Âdem ile eşi dediler ki: “Ey Rabbimiz! Biz kendimize haksızlık ettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen, elbette ziyan edenlerden oluruz.”
(İkisi de:) “Ey Rabbimiz! Biz kendimize yazık ettik; bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen, hiç şüphesiz kaybedenlerden oluruz!” dediler.
Her ikisi, 'Rabbimiz! Kendimize yazık ettik; bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen biz kaybedenlerden oluruz' dediler.
(Âdem ile eşi) dediler ki: Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.
Her ikisi: “Efendimiz, kendimize zulmettik. Bizi bağışlamaz ve bize acımazsan kaybedenlerden oluruz“ dediler.
Rabbena, dediler, nefsilerimize zulmettik, eğer sen bize mağfiret etmez, merhamet buyurmazsan şüphe yok ki husrâna düşenlerden oluruz
O ikisi: "Ey Rabbimiz! Biz kendimize yazık ettik; bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen, hiç şüphesiz, kaybedenlerden olacağız!" dediler.
Her ikisi de dediler ki: "Rabbimiz! Biz kendi kendimize zulmetmişiz; eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan, kesinlikle kaybedenler arasına gireriz!"
Adem ile eşi dedi ki; «Ey Rabbimiz, biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz, bize acımazsan kesinlikle hüsrana uğrayanlardan oluruz.»
Dediler: "Rabbimiz, biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan, muhakkak ziyana uğrayanlardan oluruz!"
Dediler ki “Rabbimiz! Biz ne ettikse kendimize ettik. Bizi bağışlamaz (durumumuzu düzeltmez) ve bize acımazsan, kaybedenlere karışır gideriz.”
Dediler ki: «Rabbimiz, biz nefislerimize zulmettik, eğer bizi bağışlamazsan ve esirgemezsen, gerçekten hüsrana uğrayanlardan olacağız.»
"Ey Rabbimiz, dediler, öz benliklerimize zulmettik. Eğer bizi affetmez, bize acımazsan elbette ki hüsrana uğrayanlardan olacağız."
Allah: “Kiminiz kiminize düşman olarak ininiz! Sizin için yeryüzünde bir süreye kadar yerleşme ve faydalanma vardır.”
(Allah) buyurdu ki: “(Şeytana uyduğunuz için) buradan (şeytan ve siz) birbirinize düşman olarak inin bakalım! Sizin için yeryüzünde bir süreye kadar yerleşme ve faydalanma vardır.”
'Birbirinize düşman olarak inin, siz yeryüzünde bir müddet için yerleşip geçineceksiniz.'
Allah: Birbirinize düşman olarak inin! Sizin için yeryüzünde bir süreye kadar yerleşme ve faydalanma vardır, buyurdu.
Dedi ki: “Birbirinize düşmanlar olarak aşağı ininiz. Bir süreye kadar yeryüzünde yerleşip geçineceksiniz.”
Buyurdu ki ininiz ba'zınız ba'zınıza düşman olarak, size bir zamana kadar Arzda bir karargâh tutmak ve bir nasîb almak mukadder
(Allah): "İnin, (bundan böyle) birbirinize düşman olarak!" dedi, "yeryüzünde bir süre için konacak bir yurt ve geçiminizi sağlayacak şeyler bulacaksınız.
(Allah) buyurdu: "Birbirinize düşman olarak çıkıp gidin! Zira yeryüzünde, geçici bir hayat alanı ve tadımlık bir haz sizi bekliyor."
Allah dedi ki, «Oradan aşağıya ininiz, şeytan ile siz birbirinizin düşmanısınız, sizler belirli bir süre yeryüzünde barınacak geçineceksiniz.»
(Allâh) buyurdu: "Birbirinize düşman olarak inin, sizin yeryüzünde bir süreye kadar kalıp geçinmeniz gerekmektedir."
Allah dedi ki “İnin oradan! Biriniz diğerinin hakkına göz dikecek. Sizin için bu topraklarda karar kılınıp yerleşecek yer ve bir süreye kadar da geçineceğiniz şeyler bulunacaktır.”[*] [*] Bakara 2/36 ayetini esas alarak çevrilmiştir.
(Allah) Dedi ki: «Kiminiz kiminize düşman olarak inin. Yer yüzünde belli bir vakte kadar sizin için bir yerleşim ve meta (geçim) vardır.»
Buyurdu: "Kiminiz kiminize düşman olarak inin. Yeryüzünde belirli bir süreye kadar mekan tutmanız ve nimetlenmeniz öngörülmüştür."
“Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan çıkarılacaksınız” dedi.
(Allah) yine buyurdu ki: “Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan (dirilip) çıkarılacaksınız.”
'Orada yaşar, orada ölür ve oradan dirilip çıkarılırsınız' dedi.
«Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan (diriltilip) çıkarılacaksınız» dedi.
Dedi ki: “Orada yaşayacak, orada ölecek ve oradan çıkarılacaksınız.”
Buyurdu ki onda yaşıyacaksınız ve onda öleceksiniz ve ondan çıkarılacaksınız
Orada yaşayacak ve öleceksiniz" diye ekledi, "ve (Kıyamet Günü) oradan (diriltilip) çıkarılacaksınız!"
(Ve) dedi ki: "Orada yaşayacak ve orada öleceksiniz; nihayet oradan (ahiret yolculuğuna) çıkarılacaksınız."
Orada yaşayacak, orada ölecek ve tekrar diriltilerek oradan çıkarılacaksınız.
"Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve yine oradan (diriltilip) çıkarılacaksınız!" dedi.
(Allah) Dedi ki “Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz, yine oradan çıkarılacaksınız.”
Dedi ki: «Orda yaşayacak, orda ölecek ve ondan çıkarılacaksınız.»
Buyurdu: "Orada hayat bulacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan çıkarılacaksınız."
Ey Âdemoğulları! Size ayıp yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. Takvâ elbisesi... İşte o daha hayırlıdır. Bunlar Allah'ın âyetlerindendir, belki düşünürler.
Ey Âdemoğulları! “Size ayıp yerlerinizi örtecek bir giyimlikle, bir de sizi süsleyecek elbise gönderdik. Takva örtüsü (Allah'a karşı sorumluluk bilinciyle yaşamak) ise daha hayırlıdır. Bunlar; Allah'ın ayetlerindendir. Olur ki insanlar düşünür de ders alırlar.”
Ey İnsanoğulları! Ayıp yerlerinizi örtecek giyimlikle sizi süsleyecek elbiseler gönderdik. Takva örtüsü ise bunlardan daha hayırlıdır. Allah'ın bu ayetleri öğüt almanız içindir.
Ey Âdem oğulları! Size ayıp yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise yarattık. Takvâ elbisesi... İşte o daha hayırlıdır. Bunlar Allah'ın âyetlerindendir. Belki düşünüp öğüt alırlar (diye onları indirdi).
Ademoğulları, size, bedeninizi örtecek ve süsleyecek elbiseler hazırladık. Erdemlilik elbisesi ise daha hayırlıdır. Bunlar, ALLAH’ın işaretleridir, olur ki öğüt alırsınız.
Ey Âdem oğulları! Bakın size çirkin yerlerinizi örtecek libas indirdik, hıl'at indirdik, fakat takvâ libası, o hepsinden hayırlı, bu işte Allâhın âyetlerinden, gerektir ki düşünür ıbret alırlar
Ey Ademoğulları! Size yücelerden, hem çıplaklığınızı örtesiniz diye, hem de bir görkem-güzellik nesnesi olarak giyim kuşam (yapma bilgisini) bahşettik; ama Allaha karşı sorumluluk bilinci örtüsü her şeyin üstündedir. İşte bunda (da) Allahın ayetlerinden biri var ki, insanoğlu belki ders alır.
Ey Ademoğulları! Size katımızdan, hem çıplaklığınızı örtmek hem de zarafet ve güzellik aracı olmak üzere giysi (yapma yeteneği) bahşettik; fakat takva elbisesi var ya: işte o en hayırlı olandır. Bunlar da Allah'ın ayetlerindendir; belki insanlar ders alırlar.
Ey insanoğulları, size ayıp yerlerinizi örtecek ve süslenmenizi sağlayacak elbiseler gönderdik. Takva elbisesi bunlardan daha hayırlıdır. Bu Allah'ın ayetlerinden biridir. Ola ki, düşünüp ders alırlar.
Ey Âdem oğulları, size çirkin yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. Korunma giysisi, en iyisidir. İşte bu(nlar), Allâh'ın âyetlerindendir, belki düşünüp öğüt alırlar.
“Ey âdemoğulları! Size, açılması hoş olmayacak yerlerinizi örtecek ve sizi güzel gösterecek elbise verdik. İyi olanı (sizi koruyan elbise) takva elbisesidir.” Bunlar Allah’ın ayetleridir, belki akıllarını başlarına alırlar[*]. [*] Allah’ın gerek erkek gerekse kadınlar için emrettiği örtünme zorunluluklarını anlayabilmemiz için önce O’nun kıyafetleri hangi sınıflara ayırdığını bu ayet ışığında anlamamız gereklidir..
Ey Ademoğulları, biz sizin çirkin yerlerinizi örtecek bir elbise ve size 'süs kazandıracak bir giyim' indirdik (varettik) . Takva ile kuşanıp donanmak ise, bu daha hayırlıdır. Bu, Allah'ın ayetlerindendir. Umulur ki öğüt alıp düşünürler.
