Elif, lâm, mîm, sâd.
Elif, Lâm, Mim, Sad.
Elif, Lam, Mim, Sad.
Elif. Lâm. Mîm. Sâd.
A1L30M40S90
Elif, lâm, mîm, sâd.
Elif-Lam-Mim-Sad.
Elif-Lam-Mim-Sad!
Elif, Lâm, Mim, Sad
Elif lâm mim sâd.
Elif, Lam, Mim, Sad.
Elif, Lam, Mim, Sad.
Elif, Lam, Mim, Sad.
Bu, kendisiyle insanları uyarman ve insanlara öğüt olsun diye sana indirilen bir kitaptır. Artık bu hususta kalbinde bir şüphe olmasın.
(Bu,) kendisi ile (insanları) uyarasın ve inananlara öğüt veresin diye sana indirilen bir kitaptır. O halde bu görevi yaparken sakın ruhun sıkılmasın/kalbinde bir şüphe olmasın.
Sana bir Kitap indirildi. Onunla insanları uyarman ve inananlara öğüt vermen için kalbine bir darlık gelmesin.
(Bu), kendisiyle insanları uyarman, inananlara öğüt vermen için sana indirilen bir kitaptır. Artık bu hususta kalbinde bir şüphe olmasın.
Bu, sana indirilen bir kitaptır. Onunla uyarman ve gerçeği onaylayanlara öğüt vermen konusunda göğsünde bir kuşku ve sıkıntı olmasın.
Bir kitab ki sana indirildi, sakın bundan dolayı yüreğinde bir sıkıntı olmasın da bununla inzar edesin, mü'minlere de şu bir ıhtar:
(Yücelerden) bir ilahi kelam indirildi sana artık gönlünde bu konuda herhangi bir şüpheye yer verme ki, onunla, (yoldan sapanları) uyarabilesin ve (böylece) inananlara da öğütte bulunabilesin:
Bir sure indirildi sana, artık bundan dolayı için daralmasın ki, onunla (insanları) uyarabilesin ve mü'minlere de (şu) öğüdü verebilesin:
Bu Kur'an, kendisi ile insanları uyarasın ve müminlere öğüt veresin diye sana indirilen bir kitaptır. O halde bu görevi yaparken sakın ruhun sıkılmasın.
(Bu,) Sana indirilen bir Kitaptır. Onunla (insanları) uyarman ve insanlara öğüt (vermen) hususunda göğsünde bir sıkıntı olmasın (hiç kuşkulanma, tasalanma, bu tamamen Allâh tarafındandır. Sen hemen insanları uyar).
Bu, sana indirilen Kitap’tır. Bu kitaptan dolayı içinde bir sıkıntı olmasın. Bununla uyarıda bulunasın ve inanıp güvenenler (müminler) onu, akıllarından çıkarmasınlar diye indirilmiştir.
(Bu) Bir Kitap'tır. Bundan dolayı içinde bir sıkıntı olmasın. Onunla kafirleri kotkutman ve müminlere de bir öğüt olmak üzere sana indirildi.
Bir kitaptır bu; sana indirildi, onunla uyarıda bulunasın diye ve inananlar için bir öğüt ve düşündürme olarak... O halde, bundan dolayı göğsünde bir sıkıntı olmasın.
Rabbinizden size indirilene uyunuz! O'nu bırakıp da başka dostların peşlerinden gitmeyiniz! Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!
(Ey insanlar!) Rabbinizden size indirilen Kitap'a uyun! O'ndan başka dostlar edinerek onlara uymayın! Ne kadar az düşünüyorsunuz!
Rabbinizden size indirilen Kitap'a uyun, O'ndan başka dostlar edinerek onlara uymayın. Pek az öğüt dinliyorsunuz.
Rabbinizden size indirilene (Kur'an'a) uyun. O'nu bırakıp da başka dostların peşlerinden gitmeyin. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!
Efendinizden size indirileni izleyin, O’ndan başkalarını dost edinerek izlemeyin. Ne kadar az öğüt alıyorsunuz!
Rabbınızdan size indirilene ittiba' edin, onsuz bir takım veliylere ittiba' etmeyin, siz pek az düşünüyorsunuz
Rabbinizin katından size indirilene uyun; Ondan başka önderlerin ardından gitmeyin. Ne kadar az tutuyorsunuz aklınızda bunu.
