerdi.


Mustafa İslamoğlu

Eğer sana yazılı bir metin indirseydik ve ona elleriyle dokunmuş olsalardı dahi, inkarda direnenler ısrarla derlerdi ki: "Bu apaçık bir sihirden başka şey değildir!"


Seyyid Kutub

Eğer sana kağıda yazılmış, somut bir kitap indirmiş olsaydık da onu kâfirler elleri ile tutsalardı, «Bu apaçık bir büyüden başka bir şey değil» diyeceklerdi.


Süleyman Ateş

Eğer sana kâğıt üzerine yazılı bir Kitap indirmiş olsaydık da onu elleriyle tutsalardı, yine inkâr edenler, "Bu, apaçık bir büyüden başka bir şey değildir!" derlerdi.


Süleymaniye Vakfı

Sana kağıda yazılı bir kitabı parça parça indirsek, ellerine dahi alsalar, onu görmezlikten gelenler kesinlikle şöyle diyeceklerdir: “Bu açık bir büyüden başka bir şey değildir.


Tefhim-ul Kuran

Biz Kitabı üzerine yazılı bir kağıtta göndersek ve onlar ona elleriyle dokunsalar bile, küfredenler, tartışmasız: «Bu apaçık bir büyüden başkası değildir» derler.


Yaşar Nuri Öztürk

Eğer biz sana parşömen üzerine yazılı bir kitap göndermiş olsaydık, onlar da ona elleriyle dokunmuş olsalardı, o küfre batmışlar, hiç kuşkusuz şöyle deyivereceklerdi: "Bu, apaçık bir büyüden başka şey değildir."


وَقَالُواْ لَوْلا أُنزِلَ عَلَيْهِ مَلَكٌ وَلَوْ أَنزَلْنَا مَلَكًا لَّقُضِيَ الأمْرُ ثُمَّ لاَ يُنظَرُونَ

Ve kâlû lev lâ unzile aleyhi melek(melekun), ve lev enzelnâ meleken, le kudıyel emru summe lâ yunzarûn(yunzarûne).

Bayraktar Bayraklı

“Ona bir melek gönderilmeli değil miydi?” dediler. Eğer biz öyle bir melek indirseydik, elbette iş bitirilmiş olur, artık kendilerine göz bile açtırılmazdı.


Cemal Külünkoğlu

Ve onlar dediler ki: “Muhammed'e bir melek indirilseydi ya.” Ama bir melek indirmiş olsaydık (o da kıyamet meleği olurdu), muhakkak ki (o zaman da) her şeyin hükmü verilip bitmiş olurdu ve onlara (pişmanlık için) başka bir fırsat tanınmazdı.


Diyanet İşleri (eski)

'Ona bir melek indirilmeli değil miydi?' dediler. Bir melek indirmiş olsaydık iş bitmiş olurdu da onlara göz bile açtırılmazdı.


Diyanet Vakfi

Muhammed'e (görebileceğimiz) bir melek indirilseydi ya! dediler. Eğer biz öyle bir melek indirseydik elbette iş bitirilmiş olur, artık kendilerine göz bile açtırılmazdı.


Edip Yüksel

“Ona bir melek indirilmeli değil miydi!“ diyorlar. Bir melek indirseydik, iş bitirilmiş olurdu. Onlara zaman da verilmezdi.


Elmalılı Hamdi Yazır

Bir de «şunun üzerinde bir Melek indirilse de görsek a» diyorlar eğer öyle bir Melek indirse idik her halde iş bitirilmiş olur, kendilerine bir ân bile göz açtırılmazdı


Muhammed Esed

Onlar, ayrıca, "Neden ona (alenen) bir melek gönderilmiş değil?" derler. Ama bir melek göndermiş olsaydık, muhakkak ki, her şeyin hükmü verilip bitmiş olurdu ve onlara (pişmanlık için) başka bir fırsat tanınmazdı.


Mustafa İslamoğlu

Bir de, "Ona bir melek indirilseydi ya!" derler. Ama eğer melek indirmiş olsaydık, iş bitirilmiş olurdu ve bir daha da fırsat tanınmazdı.


Seyyid Kutub

Onlar «Muhammed'e bir melek indirilseydi ya» dediler. Eğer melek indirseydik, onların işleri bitirilir, kendilerine hiç mühlet tanınmazdı.


Süleyman Ateş

"O'na bir melek indirilmeli değil miydi?" dediler. Eğer bir melek indirseydik, iş bitirilmiş olurdu, artık kendilerine hiç göz açtırılmazdı.


