(1-3) Burçlar sahibi göğe; vaad edilen o güne; tanık olan ve tanık olunana yemin olsun ki,
(1-5) Kendinde burçlar (takımyıldızlar) taşıyan göğe, o vaad edilen güne (kıyamete), şahit olana (görene) ve şahit olunana (görülene) andolsun ki, (inananları yakmak için) hendek kazıp (içinde) alevli ateş yakanlar kahrolmuş ve lanetlenmiştir.
İçinde burçları bulunan göğe and olsun;
(1-7) Burçlara sahip gökyüzüne, geleceği bildirilmiş olan güne, (o günde) tanıklık edene ve edilene andolsun ki, ateşle dolu hendeğe atılanlar (yakılarak) öldürüldü. Onlar (yakanlar) da başlarına oturmuşlar, müminlere yapmakta oldukları işkenceyi seyrediyorlardı.
Andolsun galaksiler sahibi göğe.
O Semai zatilbüruca
Düşün büyük burçlarla dolu göğü,
Burçlarla dolu gökyüzü şahit olsun,
Burçları olan göğe.
Burçlar sâhibi göğe andolsun,
Burçları[*] olan göğe, [*] Burç (بُرج), Arapçada köşk ve kale anlamına gelir (Mekâyîs s.239). Köşkler gibi güzel ve parlak olan oniki yıldız kümesine de burç denir. Bunlar; Koç, Boğa, İkizler, Yengeç, Aslan, Başak, Terazi, Akrep, Yay, Oğlak, Kova ve Balık diye adlandırılmışlardır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Biz gerçekten gökte burçlar oluşturduk ve onları, seyredenler için süsledik.” (Hicr 15/16) Burçlar, ayın konak yerleri gibidir, bir yılda hepsini dolaşır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Güneşi aydınlatıcı, ayı da aydınlık yapan odur. Aya konak yerleri belirlemiştir ki, yılların sayısını ve hesabı bilesiniz. Allah onları gerçek varlıklar olarak yaratmıştır. O bilen bir toplum için ayetlerini ayrıntılı olarak açıklar.” (Yunus 10/5)
Burçları olan göğe andolsun,
Yemin olsun o burçlarla dolu göğe,
(1-3) Burçlar sahibi göğe; vaad edilen o güne; tanık olan ve tanık olunana yemin olsun ki,
(1-5) Kendinde burçlar (takımyıldızlar) taşıyan göğe, o vaad edilen güne (kıyamete), şahit olana (görene) ve şahit olunana (görülene) andolsun ki, (inananları yakmak için) hendek kazıp (içinde) alevli ateş yakanlar kahrolmuş ve lanetlenmiştir.
Söz verilen kıyamet gününe and olsun;
(1-7) Burçlara sahip gökyüzüne, geleceği bildirilmiş olan güne, (o günde) tanıklık edene ve edilene andolsun ki, ateşle dolu hendeğe atılanlar (yakılarak) öldürüldü. Onlar (yakanlar) da başlarına oturmuşlar, müminlere yapmakta oldukları işkenceyi seyrediyorlardı.
Söz verilen güne,
Ve o yevmi mev'uda
ve (tahayyül et) vaad edilen Günü,
vaad edilen gün şahit olsun,
Vaad edilen güne.
Va'dedilen güne andolsun,
Söz verilen güne,
O vadedilen güne,
O vaat olunan güne,
(1-3) Burçlar sahibi göğe; vaad edilen o güne; tanık olan ve tanık olunana yemin olsun ki,
(1-5) Kendinde burçlar (takımyıldızlar) taşıyan göğe, o vaad edilen güne (kıyamete), şahit olana (görene) ve şahit olunana (görülene) andolsun ki, (inananları yakmak için) hendek kazıp (içinde) alevli ateş yakanlar kahrolmuş ve lanetlenmiştir.
Şahitlik edene ve edilene and olsun ki, insanlar öldükten sonra diriltileceklerdir.
(1-7) Burçlara sahip gökyüzüne, geleceği bildirilmiş olan güne, (o günde) tanıklık edene ve edilene andolsun ki, ateşle dolu hendeğe atılanlar (yakılarak) öldürüldü. Onlar (yakanlar) da başlarına oturmuşlar, müminlere yapmakta oldukları işkenceyi seyrediyorlardı.
Ve tanığa da tanık olunana da andolsun.
