BURÛC SURESİ

Ayet Getir

وَالسَّمَاء ذَاتِ الْبُرُوجِ

Ves semâi zâtil burûc(burûci).

Bayraktar Bayraklı

(1-3) Burçlar sahibi göğe; vaad edilen o güne; tanık olan ve tanık olunana yemin olsun ki,


Cemal Külünkoğlu

(1-5) Kendinde burçlar (takımyıldızlar) taşıyan göğe, o vaad edilen güne (kıyamete), şahit olana (görene) ve şahit olunana (görülene) andolsun ki, (inananları yakmak için) hendek kazıp (içinde) alevli ateş yakanlar kahrolmuş ve lanetlenmiştir.


Diyanet İşleri (eski)

İçinde burçları bulunan göğe and olsun;


Diyanet Vakfi

(1-7) Burçlara sahip gökyüzüne, geleceği bildirilmiş olan güne, (o günde) tanıklık edene ve edilene andolsun ki, ateşle dolu hendeğe atılanlar (yakılarak) öldürüldü. Onlar (yakanlar) da başlarına oturmuşlar, müminlere yapmakta oldukları işkenceyi seyrediyorlardı.


Edip Yüksel

Andolsun galaksiler sahibi göğe.


Elmalılı Hamdi Yazır

O Semai zatilbüruca


Muhammed Esed

Düşün büyük burçlarla dolu göğü,


Mustafa İslamoğlu

Burçlarla dolu gökyüzü şahit olsun,


Seyyid Kutub

Burçları olan göğe.


Süleyman Ateş

Burçlar sâhibi göğe andolsun,


Süleymaniye Vakfı

Burçları[*] olan göğe, [*] Burç (بُرج), Arapçada köşk ve kale anlamına gelir (Mekâyîs s.239). Köşkler gibi güzel ve parlak olan oniki yıldız kümesine de burç denir. Bunlar; Koç, Boğa, İkizler, Yengeç, Aslan, Başak, Terazi, Akrep, Yay, Oğlak, Kova ve Balık diye adlandırılmışlardır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Biz gerçekten gökte burçlar oluşturduk ve onları, seyredenler için süsledik.” (Hicr 15/16) Burçlar, ayın konak yerleri gibidir, bir yılda hepsini dolaşır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Güneşi aydınlatıcı, ayı da aydınlık yapan odur. Aya konak yerleri belirlemiştir ki, yılların sayısını ve hesabı bilesiniz. Allah onları gerçek varlıklar olarak yaratmıştır. O bilen bir toplum için ayetlerini ayrıntılı olarak açıklar.” (Yunus 10/5)  


Tefhim-ul Kuran

Burçları olan göğe andolsun,


Yaşar Nuri Öztürk

Yemin olsun o burçlarla dolu göğe,


وَالْيَوْمِ الْمَوْعُودِ

Vel yevmil mev’ûd(mev’ûdi).

Bayraktar Bayraklı

(1-3) Burçlar sahibi göğe; vaad edilen o güne; tanık olan ve tanık olunana yemin olsun ki,


Cemal Külünkoğlu

(1-5) Kendinde burçlar (takımyıldızlar) taşıyan göğe, o vaad edilen güne (kıyamete), şahit olana (görene) ve şahit olunana (görülene) andolsun ki, (inananları yakmak için) hendek kazıp (içinde) alevli ateş yakanlar kahrolmuş ve lanetlenmiştir.


Diyanet İşleri (eski)

Söz verilen kıyamet gününe and olsun;


Diyanet Vakfi

(1-7) Burçlara sahip gökyüzüne, geleceği bildirilmiş olan güne, (o günde) tanıklık edene ve edilene andolsun ki, ateşle dolu hendeğe atılanlar (yakılarak) öldürüldü. Onlar (yakanlar) da başlarına oturmuşlar, müminlere yapmakta oldukları işkenceyi seyrediyorlardı.


