ÂLİ İMRÂN SURESİ


Ayet Getir
3-ÂLİ İMRÂN 71. Ayet

يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَلْبِسُونَ الْحَقَّ بِالْبَاطِلِ وَتَكْتُمُونَ الْحَقَّ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ

Ya ehlel kitâbi lime telbisûnel hakka bil bâtılı ve tektumûnel hakka ve entum ta’lemûn(ta’lemûne).

Bayraktar Bayraklı

Ey kitap ehli! Niçin hak ile bâtılı karıştırıyor ve bile bile hakkı gizliyorsunuz?


Edip Yüksel

Kitap halkı! Neden doğru ile yanlışı birbirine karıştırıyor ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz?


Erhan Aktaş

Ey Kitap Ehli! Niçin Hakk’ı Batıl’la karıştırıyor ve bildiğiniz halde gerçeği gizliyorsunuz?


Muhammed Esed

Ey geçmiş vahyin izleyicileri! Neden hakkı batıl ile saklayıp örter ve (pekala) farkında olduğunuz hakikati gizlersiniz?


Mustafa İslamoğlu

Ey önceki vahyin mensupları! Niçin hakka batıl elbisesi giydirip de bildiğiniz halde hakikati gizliyorsunuz?


Süleyman Ateş

Ey Kitap ehli, niçin hakkı bâtıla karıştırıyor ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz?


Süleymaniye Vakfı

Ey Ehl-i Kitap! Gerçeği neden gerçek dışı gibi gösteriyor, bile bile gerçeği gizliyorsunuz?


Yaşar Nuri Öztürk

Ey Ehlikitap! Neden hakkı batılla kirletiyorsunuz ve bilip durduğunuz halde gerçeği gizliyorsunuz?


Ayetin Tefsiri

MEAL

71.) Ey önceki vahyin mensupları! Niçin hakka bâtıl elbisesi giydirip de bildiğiniz hâlde hakikati gizliyorsunuz?

(M.İ)

71.) Ey Yahudi din adanılan! Niçin hak ve hakikati birtakım asılsız iddialarla bulandırmaya çalışıyor ve gerçeği bildiğiniz halde ne diye onu gizliyorsunuz?!

(M.Ö)

71.) “Ey Kitab ehli! Niçin hakkı bâtıla karıştırıyor ve bile bile hakkı

gizliyorsunuz?”

(A.K)

71.) Ey yahudi din bilginleri! Allah’ın elçisi olduğunu bildiğiniz Muhammed ile ilgili kitabınızdaki bilgileri halktan gizleyerek, kafalarını karıştıracak şüpheler ortaya atarak niçin gerçeğin üstünü örtüyorsunuz?

(H,E;M,C)

 

TEFSİR

 

İlk âyette Ehl-i kitap bilginlerinin gerçeği bile bile inkâr edip dalâlet içinde kalmaları eleştirilirken, ikinci âyette de başkalarını yanıltıcı bir çaba içine girmeleri kınanmaktadır. Âyetten başkalarını yanıltma çabasının iki yönde yürütüldüğü anlaşılmaktadır: Hakkı bâtıla karıştırma ve gerçeği gizleme. Hakkı bâtılla örtmenin nasıl gerçekleştirildiği hususunda sahâbe ve tâbiîn ile sonraki bazı müfessirlerden şu yorumlar nakledilmiştir: a) Tevrat’ı tahrif ediyorlar ve ilâhî kelâmla kendi uydurduklarını birbirine karıştırıyorlardı. b) Müminlerin içine kuşku düşürmek amacıyla sabahleyin İslâm’a girdiklerini, akşamleyin de İslâm’dan çıktıklarını açıklıyorlardı. c) Tevrat’ta yer alan Hz. Muhammed ile alâkalı açık (muhkem) ve kapalı (müteşâbih) âyetleri birbirine karıştırıp fikir karmaşası meydana getiriyorlardı. d) “Muhammed, Mûsâ’nın hak peygamber olduğunu itiraf ediyor; Tevrat da Mûsâ şeriatının nesh edilemeyeceğini bildiriyor” şeklinde istidlâllerle zihinleri karıştırıyorlardı.