"Uyun Rabbinizin katından size indirilene! O'nun dışında birtakım otoritelere de asla uymayın!" Ne kadar da kıt hafızalısınız!
Rabbiniz tarafından size indirilen mesaja uyunuz, O'nun dışında başka dostlar edinip peşlerinden gitmeyiniz. Ne kadar kıt düşüncelisiniz!
(Ey insanlar), Rabbinizden size indirilene uyun ve O'ndan başka velilere uymayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!
Rabbinizden[*] size indirilene uyun; Allah’a daha yakındır diye evliyaya[**] uymayın. Bilgilerinizi ne kadar az kullanıyorsunuz! [*] Sahibinizden [**] ...
Rabbinizden size indirilene uyun, O'ndan başka velilere uymayın. Ne az da öğüt alıyorsunuz?
Rabbinizden size indirilene uyun; O'nun berisinden bir takım velilerin ardına düşmeyin! Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!
Nice memleketler var ki biz onları helâk ettik. Azabımız onlara geceleyin yahut gündüz istirahat ederlerken geldi.
Biz nice kentleri (yaptıkları yüzünden) yok ettik. Azabımız, onları, ya (Lut kavminde olduğu gibi) geceleyin ya da (Şuayip kavmindeki gibi) öğle uykuları sırasında yakalayıverdi.
Biz nice kentleri yok etmişizdir; geceleyin veya gündüz uykularında iken baskınımıza uğramışlardır.
Nice memleketler var ki biz onları helâk ettik. Azabımız onlara geceleyin yahut gündüz istirahat ederlerken geldi.
Yok ettiğimiz nice topluluklar, uyurlarken yahut gündüzün işlerine dalmış haldeyken azabımız kendilerine ulaştı.
Biz nice memleket helâk etmişizdir ki gece yatarlarken yâhud gündüz uyurlarken baskınımız ona gelivermiştir
Biz (baş kaldıran) topluluklardan nicesini, gece vakti ya da güpegündüz dinlenirken ansızın gelip çatan cezamızla yok etmişizdir.
Biz nice (asi) toplulukları helak etmişizdir; kahredici gazabımız bir gece vakti ya da gün ortasında dinlenirken gelip çatıvermiştir.
Biz nice kentleri yokettik. Azabımız, onları, ya geceleyin ya da öğle uykuları sırasında yakalayıverdi.
Nice kent(ler)i helâk ettik; gece yatarlarken, yahut gündüz uyurlarken, azâbımız onlara geliverdi.
Biz nice kentleri etkisiz (yaşanmaz) hale getirdik. Baskınımız onlara, ya geceleyin ya da gündüz uykusunda[*] iken gelmiştir. [*] Bkz: Yunus 10/50
Biz nice ülkeleri yıkıma uğrattık. Geceleri uyurlarken ya da gündüzün dinlenirlerken bizim zorlu azabımız onlara geliverdi.
Nice yurtları ve medeniyetleri yere batırdık biz. Öyle ki, geceleyin yahut öğle uykusu uyumakta oldukları bir sırada azabımız tepelerine iniverdi.
Azabımız onlara geldiğinde çağırışları, “Biz gerçekten zâlim kişilermişiz” demelerinden başka bir şey olmadı.
Baskınımız başlarına geldiği zaman, çağırışları: “Biz gerçekten (haddi aşan) zalimlerdendik” demekten başka bir şey olmadı.
Baskınımıza uğradıklarında, sözleri, 'Gerçekten biz haksızdık' demekten ibaret kalmıştır.
Azabımız onlara geldiğinde çağırışları, «Biz gerçekten zalim kişilermişiz» demelerinden başka bir şey olmadı.
Kendilerine azabımız geldiği vakit, “Gerçekten bizler zalimler imişiz“ demekten başka sözleri olmadı.
Azâbımız kendilerine geldiği vakıt da «bizler hakıkaten zalimler idik» demekten başka da'vaları olmadı
Ve cezamız başlarında koptuğu zaman, kendi kendilerine, "vah bize! Biz gerçekten zalim kimselerdik!" demekten başka söyleyecek sözleri olmamıştır.
Kahredici gazabımız kendilerine gelip çatınca, "Kesinlikle bizdik haksız olan, evet biz!" itirafından başka bir savunmaları olmayacaktır.
Azabımıza uğradıkları andaki tek feryadları «Biz gerçekten zalimdik» demekten ibaret oldu.