Ey ademoğulları! Size, çirkin yerlerinizi örtecek giysi ve süs kıyafeti indirdik. Ama takva giysisi en hayırlısıdır. İşte bu, Allah'ın ayetlerindendir. Düşünüp öğüt almaları umuluyor.
Ey Âdemoğulları! Şeytan, anne babanızı, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın! Çünkü o ve yandaşları, sizin onları görmeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları, inanmayanların dostları kıldık.
Ey Âdemoğulları! Ayıp yerlerini kendilerine açmak için elbiselerini soyarak ana-babanızı cennetten çıkardığı gibi şeytan sizleri de ayartıp tuzağa düşürmesin! Sizin şeytanı ve adamlarını göremeyeceğiniz yerlerden onlar sizi görürler. Muhakkak ki biz şeytanları inanmayanların dostu yaptık.
Ey İnsanoğulları! Şeytan, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak ananızı babanızı cennetten çıkardığı gibi sizi de şaşırtmasın. Sizin onları görmediğiniz yerlerden o ve taraftarları sizi görürler. Biz şeytanları, inanmayanlara dost kılarız.
Ey Âdem oğulları! Şeytan, ana-babanızı, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın. Çünkü o ve yandaşları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları, inanmayanların dostları kıldık.
Ademoğulları, sapkın, ana babanızın vücutlarını kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak bahçeden çıkardığı gibi sizi de şaşırtmasın. O ve kabilesi sizin onları görmediğiniz yerden sizi görürler. Biz, sapkınları, onaylamayanların dostları yaptık.
Ey Âdem oğulları! Babanızla ananızı çirkin yerlerini kendilerine göstermek için Şeytan Cennetten çıkardığı gibi sakının sizi de belâya uğratmasın, çünkü o ve kabılesi sizi sizin kendilerini göremiyeceğiz cihetten görürler, biz o Şeytanları o kimselerin velileri kılmışızdır ki iymana gelmezler
Ey Ademoğulları! Tıpkı atalarınızın cennetten çıkarılmalarına yol açtığı gibi, Şeytanın sizi de ayartmasına izin vermeyin: (Allaha karşı sorumluluk bilincinin benzediği) örtülerden yoksun bırakmıştı o. Muhakkak ki o ve avenesi, onları hiç fark edemeyeceğiniz yerde ve biçimde sizi (de) pusuda bekliyor! Gerçek şu ki Biz, (içtenlikle ve doğru bir biçimde) inanmayanların yanına-yakınına (her türden) şeytani güçler ve kuvvetler yerleştirdik;
Ey Ademoğulları! Tıpkı atalarınızın hasbahçeden çıkışına sebep olduğu gibi, Şeytan'ın sizi şaşırtmasına fırsat vermeyin: Cinselliklerini keşfetmeleri için, her ikisinin örtüden yoksun bırak(ılmasını sağla)mıştı. Hiç kuşkunuz olmasın ki, o ve avanesi sizin kendilerini hiç göremeyeceğiniz bir boyuttan sizi görüyorlar! Çünkü Biz şeytanları, (hakkıyla) iman etmeyenlere otorite kılarız.
Ey insanoğulları, şeytan ana-babanızı elbiselerinden soyundurup ayıp yerlerini meydana çıkararak cennetten çıkardığı gibi sizleri de ayartıp tuzağa düşürmesin. Sizin şeytanı ve adamlarını göremeyeceğiniz yerlerden onlar sizi görürler. Biz şeytanları inanmayanlara dost yaptık.
Ey Âdem oğulları, şeytân, ana babanızı, çirkin yerlerini onlara göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi, sizi de (şaşırtıp) bir belâya düşürmesin! Çünkü o ve kabilesi, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Biz şeytânları, inanmayanların dostları yaptık.
Ey Âdemoğulları! Sakın Şeytan ana-babanızı yaktığı gibi sizi de yakmasın. Açılması hoş olmayacak yerlerini kendilerine göstermek için onların elbiselerini sıyırmış ve o bahçeden çıkarmıştı. O ve onun gibiler, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Biz Şeytanları inanmayanların dostları yaptık.”
Ey Ademoğulları, şeytan, anne ve babanızın çirkin yerlerini kendilerine göstermek için, elbiselerini sıyırtarak, onları cennetten çıkardığı gibi sakın sizi de bir belaya uğratmasın. Çünkü o ve taraftarları, (kendilerini göremeyeceğiniz yerden) sizleri görmektedir. Biz gerçekten şeytanları, inanmayacakların dostları kıldık.
Ey ademoğulları! Şeytan, ana-babanızı, çirkin yerlerini onlara göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi, size de bir fitne musallat etmesin. Çünkü o ve kabilesi sizi, onları göremeyeceğiniz yerden görürler. Biz o şeytanları, inanmayanlara dostlar yaptık.