Edip Yüksel

Söz verilen güne,


Elmalılı Hamdi Yazır

Ve o yevmi mev'uda


Muhammed Esed

ve (tahayyül et) vaad edilen Günü,


Mustafa İslamoğlu

vaad edilen gün şahit olsun,


Seyyid Kutub

Vaad edilen güne.


Süleyman Ateş

Va'dedilen güne andolsun,


Süleymaniye Vakfı

Söz verilen güne,


Tefhim-ul Kuran

O vadedilen güne,


Yaşar Nuri Öztürk

O vaat olunan güne,


وَشَاهِدٍ وَمَشْهُودٍ

Ve şâhidin ve meşhûdin.

Bayraktar Bayraklı

(1-3) Burçlar sahibi göğe; vaad edilen o güne; tanık olan ve tanık olunana yemin olsun ki,


Cemal Külünkoğlu

(1-5) Kendinde burçlar (takımyıldızlar) taşıyan göğe, o vaad edilen güne (kıyamete), şahit olana (görene) ve şahit olunana (görülene) andolsun ki, (inananları yakmak için) hendek kazıp (içinde) alevli ateş yakanlar kahrolmuş ve lanetlenmiştir.


Diyanet İşleri (eski)

Şahitlik edene ve edilene and olsun ki, insanlar öldükten sonra diriltileceklerdir.


Diyanet Vakfi

(1-7) Burçlara sahip gökyüzüne, geleceği bildirilmiş olan güne, (o günde) tanıklık edene ve edilene andolsun ki, ateşle dolu hendeğe atılanlar (yakılarak) öldürüldü. Onlar (yakanlar) da başlarına oturmuşlar, müminlere yapmakta oldukları işkenceyi seyrediyorlardı.


Edip Yüksel

Ve tanığa da tanık olunana da andolsun.


Elmalılı Hamdi Yazır

Ve şâhide ve meşhûda kasem olsun


Muhammed Esed

ve O (her şeye) tanıklık eden ile (O'nun tarafından) tanıklık edileni!


Mustafa İslamoğlu

her bir tanık ve sanık şahit olsun (da şu gerçeği ünlesin):


Seyyid Kutub

Şahitlik edene ve şahitlik edilene andolsun ki.


Süleyman Ateş

(O gün) Şâhide ve şâhidlik edilene andolsun,


Süleymaniye Vakfı

Hakka şahit olana ve şahit olunan hakka yemin olsun ki[2], [2] Ergenlik çağına ermiş her insan Allah’ın varlığına ve birliğine, onun kendi (rabbi) olduğuna şahit olur. Bazıları bu şahitliğin gereğini ölene kadar yerine getirir, ondan başkasına kul olmazlar. Bunlar önemli oldukları için Allah Teâlâ bunlara yemin etmiştir. Şahit olunan ise Allah Teâlâ’nın kendisidir. “Rabbin, Âdemoğullarından, onların bellerinden nesillerini aldığında (erginlik çağına girdiklerinde) onları kendilerine karşı şahit tutarak “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” der. Onlar da: “Evet Rabbimizsin. Biz buna şahidiz.” derler. Artık Kıyâmet günü; “biz bunun farkında değildik” diyemezsiniz. Şunu da diyemezsiniz: “Önceden ortak koşanlar babalarımızdı. Biz ise onlardan sonra gelen bir nesildik. O batıla sapanların işlediklerinden ötürü bizi yok mu edeceksin?” (Araf 7/172) Âdemoğlunun belinden neslinin alınması, nesle sebep olan tohumun alınmasıdır. O da buluğla başlar.  


Tefhim-ul Kuran

Şahid olana (görene) ve şahid olunana (görülene) .


Yaşar Nuri Öztürk

Tanıklık edene, tanıklık edilene/seyredene, seyredilene,


قُتِلَ أَصْحَابُ الْأُخْدُودِ

Kutile ashâbul uhdûd(uhdûdi).

Bayraktar Bayraklı

(4-5) Kahrolsun! Ateşi olan o çukuru kazanlar.