Azâbımız onlara geldiğinde "Biz gerçekten zâlimlermişiz!" demelerinden başka yalvarıları kalmadı.
Baskınımız gelince şundan başka bir haykırışları olmamıştır: “Biz, yanlışlar içindeydik!”
Zorlu azabımız onlara geliverince yakarabildikleri: «Biz gerçekten zulme sapanlardandık» demelerinden başka olmadı.
Azabımız onlara gelip çattığında, yaptıkları, şu çığlığı yükseltmekten başka birşey olmamıştır: Biz gerçekten zalimlerdik!
Elbette kendilerine peygamber gönderilenleri de, gönderilen peygamberleri de sorguya çekeceğiz.
Kendilerine (peygamber) gönderilenleri de, gönderilen (peygamberleri) de sorguya çekeceğiz.
And olsun ki, kendilerine peygamber gönderilenlere soracağız, peygamberlere de soracağız.
Elbette kendilerine peygamber gönderilen kimseleri de, gönderilen peygamberleri de mutlaka sorguya çekeceğiz!
Kendilerine mesaj gönderilenleri de sorguya çekeceğiz, elçileri de sorguya çekeceğiz.
Sonra elbette Peygamber gönderilen ümmetlere soracağız, elbette gönderilen Peygamberlere de soracağız
Ve bu yüzden, kendilerine (ilahi) bir mesaj gönderilen herkesi, hiç şüphesiz, (Yargı Gününde) hesaba çekeceğiz. Ve yine hiç şüphesiz mesajla gönderilenleri(n kendilerini) de hesaba çekeceğiz.
Hem kendilerine ilahi mesaj gönderilenleri, hem de (onlara) ilahi mesajı iletmekle görevli olanları elbet hesaba çekeceğiz.
Kendilerine peygamber gönderilenleri de peygamberleri de sorguya çekeceğiz.
Hem kendilerine elçi gönderilmiş olanlara soracağız, hem de gönderilen elçilere soracağız.
Kendilerine elçi gönderilenlere elbette soracağız. Elbette elçilere de soracağız.
Andolsun, kendilerine (peygamber) gönderilenlere soracağız ve onlara gönderilenlere (peygamberlere) de elbette soracağız.
Yemin olsun, kendilerine elçi gönderilenleri muhakkak hesaba çekeceğiz; gönderilen elçileri de mutlaka hesaba çekeceğiz.
Onlara bir bilgi ile mutlaka anlatacağız. Biz, onlardan habersiz değiliz.
Andolsun ki, yaptıklarını kendilerine bir bir anlatacağız. Zira biz onlardan uzak değiliz.
And olsun ki, yaptıklarını kendilerine bir bir anlatacağız, zira onlardan uzak değildik.
Ve onlara (olup bitenleri) tam bir bilgi ile mutlaka anlatacağız. Biz, onlardan uzak değiliz.
Onlara bir bilgiyle bildireceğiz; biz onlardan hiç uzak kalmadık.
Soracağız da kendilerine karşı olan biteni mutlak bir ılim ile behemehal anlatacağız, öyle ya biz onlardan gâib değil idik
Ve sonra kendilerine mutlaka (yapıp ettikleri hakkındaki şaşmaz) bilgimizi açacağız: çünkü hiçbir zaman (onlardan) uzak değildik.
Ardından onlara (haklarındaki) bilgi arşivimizi mutlaka açacağız; hoş, onlardan hiç uzak olmadık ki...
Onlara olup bitenleri bilgimize dayanarak kesinlikle bir bir anlatacağız. Zira onlar hiçbir zaman bilgi alanımız dışında kalmamışlardı.
Ve elbette onlara, olan biten herşeyi bilgi ile anlatacağız, zira biz onlardan uzak değiliz.
Yaptıklarını, bilgiye dayalı olarak onlara bir bir anlatacağız. Zaten onlara uzak değiliz.
Andolsun, (yapıp etmelerini) onlara bir ilimle mutlaka haber vereceğiz. Ve biz gaibler (onlardan uzakta olan habersizler) de değildik.
Onlara bir ilmin tanıklığında bütün serüveni mutlaka anlatacağız. Biz olup bitenlerden habersiz değildik.
O gün, tartı haktır. Kimin tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.
O (kıyamet) gün(ü herkesin dünyada yaptığını) tartmak haktır. Kimin tartıları (sevap bakımından) ağır gelirse; işte onlar mutluluğa erenlerdir.