Onlar bir kötülük işlediklerinde, “Babalarımızı bu kötülük üzerinde bulduk. Allah da bize bunu emretti” derler. De ki: “Allah kötülüğü emretmez. Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?”
Onlar ne zaman utanç verici bir iş işleseler: “Biz atalarımızı da bu işi yapar bulduk. Allah da bunu emretmiştir bize” derler. De ki: “Şüphesiz ki Allah asla utanç veren işleri emretmez. Siz, yoksa hakkında hiçbir şey bilmediğiniz bir şeyi mi Allah'a yakıştırıyorsunuz?”
Onlar bir fenalık yaptıkları zaman, 'Babalarımızı bu yolda bulduk, Allah da bize bunu emretti' derler. De ki: 'Allah fenalığı emretmez. Bilmediğiniz şeyi Allah'a karşı mı söylüyorsunuz?'
Onlar bir kötülük yaptıkları zaman: «Babalarımızı bu yolda bulduk. Allah da bize bunu emretti» derler. De ki: Allah kötülüğü emretmez. Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?
Herhangi bir kötü şey işledikleri zaman, “Atalarımızı, ecdadımızı böyle yapar bulduk; ALLAH da bize öyle emretti“ derler. De ki: “ALLAH kötü bir şeyi emretmez. ALLAH hakkında nasıl olur da bilmediklerinizi söylersiniz?“
Ve bir edebsizlik yaptıkları zaman da atalarımızı böyle bulduk ve bize bunu Allah emretti derler, Allah, de, edebsizliği emretmez, bilmediğiniz şeyleri Allahın üzerine mi atıyorsunuz?
Ve (bunun içindir ki) ne zaman utanç verici bir iş işleseler, "biz atalarımızı da bu işi yapar bulduk; hem, Allah emretmiştir bunu bize" derler hemen. De ki: "Bakın, Allah asla utanç ve tiksinti veren işleri emretmez. Siz, yoksa hakkında hiçbir şey bilmediğiniz bir şeyi mi Allaha yakıştırıyorsunuz?"
Ve ne zaman çirkin bir iş işleseler, (hemen) "Biz atalarımızı da bu iş üzerinde bulduk; demek ki bunu bize Allah emretmiştir" derler. De ki: "Şu kesin: Allah çirkin bir şeyi emretmez. Yoksa siz, hiç bilmediğiniz bir şeyi Allah'a mı yakıştırıyorsunuz?"
Onlar bir kötülük işlediklerinde 'Biz atalarımızdan böyle gördük, böyle yapmamızı emreden Allah'dır' derler. Onlara de ki; Allah kötülük işlemeyi emretmez. Allah adına bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?
Onlar bir kötülük yaptıkları zaman: "Babalarımızı bu yolda bulduk, bunu bize Allâh emretti." dediler. "Allâh kötülüğü emretmez, de, Allah'a karşı bilmediğiniz şeyler mi söylüyorsunuz?"
Bir edepsizlik yaptılar mı “Atalarımızdan böyle gördük. Allah bizden böyle istemiştir.” derler. De ki “Allah çirkin davranışları emretmez. Allah hakkında bilmediğiniz şeyler mi söylüyorsunuz?”
Onlar, 'çirkin bir hayasızlık' işlediklerinde: «Biz atalarımızı bunun üzerinde bulduk. Allah da bunu bize emretti» derler. De ki: «Şüphesiz Allah, 'çirkin hayasızlıkları' emretmez. Bilmediğiniz bir şeyi Allah'a karşı mı söylüyorsunuz?»
Bir iğrençlik yaptıklarında şöyle derler: "Atalarımızı bu hal üzere bulmuştuk. Yani Allah emretti bize bunu." De ki: "Allah, edepsizliği/iğrençliği emretmez. Allah hakkında, bilmediğiniz şeyler mi söylüyorsunuz?"
De ki: “Rabbim tevhidi emretti. Her secde ettiğinizde yüzlerinizi O'na çeviriniz ve dini yalnız Allah'a has kılarak, O'na yalvarınız. İlkin sizi yarattığı gibi yine O'na döneceksiniz.”
De ki: “Rabbim (yalnızca) doğru olanın yapılmasını emretmiştir. Ve kulluğunuzu göstermek üzere giriştiğiniz her türlü eylemde bütün varlığınızı ortaya koymanızı ve içtenlikle O'na bağlanarak yalvarıp yakarmanızı (ister). (Unutmayın ki) İlk defa sizi yaratan nasıl O'ysa, döneceğiniz kimse de yine O'dur.”
De ki: 'Rabbim adaleti emretti; her secde yerinde yüzünüzü O'na doğrultun; dinde samimi olarak O'na yalvarın. Sizi yarattığı gibi yine O'na döneceksiniz.'