Cemal Külünkoğlu

(1-5) Kendinde burçlar (takımyıldızlar) taşıyan göğe, o vaad edilen güne (kıyamete), şahit olana (görene) ve şahit olunana (görülene) andolsun ki, (inananları yakmak için) hendek kazıp (içinde) alevli ateş yakanlar kahrolmuş ve lanetlenmiştir.


Diyanet İşleri (eski)

(4-7) Hazırladıkları hendekleri, tutuşturulmuş ateşle doldurarak onun çevresinde oturup, inanmış kimselere dinlerinden dönmeleri için yaptıkları işkenceleri seyredenler kahrolmuştur!


Diyanet Vakfi

(1-7) Burçlara sahip gökyüzüne, geleceği bildirilmiş olan güne, (o günde) tanıklık edene ve edilene andolsun ki, ateşle dolu hendeğe atılanlar (yakılarak) öldürüldü. Onlar (yakanlar) da başlarına oturmuşlar, müminlere yapmakta oldukları işkenceyi seyrediyorlardı.


Edip Yüksel

Kanyon halkına yazıklar olsun.


Elmalılı Hamdi Yazır

Tel'ıyn edildi sahibleri o uhdudun


Muhammed Esed

Onlar (yalnızca) kendilerini yok ederler, o çukuru hazırlayanlar,


Mustafa İslamoğlu

Kahrolsun hendek ehli!


Seyyid Kutub

Hendekleri hazırlayanların canı çıksın.


Süleyman Ateş

Ki kahroldu o hendeğin adamları


Süleymaniye Vakfı

O çukuru kazanlar kahroldular.


Tefhim-ul Kuran

Kahrolsun Ashab-ı Uhdûd


Yaşar Nuri Öztürk

Ki gebertildi o hendekçi grup/o kamçıları hendek gibi iz bırakan herifler,


النَّارِ ذَاتِ الْوَقُودِ

Ennâri zâtil vekûd(vekûdi).

Bayraktar Bayraklı

(4-5) Kahrolsun! Ateşi olan o çukuru kazanlar.


Cemal Külünkoğlu

(1-5) Kendinde burçlar (takımyıldızlar) taşıyan göğe, o vaad edilen güne (kıyamete), şahit olana (görene) ve şahit olunana (görülene) andolsun ki, (inananları yakmak için) hendek kazıp (içinde) alevli ateş yakanlar kahrolmuş ve lanetlenmiştir.


Diyanet İşleri (eski)

(4-7) Hazırladıkları hendekleri, tutuşturulmuş ateşle doldurarak onun çevresinde oturup, inanmış kimselere dinlerinden dönmeleri için yaptıkları işkenceleri seyredenler kahrolmuştur!


Diyanet Vakfi

(1-7) Burçlara sahip gökyüzüne, geleceği bildirilmiş olan güne, (o günde) tanıklık edene ve edilene andolsun ki, ateşle dolu hendeğe atılanlar (yakılarak) öldürüldü. Onlar (yakanlar) da başlarına oturmuşlar, müminlere yapmakta oldukları işkenceyi seyrediyorlardı.


Edip Yüksel

Tutuşturulmuş ateşin-


Elmalılı Hamdi Yazır

O çıralı ateşin


Muhammed Esed

(imana ermiş olanlara karşı) şiddetle yanan ateş (çukurunu)!


Mustafa İslamoğlu

O ateş (hendekleri), ağzına kadar doldurulup tutuşturulmuştur.


Seyyid Kutub

Bol yakıtı olan ateşi oralara dolduranların.


Süleyman Ateş

O yakıt doldurulup tutuşturulmuş ateş (hendeğinin adamları)!


Süleymaniye Vakfı

Yakıt dolu ateş çukurunu…


Tefhim-ul Kuran

'Tutuşturucu yakıt dolu o ateş,'


Yaşar Nuri Öztürk

O tutuşturulan ateşin adamları,


إِذْ هُمْ عَلَيْهَا قُعُودٌ

İzhum aleyhâ kuûd(kuûdun).