Ve şâhide ve meşhûda kasem olsun
ve O (her şeye) tanıklık eden ile (O'nun tarafından) tanıklık edileni!
her bir tanık ve sanık şahit olsun (da şu gerçeği ünlesin):
Şahitlik edene ve şahitlik edilene andolsun ki.
(O gün) Şâhide ve şâhidlik edilene andolsun,
Hakka şahit olana ve şahit olunan hakka yemin olsun ki[2], [2] Ergenlik çağına ermiş her insan Allah’ın varlığına ve birliğine, onun kendi (rabbi) olduğuna şahit olur. Bazıları bu şahitliğin gereğini ölene kadar yerine getirir, ondan başkasına kul olmazlar. Bunlar önemli oldukları için Allah Teâlâ bunlara yemin etmiştir. Şahit olunan ise Allah Teâlâ’nın kendisidir. “Rabbin, Âdemoğullarından, onların bellerinden nesillerini aldığında (erginlik çağına girdiklerinde) onları kendilerine karşı şahit tutarak “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” der. Onlar da: “Evet Rabbimizsin. Biz buna şahidiz.” derler. Artık Kıyâmet günü; “biz bunun farkında değildik” diyemezsiniz. Şunu da diyemezsiniz: “Önceden ortak koşanlar babalarımızdı. Biz ise onlardan sonra gelen bir nesildik. O batıla sapanların işlediklerinden ötürü bizi yok mu edeceksin?” (Araf 7/172) Âdemoğlunun belinden neslinin alınması, nesle sebep olan tohumun alınmasıdır. O da buluğla başlar.
Şahid olana (görene) ve şahid olunana (görülene) .
Tanıklık edene, tanıklık edilene/seyredene, seyredilene,
(4-5) Kahrolsun! Ateşi olan o çukuru kazanlar.
(1-5) Kendinde burçlar (takımyıldızlar) taşıyan göğe, o vaad edilen güne (kıyamete), şahit olana (görene) ve şahit olunana (görülene) andolsun ki, (inananları yakmak için) hendek kazıp (içinde) alevli ateş yakanlar kahrolmuş ve lanetlenmiştir.
(4-7) Hazırladıkları hendekleri, tutuşturulmuş ateşle doldurarak onun çevresinde oturup, inanmış kimselere dinlerinden dönmeleri için yaptıkları işkenceleri seyredenler kahrolmuştur!
(1-7) Burçlara sahip gökyüzüne, geleceği bildirilmiş olan güne, (o günde) tanıklık edene ve edilene andolsun ki, ateşle dolu hendeğe atılanlar (yakılarak) öldürüldü. Onlar (yakanlar) da başlarına oturmuşlar, müminlere yapmakta oldukları işkenceyi seyrediyorlardı.
Kanyon halkına yazıklar olsun.
Tel'ıyn edildi sahibleri o uhdudun
Onlar (yalnızca) kendilerini yok ederler, o çukuru hazırlayanlar,
Kahrolsun hendek ehli!
Hendekleri hazırlayanların canı çıksın.
Ki kahroldu o hendeğin adamları
O çukuru kazanlar kahroldular.
Kahrolsun Ashab-ı Uhdûd
Ki gebertildi o hendekçi grup/o kamçıları hendek gibi iz bırakan herifler,
(4-5) Kahrolsun! Ateşi olan o çukuru kazanlar.
(1-5) Kendinde burçlar (takımyıldızlar) taşıyan göğe, o vaad edilen güne (kıyamete), şahit olana (görene) ve şahit olunana (görülene) andolsun ki, (inananları yakmak için) hendek kazıp (içinde) alevli ateş yakanlar kahrolmuş ve lanetlenmiştir.
(4-7) Hazırladıkları hendekleri, tutuşturulmuş ateşle doldurarak onun çevresinde oturup, inanmış kimselere dinlerinden dönmeleri için yaptıkları işkenceleri seyredenler kahrolmuştur!
(1-7) Burçlara sahip gökyüzüne, geleceği bildirilmiş olan güne, (o günde) tanıklık edene ve edilene andolsun ki, ateşle dolu hendeğe atılanlar (yakılarak) öldürüldü. Onlar (yakanlar) da başlarına oturmuşlar, müminlere yapmakta oldukları işkenceyi seyrediyorlardı.