De ki: Rabbim adaleti emretti. Her secde ettiğinizde yüzlerinizi O'na çevirin ve dini yalnız Allah'a has kılarak O'na yalvarın. İlkin sizi yarattığı gibi (yine O'na) döneceksiniz.
De ki: “Efendim eşitliği emreder. Her mescitte dini sadece O’na ait kılarak O’na yalvarın. Sizi ilk yarattığı gibi O’na döneceksiniz.”
Deki: Rabbım, Adl-ü insafı emretti, hem her mescidde yüzlerinizi doğru tutun ve ona, dini mahza onun için hâlıs kılarak, ıbadet edin, sizi iptida o yarattığı gibi yine ona döneceksiniz
De ki: "Benim Rabbim (yalnızca) doğru olanın yapılmasını emretmiştir; ve (O sizden) kulluğunuzu göstermek üzere giriştiğiniz her türlü eylemde bütün varlığınızı ortaya koymanızı ve içten bir inançla yalnız ve sadece Ona bağlanarak Kendisine yalvarıp yakarmanızı (ister). Başlangıçta nasıl sizi yaratan Oysa, döneceğiniz kimse de Odur:
De ki: "Benim Rabbim, sadece doğru olanın yapılmasını emretmiştir: O halde siz, Allah'a sadakatinizi isbat için giriştiğiniz her eylemde bütün varlığınızla O'na yönelin ve dini yalnızca O'na has kılarak ta yürekten yalvarın. Başlangıçta sizi yarattığı gibi, sonunda yine O'na döneceksiniz.
De ki; «Rabbim bana ölçülü ve dengeli olmayı emretti. Her secde yerinde ve anında tüm varlığınızla O'na yönelerek müşriklikten tamamen arınmış bir bağlılıkla O'na dua ediniz. Sizi ilkin yarattığı gibi yine O'na döneceksiniz.»
De ki: "Rabbim adâleti emretti. Her mescidde yüzlerinizi O'na doğrultun ve dini yalnız kendisine has kılarak O'na yalvarın (Allah'a hiçbir benzer, eş, ortak koşmadan, gönlünüze başka tanrılar getirmeden sırf Allah'a yönelerek O'na kulluk edin). İlkin sizi yarattığı gibi yine O'na döneceksiniz."
De ki “Rabbim hakka uygun davranmamı emretmiştir. Her secde yerinde (mescitte) yüzünüzü doğrudan O’na çevirin[1*], yalnız Allah’a boyun eğerek O’na dua edin. Sizi nasıl başlattıysa[2*] dönüşünüz de öyle olacaktır.” [1*] Arap edebiyatıda, söze güç katmak için inşa cümlesi, bazen hebar cümlesi yerinde kullanılabilir. Ayetteki (وَأَقِيمُوا وُجُوهَكُمْ) emri (اقامة وجوهكم) takdirindedir. Bakınız Muhammed Saîd İsbir, Bilal Cüneydî, eş-Şâmil, Mu’cem fî ulûm’il-luğa ve Mustalahâtihâ, (inşâ) s. 212, İkinci baskı, Beyrut 1985.) [2*] Adem ve Havva’yı nasıl yarattıysa insanların sonraki yaratılışları da aynı şekilde topraktan olacaktır.
De ki; «Rabbim adaletle davranmayı emretti. Her mescid yanında (secde yerinde) yüzlerinizi (O'na) doğrultun ve dini yalnız kendisine has kılarak O'na dua edin. 'Başlangıçta sizi yarattığı' gibi döneceksiniz.»
Şunu da söyle: "Rabbim bana adaleti emretti. Her mescitte yüzlerinizi O'na doğrultun. Dini yalnız O'na özgüleyerek O'na yakarın. Tıpkı sizi ilk yarattığı gibi O'na döneceksiniz."
Allah, bir grubu doğru yola iletti, bir gruba da sapıklık müstehak oldu. Çünkü onlar Allah'ı bırakıp şeytanları kendilerine dost edindiler. Böyle iken, kendilerinin doğru yolda olduklarını sanıyorlar.
Allah (insanların) bir kısmını hidayete erdirdi, bir kısmına da (kötü niyetlerinden dolayı) sapıklık hak oldu. Çünkü onlar; Allah'ı bırakıp şeytanları kendilerine dostlar edindiler. Ve onlar; kendilerinin (hala) doğru yolda olduklarını sanıyorlar.
Allah insanlardan bir takımını doğru yola eriştirdi, fakat bir takımı da sapıklığı haketti, çünkü bunlar Allah'ı bırakıp şeytanları dost edinmiş ve kendilerini doğru yolda sanmışlardı.