Bayraktar Bayraklı

(6-7) Onlar da o ateş çukurunun etrafında oturmuş, müminlere yapmakta oldukları işkenceyi seyrediyorlardı.


Cemal Külünkoğlu

(6-7) Hani kendileri (ateş hendeğinin) çevresinde oturmuş, (ateşe attıkları) mü'minlere yaptıklarını seyrediyorlardı.


Diyanet İşleri (eski)

(4-7) Hazırladıkları hendekleri, tutuşturulmuş ateşle doldurarak onun çevresinde oturup, inanmış kimselere dinlerinden dönmeleri için yaptıkları işkenceleri seyredenler kahrolmuştur!


Diyanet Vakfi

(1-7) Burçlara sahip gökyüzüne, geleceği bildirilmiş olan güne, (o günde) tanıklık edene ve edilene andolsun ki, ateşle dolu hendeğe atılanlar (yakılarak) öldürüldü. Onlar (yakanlar) da başlarına oturmuşlar, müminlere yapmakta oldukları işkenceyi seyrediyorlardı.


Edip Yüksel

Başında oturmuşlar,


Elmalılı Hamdi Yazır

O vakıt ki üzerine oturmuştular


Muhammed Esed

Hani, onlar (keyifle) o (ateşi) seyretmişlerdi,


Mustafa İslamoğlu

O zaman onlar ateşin üstüne oturmuşlardır;


Seyyid Kutub

Hani onlar hendeklerin başında oturuyorlardı.


Süleyman Ateş

Onlar, o (ateş hendeği)nin başında oturmuşlardı.


Süleymaniye Vakfı

Onlar ateşin çevresinde oturur,


Tefhim-ul Kuran

Hani kendileri (ateş hendeğinin) çevresinde oturmuşlardı.


Yaşar Nuri Öztürk

Onlar onun başında oturmuşlardı.


وَهُمْ عَلَى مَا يَفْعَلُونَ بِالْمُؤْمِنِينَ شُهُودٌ

Ve hum alâ mâ yef’alûne bil mu’minîne şuhûd(şuhûdun).

Bayraktar Bayraklı

(6-7) Onlar da o ateş çukurunun etrafında oturmuş, müminlere yapmakta oldukları işkenceyi seyrediyorlardı.


Cemal Külünkoğlu

(6-7) Hani kendileri (ateş hendeğinin) çevresinde oturmuş, (ateşe attıkları) mü'minlere yaptıklarını seyrediyorlardı.


Diyanet İşleri (eski)

(4-7) Hazırladıkları hendekleri, tutuşturulmuş ateşle doldurarak onun çevresinde oturup, inanmış kimselere dinlerinden dönmeleri için yaptıkları işkenceleri seyredenler kahrolmuştur!


Diyanet Vakfi

(1-7) Burçlara sahip gökyüzüne, geleceği bildirilmiş olan güne, (o günde) tanıklık edene ve edilene andolsun ki, ateşle dolu hendeğe atılanlar (yakılarak) öldürüldü. Onlar (yakanlar) da başlarına oturmuşlar, müminlere yapmakta oldukları işkenceyi seyrediyorlardı.


Edip Yüksel

Ve gerçeği onaylayanlara yaptıkları işkenceyi seyrediyorlar.


Elmalılı Hamdi Yazır

Mü'minlere yaptıklarına karşı şâhid de oluyorlardı


Muhammed Esed

müminlere ne yaptıklarının bilincinde olarak;


Mustafa İslamoğlu

zira mü'minlere yaptıkları kendi başlarına gelmiştir.


Seyyid Kutub

Müminlere yaptıkları işkenceleri seyrediyorlardı.


Süleyman Ateş

Ve onlar, mü'minlere yaptıklarını seyrediyorlardı.


Süleymaniye Vakfı

Müminlere yaptıklarını seyrederlerdi.


Tefhim-ul Kuran

Ve mü'minlere yaptıklarını seyrediyorlardı.


Yaşar Nuri Öztürk

Ve hepsi, müminlere yaptıklarını seyrediyorlardı.