 

Gerçeği gizlemeleri de şöyle açıklanmıştır: Tevrat’ta Hz. Muhammed’in peygamberliğine delâlet eden âyetler ancak üzerinde düşünülerek anlaşılabilecek nitelikteydi; din adamları sokaktaki adamdan bu hakikati gizlemek için bunların bir bütün olarak ele alınıp anlaşılmasını önleyecek biçimde davranıyorlardı (Taberî, III, 310; İbn Atıyye, I, 452-453; Râzî, VIII, 92-93). Râzî, onların bu tutumuyla kendi zamanında İslâm muhitindeki bidatçıların bilim ve araştırma ehlince ortaya konan sonuçların halka ulaşmasını önlemeye çalışmaları arasında benzerlik kurar (VIII, 93). M. Reşîd Rızâ da âyetin, müslümanlar arasındaki taklitçi zihniyetin vahiyle insanların kişisel görüşlerini karıştırıp onlara ilâhî bir din hüviyeti kazandırmaya çalışmalarını mahkûm eden bir delil teşkil ettiğini belirtir (III, 333). 70. âyette geçen ve “Allah’ın âyetleri” diye çevrilen tamlama değişik şekillerde anlaşılmıştır: a) Kur’an âyetleri, b) Hz. Muhammed’in mûcizeleri, c) Tevrat ve İncil’de yer alan âyetler. Son yorum, anılan kitapların Hz. Muhammed’i müjdeleyen veya Hz. İbrâhim’in hanîf ve müslüman olduğunu ya da Allah katında geçerli dinin İslâm olduğunu bildiren âyetler içerdiği halde Ehl-i kitabın bu hakikatleri inkâr ettiğini belirtmeye yöneliktir. Râzî bu yorumun, Yahudilerin Tevrat âyetlerini değil bunların delâlet ettiği anlamları veya Tevrat’ı tahrif etmek suretiyle bizâtihî bu içerikteki âyetlerin varlığını inkâr ettikleri şeklinde iki ihtimale açık olduğunu kaydeder (VIII, 91-92).

 

Günümüz Kitâb-ı Mukaddes araştırmaları da, –tahrif edilmiş şekliyle bile– Tevrat’ın Hz. Muhammed’in geleceğini müjdeleyen ifadeler içerdiğini ortaya koymaktadır. Nitekim Muhammad in the Bible isimli bir kitap yazan ve daha sonra müslüman olup Abdülahad Dâvûd adını alan Roma Katolik kilisesi papazlarından Prof. David Benjamin Keldânî Ârâmîce, İbrânîce ve eski Süryânîce’ye olan vukufu ile Tevrat’taki birçok peygamber sözünün ancak Hz. Muhammed’e uygun düştüğünü tesbit etmiştir (Abdülhamîd Mahmûd Tahmâz, et-Tevrât ve’l-İncîl ve’l-Kur’ân fî sûreti Âl-i İmrân, s. 76-77).

(DİYANET T.)

“Ey kitap ehli, niye gerçeğin üzerine batılı örtüyor ve bile bile gerçeği saklıyorsunuz”.

O gün ehl-i kitap gerçeğin bu dinde olduğuna şahitlik ettiği gibi bu günde aynı şahitliklerini sürdürmektedir. Bu gerçeği kitaplarındaki müjdeler ve işaretlerinden haberi olanlar da olmayanlar da kabul ediyordu. Hatta bunlardan haberi olan bazıları bu türden bilgilerini açıkça ifade ediyor, bir kısmı da kitaplarında gördükleri ve gözleriyle tanık oldukları gerçek karşısında müslüman oluyordu… Aslında ehl-i kitap İslâm’ın imana çağırdığını apaçık bir gerçek olarak görüyordu… Yalnız buna rağmen inkar ediyordu…Delil yetersizliğinden değil… İnkarlarının başlıca nedeni heva-heves, menfaat ve saptırmaydı. Halbuki Kur’an onlara “Ey kitap ehli!” diye hitap ediyordu. Zira bu sıfatın onları Allah’ın ayetlerine ve yeni kitabına yaklaştırması beklenirdi!