Tutuşturulmuş ateşin-
O çıralı ateşin
(imana ermiş olanlara karşı) şiddetle yanan ateş (çukurunu)!
O ateş (hendekleri), ağzına kadar doldurulup tutuşturulmuştur.
Bol yakıtı olan ateşi oralara dolduranların.
O yakıt doldurulup tutuşturulmuş ateş (hendeğinin adamları)!
Yakıt dolu ateş çukurunu…
'Tutuşturucu yakıt dolu o ateş,'
O tutuşturulan ateşin adamları,
(6-7) Onlar da o ateş çukurunun etrafında oturmuş, müminlere yapmakta oldukları işkenceyi seyrediyorlardı.
(6-7) Hani kendileri (ateş hendeğinin) çevresinde oturmuş, (ateşe attıkları) mü'minlere yaptıklarını seyrediyorlardı.
(4-7) Hazırladıkları hendekleri, tutuşturulmuş ateşle doldurarak onun çevresinde oturup, inanmış kimselere dinlerinden dönmeleri için yaptıkları işkenceleri seyredenler kahrolmuştur!
(1-7) Burçlara sahip gökyüzüne, geleceği bildirilmiş olan güne, (o günde) tanıklık edene ve edilene andolsun ki, ateşle dolu hendeğe atılanlar (yakılarak) öldürüldü. Onlar (yakanlar) da başlarına oturmuşlar, müminlere yapmakta oldukları işkenceyi seyrediyorlardı.
Başında oturmuşlar,
O vakıt ki üzerine oturmuştular
Hani, onlar (keyifle) o (ateşi) seyretmişlerdi,
O zaman onlar ateşin üstüne oturmuşlardır;
Hani onlar hendeklerin başında oturuyorlardı.
Onlar, o (ateş hendeği)nin başında oturmuşlardı.
Onlar ateşin çevresinde oturur,
Hani kendileri (ateş hendeğinin) çevresinde oturmuşlardı.
Onlar onun başında oturmuşlardı.
(6-7) Onlar da o ateş çukurunun etrafında oturmuş, müminlere yapmakta oldukları işkenceyi seyrediyorlardı.
(6-7) Hani kendileri (ateş hendeğinin) çevresinde oturmuş, (ateşe attıkları) mü'minlere yaptıklarını seyrediyorlardı.
(4-7) Hazırladıkları hendekleri, tutuşturulmuş ateşle doldurarak onun çevresinde oturup, inanmış kimselere dinlerinden dönmeleri için yaptıkları işkenceleri seyredenler kahrolmuştur!
(1-7) Burçlara sahip gökyüzüne, geleceği bildirilmiş olan güne, (o günde) tanıklık edene ve edilene andolsun ki, ateşle dolu hendeğe atılanlar (yakılarak) öldürüldü. Onlar (yakanlar) da başlarına oturmuşlar, müminlere yapmakta oldukları işkenceyi seyrediyorlardı.
Ve gerçeği onaylayanlara yaptıkları işkenceyi seyrediyorlar.
Mü'minlere yaptıklarına karşı şâhid de oluyorlardı
müminlere ne yaptıklarının bilincinde olarak;
zira mü'minlere yaptıkları kendi başlarına gelmiştir.
Müminlere yaptıkları işkenceleri seyrediyorlardı.
Ve onlar, mü'minlere yaptıklarını seyrediyorlardı.
Müminlere yaptıklarını seyrederlerdi.
Ve mü'minlere yaptıklarını seyrediyorlardı.
Ve hepsi, müminlere yaptıklarını seyrediyorlardı.
(8-9) Müminlerden, sadece, göklerin ve yerin mülkü/iktidarı kendisine ait olan, ‘sonsuz kudret sahibi ve övgüye layık olan Allah'a iman ettiklerinden dolayı intikam aldılar/alıyorlar. Oysaki Allah her şeyi görür.
Mü'minlerden öç almalarının tek sebebi mutlak galip ve övgüye lâyık olan Allah'a inanmalarıydı.
(8-9) Bu inkarcıların, inananlara kızmaları; onların sadece, göklerin ve yerin hükümranlığı kendisinin bulunan ve övülmeğe layık ve güçlü olan Allah'a inanmış olmalarındandı. Allah her şeye şahiddir.