O, bir gurubu doğru yola iletti, bir guruba da sapıklık müstehak oldu. Çünkü onlar Allah'ı bırakıp şeytanları kendilerine dost edindiler. Böyle iken kendilerinin doğru yolda olduklarını sanıyorlar.
Bir grubu doğru yola iletti, bir grup da sapıklığı hak etti. Onlar, sapkınları ALLAH’tan başka dostlar edindiler ama kendilerini doğru yolda sanıyorlar.
Bir kısmına hidayet buyurdu, bir kısmına da dalalet hakkoldu, çünkü bunlar, Allahı bırakıb Şeytanları evliya ittihâz ettiler, bir de kendilerini hidâyette zannederler
O, (sizden) bazılarını doğru yola yönelterek onurlandıracak; ama bazıları(nız) için de doğru yoldan sapmak kaçınılmaz olacak: Çünkü, bakın, onlar Allahı bırakıp (kendi) kötü dürtülerini kendilerine dost edinecekler, hem de böylelikle doğru yolu bulmuş olduklarını sanarak!"
O, bazılarını doğru yola sevk edecek; fakat bazıları için de doğru yoldan sapmak kaçınılmaz hale gelecek: Çünkü onlar Allah'ı bırakıp şeytan(i duyguların)ın hakimiyetine girecek; üstelik doğru yolu bulduklarını sanarak...
Allah, insanların bir kesimini doğru yola iletti, bir kesimi de sapıklığı haketti. Çünkü onlar Allah'ı bir yana bırakarak şeytanları dost edindiler ve (buna rağmen) doğru yolda olduklarını sanıyorlar.
(O) bir topluluğu doğru yola iletti, bir topluluğa da sapıklık hak oldu. Çünkü onlar, şeytânları Allah'tan başka dostlar tuttular ve kendilerinin de doğru yolda olduklarını sanıyorlar.
Allah insanların bir kısmının doğru yolda olduğunu onaylar. Bir kısmı da sapık sayılmayı hak eder. Çünkü onlar Allah’tan önce şeytanların emrine girer[*] üstelik kendilerini doğru yolda görürler. [*] Ayette أَوْلِيَاء اتَّخَذُوا الشَّيَاطِينَ ifadesi “şeytanları evliya edindiler” şeklinde tercüme edilebilir. Evliyâ velinin çoğuludur. Burada veli, bir çocuğa veli olmak veya bir ile vali olmak gibi başkasını bağlayıcı söz söyleme yetkisine sahip olmaktır. Bunların şeytanlara böyle bir yetki vermeleri, onların emrine girmeleri olduğundan âyete bu anlam verilmiştir.
Bir kısmına hidayet verdi, bir kısmı da sapıklığı haketi. Çünkü bunlar, Allah'ı bırakıp şeytanları veli edinmişlerdi. Ve gerçekten onları doğru yolda saymaktadırlar.
Bir kısmını iyiye ve güzele kılavuzladı, bir kısmının üzerine de sapıklık hak oldu. Onlar, Allah'ı bırakıp şeytanları dost edinmişlerdi. Bir de kendilerinin hidayet üzere olduklarını sanırlar.
Ey Âdemoğulları! Her mescide çıkışınızda/ibadetinizde elbiselerinizi giyiniz; yiyiniz, içiniz, fakat isrâf etmeyiniz; çünkü Allah israf edenleri sevmez.
Ey Âdemoğulları! “Her (namaz vaktinde) mescide giderken, süsünüz olan elbisenizi giyinin. Yiyin, için fakat israf etmeyin! Çünkü Allah israf edenleri asla sevmez.”
Ey Ademoğulları! Her mescide güzel elbiselerinizi giyinerek gidin; yiyin için fakat israf etmeyin, çünkü Allah müsrifleri sevmez.
Ey Âdem oğulları! Her secde edişinizde güzel elbiselerinizi giyin; yeyin, için, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.
Ademoğulları, mescitlere giderken süsleniniz. Yeyiniz içiniz; ancak oburluk ve savurganlık yapmayınız. O, oburları ve savurganları sevmez.
Ey Âdem oğulları! Her mescid huzurunda ziynetinizi tutunun, ve yeyin, için de israf etmeyin, çünkü o müsrifleri sevmez
Ey Ademoğulları! (Allaha) kulluk olsun diye yapıp ettiğiniz her işte kendinize çekidüzen verin; (serbestçe) yiyin için, fakat saçıp savurmayın: (çünkü) kuşku yok ki, O savurganları sevmez!
Ey Ademoğulları! Allah'a sadakatinizi isbat için giriştiğiniz her eylemde ziynet ve zarafetinizi takının. Yiyin için ama israf etmeyin; çünkü O israf edenleri sevmez.
Ey insanoğulları, her mescide girişinizde güzel elbiseler giyiniz. Yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.