Sonra ayet ikinci defa onlara hitap ediyor… Bununla onların bilerek, kasıtlı ve amaçlı olarak gizleyip örtbas etmek ve batılın karanlığında kaybetmek için, hakk ile batılı karıştırmakla ne denli bir suç işlediklerini açığa çıkarıyor.

Yüce Allah’ın ehl-i kitabı kendisi yüzünden eleştirdiği o günkü eylemleri, onların bu güne kadar aynı çizgide izledikleri hareketlerdir. Tarih boyunca onların izledikleri yol bu olmuştur. Yahudiler ilk andan itibaren bu yolu izlediler. Sonra Hıristiyanlar onları takib etti!

Uzun asırlardan bu yana sürüp gelen İslâm kültürüne -ne acıdır ki- asırlarca süren çabalarla ancak ortaya çıkarılabilen gizli hilelere başvurdular!.. Bu kültürde baştan sona hakk ile batılı karıştırdılar. Allah’ın yüce keremine hamdolsun ki Allah’ın sonsuza dek korunmasını garanti ettiği Kur’an bunun dışında kaldı.

Yahudiler tarafından beslenen bu hain eller, İslâm tarihini, kahramanlarını ve tarihi olaylarını ters yüz ettiler. Aslı olmayan şeyler eklediler. Bununla da kalmayıp Peygamberin (salât ve selâm üzerine olsun) hadislerine el attılar. Cenabı Allah bu işin üstesinden gelecek din adamlarını bu işe yöneltti. İslâm bilginleri hadis namına ortaya atılan malzemeyi uzmanlıklarına dayanarak dikkatle ve özenle çalışmalar yaparak ve insanın beşerî gücünü aşanlar dışında hepsini yazdılar. Kur’an tefsirine de uzandılar. Onu o kadar karıştırdılar ki araştırıcılar bu konuda yol işaretlerine varamayacak gibi bir durumla karşı karşıya kaldı. Şahsiyetler üzerinde de bir takım plânlar yaptılar. Yüzlercesi, binlercesi İslâm kültürü aleyhinde kullanıldı. Bugün bu yöntemler hâlâ oryantalisler -Doğu bilimciler- tarafından icra edilmektedir. Ayrıca halkları, müslüman ülkelerde şu an düşünce önderliği makamlarını işgal edenler de oryantalistlerin öğrencileridir. Haçlılar ve Siyonistler tarafından üretilerek İslâm ümmetine kahraman diye lanse edilen onlarca şahsiyet ortaya çıkarılmıştır. Böylece bu düşmanların açıkça yapmayı başaramadığı hizmetleri İslâm düşmanlarına rahatlıkla takdim ettiler. Bu oyunlar hâlâ sürdürülmekte ve devam etmektedir. Bu planların etkisinden kurtulma ve korunmanın tek yolu, muhafaza altına alınan Kur’an’a sığınmak ve asırlarca süren savaşta istişare için O’na dönüş yapmaktır.

Aynı şekilde ehl-i kitaptan bir grubun müslüman cemaatı dininde kuşkuya düşürmek ve onu doğru yoldan alıkoymak için gerçekten çirkin bir tuzak yoluna başvurduklarını arzetmektedir.

(S.KUTUB)

Ey ehl-i kitap nedir bu sizin hayatınız? Niye hakla bâtılı birbirine

karıştırıyorsunuz? Niye hakla bâtılı birlikte yaşıyorsunuz? Hayatınızda hak da var bâtıl da. Mûsâ (a.s) sizin gibi miydi? Îsâ (a.s) sizin gibi miydi? Hem İbrâhim (a.s), Mûsâ (a.s), Îsâ (a.s) bizim önderlerimizdir, bizim peygamberlerimizdir diyorsunuz, hem de nasıl böyle bazen Rab Allah kaynaklı, bazen da Rab toplum, Rab moda, Rab insanlar kaynaklı bir hayat yaşıyorsunuz. Bu ne biçim iştir böyle? Peygamberlerden bir kısmına imanla bir kısmına küfrü birlikte yaşıyorsunuz. Mûsâ’ya, Îsâ’ya inandığınızı iddia ediyor, Muhammed (a.s)’ı reddediyorsunuz. Tabii bu ifade de yine sadece yahudi ve hıristiyanlara mahsus değildir. Aynı zamanda bize de bir hitaptır. Çünkü biz de kitap ehliyiz. Hem onlara hem de bize diyor ki Rabbimiz: Ey kitap ehli olanlar, ne oluyor size ki hakla bâtılı birlikte

yaşamaya çalışıyorsunuz? Yâni hayatınızda biraz hak, biraz bâtıl yaşıyorsunuz.