وَمَا نَقَمُوا مِنْهُمْ إِلَّا أَن يُؤْمِنُوا بِاللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ

Ve mâ nekamû minhum illâ en yu’minû billâhil azîzil hamîd(hamîdi).

Bayraktar Bayraklı

(8-9) Müminlerden, sadece, göklerin ve yerin mülkü/iktidarı kendisine ait olan, ‘sonsuz kudret sahibi ve övgüye layık olan Allah'a iman ettiklerinden dolayı intikam aldılar/alıyorlar. Oysaki Allah her şeyi görür.


Cemal Külünkoğlu

Mü'minlerden öç almalarının tek sebebi mutlak galip ve övgüye lâyık olan Allah'a inanmalarıydı.


Diyanet İşleri (eski)

(8-9) Bu inkarcıların, inananlara kızmaları; onların sadece, göklerin ve yerin hükümranlığı kendisinin bulunan ve övülmeğe layık ve güçlü olan Allah'a inanmış olmalarındandı. Allah her şeye şahiddir.


Diyanet Vakfi

(8-9) Onlardan, sırf, göklerin ve yerin mülkü kendisine ait olan, azîz ve hamîd olan Allah'a iman ettikleri için intikam aldılar. Oysa ki Allah her şeyi görür.


Edip Yüksel

Gerçeği onaylayanlardan nefret ediyorlardı. Sadece, onlar Üstün ve Övgüye layık olan ALLAH’ı onayladıkları için…


Elmalılı Hamdi Yazır

Onlardan kızdıkları da yalnız azîz, hamîd olan Allaha iyman etmeleri idi


Muhammed Esed

yalnızca Kudret Sahibi, bütün övgülere layık olan Allah'a inanmalarından dolayı nefret ediyorlardı o müminlerden,


Mustafa İslamoğlu

O (zalimler) başka bir sebeple değil, sadece yücelikte eşsiz ve hamdin tümüne layık olan Allah'a imanda ısrar ettikleri için onlardan intikam almışlardır.


Seyyid Kutub

Müminlerden öç almalarının tek sebebi aziz, övgüye lâyık Allah'a inanmalarıydı.


Süleyman Ateş

Mü'minler sırf aziz, övgüye lâyık Allah'a inandıkları için o (zâlim)ler onlardan öç aldılar.


Süleymaniye Vakfı

Bu cezayı vermelerinin tek sebebi, müminlerin, güçlü ve her şeyi güzel yapan Allah’a güvenmeleriydi[*]. [*] Allah’a inanmak, Allah’a güvenmek demektir. İnandığını söyleyen herkes aslında Allah’a gereği gibi güvenmez. Dolayısıyla Allah’a güvenenler, bu gibilerin hesaplarını bozarlar.


Tefhim-ul Kuran

Kendileri onlardan, yalnızca 'üstün ve güçlü olan,' öğülen Allah'a iman ettiklerinden dolayı intikam alıyorlardı.


Yaşar Nuri Öztürk

Onlardan sadece, Azîz ve Hamîd Allah'a iman ettikleri için öç alıyorlardı.


الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ

Ellezî lehu mulkus semâvâti vel ard(ardı), vallâhu alâ kulli şey’in şehîd(şehîdun).

Bayraktar Bayraklı

(8-9) Müminlerden, sadece, göklerin ve yerin mülkü/iktidarı kendisine ait olan, ‘sonsuz kudret sahibi ve övgüye layık olan Allah'a iman ettiklerinden dolayı intikam aldılar/alıyorlar. Oysaki Allah her şeyi görür.


Cemal Külünkoğlu

O (Allah) ki göklerin ve yerin hükümranlığına sahiptir ve Allah her şeye şahittir.


Diyanet İşleri (eski)

(8-9) Bu inkarcıların, inananlara kızmaları; onların sadece, göklerin ve yerin hükümranlığı kendisinin bulunan ve övülmeğe layık ve güçlü olan Allah'a inanmış olmalarındandı. Allah her şeye şahiddir.