Süleymaniye Vakfı

Allah, ona bir melek gönderse ya!” derler. Eğer melek göndersek işleri bitirilir, onlara göz bile açtırılmaz[*]. [*] Lut (a.s.)’ta olduğu gibi gelen melek, ancak ceza indirmek için gelir. Melekler ancak belirlenmiş bir iş için gönderirilirler (Bkz.: Hicr 15/8)


Tefhim-ul Kuran

Ve derler ki: «Ona bir melek indirilmeli değil miydi?» Eğer bir melek indirilseydi, elbette iş bitirilmiş olurdu da sonra kendilerine göz açtırılmazdı.


Yaşar Nuri Öztürk

Şunu da söylediler: "Bu peygambere bir melek indirilseydi ya!" Eğer böyle bir melek indirmiş olsaydık iş mutlaka bitirilmiş olurdu da kendilerine göz bile açtırılmazdı.


وَلَوْ جَعَلْنَاهُ مَلَكًا لَّجَعَلْنَاهُ رَجُلاً وَلَلَبَسْنَا عَلَيْهِم مَّا يَلْبِسُونَ

Ve lev cealnâhu meleken le cealnâhu raculen ve le lebesnâ aleyhim mâ yelbisûn(yelbisûne).

Bayraktar Bayraklı

Eğer peygamberi bir melek kılsaydık, elbette onu insan sûretine sokar, onları yine düşmekte oldukları kuşkuya düşürürdük.


Cemal Külünkoğlu

Eğer Peygamberi, biz bir melek yapsaydık, yine de onu bir adam (şeklinde) yapardık ve onları yine düştükleri kuşkuya düşürürdük.


Diyanet İşleri (eski)

Biz onu melek kılsaydık, bir insan şeklinde yapardık da, düştükleri şüpheye onları yine düşürmüş olurduk.


Diyanet Vakfi

Eğer peygamberi bir melek kılsaydık muhakkak ki onu insan sûretine sokar onları yine düşmekte oldukları kuşkuya düşürürdük.


Edip Yüksel

Onu bir melek yapsaydık, onu bir adam biçiminde gönderir ve mevcut kuşkuları içinde bırakırdık.


Elmalılı Hamdi Yazır

Kendisini bir Melek kılaydık yine onu bir er kılacaktık ve düşmekte bulundukları şübheye onları yine düşürecektik


Muhammed Esed

Ve Biz, bir meleği elçimiz olarak tayin etmiş olsaydık (bile) onun kesinlikle bir adam olarak (görünmesini) sağlardık ve böylece onları, şimdi içinde bulundukları şaşkınlığa yine düşürürdük.


Mustafa İslamoğlu

Ama Biz bir melek göndermiş olsaydık, yine de onu insan kılığında gönderirdik; böylece şimdi içine düştükleri şaşkınlığa onları yine düşürürdük.


Seyyid Kutub

Eğer meleklerden bir peygamber gönderseydik onu insan kılığında gönderecektik. O zaman da kâfirleri şimdiki yanılgılarının aynısına düşürmüş olurduk.


Süleyman Ateş

Eğer O(Hak Elçisi)ni melek yapsaydık, yine bir adam (şeklinde) yapardık ve onları yine düştükleri kuşkuya düşürürdük.


Süleymaniye Vakfı

Eğer bir meleği elçi olarak gönderecek olsak onu erkek kılığına sokar da yine onları şüpheleriyle baş başa bırakırız.


Tefhim-ul Kuran

Onu eğer bir melek kılsaydık, elbette erkek (suretinde bir melek) kılardık ve mutlaka katmakta oldukları (şüpheleri) yine katardık.


Yaşar Nuri Öztürk

Eğer o peygamberi bir melek kılsaydık kuşkusuz onu bir er kişi yapacaktık ve içine yuvalandıkları kuşku ve karmaşayı onların üzerlerine giydirmiş olacaktık.


وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِّن قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذِينَ سَخِرُواْ مِنْهُم مَّا كَانُواْ بِهِ يَسْتَهْزِؤُونَ

Ve lekadistuhzie bi rusulin min kablike fe hâka billezîne sehırû minhum mâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne).

Bayraktar Bayraklı

Andolsun ki, senden önceki peygamberlerle de alay edilmişti; bu yüzden, onlarla alay edenleri, alay ettikleri şey kuşatıvermişti.