Gerçek tartı kıyamet günündedir. Tartıları ağır gelenler, işte onlar kurtulanlardır.
O gün tartı haktır. Kimin (sevap) tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.
O gün tartı dosdoğrudur. Tartıları ağır gelenler başarmış olanlardır.
Hem vezn o gün tam hak, artık kimin mizanları ağır basarsa işte onlar, o felâh bulacaklar
Ve ölçme-tartma işi o Gün dosdoğru gerçekleşecek; ve tartıda (doğru ve yararlı davranışlarının) yükü ağır gelenler; işte böyleleridir mutluluğa erişecek olanlar;
Ölçme ve değerlendirme o gün hakkıyla gerçekleşir; sonuçta kimin sevabı tartıda ağır gelirse, işte o kesintisiz mutluluğa erişir.
O gün tam doğru tartı vardır. Kimlerin tartıları ağır çekerse, onlar kurtuluşa ermişlerdir.
O gün tartı tam doğrudur. Kimin (sevâp) tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtulanlardır.
O gün tartı kurulacağı gerçektir. İyilikleri ağır basanlar, umduklarına kavuşacak olanlardır.
O gün tartı haktır. Kimin tartıları ağır basarsa, işte kurtulanlar onlardır.
O gün, iyi ve kötüyü ayıran ölçü haktır. Artık kimin ölçülüp tartılacak şeyleri ağır basarsa kurtuluşa erenler onlar olacaktır.
Kimin de tartıları hafif gelirse, işte onlar, âyetlerimize karşı haksızlık ettikleri için kendilerini ziyana sokanlardır.
Kimin de tartıları (sevap bakımından) hafif gelirse; işte onlar, ayetlerimize karşı haksızlık ettiklerinden dolayı kendilerini zarara uğratanlardır.
Tartıları hafif gelenler, ayetlerimize yaptıkları haksızlıklardan ötürü kendilerini mahvetmiş olanlardır.
Kimin de tartıları hafif gelirse, işte onlar, âyetlerimize karşı haksızlık ettiklerinden dolayı kendilerini ziyana sokanlardır.
Tartıları hafif gelenler ise ayetlerimize karşı haksız davranarak kişiliklerini yitirmiş olanlardır.
Kimin de mizanları hafif gelirse bunlar da işte âyetlerimize zulmetmelerile kendilerine yazık edenler
Oysa, tartıda yükü hafif çekenler; işte, mesajlarımıza inatla karşı çıkmaları yüzünden kendilerini bedbahtlığa sürükleyecek olanlar da bunlardır.
Fakat sevabı tartıda hafif gelen kimseler var ya: işte onlar, mesajlarımıza ettikleri haksızlık yüzünden kendilerini harcayan kimselerdir.
Kimlerin tartıları hafif kalırsa, onlar ayetlerimiz karşısında takındıkları zalimce tutumları yüzünden kendilerini mahvetmiş olurlar.
Kimin (sevâp) tartıları hafif gelirse, işte onlar da âyetlerimize haksızlık etmelerinden ötürü kendilerini ziyana sokanlardır.
İyilikleri hafif gelenler ise ayetlerimiz karşısında yanlış davranmaları sebebiyle zararı kendi vücutlarına vermiş olurlar.
Kimin de tartıları hafif kalırsa, bunlar da ayetlerimize zulmedegeldiklerinden dolayı nefislerini hüsrana uğratanlardır.
Ölçülüp tartılacak şeyleri hafif kalanlara gelince, işte onlar, ayetlerimize karşı zalimce davranışlar sergilemiş oldukları için, öz benliklerini hüsrana itmiş olacaklar.
Doğrusu biz sizi yeryüzünde yerleştirdik ve orada size geçim vasıtaları verdik. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!
Andolsun ki, sizi yeryüzüne yerleştirdik ve orada size geçimlikler yarattık. Ona rağmen ne kadar az şükrediyorsunuz.
Sizi yeryüzünde yerleştirdik ve orada size geçimlikler yarattık. Öyleyken pek az şükrediyorsunuz.
Doğrusu biz sizi yeryüzüne yerleştirdik ve orada size geçim vasıtaları verdik. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!
Sizleri yeryüzüne yerleştirdik ve orada size yaşama imkânları sağladık. Ne kadar da az şükrediyorsunuz.