Diyanet Vakfi

(8-9) Onlardan, sırf, göklerin ve yerin mülkü kendisine ait olan, azîz ve hamîd olan Allah'a iman ettikleri için intikam aldılar. Oysa ki Allah her şeyi görür.


Edip Yüksel

Göklerin ve yerin yönetimi O’na aittir. Ve ALLAH her şeye Tanıktır.


Elmalılı Hamdi Yazır

Ki bütün Semavât ve Arz mülkü onundur ve Allah, her şey'e şâhiddir


Muhammed Esed

O Allah ki göklerin ve yerin hükümranlığına sahiptir. Allah ki her şeye tanıktır!


Mustafa İslamoğlu

O Allah ki, göklerin ve yerin hakimiyeti sadece O'na aittir; üstelik Allah her şeye şahittir.


Seyyid Kutub

O Allah ki göklerin ve yerin sahibi olan Allah'a. Allah herşeye şahittir.


Süleyman Ateş

O (Allah) ki göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur. Allâh, her şeye tanıktır.


Süleymaniye Vakfı

Göklerin ve yerin tek hâkimi olan Allah’a inanıp güvenmeleri… Üstelik Allah, her şeye şahittir.


Tefhim-ul Kuran

Ki O (Allah), göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Allah (c.c.) her şeyin üzerinde şahid olandır.


Yaşar Nuri Öztürk

O Allah ki, göklerin ve yerin mülkü kendisinindir. Allah her şeye tanıktır.


إِنَّ الَّذِينَ فَتَنُوا الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَتُوبُوا فَلَهُمْ عَذَابُ جَهَنَّمَ وَلَهُمْ عَذَابُ الْحَرِيقِ

İnnellezîne fetenûl mu’minîne vel mu’minâti summe lem yetûbû fe lehum azâbu cehenneme ve lehum azâbul harîk(harîkı).

Bayraktar Bayraklı

Şüphesiz, inanan erkekler ile inanan kadınlara işkence edenlere ve sonra tövbe etmeyenlere, cehennem azabı ve orada yanma cezası vardır.


Cemal Külünkoğlu

İnanan erkeklere ve inanan kadınlara işkence edip, sonra yaptıklarına tevbe etmeyenler var ya, işte onlar için, cehennem azabı vardır ve yakıcı azap onlaradır.


Diyanet İşleri (eski)

Ama inanmış erkek ve kadınlara işkence ederek onları dinlerinden çevirmeğe uğraşanlar, eğer tevbe etmezlerse, onlara cehennem azabı vardır. Yakıcı azap da onlaradır.


Diyanet Vakfi

Şüphesiz inanmış erkeklerle inanmış kadınlara işkence edip sonra tevbe de etmeyenlere cehennem azabı ve (orada) yanma cezası vardır.


Edip Yüksel

Gerçeği onaylayan erkeklere ve kadınlara zulüm ve işkencede bulunan ve daha sonra tövbe etmeyenler cehennem azabını haketmişlerdir. Onlar için yakıcı bir azap vardır.


Elmalılı Hamdi Yazır

O kimseler ki mü'minîn ve mü'minâta fitne yapmışlar, sonra da tevbe etmemişlerdir muhakkak artık onlara Cehennem azâbı var ve onlara yangın azâbı vardır


Muhammed Esed

İnanan erkekler ile inanan kadınlara işkence edenlere ve sonra hiçbir pişmanlık duymayanlara gelince, onları cehennem azabı beklemektedir; evet, yakıcı azap beklemektedir onları!


Mustafa İslamoğlu

Bakın, mü'min erkekler ve mü'min kadınlara işkence yapıp da sonra pişman olmayanlar var ya: elbet onlar derin bir mahrumiyet gayyasını boylayacaklar ve onları harlı ateşin azabı bekleyecektir.


Seyyid Kutub

İnanmış erkek ve kadınlara işkence edip, sonra yaptıklarına tevbe etmeyenler, var ya. Şüphesiz onlar için cehennem azabı vardır. Yakıp kavuran azap ta onlaradır,


Süleyman Ateş

İnanmış erkek ve kadınlara işkence edip sonra (yaptıklarına) tevbe etmeyenler (yok mu), onlar için cehennem azâbı vardır ve onlar için yangın azâbı vardır.