(8-9) Onlardan, sırf, göklerin ve yerin mülkü kendisine ait olan, azîz ve hamîd olan Allah'a iman ettikleri için intikam aldılar. Oysa ki Allah her şeyi görür.
Gerçeği onaylayanlardan nefret ediyorlardı. Sadece, onlar Üstün ve Övgüye layık olan ALLAH’ı onayladıkları için…
Onlardan kızdıkları da yalnız azîz, hamîd olan Allaha iyman etmeleri idi
yalnızca Kudret Sahibi, bütün övgülere layık olan Allah'a inanmalarından dolayı nefret ediyorlardı o müminlerden,
O (zalimler) başka bir sebeple değil, sadece yücelikte eşsiz ve hamdin tümüne layık olan Allah'a imanda ısrar ettikleri için onlardan intikam almışlardır.
Müminlerden öç almalarının tek sebebi aziz, övgüye lâyık Allah'a inanmalarıydı.
Mü'minler sırf aziz, övgüye lâyık Allah'a inandıkları için o (zâlim)ler onlardan öç aldılar.
Bu cezayı vermelerinin tek sebebi, müminlerin, güçlü ve her şeyi güzel yapan Allah’a güvenmeleriydi[*]. [*] Allah’a inanmak, Allah’a güvenmek demektir. İnandığını söyleyen herkes aslında Allah’a gereği gibi güvenmez. Dolayısıyla Allah’a güvenenler, bu gibilerin hesaplarını bozarlar.
Kendileri onlardan, yalnızca 'üstün ve güçlü olan,' öğülen Allah'a iman ettiklerinden dolayı intikam alıyorlardı.
Onlardan sadece, Azîz ve Hamîd Allah'a iman ettikleri için öç alıyorlardı.
(8-9) Müminlerden, sadece, göklerin ve yerin mülkü/iktidarı kendisine ait olan, ‘sonsuz kudret sahibi ve övgüye layık olan Allah'a iman ettiklerinden dolayı intikam aldılar/alıyorlar. Oysaki Allah her şeyi görür.
O (Allah) ki göklerin ve yerin hükümranlığına sahiptir ve Allah her şeye şahittir.
(8-9) Bu inkarcıların, inananlara kızmaları; onların sadece, göklerin ve yerin hükümranlığı kendisinin bulunan ve övülmeğe layık ve güçlü olan Allah'a inanmış olmalarındandı. Allah her şeye şahiddir.
(8-9) Onlardan, sırf, göklerin ve yerin mülkü kendisine ait olan, azîz ve hamîd olan Allah'a iman ettikleri için intikam aldılar. Oysa ki Allah her şeyi görür.
Göklerin ve yerin yönetimi O’na aittir. Ve ALLAH her şeye Tanıktır.
Ki bütün Semavât ve Arz mülkü onundur ve Allah, her şey'e şâhiddir
O Allah ki göklerin ve yerin hükümranlığına sahiptir. Allah ki her şeye tanıktır!
O Allah ki, göklerin ve yerin hakimiyeti sadece O'na aittir; üstelik Allah her şeye şahittir.
O Allah ki göklerin ve yerin sahibi olan Allah'a. Allah herşeye şahittir.
O (Allah) ki göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur. Allâh, her şeye tanıktır.
Göklerin ve yerin tek hâkimi olan Allah’a inanıp güvenmeleri… Üstelik Allah, her şeye şahittir.
Ki O (Allah), göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Allah (c.c.) her şeyin üzerinde şahid olandır.
O Allah ki, göklerin ve yerin mülkü kendisinindir. Allah her şeye tanıktır.
Şüphesiz, inanan erkekler ile inanan kadınlara işkence edenlere ve sonra tövbe etmeyenlere, cehennem azabı ve orada yanma cezası vardır.
İnanan erkeklere ve inanan kadınlara işkence edip, sonra yaptıklarına tevbe etmeyenler var ya, işte onlar için, cehennem azabı vardır ve yakıcı azap onlaradır.
Ama inanmış erkek ve kadınlara işkence ederek onları dinlerinden çevirmeğe uğraşanlar, eğer tevbe etmezlerse, onlara cehennem azabı vardır. Yakıcı azap da onlaradır.
Şüphesiz inanmış erkeklerle inanmış kadınlara işkence edip sonra tevbe de etmeyenlere cehennem azabı ve (orada) yanma cezası vardır.