 

Hakla bâtılı sarmaş dolaş yapmayın. Meselâ ekonomik hayatta yahudileri, sosyal hayatta hıristiyanları, geriye kalan dinsel hayatınızda da müslümanlığı böyle çorba edip birbirine karıştırmayın. Hayatınızda hak mı yaşıyorsunuz, bâtıl mı yaşıyorsunuz? Hayatınız kitap kaynaklı mı? Yoksa başka şeyler kaynaklı mı? Bunu bilmeden yaşayarak hakla bâtılı karıştırmayın. Hayat programınızı, yaptıklarınızı Allah’tan mı aldınız? Yoksa başkalarından mı aldınız? Allah mı buyurdu? Yoksa Zerdüşt mü buyurdu? Bunu bilmeden yaşarsanız işte bu hakkı bâtıla karıştırmak demektir. Ya da yaptıklarınız, yaşadıklarınız rahmetlik hoca efendinin dedikleri miydi? Yoksa Allah’ın dedikleri miydi? bunları birbirine karıştırmayın. Hakkı hak olarak bilin, bâtılı da bâtıl olarak bilin.

 

Ya da yaşadığınız hayat için, yapıp ettikleriniz için ha hak olmuş, ha bâtıl olmuş, ha Allah’ın dediği olmuş, ha Zerdüşt’ün dedikleri olmuş, ne fark eder, üzerinde durmaya gerek yok diyerek sakın hakla bâtılı birbirine karıştırmayın. Hakkı bildiğiniz halde bildiğiniz hakkı bırakıp bâtılları yaşamaya kalkışmayın. Diliniz, inancınız, düşünceniz hak ama hayatınız, amelleriniz bâtıl kaynaklı olmasın. Hayatınızın bir bölümü kitap kaynaklı, öteki bölümleri tâğutlar kaynaklı olmasın. Namazınız, orucunuz, haccınız Allah kaynaklı, ama kılık-kıyafetiniz, hukukunuz, eğitiminiz, ekonominiz, sosyal ve siyasal yapılanmalarınız başka kaynaklı olmasın. Hayatınızın bir bölümünde hakkı, öteki bölümlerinde de bâtılı yaşayarak hakla bâtılı birbirine karıştırmayın. Na-mazı Allah’tan ama mîrası başkalarından alarak, Orucu Allah’tan ama hukuku başkalarından, Haccı Allah’tan ama ekonomik yapıyı başkalarından, kılık-kıyafeti başkalarından alarak hakla bâtılı karıştırmayın.

 

Çünkü Allah size hayatınızın tümünü düzenlemek üzere bir kitap

göndermiştir. Eğer sizler kitabınızın bir bölümünü bilmezseniz elbette hayatımızın o bölümü hep bozuk olacak, o bölümü kitap düzenlemeyecek ve siz sürekli bâtılla birlikte hakkı yaşayacaksınız, yâni hakla bâtılı birbirine karıştıracaksınız demektir. Öyleyse kitabın tama-mını tanıyın ki hayatınızın tümünü kitap düzenlesin. Bir de:

"Bile bile hakkı gizlemeyin!" Bir de bile bile hakkı gizlemeyin! Çünkü siz hakkı biliyorsunuz. Siz Tevrat ehlisiniz, siz ehl-i İncilsiniz. Siz Kur’an ehlisiniz! Bu işi biliyorsunuz. Öyleyse siz bu karıştırma işini, bu gizleme işini yapmayın! Hak bilgisine, kitap bilgisine,

peygamber bilgisine sahip kimseler olarak yakışmıyor bu davranış size. Allah’ın size gönderdiği kitaplar Furkân’dırlar. Bu kitaplarda hak da bellidir bâtıl da bellidir.