Süleymaniye Vakfı

Mümin erkeklerle mümin kadınları o çukurda yakıp da[1*] tevbe[2*] etmeyenlerin payına düşen Cehennem azabı ve yangın[3*] azabıdır. [1*] Fitne, altını ve gümüşü ateşte eriterek saflaştırma işlemidir (Lisan’ul-Arab c.13 s.317). Bunlar da Müslümanları ateşe atarak imanlarının saflığını görmüşlerdir. [2*] Tevbe, dönüş yapmak demektir. Tevbe kapısı, Müslümanlara bu zulmü yapanlara dahi açıktır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Ey kendilerini aşırı derecede kötü duruma sokmuş kullarım, Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah, bütün günahları bağışlar. O, çok bağışlar, ikramda bulunur.” (Zümer 39/53) [3*] Onlar Müslümanları yaktıkları için kendileri de yanacaklardır.


Tefhim-ul Kuran

Gerçek şu ki, mü'min erkeklerle mü'min kadınlara işkence (fitne) uygulayanlar sonra da tevbe etmeyenler (yok mu); işte onlar için cehennem azabı vardır ve yakıcı azab onlar içindir.


Yaşar Nuri Öztürk

Şu bir gerçek ki, inanan erkeklerle inanan kadınlara işkence edip sonra da tövbe etmemiş olanlar için, cehennem azabı vardır. Onlar için yangın azabı da vardır.


إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ ذَلِكَ الْفَوْزُ الْكَبِيرُ

İnnellezîne âmenû ve amilus sâlihâti lehum cennâtun tecrî min tahtihâl enhâr(enhâru), zâlikel fevzul kebîr(kebîru).

Bayraktar Bayraklı

İman edip iyi amel yapanlara ise, içinden ırmaklar akan cennetler vardır. İşte, büyük kurtuluş budur.


Cemal Külünkoğlu

İnandıktan sonra faydalı ve iyi işler yapanlar için de altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük kurtuluş budur.


Diyanet İşleri (eski)

Şüphesiz inanıp yararlı işler işleyenlere, onlara, içlerinden ırmaklar akan cennetler vardır. Bu, büyük kurtuluştur.


Diyanet Vakfi

İman edip sâlih ameller işleyenlere ise, zemininden ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük kurtuluş budur.


Edip Yüksel

Gerçeği onaylayan ve erdemli davrananlar ise içlerinden ırmaklar akan bahçeleri haketmişlerdir. Büyük başarı budur.


Elmalılı Hamdi Yazır

O kimseler ki iyman etmişler ve salih ameller işlemişlerdir, muhakkak onlara altından ırmaklar akar Cennetler var, işte o büyük kurtuluşdur


Muhammed Esed

(Ama,) imana ermiş olup da doğru ve yararlı işler yapanlar, (öteki dünyada) içinden ırmaklar akan bahçeler bulacaklardır; bu, büyük bir kurtuluştur!


Mustafa İslamoğlu

Şüphesiz iman eden ve Allah'ın razı olacağı davranışlarda bulunanları da, zemininden ırmaklar çağıldayan cennetler bekleyecektir: işte büyük başarı budur.


Seyyid Kutub

inananlar ve iyi işler yapanlar için de altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük kurtuluş budur.


Süleyman Ateş

İnanan ve iyi işler yapan kimseler için de altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük başarı budur.


Süleymaniye Vakfı

İnanıp güvenen ve iyi iş yapanlar ise içinden ırmaklar akan cennetlere kavuşurlar. İşte büyük zafer budur.


Tefhim-ul Kuran

Şüphesiz iman edip de salih amellerde bulunanlara gelince; onlar için de altından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur.


Yaşar Nuri Öztürk

İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlara gelince onlar için, altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Büyük başarı işte budur.