Cemal Külünkoğlu

Andolsun ki, senden önceki peygamberlerle de alay edilmişti ama ne var ki, onları küçümseyen kimseleri, (sonunda) alay edip durdukları şeyin kendisi mahvetti.


Diyanet İşleri (eski)

And olsun ki, senden önce birçok peygamberler alaya alınmıştı, onlarla eğlenenleri, alaya aldıkları şey mahvetti.


Diyanet Vakfi

Senden önceki peygamberlerle de alay edilmiş, bu yüzden onlarla alay edenleri alay ettikleri şey (azap) kuşatıvermişti.


Edip Yüksel

Senden önceki elçiler de aşağılanmıştı. Ne var ki, alay edenleri eğlendikleri gerçek kuşatıverdi.


Elmalılı Hamdi Yazır

Kasem olsun ki (ya Muhammed) senden evvel gönderilen Peygamberlerle de eğlenildi, fakat o eğlenildikleri hak, o maskaralığı edenleri çebçevre kuşatıverdi


Muhammed Esed

Gerçekte, senden önceki elçilerle (de) alay edilmişti ama ne var ki, onları küçümseyen kimseleri, (sonunda,) alay edip durdukları şeyin kendisi tepeleyiverdi.


Mustafa İslamoğlu

Doğrusu senden önceki elçilerle de alay edildi. Ama onlarla alay edenler, alay ettikleri gerçek tarafından kuşatılıp yok edildiler.


Seyyid Kutub

Senden önceki birçok peygamberler de alaya alınmıştı. Fakat bu alaycılar, alay konusu yaptıkları gerçek tarafından kıskıvrak kuşatılıverdiler.


Süleyman Ateş

Senden önce de peygamberlerle alay edilmişti. Fakat onlarla alay edenleri, alay ettikleri gerçek kuşatıverdi.


Süleymaniye Vakfı

Senden önce de elçiler hafife alındı. Onlarla eğlenenlerin hafife aldıkları o şey, daha sonra onların başına geldi.


Tefhim-ul Kuran

Andolsun, senden önceki peygamberler de alaya alındı da kendisini alaya aldıkları şey, onlardan maskaralık yapanları çepeçevre kuşatıverdi.


Yaşar Nuri Öztürk

Yemin olsun ki, senden önceki resullerle de alay edildi; fakat eğlence konusu yaptıkları şey, o maskaralığı sergileyenleri kıskıvrak sarıverdi.


قُلْ سِيرُواْ فِي الأَرْضِ ثُمَّ انظُرُواْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ

Kul sîrû fîl ardı summenzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne).

Bayraktar Bayraklı

De ki: “Yeryüzünde dolaşınız ve hakikati yalanlayanların sonlarının ne olduğunu görünüz.”


Cemal Külünkoğlu

De ki: “Yeryüzünde dolaşın ve hakikati yalanlayanların sonlarının ne olduğuna bir bakın!”


Diyanet İşleri (eski)

De ki: 'Yeryüzünde gezip dolaşın, sonra da, yalanlayanların sonunun nasıl olduğuna bir bakın.'


Diyanet Vakfi

De ki: Yeryüzünde dolaşın, sonra (peygamberleri) yalanlayanların sonunun nasıl olduğuna bakın!


Edip Yüksel

De: “Yeryüzünü dolaşın da yalanlayıcıların sonu nasıl olmuş bir bakın.”


Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: yer yüzünde dolaşın da bakın o Peygâmberlere yalancı diyenlerin akıbeti nasıl olmuş?»


Muhammed Esed

De ki: "Yeryüzünde dolaşın ve hakikati yalanlayanların sonlarının ne olduğunu görün!"


Mustafa İslamoğlu

De ki: "Dolaş yeryüzünü, sonra görün gerçeği yalanlayanların sonunun ne olduğunu!"


Seyyid Kutub

Onlara de ki; ''Dünyayı geziniz de peygamberleri yalanlayanların sonu nice oldu, görünüz?»


Süleyman Ateş

De ki: "Yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların sonu nasıl olmuş, görün!"


Süleymaniye Vakfı

De ki “Yeryüzünde dolaşın da o yalancıların sonunun nasıl olduğunu bir görün.”


Tefhim-ul Kuran

De ki: «Yeryüzünde gezip dolaşın, sonra yalanlayanların sonu nasıl oldu, bir görün.»


Yaşar Nuri Öztürk

Şunu söyle: Dolaşın yeryüzünde de bakın nasıl olmuş gerçeği yalanlayanların sonu!