Ey Âdem oğulları, her mesci(de gidişiniz)de süs(lü, güzel giysiler)inizi alın; yeyin, için, fakat israf etmeyin; çünkü O, israf edenleri sevmez.
Ey Ademoğulları! Her secde yerine vardığınızda/Secde edilen her yerde süslerinizi (size yakışan giysiyi) giyinin. Yiyin, için ama savurganlık etmeyin. Allah savurganlık edenleri sevmez.
Ey Ademoğulları, her mescid yanında ziynetlerinizi takının. Yiyin, için ve israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez.
Ey ademoğulları! Tüm mescitlerde süslü, güzel giysilerinizi kuşanın. Yiyin, için fakat israf etmeyin. Allah israf edenleri sevmez.
De ki: “Allah'ın kulları için yarattığı süsü ve temiz rızıkları kim haram kıldı?” De ki: “Onlar, dünya hayatında, özellikle de kıyamet gününde müminlerindir.” İşte, bilen bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz.
De ki: “Allah'ın kulları için yarattığı güzelliği, rızkın iyisini, temizini yasaklayan kimdir?” De ki: “Bunlar, dünya hayatında iman edenler içindir. Kıyamet gününde ise yalnız onlara tahsis edilmiştir. Biz, ayetlerimizi bilen bir kavim için böylece açıklarız.
'Allah'ın kulları için yarattığı ziynet ve temiz rızıkları haram kılan kimdir?' 'Bunlar, dünya hayatında inananlarındır, kıyamet gününde de yalnız onlar içindir' de. Bilen kimseler için ayetlerimizi böylece uzun uzun açıklıyoruz.
De ki: Allah'ın kulları için yarattığı süsü ve temiz rızıkları kim haram kıldı? De ki: Onlar, dünya hayatında, özellikle kıyamet gününde müminlerindir. İşte bilen bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz.
De ki: “ALLAH’ın, kendi kulları için yarattığı süsleri ve güzel rızıkları kim haram edebilir?“ De ki: “Onlar dünya hayatında gerçeği onaylayanlar içindir, ahirette ise sadece onlar içindir.” Bilen bir toplum için ayetlerimizi böyle detaylı açıklarız.
De ki Allahın kulları için çıkardığı ziyneti ve temiz hoş rızıkları kim haram etmiş? De ki: Onlar Dünya hayatta iyman edenler için kıyamet günü halıs olacaktır, bu suretle ılm ehli olanlar için âyetleri tafsıl ediyoruz
De ki. "Allahın kulları için yarattığı güzelliği, rızkın iyisini, temizini yasaklayan kim?" De ki: "Bunlar dünya hayatında imana erenler için (meşru)durlar; Kıyamet Gününde ise yalnızca onlara özgü olacaklardır." Anlama-kavrama yeteneği olan insanlar için bu mesajları Biz işte böyle açık açık dile getiriyoruz!
Sor bakayım: "Allah'ın kulları için yarattığı güzellikleri, temiz ve helal rızıkları yasaklayan kimmiş?" Cevap Ver: "Bunlar dünya hayatında (herkesle birlikte) imana erenler için, Kıyamet Günü ise yalnızca onlara has olacaktır." Kavrama yeteneği olan bir toplum için ayetlerimizi işte böyle açık ve net bir biçimde dile getiriyoruz.
De ki; «Allah'ın kullarının yararına sunduğu güzellikleri ve temiz yiyecekleri kim haram etti? De ki; Bunlar, dünya hayatında müminler içindir kıyamet günü ise sadece onlarındır, biz ayetlerimizi bilenlere böyle ayrıntılı biçimde açıklıyoruz.»
De ki: "Allâh'ın, kulları için çıkardığı süsü ve güzel rızıkları kim harâm etti?" De ki: "O, dünyâ hayâtında inananlarındır, kıyâmet günü de yalnız onlarındır." İşte biz, bilen bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz.
De ki “Allah’ın kulları için çıkardığı süsü (yakışan giysiyi), temiz rızıkları kim haram etti?” De ki “Bunlar dünyada esasen müminler içindir[*]; (Mezardan) kalkış gününden itibaren sadece onlar için olacaktır.” Bilen bir topluluk için âyetlerimizi böyle açıklarız. [*] Dünya’daki süsler esasen inanıp güvenenler (müminler) içindir ancak Allah zorlayıcı düzen kurmadığı için tüm insanlar istifade ederler. (kafirlerde faydalanırlar). Ahirette ise sadece cennet ahalisi bu imkanları kullanabilecektir.
De ki: «Allah'ın kulları için çıkardığı ziyneti ve temiz rızıkları kim haram kılmıştır?» De ki: «Bunlar, dünya hayatında iman edenler içindir, kıyamet günü ise yalnızca onlarındır.» Bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklarız.