 

Sizler bu kitapların size bildirdiği hak bilgisine sahip ola, ola, hakkı bile bile dünya menfaatleri sebebiyle bu kitapların hak ve bâtıllarını insanlara açıklamamak durumunda olmayın. "Elbese" bir de örtmek giydirmek anlamınadır. Öyleyse ey eh-l-i kitap, bile bile bâtılı hakkın üzerine örtüp de hakkı insanların bakışlarından gizlemeyin. Yâni

bâtıla hak elbise giydirip onu insanlara hakmış gibi sunmayın. Yâni Allah’ın kitabındaki dosdoğru hak âyetlerini tahrif edip, bozup, gizleyip, kendi fikirlerinizi, kendi yazdıklarınızı hak-mış gibi, Allah öyle diyormuş gibi insanlara sunup hakla bâtılı anlaşılmaz hale getirmeyin. Hani Bakara sûresinde ehl-i kitap için öyle deniyordu:

"Vay o kitabı elleriyle yazıp, sonra da onu az bir değere satmak için işte bu Allah katındandır! diyenlere." (Bakara: 79)

(A.KÜÇÜK)

 

“Yê ehle’l-kitêbi limê telbisûne’l-Hakka Bi’l-bêtîli” Ey kitap ehli niçin Hakka batıl elbisesi giydirip te “ve-tektûmûne’l-Hakkâ ve-entûm tâ'lemûn” Bildiğiniz halde Hakkı gizliyorsunuz. Gerçeğin üzerini örtüyorsunuz.

 

Soruyor Kur’an, sürekli sorup duruyor. Hakka batıl elbisesi giydiriyorsunuz diyor ve hakkı bile bile gizliyorsunuz diyor. Gördüğünüz gibi, Hakka batıl elbisesi giydirmek, batılla Hakkı karıştırmak, beyazla siyahı birbirine karıştırıp gri elde etmek gibi bir şey. Evet, şirk işte budur. Şirk, şirkettir, Hakla batılın şirketi, ortaklığına şirk denir. Hak ya da batıl bu şirket içerisinde % kaç hisseye sahip, bunun hiçbir önemi yok ki..! %10 hisse batıla verin, % 90 hisse de Hakkın olsun. Ama şöyle diyemezsiniz; Ya..! %90 ı hakkın ya %10 da batıla verelim ne olur..! Bu aynen şöyle olur; %90 bal içine %10 pislik attık, Canım %90 ı bal, ne olur ki yiyemeyin diyemezsiniz. Bir kaşıkta atsanız yenmez işte.

 

Şirk pisliktir. Ben demiyorum bunu bağışlayın, Kur’an diyor. “Yê eyyûhel-lezîne êmenû inneme’l-mûşrikûne necesûn..” (Tevbe/28) Pisliktir diyor şirk. Onun için siz; “Efendim %90 ı bal değil mi, temiz değil mi? %10 da pislik olsa ne olur ki, çoğunluğu nasıl olsa temiz..!” Diyemezsiniz. Onun için işte şirk aslında budur. Pislikle temiz olanın şirketidir, birbirine karıştı mı temiz kalmaz artık, o da pis olur. Üstelik onlar ikinci bir suçu daha işliyorlar. Hakkı gizliyorlar.

 

Sevgili dostlar, Hakkı değiştirmek bozmak bir suç. Hakkı gizlemek ayrı bir suç. Aslında hakkı bozan herkes, hakkı gizlemiş olur aynı zamanda. Çünkü bozulan Hakk, Hakk olmaktan çıkar. Batıl elbisesi giydirdiğiniz Hakk, Hakk olmaktan çıkar. Onun için Hakkı bilmek, hakkı söylemek görevini omuzlarınıza yükler. Eğer bildiğiniz hakikati iletmiyorsanız, Allah korusun o hakikati gizlemek gibi bir suça ortak olmak gibi bir durumda söz konusu. Onun için Hakkı gizlemek, hele hele, bile bile gizlemek Hakka zulmetmektir. Ama tabii bu ayette özellikle gizlenilen hakikat, Resulallah’ın Nübüvvetini gizliyorlardı. Gelecek Peygamberi biliyorlar, ama bunu özellikle gizliyorlardı.

(M.İSLAMOĞLU)