Gerçeği onaylayan erkeklere ve kadınlara zulüm ve işkencede bulunan ve daha sonra tövbe etmeyenler cehennem azabını haketmişlerdir. Onlar için yakıcı bir azap vardır.
O kimseler ki mü'minîn ve mü'minâta fitne yapmışlar, sonra da tevbe etmemişlerdir muhakkak artık onlara Cehennem azâbı var ve onlara yangın azâbı vardır
İnanan erkekler ile inanan kadınlara işkence edenlere ve sonra hiçbir pişmanlık duymayanlara gelince, onları cehennem azabı beklemektedir; evet, yakıcı azap beklemektedir onları!
Bakın, mü'min erkekler ve mü'min kadınlara işkence yapıp da sonra pişman olmayanlar var ya: elbet onlar derin bir mahrumiyet gayyasını boylayacaklar ve onları harlı ateşin azabı bekleyecektir.
İnanmış erkek ve kadınlara işkence edip, sonra yaptıklarına tevbe etmeyenler, var ya. Şüphesiz onlar için cehennem azabı vardır. Yakıp kavuran azap ta onlaradır,
İnanmış erkek ve kadınlara işkence edip sonra (yaptıklarına) tevbe etmeyenler (yok mu), onlar için cehennem azâbı vardır ve onlar için yangın azâbı vardır.
Mümin erkeklerle mümin kadınları o çukurda yakıp da[1*] tevbe[2*] etmeyenlerin payına düşen Cehennem azabı ve yangın[3*] azabıdır. [1*] Fitne, altını ve gümüşü ateşte eriterek saflaştırma işlemidir (Lisan’ul-Arab c.13 s.317). Bunlar da Müslümanları ateşe atarak imanlarının saflığını görmüşlerdir. [2*] Tevbe, dönüş yapmak demektir. Tevbe kapısı, Müslümanlara bu zulmü yapanlara dahi açıktır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Ey kendilerini aşırı derecede kötü duruma sokmuş kullarım, Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah, bütün günahları bağışlar. O, çok bağışlar, ikramda bulunur.” (Zümer 39/53) [3*] Onlar Müslümanları yaktıkları için kendileri de yanacaklardır.
Gerçek şu ki, mü'min erkeklerle mü'min kadınlara işkence (fitne) uygulayanlar sonra da tevbe etmeyenler (yok mu); işte onlar için cehennem azabı vardır ve yakıcı azab onlar içindir.
Şu bir gerçek ki, inanan erkeklerle inanan kadınlara işkence edip sonra da tövbe etmemiş olanlar için, cehennem azabı vardır. Onlar için yangın azabı da vardır.
İman edip iyi amel yapanlara ise, içinden ırmaklar akan cennetler vardır. İşte, büyük kurtuluş budur.
İnandıktan sonra faydalı ve iyi işler yapanlar için de altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük kurtuluş budur.
Şüphesiz inanıp yararlı işler işleyenlere, onlara, içlerinden ırmaklar akan cennetler vardır. Bu, büyük kurtuluştur.
İman edip sâlih ameller işleyenlere ise, zemininden ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük kurtuluş budur.
Gerçeği onaylayan ve erdemli davrananlar ise içlerinden ırmaklar akan bahçeleri haketmişlerdir. Büyük başarı budur.
O kimseler ki iyman etmişler ve salih ameller işlemişlerdir, muhakkak onlara altından ırmaklar akar Cennetler var, işte o büyük kurtuluşdur
(Ama,) imana ermiş olup da doğru ve yararlı işler yapanlar, (öteki dünyada) içinden ırmaklar akan bahçeler bulacaklardır; bu, büyük bir kurtuluştur!
Şüphesiz iman eden ve Allah'ın razı olacağı davranışlarda bulunanları da, zemininden ırmaklar çağıldayan cennetler bekleyecektir: işte büyük başarı budur.
inananlar ve iyi işler yapanlar için de altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük kurtuluş budur.
İnanan ve iyi işler yapan kimseler için de altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük başarı budur.
İnanıp güvenen ve iyi iş yapanlar ise içinden ırmaklar akan cennetlere kavuşurlar. İşte büyük zafer budur.
Şüphesiz iman edip de salih amellerde bulunanlara gelince; onlar için de altından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur.
İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlara gelince onlar için, altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Büyük başarı işte budur.