De ki: "Allah'ın, kulları için çıkardığı süsü, güzel ve tatlı rızıkları kim haram etmiş?" De ki: "Dünya hayatında inananlar için de var. Kıyamet gününde ise yalnız inananlar içindirler." Bilgiden nasipli bir topluluk için biz, ayetleri böyle ayrıntılı kılıyoruz.
De ki: “Rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri, günahı ve haksız yere sınırı aşmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi Allah'a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.”
De ki: “Rabbim, ancak açık ya da gizli kötülükleri, günahın her çeşidini, (başkasının elindekine) haksız yere göz dikmeyi, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi Allah'a ortak koşmanızı ve bilmediğiniz şeyleri Allah'a izafe etmenizi yasaklamıştır.”
De ki: 'Rabbim sadece, açık ve gizli fenalıkları, günahı, haksız yere tecavüzü, hakkında hiçbir delil indirmediği şeyi Allah'a ortak koşmanızı, Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.'
De ki: Rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri, günahı ve haksız yere sınırı aşmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi, Allah'a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.
De ki: “Efendim, ancak kötü işlerin açığını ve gizlisini, günahları, haksız yere saldırmayı, kendilerine hiçbir otorite ve güç vermediği bir şeyi ALLAH’a ortak koşmanızı ve ALLAH hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.”
Rabbım, de, ancak şunları haram buyurdu: Bütün fuhşiyyatı, açığını, gizlisini ve her türlü vebali, ve haksızlıkla bağyi ve Allaha hiç bir zaman bir bürhan indirmediği her hangi bir şeyi şirk koşmanızı, ve Allaha bilmediğiniz şeyler isnad etmenizi haram buyurdu
De ki: "Doğrusu, Rabbim, yalnızca, açık ya da gizli, utanç verici davranışları, günahı(n her çeşidini), (başkasının elindekine) haksız yere göz dikmeyi, Allahtan başkasına hakkında hiçbir delil indirmediği halde tanrısal nitelikler yakıştırmanızı ve bilmediğiniz şeyi Allaha izafe etmenizi yasaklamıştır."
De ki: "Benim Rabbim, yalnızca açık ya da gizli yüz kızartıcı davranışları, günahın her türünü, haksız yere başkasının malına göz dikmeyi, herhangi bir delil indirmediği halde Allah'tan başkasına ilahlık yakıştırmanızı, hakkında bilginizin olmadığı şeyi Allah'a atfetmenizi yasaklamıştır."
De ki; «Allah sadece açık gizli bütün kötülükleri, günahı, haksız saldırıyı, Allah'ın hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri O'na ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediklerinizi söylemeyi haram kıldı.
De ki: "Rabbim, fuhuşları, gerek açığını, gerek kapalısını; günâhı ve haksız yere saldırmayı; hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi Allah'a ortak koşmayı ve Allâh hakkında bilmediğiniz şeyler söylemenizi kesinlikle harâm etmiştir."
De ki “ Rabbim sadece şunları yasak (haram) etti: İster açık, ister gizli olsun her türlü fuhuş[1*], ism (bu kitapta anlatılan günahları)[2*], haksız saldırı, Allah’ın hakkında bir belge (yetki) indirmediği şeyi O’na ortak saymanız (şirk) ve Allah hakkında bilmediğinizi söylemeniz.” [1*] Fuhuş kelimesi Kur’an’da hem zina (İsra 17/32) hem de eşcinsellik (Neml 27/54-58) anlamında kullanılmıştır. [2*] İsm (الإثم) “günah” diye tercüme edilir. Zenb ve cünah’a da aynı anlam verilince aradaki fark kaybolmakta, o zaman meselâ, Kur’an’da içkinin haram olduğuna dair bir hükmün olmadığını söyleyenler çıkmaktadır. Halbuki Bakara 2/219’a göre içki ve kumarda büyük bir ism vardır. İsm, Allah’ın haram kıldığı şeylerden olduğuna göre içki haramdır. Bu sebeple kelimeyi tercüme etmedik. Elif Lam’lı olduğundan ‘bu kitapta anlatılan’ tamlaması eklenmiştir.
De ki: «Rabbim yalnızca çirkin-hayasızlıkları -onlardan açıkta olanlarını da, gizli olanlarını da,- günah işlemeyi, haklı nedeni olmayan 'isyan ve saldırıyı' kendisi hakkında ispatlayıcı bir delil indirmediği şeyi Allah'a şirk koşmanızı ve Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.»
De ki: "Rabbim, ancak şunları haram kıldı: İğrençlikleri -görünenini, gizli olanını- günahı, haksız yere saldırmayı, hakkında hiçbir kanıt indirmediği şeyi Allah'a ortak koşmayı, bir de Allah hakkında bilmediğiniz şeyler söylemeyi."