Şanım hakkı için sizi Arzda yerleştirdik ve sizin için onda bir çok geçimlikler yaptık, siz pek az şükrediyorsunuz
Evet, (ey insanlar), sizi yeryüzüne gerçekten (bolluk içinde) yerleştirdik ve size orada geçiminizi sağlayacak şeyler verdik: (Hal böyleyken) ne kadar az şükrediyorsunuz!
(Ey insanlar!) Doğrusu sizi yeryüzüne yerleştirdik ve orada geçiminizi sağlayacak bir ortam hazırladık: (Bu gerçeğe rağmen) şükredenleriniz ne kadar azdır?
Size yeryüzünde yurt sağladık, orada size çeşitli geçim kaynakları bağışladık. Ne kadar az şükrediyorsunuz!
Doğrusu biz sizi yeryüzünde yerleştirdik, orada size geçimlikler verdik; ne kadar da az şükrediyorsunuz!
Geçinebileceğiniz imkanlar oluşturarak sizi yeryüzüne yerleştirdik. İmkanlarınızı ne kadar az değerlendiriyorsunuz!
Andolsun, sizi yeryüzünde 'yerleşik kıldık' ve orda size geçimlikler yarattık. Ne de az şükrediyorsunuz?
Andolsun, sizi yeryüzünde yerleştirdik ve sizin için orada, geçiminize yarayacak nimet ve imkanlara vücut verdik. Ne de az şükrediyorsunuz!
Andolsun sizi yarattık, sonra size biçim verdik ve sonra da meleklere, “Âdem'e secde edin” dedik. İblîs'in dışındakiler secde ettiler; o secde edenlerden olmadı.
Yine andolsun ki; sizi (önce madde olarak) yarattık, sonra size şekil verdik, sonra da meleklere dedik ki: “Âdem'e secde edin (onun önünde saygı ile eğilin.” Onların hepsi secde ettiler yalnız İblis direndi ve secde edenlerden olmadı.
And olsun ki, sizi yarattık, sonra şekil verdik, sonra meleklere, 'Adem'e secde edin' dedik; İblis'ten başka hepsi secde etti, o secde edenlerden olmadı.
Andolsun sizi yarattık, sonra size şekil verdik, sonra da meleklere, Âdem'e secde edin! diye emrettik. İblis'in dışındakiler secde ettiler. O secde edenlerden olmadı.
Sizi yarattık, sonra size biçim verdik, sonra meleklere, “Adem’e secde edin“ dedik. İblis hariç hepsi secde etti; o secde edenlerden olmadı.
Hakıkat sizi evvela halkettik, sonra size sûret verdik, sonra da Melâikeye dedik ki «Âdeme secde edin» hemen secde ettiler, ancak İblis secde edenlerden olmadı
Evet, gerçekten de sizi yarattık, sonra size biçim verdik; ve sonra meleklere: "Ademin önünde secde edin!" dedik. Bunun üzerine, İblisin dışında, onlar(ın hepsi) secde ettiler; (bir tek) o secde edenlerin arasında yer almadı.
Doğrusu sizi yarattık, sonra sizi biçimlendirdik, ardından meleklere dedik ki: "Adem(oğlu) lehine emre amade olun!" Hemen emre amade oldular, İblis hariç: o emre amade olanlar arasında yer almadı.
Sizi yarattık, arkasından belirli bir biçime soktuk, sonra meleklere «Ademe secde edin!» dedik. İblis dışında hepsi secde etti. Sadece o secde edenlerden olmadı.
Sizi yarattık, sonra size biçim verdik, sonra da meleklere: "Âdem'e secde edin!" dedik; hepsi secde ettiler, yalnız İblis etmedi, o secde edenlerden olmadı.
Atanızı[*] yarattık, sonra biçim verdik. Daha sonra meleklere “Âdem’e secde edin!” dedik. Hemen secdeye kapandılar ama İblis öyle yapmadı. O, secde edenlere katılmadı. [*] İltifat
Andolsun, biz sizi yarattık, sonra size suret (biçim-şekil) verdik, sonra meleklere: «Adem'e secde edin» dedik. Onlar da İblis'in dışında secde ettiler; o secde edenlerden olmadı.
Andolsun ki sizi yarattık, sonra sizi biçimlendirdik, sonra da meleklere: "Adem'e secde edin" dedik. Onlar da secde ettiler. Ama İblis etmedi, secde edenlerden olmadı o.